- 1. de tüm banyo, teras kalebodurları değiştirildi. Alt kata banyo eklendi. Evin dış duvarları boyandı. Camlara pimapen takıldı..
- 2. de Alt katta mutfak eklendi, Bazı odalara laminant döşendi. Evin içi boyandı.
bir sürü şey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bir sürü şey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Aralık 2010 Salı
3, Ev Tadilatı Şenliklerimiz
Evinizde inşaat hali varsa ve artık her sene tekrarlanıyorsa, bunu bir şenlik havasında isimlendirmeniz neredeyse farz olur. Zira birbiri ardına yaşadığınız olaylar tam bir şenlik havasını andırabilir...
Aslında her şey su borularının eskimesi ve tıkanıklık yapması ile başladı. Halı kaplı merdivenlere inat 2. ve 3. kat arasında tüm su borularımız duvarlar kırılarak değiştirildi. Üzerine 16 yıldır kullandığımız buz rengi mutfak dolaplarımızın artık eskimeye yüz tutması üzerine; içinin değiştirilmesi kararı ile mutfağımızı yapacak olan marangoza haber verildi. Ama adama haber verilme ile gelmesi arasındaki zaman içerisinde nasıl oldu ise, ailecek tüm mutfağın değiştirilmesi daha uygun görüldü. Bu da yetmezmiş gibi nasılsa onu değiştireceğiz, bari yerleri de laminant kaplatalım kararı ile o geceyi tamamladık.
Ertesi gün kel alaka şekilde yeni bir duşa kabin yaptıralım mı? sorusu da tuz biber oldu...
Aslında bütün bunlar 15 gün sonra cumartesi günü yapılacak olan annemin günü içindi. Yetişir mi telaşları, ne renk olsunlar, duşa kabini cam mı yaptırmalıyız, plastik mi olsun, tek teker mi, çift mi derken hepimizde ufak ufak gerginlikler baş göstermeye başladı. Hele ki bizim gibi anneniz bir ikizler kadını ise karardan sonraki süreç bizim için ne kadar zor oldu tahmin edin.
İşleri yetiştirme telaşı içerisinde marangozcu, mermerci, duşa kabini aldığımız yer, laminantcı, su tesisatçısı, boyacısı hepsi annemin gününü öğrendi! :) Ve her birinin ağzından "merak etme teyzecim yetiştiririz biz" demeye başladı. Ama işler hiç de umulan gibi olmadı.
Pazartesi gelecek olan mutfakçı çarşamba gelince, eski dolaplar sökülmediği için laminantçı gelemedi. Her şey son 3 gün içerisinde yetiştirilmeye çalışıldı. Mermerci işini bitirip gitmişti ama tüp için bir yer kesmeyi unutmuştu. Mutfak dolaplarını yapan adam kendi kafasına göre çekmeceleri büyütmüş sayısını küçültmüştü. Fiş yerini kesmeyi unutup, dolabı direkt oturtmuş, 3 lü kablo çözümlerine gidilmişti. Üstelik yeni alınan musluk lavabo gibi şeyler yeni mutfakla uyum sağlamayınca hepsi sil baştan yeniden satın alındı ama eksik şeyler biter mi? Nipel denilen ufacık bir şey yüzünden lavabo kullanılamıyordu! Apar topar en yakın hırdavatçı bulundu ve ablam gecenin 12 sinde nipel denilen zımbırtıyı aramaya gitti.
Bu arada ablamın hırdavatçının şaşkın bakışları arasında gecenin o saatinde nipeli buldum diye sevinerek eve dönüşü sonrasında gördüğü manzara aynen şu şekildeydi:
"Annem ve tesisatçı önlerine kocaman bir kabağı almışlar, soymak için uğraşıyorlar."
Tabi ki ablam ilk şokun etkisiyle düşüncesini dile getirdi. "Evden giderken musluğu takan adam, dönüşümde kabak soyuyor. Evimizdeki bu keramet nasıl bir şeyse..."
En son hatırladığım Cuma gecesi 2 de elimde bezle mutfak dolaplarının içini siliyordum ve annem yetişmeyecek diye krizler geçirmek üzereydi. Neyse ki işler yetişti, kıymalı börek, kabak tatlısı ve birkaç yöresel yiyecek eşliğinde sağ salim gün atlatıldı.
Ha bir önceki ev şenliklerimizde ise sırası ile;
* Yani uzun lafın kısası, bu eve harcanan parayı kendime harcasa idim, bize yeni bir ev alacak adam bulabilirdim, hatta yeni bir ev bile alabilirdik diye düşünmeden edemeyen Efsa...
5 Ekim 2010 Salı
Sahne Değişir / Başarı Duygusu
Sahne değişir...
Babası arada kaçamak bakışlarla, ışıl ışıl bakan gözlerle kızını dinlemektedir. Kız ise sağ dizini, babasının sol dizine dayamış; kalbi anlattıklarının heyecanı ile gereğinden hızlı atarak oturmaktadır. Elinde son maçında kazandığı madalyasını tutup, sıraya dizdiği diğer madalyalara bakarak:
- "Baba, bir pano yaptıralım bence. Bak bu ilk altın madalyam en tepeye bunu koyarız. Gümüş ve bronzları da birbirinin altına. xxx abi çiviletmiş buna benzer bir şekilde" der. "Hatta baba, senin görevde iken aldığın nişanları da koyarız en tepesine"
Babası ise gülümseyerek öper ellerini kızın. Heyecanına ortak olduğu bellidir gözlerinden...
Annesi ise gülerek
-"bence bacağındaki morlukların birer fotoğrafını çekelim, panoya her birini asarız. Bu gidişle ten rengi diye bir şey kalmayacak kaval kemiklerinde" diye takılmaktadır ona.
Kız o an, şans faktörü dahil bir yere gelmek istiyorsan emek, özveri ve efor sarf etmen gerektiğini, ama sonunda elinde/yüreğinde o kanıtı tuttuğun an tüm bunlara değeceğini öğrenmiştir...
Ve sahne değişir...
22. doğum günüdür kızın... Yeni bir yaş, ona yeni bir hayat da kazandırmıştır. Hayatında sürekli ertelenecekler listesinde olan bir şey için bu kadar sabredip, bekleyip, acı çekip; sonunda bu kadar mutlu olacağını söyleseler inanamayacağı bir şey gerçekleşmiştir. Bir tatlı yorgunlukla gözleri kapanır... Uyandığında annesi yanı başındadır. 10 saat önce karnında olan bebeğiyse, şu an kucağında mışıl mışıl uyumaktadır. Kokusu bile öyle güzeldir ki. Kendi annesine bakıp gülümser, annesi de ona... Bebeğinin dudaklarında gezinirken parmaklarının kıvrımları, emmek için aranır çileği. Bezelyeden parmakları vardır sanki o çileğin...
Kız o an; hayatta hiçbir şeyin bu kadar başarı ve mucize dolu olduğu duygusunu veremez. Ne iş, ne eşi, ne kazandığı madalyalar, ne arkadaşlık... Hiçbiri bunun kadar mucizevi olamaz diye düşünür
Sahne değişir...
Bu geçen birinci aydır... İçinde sigarayı bırakma isteği olmadan bir inat uğruna bu kadar dayanmasına annesi mucize gözü ile bakmaktadır. İlk kez 14 yaşında tattığı bu tadı (annesinin tabiri ile zıkkımı), başlarda gençlik hevesi ile içmeye başlamış, ardından iş yaşamında da devam ettirmiştir.
Şimdi ise boşanmasının üzerinden bu kadar az bir süre geçmesine rağmen 10 yıllık bu hevesi bir anda bitirmesine herkes hayret etmiştir.
Kendiside gurur duymaktadır iradesi ile. Birgün öylesine, hiç aklında yokken "yarın öğlene kadar almayayım bakalım, dayanma sınırım neymiş" diye başlattığı bu oyun, sonunda o gün akşamına dek dayanmasına, sonrasında da tün gün, tüm hafta, tüm ayına yansımıştır. Ona yenilmeyeceğim ve kendimi yenilemek istiyorsam, ilk bundan başlamak kadar güzeli yok dediği bir irade savaşına dönüşmüştür. 3. yılına birkaç ay kala kendince başarı hikayelerine bir yenisini daha eklemiştir.
Düşünür kız... Kendi ellerimle kendimi öldürmeyi göze almışken, bazen öylesine yapılan en ufacık hareket ona hayata yeniden adım atma hevesi kazandırmıştır. Bir başarı diğerini tetiklemiştir. Önce iş, sonra sigara, sonra kendini toparlama evresi baş göstermiştir. Ve istemeyerek başladığı bu olay, inadı ve kararlılığı sayesinde sağlıklı bir çevreye sahip olmasını sağlamış, kızının insanlara "annem artık sigara içmiyor biliyor musunuz" övünmelerine sahne olmuştur.
* Bu aralar sürekli aksilikler olmasına rağmen, kendini mutlu hisseden Efsa...
* Görsel
4 Haziran 2010 Cuma
Düşler
Burnundan dudaklarına inen ter olmak istedim.
Birazda; bir kızılderilinin siyah örgülerine saklanmak.
Şamanların ellerinde,
Brahmanların eteğine saklanmak...
Tagore kalsın mezarından şimdi!
avaz avaz bağırıyorum işte.
uyansın!
düşümde, düşlerim düzüldü.
Düştüm,
Güveler yedi beynimi.
İçime bir liberal kaçtı.
Savunduklarını haykırıyor.
Gözleri sert esen rüzgarlardan yaşarmıyor.
Siyaha öyle bandırılmış ki; beyazlar kör edemiyor.
Çöz saçlarımın ucundaki kurdeleyi.
İçimdeki ağaç, yüzük parmağını uzatmış bekliyor,
Senin bağlayıp dilek dilemeni...
* Bugün bir can' ın doğum günü. Seni seviyorum Yesari. Aramızdaki samimiyetin hep var olması dileği ile. Mutlu yıllar bir tanem. :)
* Görsel
24 Mayıs 2010 Pazartesi
Ben küçükken 2
Ben küçüktüm
Abisinin masalları tersinden anlattığı bir çocuktum.
Kendimin bir masal kitabı olana dek;
Kırmızı başlıklı kızı kötü, kurdu iyi bildim.
Cadıyı iyi, prensesi kötü mesela.
Ev sahibimiz vardı Mehmet amca.
İnşaatlardan çimento kağıtları toplar bakkala satardı.
Bir ayrıydı kesekağıdından taşımak, elindekileri.
Şimdi ise poşetler her bir yerimizden fışkırmakta!
Hıdırellez apayrı kutlanırdı.
Tüm ilçe bir olup, güllerle çevrelenmiş parkımızda piknik yapardık.
Bir sürü yakılmış mangalın ve etin arasında dolanır, hepsinden birer parça tadardık.
ateşler yakardı büyüklerimiz,
Üzerinden atlar, salıncaklarda sallanırdık.
Denize gitmek, pikniğe gitmek demekti birazda.
Piknik demek aile demekti.
Aile demek, toprak demekti.
Terliklerimizi ayağımıza geçirip,
asansör yerine sokağa fırlayıvermek güzeldi.
Sobanın üstü kestanelerle, mandalina kabukları ve patateslerle dolardı.
Oda mis gibi kokardı.
Ben annemin maksisini koklardım.
Dünyada daha güzel bir koku olamazdı.
Sopalı gırgırlar, merdaneli çamaşır makineleri;
Süpürgelerin bile örtüsü vardı.
Kendime bir oyun yaratır, portakal kabuklarını bıçakla keserdim...
Özledim.
Özledim.
* Tedirdağ' dan bloguma gelen arkadaşa selamlar diliyorum :). Tüm arşivimi üşenmeyip okuyorsun ya helal olsun.
29 Mart 2010 Pazartesi
Ben küçükken...
Akşam ezanı okununca,
Apar topar tozlarla bütünleşen küçük bedenlerimizle, evlerimize dönerdik.
Ezan vakti geldi mi akşam olmuş sayılırdı.
Sabah olunca sil baştan…
Gözümüzde büyüttüğümüz, aslında ufacık bir arığın üzerindeki köprüden geçerdik
Suyun üzerinden hoplardık O taraftan, bu tarafa.
Evden kullanılmayan kumaş, örtü parçaları ile terk edilmiş minibüsü süslerdik.
Erkek çocuklar bozardı, biz yeniden yapardık.
Ne onlar bıkardı, ne de biz.
Ne onlar bıkardı, ne de biz.
Kızılderili olurduk.
“Kantaki”, “çantaki” diye lakaplar takardık.
Annem kovboy filmlerini severdi.
Oysa ben küçük evi bile hatırlamazdım.
Aklımda Köle Isauradan birkaç sahne vardı.
Büyük küçük kavramını çözemezdim.
Ve sürekli sorardım anneme
“Neden bulaşık yıkamak için küçüğümde, aranızda yatmak için büyüğüm”
Diye…
Gülerdi annem.
Abim sakat olmayan diğer eli ile beni battaniyeye sarar.
Sonra tutup çekerdi.
Kahkahalarla gülerdim.
Kendimi halının içinden çıkan Alaaddinin prensesi zannederdim.
Mahalle kavgaları yapmazdık.
Gerçi mahallemizede başka çocuklar girmezdi pek.
Girdiklerinde umursamazdık, herkes yerini, yurdunu, gideceği yeri bilirdi.
Onlar bir hevesle gelirlerdi.
Bizde bir hevesle geldikleri gibi gideceklerini bilirdik.
Bizde bir hevesle geldikleri gibi gideceklerini bilirdik.
Evden gizlice yürüttüğümüz meyve bıçaklarını
Dizlerimize kadar gelen otları kah yuvarlanıp, kah yolarak yemek yapardık.
Arada babamın jiletlerini bile çalmışlığım vardı.
Allah tan kesmezdik elimizi.
Tek kullanımlıktı sanki her şey.
Tek kullanımlıktı sanki her şey.
Jiletleri çöpe, bıçakları annelerimize çaktırmadan eve götürürdük.
Ben büyürken
Okula kendim giderdim.
3 büyük caddeden geçerdim.
Babam "seni sadece 2 gün okula götürdüm, gerisini kendin gittin" diye anardı ara sıra.
Ben ilkokula başladığım yıl, mavi önlükler çıktı.
Ama bizim gri pileli formalarımız vardı.
Çok hava atardık.
75 kuruş harçlık alırdım.
Param cinoya ve simite yeterdi...
Bağcıklı çizmelerin moda olduğu zamanlarda,
Ailemin durumu çok iyi gitmezken, alamayacaklarını bilip üzülmüştüm.
Ama bir gün babam beni sevindirmek için alıp gelmişti.
Ben mutluluktan ağlamak nedir anlamıştım.
Bir çizmenin bağcıklarındaydı mutluluk,
Ve beni sevindirmek için ucuz bir yerden bulup almıştı
“AİLEM”
Hepimizin oruç tuttuğu zamanlarda,
Enfes sahur sohbetleri yapılırdı.
Soframızdan kahkaha eksik olmazdı.
Ramazan demek, birazda aile demekti.
Birlik demekti.
Ve biz güzel bir aileydik.
O zamanlar telefon hatları yeni çekiliyordu.
O zaman telefonlar santralden bağlanıp, jetonla aranıyordu.
Rakamlar 6 haneliydi.
Annem anlatırdı evlerine ilk telefon gelişini…
"Bizim telefon numaramız 7 idi. Şehirdeki telefonu olan 7. Evdik"
derdi.
derdi.
Ben küçükken
Memlekete her gidişimizde, dedem çizimlerini gösterirdi.
Şehirlerimizin havadan çekilmiş resimlerini gösterirdi.
3 tane ciltlenmiş karikatür kitapları vardı, ansiklopediden büyük.
Her yaz bıkmadan onları okurdum, çoğunu bilsemde.
Şehirlerimizin havadan çekilmiş resimlerini gösterirdi.
3 tane ciltlenmiş karikatür kitapları vardı, ansiklopediden büyük.
Her yaz bıkmadan onları okurdum, çoğunu bilsemde.
Teyzem hepimize küserdi.
Ailede ki sırları ben bilmezdim.
Annem hiç dedikoducu bir kadın değildi.
Memlekete gitmek; dedikoduları istemesende dinlemek demekti.
Devam edecek…
10 Temmuz 2009 Cuma
Gündelikler
Ben kaza yaptım. İlk söylediğimde insanları bir panik dalgası alıp götürüyor ama önemli bişiy değil işte. Çarpacak onca yer arasında gittim seranın yandan açılmış penceresine...(gerçekten sadece pencerenin kıyısına hatta) geri geri çıkarken çarptım :)))))Tabi benim serada ne işim olduğu ise ayrı bir mesele!! "Aslında ben orada muhtarı arıyordum". :) desem inanacakmısınız? Hııı?
Muhtarın binası olmamasından ve telefonu kapalı olduğundan, tarifle evini buldum. 3 kişiye tarif ettirerek, gittim. Ama o da ne? Muhtar beyler evinde değilmiş, serada kavun toplamaya gitmiş :)))
Serayı tarif etmeleri çok uzun sürdü. Bunda benim şaşkın bakışlarım arasında, bir serayı diğerlerinden nasıl ayırt edebilirim ki? bakışımın etkisi büyüktü. Ben sadece domatesin yaprağını bilirim. Bu ne yaprağı desen aval aval bakarım suratına yani... Serayı buldum tabi. Oda adamın beyaz kamyoneti varmış (Allahtan). Arabayı uzaktan seçer seçmez nasıl suratım aydınlandı anlatamam. Hani bir nur indi desem yalan olmaz. Neredeyse sarılıp sonunda buldum seni diyeceğim. Akşamdan beri arıyorum muhtarın cebi hep kapalı. Bende ne güzel planlamıştım, sabah erkenden muhtardan belgeleri alıp nüfusa giderim diye...
Muhtarın serası iç kısımda olunca; önümde iki seçenek belirdi. Ya o topuklularla sera alanına tıkır mıkır girecektim, yada araba ile 100 metre içeri girecektim. Valla ayakkabılarım el yapımıydı, üstelik daha 1 ay olmadan basamam o çamura diye düşünerek, girdim arabayla. Çukurlardan sallana sallana ilerledim. Muhtarla konuştum. Muhtarın o gün T den A hattına geçesi tutmuş. Akşamdan kapalı gişe oynamasının sebebi buymuş.
Çıkarken hain çukurun birinin ahına bulaşıp gıcırtt sesi eşliğinde arabamın sol çamurluk üstünü içe doğru basket topu derinliği gibi göçürdüm. Kendime siftahı yaptın dedim, sonra da kapa çeneni Efsa!!! Ağzını hayra aç deli dedim.
Ama ben paniklemesemde muhtarın maşallahı vardı. Düşünün hasar ne diye inmedim bile. Olsun canım benden kıymetlimi havalarında hafif öne gidip geri geri devam ettim, muhtar arabaya doğru eşkin adım gelirken... Adam bana acıdımı nolduysa; elinde iki kavun koşturuyor!! :)))) Almış kavunları yersiniz diye elime tutuşturuyor. Yok yemem, ben kavun sevmem ki şöyledir böyledir derken adam gayet rahat açtı arabanın kapısını yere koydu kavunları.
İş yerine gidince bizim mutfaktaki ablaya verdim yersiniz diye. Sigortacı olmanın yararları konullu panele hoş geldiniz deyip, aynı zamanda benim başıma verdikleri servis müdürüne hiçbir ayrıntı vermeden sanırım bana kaportacı lazım dedim. 200.00-TL hasarım varmış yaklaşık. Kaskoyu deldirsem mi deldirmesem mi bilemedim. Henüz ablama da söylemedim. :))) suratının ifadesini adım gibi biliyorum. Gözleri açılacak. ahaha 1 yıl bile olmadı alalı. Oda otomotiv sektöründe olunca, bizdeki kaportacı yerine onların servisinde yaptıracağız sanırım. Bizde hep modifiye tarzı varda, gün içinde vuvvvv vuvvv sesleri arasında baba parası yiyenlerin (ki çoğu tefeci) gelip gitmesini izliyoruz.
Bütün bu nüfus muhtar işleri bezelyenin okulu içindi. Bu yıl sistem değişikliğine ................ çok samimi bir şekilde saygılarımı sunuyorum. Kızımı eski mahallede göstermişler. Yani dedesinin evine 100 metre ilerideki okula. Mahalledeki çocuklarla okuduğunu onlar gibi konuştuğunu düşündükçe tüylerim ürperiyor. İstediğim okula yazdıramıyorum malesef. 3-4 ay sonra aktarma şansım varmış sadece. Buradaki okul ise bize çok ters. yakınımızda ki okula yazdıramamakta ayrı bir kara mizah gibi. Yolun bir tarafına bir muhtarlık, diğer tarafına öbür muhtarlık bakıyor :((( Ne halt edeceğimi bilemedim. Bu okula verirsem öğle yemeklerinde ne yiyecek bu kız. Üstelik dolmuş bile geçmiyordur o okuldan yakın değil. :(
Bir de 2.5 aydır kızını görmeyen babası, 2 gün onunla bir otelde kaldıktan sonra, efsa akşamları sen al seni özlemiş, ben senin benzin paranı karşılayayım dedi.!!! Ki ben bu adamdan nafaka bile almıyorum, ne kendim ne de kızım için düşünün yani. Annemlerde yok mecburen onlarda kalmak zorunda gündüzleri. Hayır okul kaydı için birde ben bu adamı bekledim kaç ay. Boşuna beklemişim yani. Her işe ben koşturdum. Hangi okulda hangi öğretmen iyi, hangi okulun şu binası ne zaman yapılmış gibi paranoyakça şeylere takıldım. O kadar karıştım ki en son. İyi olmayan okulda öğretmen iyi, öğretmeni iyi olmayan okul iyi. Seç seçebilirsen. Herifin götüne güvenmediğimden özel okulu hiç düşünmedim bile. Kesin ilk 3 taksitten sonra ödemez biliyorum. Hala bana 2007 den borcu var siz düşünün. Herifin götünü ben topluyorum, nafaka da almıyorum. Yaptığı işi de batırdı. Ben varya salaklığıma doymayayım. Zaten şimdi ne kadar korunmak isteyen role bürünüyorsam hep bu salağın yüzünden. 8 sene bir ilişkide yönetici gibi bir role bürününce, artıkları toplayınca, bir sonraki ilişkinde mümkünse birisi benim yerime düşünsün, gözükara olsun cart curt diyorsun. Bu seferde farklı şekilde şapa oturuyorsun.
Yine çenem açıldı. Arada böyle oluyor iç dökme zamanım geliveriyor. Bu hafta da böyle. Kimi görsem ben varyaaa... şeklinde cümleler kurar oldum :)))) Utanmasam yolda gördüğüm teyzelere anlatıcam, aslında ben şunu şunu yaptım da onlar bi ben kadar olamadı diye. :)))
Evde ses olmaması çok kötü. Yalnız yaşayan insanlara ikinci sınıf muamelesi yapasım geliyor. Yok anacım ben tek başıma kalamam, bir ses bir nefes aradım. İlk gün böyle voktamı filmlerimi aldım. 2 film izledim. kitap okudum. içkimi yudumladım. Normalde içki içince gülen ben, bu beni niye aramıyor, herkes kazamı okuyunca aradı bir o aramadı modunda şığır şıpır ağladım. Adilin beynini gecenin ikisinde ütüledim. Artık çocuk en son ben yatıyorum, uykum var cümlesini 4. kuruşunda yattı.
Bir de 2.5 aydır kızını görmeyen babası, 2 gün onunla bir otelde kaldıktan sonra, efsa akşamları sen al seni özlemiş, ben senin benzin paranı karşılayayım dedi.!!! Ki ben bu adamdan nafaka bile almıyorum, ne kendim ne de kızım için düşünün yani. Annemlerde yok mecburen onlarda kalmak zorunda gündüzleri. Hayır okul kaydı için birde ben bu adamı bekledim kaç ay. Boşuna beklemişim yani. Her işe ben koşturdum. Hangi okulda hangi öğretmen iyi, hangi okulun şu binası ne zaman yapılmış gibi paranoyakça şeylere takıldım. O kadar karıştım ki en son. İyi olmayan okulda öğretmen iyi, öğretmeni iyi olmayan okul iyi. Seç seçebilirsen. Herifin götüne güvenmediğimden özel okulu hiç düşünmedim bile. Kesin ilk 3 taksitten sonra ödemez biliyorum. Hala bana 2007 den borcu var siz düşünün. Herifin götünü ben topluyorum, nafaka da almıyorum. Yaptığı işi de batırdı. Ben varya salaklığıma doymayayım. Zaten şimdi ne kadar korunmak isteyen role bürünüyorsam hep bu salağın yüzünden. 8 sene bir ilişkide yönetici gibi bir role bürününce, artıkları toplayınca, bir sonraki ilişkinde mümkünse birisi benim yerime düşünsün, gözükara olsun cart curt diyorsun. Bu seferde farklı şekilde şapa oturuyorsun.
Yine çenem açıldı. Arada böyle oluyor iç dökme zamanım geliveriyor. Bu hafta da böyle. Kimi görsem ben varyaaa... şeklinde cümleler kurar oldum :)))) Utanmasam yolda gördüğüm teyzelere anlatıcam, aslında ben şunu şunu yaptım da onlar bi ben kadar olamadı diye. :)))
Evde ses olmaması çok kötü. Yalnız yaşayan insanlara ikinci sınıf muamelesi yapasım geliyor. Yok anacım ben tek başıma kalamam, bir ses bir nefes aradım. İlk gün böyle voktamı filmlerimi aldım. 2 film izledim. kitap okudum. içkimi yudumladım. Normalde içki içince gülen ben, bu beni niye aramıyor, herkes kazamı okuyunca aradı bir o aramadı modunda şığır şıpır ağladım. Adilin beynini gecenin ikisinde ütüledim. Artık çocuk en son ben yatıyorum, uykum var cümlesini 4. kuruşunda yattı.
Birde birisi bana çok ilginç bir mail göndermiş... Nasıl ya oldum biran. Bu aralar beni şaşırtan çok şey oluyor. Bir de geçenlerde bir arkadaşım facebook üzerinden, bir başka blogcu hakkında dikkatli ol dedi bana. Benim blog yazdığımı kimse bilmiyor ki çevremden arkadaşlarımdan... Anlamadım yani... Hayır tanıyormusun diyorum yok diyor? Eee ortak tanıdıklar mı var diyorum? Sorma başka bişiy diyor. İyi de soracağım aşikar madem neden kıllandırıyorsun insanları... Sözüne de güvenebileceğim biri. Ne diyeceğimi bilemedim. Teşekkür mü, küfür mü etmeliyim bilemedim... Sormadım o saatten sonra kendisine herhangibir soru, görüşmedim, yazdıklarına da cevap veresim gelmedi...
Cumartesi için biri ile yemeğe çıkacağım, içimden gelmese de, yapmam gereken en doğru davranış bu. Yoksa kendime düşünsel olarak zarar veriyorum. Elimden geleni yaptığımı düşündüğüm için içim rahat olsa da; Kafama takıp ince detayına kadar düşünüyorum da düşünüyorum. Sonra iş nedenlere geliyor. Sonra taviz, ödün derken. Bunların kelime anlamlarına kadar düşünüp. Ulan salak efsa beklentisiz yaşamaya çalışırken ödün ve taviz kelimeleri kullanman ne iş? diyorum...
En iyisi ben sizinde beyninizi şey etmeden yatayım. Saçmaladım biraz affola. Eğer hala okumak içinizden gelirse diye bana gelen maili aktardım. Beni çok şaşırtsa ve duruma uysa da, belki başkaları içinde uyar diye düşündüm.
Cumartesi için biri ile yemeğe çıkacağım, içimden gelmese de, yapmam gereken en doğru davranış bu. Yoksa kendime düşünsel olarak zarar veriyorum. Elimden geleni yaptığımı düşündüğüm için içim rahat olsa da; Kafama takıp ince detayına kadar düşünüyorum da düşünüyorum. Sonra iş nedenlere geliyor. Sonra taviz, ödün derken. Bunların kelime anlamlarına kadar düşünüp. Ulan salak efsa beklentisiz yaşamaya çalışırken ödün ve taviz kelimeleri kullanman ne iş? diyorum...
En iyisi ben sizinde beyninizi şey etmeden yatayım. Saçmaladım biraz affola. Eğer hala okumak içinizden gelirse diye bana gelen maili aktardım. Beni çok şaşırtsa ve duruma uysa da, belki başkaları içinde uyar diye düşündüm.
"Kendinizi gözden geçirme adına kullanmanız gayet yerinde olur. Öncelikle nasıl bir ilişki istiyorsunuz ve bugüne dek nasıl seçimlerde bulundunuz.Sakinlik ektiniz fırtına mı biçtiniz veya yapıcı davrandınız yıkıcı insanlarla karşılaştınız?Gücünüzü birleştirmekten yana olduğunuz halde krizlerle mi karşılaştınız?O zaman size söyleyeceğim tek cümle şudur. Siz ektiğinizi biçmişsiniz. Şaşırdınız değil mi?
Oysaki yaptıklarınızın doğru olduğunu siz de ben de biliyoruz. Ama bu doğruların değerini anlamayan ve anlaması mümkün olmayan kişilerle ilişkinizi sürdürdüğünüz ve devam ettirdiğiniz için yanlış yapmışsınız. O nedenle bu süreçte şimdi kendi yapınıza uygun olmayan kişilerle vakit kaybetmemeyi öğrenmelisiniz.
Daha düzgün, iyi niyetinize uygun, sizi gerçek manada anlayabilecek kişiyle olmalısınız. nasıl mı anlayacaksınız. Tabi ki mantığınızın sesine kulak vererek. İşte yüzleşme zamanınızın geldiğinin göstergesidir. Bu yüzleşmeyi başarılı bir şekilde yaptığınızda, ilişki konusunda bundan sonra gayet tutarlı ve dengeli kişilerin hayatınıza girdiğini gözlemleyebilirsiniz.
Yapamadığınız takdirde, karşınıza çıkacak yeni kişiyle, iki yönlü bir aşk yaşamaya devam edersiniz. Ya sakin bir limanda dinlendiğinizi hissederseniz veya fırtınaların ortasında boğuşursunuz. Ya, yapıcı tarzda bir ilişki yaşarsınız veyahut her ikiniz de kendi istekleriniz konusunda direttiğiniz için, bu beraberliği uzun süre sürdüremezsiniz.
Seçim senin."
resim alıntı
5 Ocak 2009 Pazartesi
Ben' e dair / 2009 da yapılmalılar...

Prensesim pasladığı beni yeni yılda yapmak istediklerimin listesi;
- Arabayı daha iyi sürebilmek ve şehir içi trafiğinden korkmamak, geri geri gitme deneyleri yapılıp, parketmeyi öğrenmek. :)
- Saçları bele kadar uzatmak, belki yaza doğru kızıldan vazgeçip bakır tonlarını denemek,- Tango öğrenmek,
- Daha çok sinemaya ve tiyatroya gitmek, opera izlemek,
- Aldığım 7 adet kitabı bir an önce okumak, (şuan boleyn kızlarındayım, daha yazarın bir diğer kitabı var)
- İngilizcemi ilerletmek, en azından belli cümleleri kem küm etmeden konuşmak.
- Üniversite sınavlarına girmek,
- Bir 5 kilo vermek ve verince de almamak,
- Aldığım 7 adet kitabı bir an önce okumak, (şuan boleyn kızlarındayım, daha yazarın bir diğer kitabı var)
- İngilizcemi ilerletmek, en azından belli cümleleri kem küm etmeden konuşmak.
- Üniversite sınavlarına girmek,
- Bir 5 kilo vermek ve verince de almamak,
- Yıllık iznimi parçalar halinde kullanıp yazın boktan bir şekilde kalmamak,
- 3 ay içinde anneannemi görmek, sanırım son demlerinde... ve o şehirde ki diğer tüm akrabalar görüşmek,
- Anneye daha çok sarılmak, babama sormak istediğim sorular listesindeki sorulara yeni eklenen soruları sormak,
- 3 ay içinde anneannemi görmek, sanırım son demlerinde... ve o şehirde ki diğer tüm akrabalar görüşmek,
- Anneye daha çok sarılmak, babama sormak istediğim sorular listesindeki sorulara yeni eklenen soruları sormak,
- Bağlanmak terimi genişletmeyi bilmek,
- Umursamazlık yapmayı öğrenmek, (bilerek yarım bıraktım, bazen hala umursuyorum)
- Mükemmel olmaya çalışılmaktan vazgeçmek,
- Yeni masallar yaşamak,
- Beklentiler gelmediğinde kendini sorgulamaktan vazgeçmek,
- Hatta her olayda kendini sorgulamaktan vazgeçmek,
- Para biriktirilip mısıra gitmek, mümkünse yurt dışına çıkmak,
- Daha çok resim çekmek - çektirmek,
- Bezelye' ye daha az kural koymak, daha töleranslı davranmak, ondan mükemmeli beklememek,
- Zaman yönetimini öğrenmek, mümkün olduğunca spor salonuna gidilecek, olmadı aile kandırılıp eve koşu bandı almak,
- Daha az et yeyip, daha çok sebze yemek, karnıbaharı didiklemeden sevmeyi öğrenmek, (çok yüreksizce oldu ama)
- Herşeye rağmen gülümsemeye devam etmek,
- Yaşanmamış şeylerin üzerinde bu kadar düşünmemek,
- Bezelye' ye yüzme öğretmek,
- Daha çok yer görmek, İstanbul' a ve Ankara' ya gitmek, hatta mümkünse kapadokya yada karadeniz turu yapmak çok sevdiği bir abisini görmek, bunun içinde beenmaya ve arzu' sunu kandırmak,
Şimdilik bu kadar aklıma geldikçe ekleyip, yaptıklarımın yazı rengini değiştireceğim. :)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)




