tagore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tagore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2010 Cuma

Düşler



Burnundan dudaklarına inen ter olmak istedim.
Birazda; bir kızılderilinin siyah örgülerine saklanmak.
Şamanların ellerinde,
Brahmanların eteğine saklanmak...

Tagore kalsın mezarından şimdi!
avaz avaz bağırıyorum işte.
uyansın!
düşümde, düşlerim düzüldü.
Düştüm,
Güveler yedi beynimi.

İçime bir liberal kaçtı.
Savunduklarını haykırıyor.
Gözleri sert esen rüzgarlardan yaşarmıyor.
Siyaha öyle bandırılmış ki; beyazlar kör edemiyor.

Çöz saçlarımın ucundaki kurdeleyi.
İçimdeki ağaç, yüzük parmağını uzatmış bekliyor,
Senin bağlayıp dilek dilemeni...




* Bugün bir can' ın doğum günü. Seni seviyorum Yesari.  Aramızdaki samimiyetin hep var olması dileği ile. Mutlu yıllar bir tanem. :)

* Görsel

9 Şubat 2009 Pazartesi

Ben' e Dair / En sevdiğim Şair

Güzel çiftimiz den bir mim geldi. "En sevdiğimiz, hayranı olduğumuz şair kim?" Aslında kendisini 3 yıl önce tanıdım ben. Ama bir anda büyüsüne kapıldım deli gibi hayatını araştırdım. Sanki bir mucizeyle karşılaşmış gibi sevindim üstelik. Adam zekası ile, yaptıkları ile resmen beni büyüledi. Herhalde o zamanlarda yaşasam kesin adamla tanışmayı isterdim. Benimde içimden geçen sevdiğim şiirlerindeki mısralarından bir kaç dize idi ve şaşkınlıkla farkettimki diğer arkadaşlarda öyle yapmış, çokda güzel olmuş. Anımsatan bir çok anıyı da beraberinde getirdi. Sizi Rabindranath Tagore ile başbaşa bırakıyorum. Beni hayatı, yaptıkları, kazandırdıkları ve yazdıkları ile büyüleyen adama...


" "Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?"
Esir, "Efendimdi", dedi.
"Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum".
“Söyle bana esir, bu kırılmaz zinciri kim dövdü?"
Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle dövdüm" dedi,
"yenilmez kuvvetimin bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım. Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırılmaz olup nihayet iş bittiğinde, kendimi ona sımsıkı bağlı buldum." "


*****


- Bir gün için havada. Hiçbir önem taşımayan kelimelerim, zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler, mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler.

- Zihnin derinliklerinde güveler İnce kanatlarını büyütürler;
Ve veda ederek uçuşurlar, gün batımı göğünde.

- Kelebek ayları değil, fakat an´ları sayar ve yeter zamana sahiptir.

- Benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış
Sürprizler üzerinde giderler, Tek bir gülüş taşıyarak.

- Ağaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
Buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklıyamaz.
İzin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın
Ve yine de aydınlık özgürlügü versin sana.

- Dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için kabarmaktadır,
Gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için hareketsizleşir.

- Sessizlik kendi kirlerini süpürüp yürüyünce, fırtına olur...


******

- Yaseminin, güneşe aşkı hecelemesi, çiçekleridir.
Zalim, özgürlüğü yok etmek için özgürlüğünü ilan eder, ve hala onu kendisi için saklar.
Tanrılar, Cennetlerinden bıkmış, İnsana imrenirler.

- İkincisiz birin anlamı yoktur, diğer bir onu gerçek kılar.

- Benim çiçeğim, bir aptalın düğme deliğinde cennetini arzulama.

- Ölümün ruhu tek, hayatın ki ise çoktur,
Tanrı ölünce din bir olur.
Göğün mavisi arzın yeşilini özler, hir ikisi arasında rüzgar feryat eder,
"Heyhat!",
Günün ızdırabı kendi öz ihtişamı ile sarılmış, geceleyin yıldızlar arasında parıldar.
Yıldızlar sessiz bir huşu ile asla dokunulmıyacak yalnızlık içinde bakire gecenin etrafında toplanırlar.
Bulut altın parıltılarının hepsini veda eden güneşe verir ve yükselen ayı solgun gülümsemeyle selamlar.


*******

Huzursuzum.
Uzak uzak şeylerin susuzluğu var bende.
Ruhum loş uzakların eteğinden tutmak iştiyakiyle çırpınıyor.
Ey büyük Öte, ey flütünün tiz çağırışları.
Uçacak kanatlarım olmadığını
ve burada bu noktada ebediyen kalmağa mecbur bulunduğumu unutuyorum.
Uyanık ve istekliyim.
Garip bir ülkede bir yabancıyım.
Sesin nefesin bana imkansız ümidi fısıldayarak ulaşıyor.
Dilin, kalbime tıpkı kendisi gibi aşinadır.
Ey Öte’yi arıyan, ey flütünün tiz çağırışları.
Yolu bilmediğimi ve kanatlı atım olmadığını unutuyor, ebediyen unutuyorum. Tedirginim.
Kalbimin içinde bir gezginim.
Uzayan saatlerin güneşli sisinde,
semanın mavilikleri içinde hayalin en engin şekiller alır.
Ey en uzak son, ey flütünün tiz çağırışları.
Yalnız başına oturduğum evin
her tarafındaki kapılarının kapalı olduğunu unutuyor,
ebediyen unutuyorum.


******


Ey dünya!
Edebi olarak yaşıyorsun
Mevsimlerin tepsilerinden
Çiçekler ve yapraklar
Yolunun üzerine dökülüyorlar.
Fakat, sen asla durmuyorsun,
Durmak bilmeyen yarışında.
Yalnız acele ediyorsun
Ve asla geriye bakmıyorsun.
Ne bulursan fırlatıp uzaklara atıyorsun.
Herhangi birşey almak için asla durmuyor,
Herhangi birşey muhafaza etmiyorsun.
Ne kederin ne de herhangi bir korkun var.
Yarışının büyük süratinden mütevellit
Büyük sevincin yüzünden herşeyi harcıyorsun.
Bir anda dopdolusun
Ve gene de aynı anda hiçbirşeye malik değilsin.
*****
Lamba neden söndü?
Onu rüzgârdan korumak için cübbemle örttüm,
İşte bu yüzden söndü.
Çiçek neden soldu?
Onu aceleci bir sevgi ile bağrıma bastım,
İşte bu yüzden soldu.
Nehir neden kurudu?
Yalnız kendim kullanayım diye bir yerine bent yaptım,
İşte bu yüzden kurudu.
Rübabın teli neden koptu?
Onun gücünü aşan bir nağmeyi üzerinde zorladım,
İşte bu yüzden koptu.
@ Bunların dışında en sevdiğim olan "Düşünüyorum da" ' yı okuyabilirsiniz.
ve bunu yazmasını istediğim için arı mayama yolluyorum. (Bak ilk kez bir mimi gönderiyorum birine)

28 Ekim 2008 Salı

Lamba neden söndü...


Lamba neden söndü?

Onu rüzgârdan korumak için cübbemle örttüm,
İşte bu yüzden söndü.
Çiçek neden soldu?
Onu aceleci bir sevgi ile bağrıma bastım,
İşte bu yüzden soldu.
Nehir neden kurudu?
Yalnız kendim kullanayım diye bir yerine bent yaptım,
İşte bu yüzden kurudu.

Rübabın teli neden koptu?
Onun gücünü aşan bir nağmeyi üzerinde zorladım,
İşte bu yüzden koptu.

R. TAGORE



Bu şiiri çok sahiplenici ve kontrolcü bir yaklaşımda olan aileme okumuştum geçen sene. Ne garip bazı şeyler değişse de, biz zamana uyum sağlayan bireyler olsakta bulunduğumuz kültür yapısı, evimizde ki düzen hiç değişmiyor.

Annem şu son 1 senedir dul kadın sendromuna yakalanmış gibi. 2 kızı da ayrılınca eşlerinden millet ne derleri pek bir fazla düşünür oldu...aman şöyle yapmayın, böyle yapmayın, o sırtı açık şey çok açık değil mi, şu saate geç değil mi, aman boşverin gitmeyiverin, onlar gelsin... Halbuki işten eve evden işe geliyoruz gidiyoruz. İkimizin de sadece pazarı var ve nereye gitsek beraber oluyoruz. Ablamın bir sevgisi oldu bu arada ee çocukta evin kedisi gibi bizim evden çıkmıyor. Gayet medeni bir ortamda cümbür cemaat oturuyoruz, daha ne olacak. Ama yokkk çocuğun arabasını gören komşular ne diyecekler... Bu mevzuu uzun zamandır yaşamımızın bir parçası oldu. Aynı diyalogları çeşitli zaman dilimlerinde üzerine basa basa gündeme getiriyoruz.
Kim için yaşadığımızı bir anlayabilsem yada millet ne derleri sorgulayan annemin düşünce yapısını bir değiştirebilsem...
Oysa ki haklı taraflarının olmasına rağmen biraz daha mutluluğumuzun, yaşadığımız an' ların hevesini çıkarmamıza destek vermesini istiyoruz sadece.
Ama gerek hukuk sisteminde, gerekse çevre faktörünü umursayan aile yapısı yüzünden umutlarım giderek azalıyor... Ben bunları kabullenmeyecek kadar dışadönük bir insanım... yazık ben solup içime kapanırken annem bunları göremek bile istemiyor, o bizde olması gereken kendi çocuk tasvirini bize yaptırım gibi uygulatmaya çalışıyor şu yaşımızda...

4 Ekim 2008 Cumartesi

Düşünüyorum da / TAGORE

Geçmiş iki yılımın en düşündürücü anlarını bana yaşatan şiiri yazacağım bugün sadece ve yaşamımda arkadaşlarımın arasında bile benimle özdeşleşen " ne çıkar ateşböceği sansalar beni...." sözünün başladığı noktayı. Gerçi ben kendime uyarladım biraz ama esin kaynağım hep bu yazı oldu. Hayatımın bir dönüm noktasına geldiğinde seçtiğim yaşamı. O tarihten sonra hep verici oldum ben ilişkilerimde. Denedim, risk aldım.
Geriye dönüp ilişkilerime kuşbakışı baktığımda ise derin bir huzur kaplı hayatımda. Söylenmemiş sözcüklerim giderek azalıyor. Affetmem gereken kişilerin sayısı da. Ben artık geçmişimle daha rahat yüzleşir oldum.
Aşklarımın en tutkulu olduğu dönemler oldu ve en derin ayrılıkları, tutkuları yaşadığım sancılı saatler...
Zaten aşk da benim için budur. "Huzurlu ama mutsuz halimden, mutlu ama huzursuz halime" geçme dönemimdir.

Şimdi ise bir vazgeçmişlik var üzerimde. Herşeye heveslerimi yitirdim. olsa da olur olmasa diyorum bazı bazı. ablamla hep konuşurduk ve bana derdi ki "Aslında efsa hepsi geçici. Ben artık aşkı eskisi kadar gözümde büyütmüyorum." Bende büyüyormuyum diye düşünüyorum şimdi
bilmiyorum.
Her neyse, Tagore ' u daha sonraki dönemlerde anlatırım belki size.
Kısaca kendisi nobel ödüllü ve brahmanizmin oluşmasında etkisi büyük insanlardan birisi. Hindistan milli marşının da yaratıcısı...
Ama adamın benim hayatımda çok önemli bir etkisi oldu farkında olmadan.
Ve o benim için muhteşem sayılan şiiri...

Düşünüyorum da,
Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Naif yönlerimizin keşfedilmesi,

Cesaretsizliğimiz
in anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması,
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti...
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar güçlu korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.

Hissedilmeden, el değmeden,sevgimizi göstermeden.
Deniz minareleri, midyeler,
kirpiler ve kaplumbağalar gibi..

Sahi koruyor mu bizi çatlamamış bu sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
Hissettiklerimizi golgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?

Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?

Belki en hoyrat yurek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum, sev
imli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.

Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, Korkaklığım, sevgi isteğimi En insani yönlerimi
kayıtsızca sunabilsem,
Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.

O da çözülecek belki,
Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.

Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak... Ne olur bir darbe daha alsak? Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğ
u. Denesek, risk alsak, yanılsak...
Fark etmez.

Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
Ve kucaklaşsak yeniden, tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.

O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi,
Kaybolan değerlerimizi ne kadar özledigimizi.
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.

Vakit az, paylaşmak, sarılmak için
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.

Sırtımızda ağır küf
eler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir kış görünüyor.
Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten.
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.

Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi..?


RABİNDRANATH TAGORE


Related Posts with Thumbnails

..