kar tanesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kar tanesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2009 Cumartesi

Kış Yaklaşıyor


Kış yaklaşıyor...

Çok boş boğaz olunca insan; aklı direk soğuğa değil, yemeğe gidiyor. Kış benim için ıspanak ve pırasayı ifade ediyor. Bayıldığım tek sebze olan ıspanak mevsimi geldi derken, hain pırasa oradan sinsi sinsi gülümsüyor. Aslında onu da seviyorum, ama limon sevmeyen bünyem! Annemin tencereye bolca sıktığı limon suları yüzünden ekşiyor... Kış geliyor ve kuru fasulye ve nohutta her hafta pişirilenler listesinde ilk 10 a giriyor. En son kendinden bıktırıyor. Barbunyaya tapılıyor, özleniyor...

Kış yaklaşıyor...

Kış benim içim birazda çanta, çizme ve şapka üçlemesi oluyor. En sevdiğiniz giyim tarzı sorusuna kesinlikle binici kıyafeti diyebilen ben, iş yerinde öyle dar paça bir pantolonun üzerine çizmeyi çeksem işin sonunu tahmin ettiğimden pazarı ve akşamları iple çekiyorum. Belki 20 çeşit şapkam var evde. Ve yine hatırı sayılır bir çizme stoğu. Modacılara bunun için dua ediyorum ve Allah' a şükrediyorum suratım hemen hemen her çeşit şapkaya uyun sağladığı için... Kış yaklaşıyor ara ara üşüyen içimiz sıcak bir şapka da ısınıyor...

Kış yaklaşıyor...

Antalya da kar yağmıyor... En son 18 Şubat 2008 de ve ondan 15 yıl önce yağan kar unutulmuyor. Kış bize umut da getiriyor. Kar yapmıyor evet ama onun yerine "yaz sıcağının intikamını almak istercesine" 10 dakika içinde sokakları sel götüren bir yağmur yağıyor. Kırmızı topraklarla çevrilen iş yerimde çamurlara denk gelmemek mevsimi başlıyor. Kış geliyor ve bu mevsim herkesin ayakkabısından içeriye su giriyor.

Kış yaklaşıyor...

Sobalar kuruluyor... Evleri bir telaştır alıp götürüyor. Kestaneler, patatesler, sucuklar pişiriliyor. Ekmek arası sözcüğü kullanılıyor. Çorbalar önem kazanıyor. "Ah bir eve gitsemde annemin çorbasından içsem, içim ısınsa" düşünceleri yerleşiyor. Bazen çorbaya ekmek doğranıyor.

Kış yaklaşıyor...

Yemekten önce çay suyu konuluyor. Arada aaa kaynadı demlesene deniliyor. Yemekten sonra hazır oluyor. Çekirdekler de ayrı bir değerleniyor ve güzel sohbete, dizilere eşlik ediyor...

Kış yaklaşıyor...

Biraz daha yavaş parçalar seviliyor. Radyolar daha sık çalınıyor. Sohbetler yazlık mekanlardan evlere taşınıyor. Bir koltuk kapan seviniyor. Yayılınıyor...

Kış yaklaşıyor...

Trafik daha sıkışıyor. İnsanlara kış kasveti çöküyor. Gülümseyen suratlar azalabiliyor.

Kış yaklaşıyor...

Bir yaz rüyası kapanıp, bir kış masalı daha başlıyor

Ve Efsa ne hikmetse, hep kışın aşık oluyor... :)

@ Ailesini bugün kavuşacak Efsa... :)

resim alıntı

18 Şubat 2009 Çarşamba

Günlerden bugün

18 Şubat 2008. Tüm şehir bu mucizevi olaya tanık etmek için dışarıda. Üstelik yaş sınırı da yok, genci yaşlısı bu olayı izliyor. Gülüyor... Evet tüm şehir gülümsüyor. Trafik ışıkları bile yeşil yansa insanlar duruyor. Arabalarından iniyorlar, kışın camdan elini uzatıyorlar. Görüntüler birini kovalıyor. Herkezin elinde bir telefon, herkez birbirini çekiyor. Ağzı açık ayran budalaları gibi bakınıyoruz. Kendi şaşkınlığımıza kendimiz gülüyoruz. Msn lerde hep aynı ifade "Kar yağıyor"... Bende herkez gibiyim. O an doğa ile bütünleşiyorum sanki. Ellerimi uzatıyorum ve hissediyorum tanelerin dokunuşlarını. Yüzüm, gözüm, saçım, kirpiklerim bile, her tarafım kar tanelerine bürünüyor. Mutluyum, gülüyorum önceki geceme inat... Allah beni gördü diye düşünüyorum. Evren beni mutlu etmeye çalışıyor. Bir önceki gecemin sancılarını unutturuyor. Beni mucizelerle ödüllendiriyor, beni seviyor... Sanki gözyaşlarımı almış dondurmuş başımdan yağdırıyor gibi.

Elimi uzatıyorum bir daha. Düşen tanelerinin birini çok arsızca yiyorum. (: Dayanamıyorum bir daha yakalıyorum, tekrar ağzıma atıyorum. Çocuk gibiyim ve herkez çocuk gibi...

Tabiki o büyülü yarım saat geçiyor ve her şey eski haline bürünüyor. Şehir yine mavi oluyor, bir daha kar buralara uğramıyor. Zaten en son 15 yıl önce uğramıştı diyoruz üzgünce... Hiçbir şey olmamış gibi yerimize dönüyoruz; biri ışıkları açıyor, gösteri bitiyor çünkü. Trafik yeniden işlemeye başlıyor. Ama hepimizin suratında aynı ifade, yanaklarımız kızarmış.

Aradan 9 ay geçiyor,. Şehir yine bembeyaz. Ama bu kez çok sesli, herkez evinde, herkez sığınmış, Bu felaketin geçmesini bekler gibi. Şehir maviliğini sabahında kaybetmiş, grilerin egemenliğinde... Akşamına ise beyazların.

Dolular yağıyor bu kez. O kadar çok yağıyor ki korkutuyor o görüntü, o ses insanı. Karanlıklardan korkan çocuklar gibiyiz. Bitsin istiyorsun, bitmiyor. Yarım saat geçiyor, 1 saat geçiyor hala yağıyor...ve birden duruyor. Sanki birisi o görüntüyü alıyor yerine farklı bir gökyüzü bırakıyor, biri ışıkları açıyor.

Sokaklar dingin, yorgun, sessiz ve yanlız. Ağaçlar acı çekmiş, boynu bükük duruyor bakılınca. Ertesi gün uyanıyoruz. Sokaklarda hala gecenin eseri. Ağaç parçaları, cam kırıkları ve bunlara bakan insanlar. Bir dolu yağışı bütün bunlara sebep olabilrmi diyoruz içimizden. Kelimeler yetersiz.

Geçen sene bugün kar yağıyor tam da bu saatlerde. Ben karla oynaşıp yerime dönüyorum. En sevdiğim Türkçe şarkıyı koyuyorum msn iletime.
"Bir kar tanesi ol kon dilimin ucuna...."


Related Posts with Thumbnails

..