birgün belki hayattan dırıdırırırı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
birgün belki hayattan dırıdırırırı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2010 Salı

3, Ev Tadilatı Şenliklerimiz


Evinizde inşaat hali varsa ve artık her sene tekrarlanıyorsa, bunu bir şenlik havasında isimlendirmeniz neredeyse farz olur. Zira birbiri ardına yaşadığınız olaylar tam bir şenlik havasını andırabilir...

Aslında her şey su borularının eskimesi ve tıkanıklık yapması ile başladı. Halı kaplı merdivenlere inat 2. ve 3. kat arasında tüm su borularımız duvarlar kırılarak değiştirildi. Üzerine 16 yıldır kullandığımız buz rengi mutfak dolaplarımızın artık eskimeye yüz tutması üzerine; içinin değiştirilmesi kararı ile mutfağımızı yapacak olan marangoza haber verildi. Ama adama haber verilme ile gelmesi arasındaki zaman içerisinde nasıl oldu ise, ailecek tüm mutfağın değiştirilmesi daha uygun görüldü. Bu da yetmezmiş gibi nasılsa onu değiştireceğiz, bari yerleri de laminant kaplatalım kararı ile o geceyi tamamladık.
Ertesi gün kel alaka şekilde yeni bir duşa kabin yaptıralım mı? sorusu da tuz biber oldu...

Aslında bütün bunlar 15 gün sonra cumartesi günü yapılacak olan annemin günü içindi. Yetişir mi telaşları, ne renk olsunlar, duşa kabini cam mı yaptırmalıyız, plastik mi olsun, tek teker mi, çift mi derken hepimizde ufak ufak gerginlikler baş göstermeye başladı. Hele ki bizim gibi anneniz bir ikizler kadını ise karardan sonraki süreç bizim için ne kadar zor oldu tahmin edin.

İşleri yetiştirme telaşı içerisinde marangozcu, mermerci, duşa kabini aldığımız yer, laminantcı, su tesisatçısı, boyacısı hepsi annemin gününü öğrendi! :) Ve her birinin ağzından "merak etme teyzecim yetiştiririz biz" demeye başladı. Ama işler hiç de umulan gibi olmadı.

Pazartesi gelecek olan mutfakçı çarşamba gelince, eski dolaplar sökülmediği için laminantçı gelemedi. Her şey son 3 gün içerisinde yetiştirilmeye çalışıldı. Mermerci işini bitirip gitmişti ama tüp için bir yer kesmeyi unutmuştu. Mutfak dolaplarını yapan adam kendi kafasına göre çekmeceleri büyütmüş sayısını küçültmüştü. Fiş yerini kesmeyi unutup, dolabı direkt oturtmuş, 3 lü kablo çözümlerine gidilmişti. Üstelik yeni alınan musluk lavabo gibi şeyler yeni mutfakla uyum sağlamayınca hepsi sil baştan yeniden satın alındı ama eksik şeyler biter mi? Nipel denilen ufacık bir şey yüzünden lavabo kullanılamıyordu! Apar topar en yakın hırdavatçı bulundu ve ablam gecenin 12 sinde nipel denilen zımbırtıyı aramaya gitti.

Bu arada ablamın hırdavatçının şaşkın bakışları arasında gecenin o saatinde nipeli buldum diye sevinerek eve dönüşü sonrasında gördüğü manzara aynen şu şekildeydi:
"Annem ve tesisatçı önlerine kocaman bir kabağı almışlar, soymak için uğraşıyorlar."
Tabi ki ablam ilk şokun etkisiyle düşüncesini dile getirdi. "Evden giderken musluğu takan adam, dönüşümde kabak soyuyor. Evimizdeki bu keramet nasıl bir şeyse..."

En son hatırladığım Cuma gecesi 2 de elimde bezle mutfak dolaplarının içini siliyordum ve annem yetişmeyecek diye krizler geçirmek üzereydi. Neyse ki işler yetişti, kıymalı börek, kabak tatlısı ve birkaç yöresel yiyecek eşliğinde sağ salim gün atlatıldı.

Ha bir önceki ev şenliklerimizde ise sırası ile;
  • 1. de tüm banyo, teras kalebodurları değiştirildi. Alt kata banyo eklendi. Evin dış duvarları boyandı. Camlara pimapen takıldı..
  • 2. de Alt katta mutfak eklendi, Bazı odalara laminant döşendi. Evin içi boyandı. 

* Yani uzun lafın kısası, bu eve harcanan parayı kendime harcasa idim, bize yeni bir ev alacak adam bulabilirdim, hatta yeni bir ev bile alabilirdik diye düşünmeden edemeyen Efsa...


7 Aralık 2010 Salı

Benim Bir Arkadaşım...


- Benim bir arkadaşım, minibüste şöföre "benim evden geçiyor mu" diye soran amcaya, en arkadan "seninkini bilmem ama bizim evden geçiyor" diye cevap verdi.
- Benim bir arkadaşımın, evine hırsız giriyor. Polisler parmak izi tespiti yaparken yatak odasının gardolabında yaklaşık 7 ayrı parmak izine rastlıyorlar (evde 2 kişiler sadece). Ama görüntü şu şekilde; o sürdükleri ilaç sayesinde her yer parmak, parmak, parmak, parmak... diye uzayıp gidiyor. :)) Bizim kız utancından polislere bakamıyor bir an.
- Benim bir arkadaşım, her gün kahvaltısını çokoprens ile yapıyor.
- Benim bir arkadaşım, gittiği heryerden izin alarak bişiyler aşırıyor. Biz buna gönül rızası ile hırsızlık diyoruz.
- Benim bir arkadaşım, karsının çantasında prezarvatif buluyor ve hali ile köpürüyor. Karısı zor açıklıyor bunu sağlık ocağından ücretsiz diye aldığını...
- Bir arkadaşım, gece içip içip dalga geçmek için beni arayacakken, aynı isimdeki eski sevgilisini arıyor. Kız bunun yüzüne kapatıncada, tekrar tekrar "sen yüzüme nasıl kapatırsın" şeklinde defalarca arıyor.
- Benim bir arkadaşım, kardeşinin olumsuz yaptığı her eyleminde, kendisine tencere kapağını uzatıp: "bu da sana kapak olsun" diyor.
- Benim bir arkadaşım, bazen benim adıma hoşlandığım adamı takipliyor.
- Benim bir arkadaşım, denize girdiğinde her yerinin göründüğünden rahatsız olup mayosunu o kadar çok çekiştiriyor ki, daha çok dikkat çektiğinin bilincinde olamıyor.
- Benim bir arkadaşımın, her sabah uyandığında tırnakları etine yapışmış oluyor. Öğlene doğru düzgün bir hal alıyor.
- Benim bir arkadaşım, dans esnasında birden dalıp gidiyor.
- Benim bir arkadaşım, kendini öldürmek için sinek ilacını kullanıyor. Ama kendini öldürmek isterken aynı zamanda gözleri kör olmasın diye; sinek ilacını önce karşıya sıkıyor, sonra sıktığı yere koştururak içine çekiyor. :)))
- Benim bir arkadaşım, eşiyle sevişirken kayınvalidesi kapıyı kendine özel yaptırdığı anahtarla açıp bunları basıyor.
- Benim bir arkadaşımın oğlu, bana dönerek kızım için "kızınızda pek hanımmış, usluymuş" diye övüyor.
- Benim bir arkadaşım, karşısındakinin uzattığı veya yedirdiği her yiyeceğin hesabını tutuyor. Sonra gerekirse tane tane veriyor.
- Benim bir arkadaşım, Gittiği evden hiçbir şey yemiyor. Ekmeğini bile kendisi yapıyor.
- Benim bir arkadaşımın annesi, 55 yaşındayken, anne babasını mahkemeye vererek adını değiştirdi.

* Bu "benim bir arkadaşım" serisini sevgili Pippi Haşmet yaptı. Ondan esinlenerek hazırlanmıştır. :) Güzel bir hafta dileyen Efsa...

* Görsel

8 Kasım 2010 Pazartesi

Kolay Olsaydı...



Kolay olsaydı, çok daha fazlasını yapabilirdim. Oysa az ve öz oldu, benim oldu.

Kolay olsaydı, bu kadar haklıyken susmayı beceremezdim.

Kolay olsaydı, izlerini daha erken silebilirdim.

Kolay olsaydı, kafamı yastığa koyduğum an, daha çabuk uyuyabilirdim.

Kolay olsaydı, çok bakınca yanılabileceğimi bilemezdim.

Kolay olsaydı, üzerimden onu çıkarttıktan sonra bu kadar açıkta kalmazdım.

Kolay olsaydı; ailemin, annemin değerini bu kadar iyi anlayamazdım.

Kolay olsaydı, şu an bu cümleleri kuruyor olmazdım.



* Birkaç güne Ateş böceği ve Neslim ile İstanbul günlerinde...

7 Ekim 2010 Perşembe

Yaşamaya Değer


Paloma: "Go' nun satrançla benzerliği yoktur. Satrançta, kazanmak için öldürürsünüz. Go' nun en önemli özelliklerinden biri, kazanmak için hayatta kalmanızın yanında, rakibinizi de yaşatmanız gerektiğidir. Hayat yada ölüm, hamlelerinizi ne kadar iyi yada kötü inşa ettiğiniz oranda belirlenir. Ve kazanan mümkün olan en iyi yapıyı inşa edebilendir."

Paloma, Bay Kakuro ile konuşurken...
"Bayan Michel' i bir kirpiye benzetiyorum. Dıştan bakınca dikenli, bir kale gibi korunaklı. Ama bana öyle geliyor ki, içini görebilsek aslında hiçte uyuşuk olmayan bir nevi şahsına münhasır, sadece göze batmaktan sakınan, son derece zarif yaratıklar gibi sanki..."
"Bizde bu hayatta hepimiz kirpiler gibiyiz. ama çoğu zaman zerafet yoksunu"


Paloma: "Çikolata neden bu kadar güzel? İçeriği yüzünden mi? Ya da dişimizin arasında çıtırdamasının hoşumuza gitmesi yüzünden mi? Ben en çok dilimin üzerinde eritmeyi seviyorum."
Renee: "Hakkın var. Yeme şeklini her değiştirdiğimizde, sanki onu yeniden keşfediyoruz."

Paloma: "Biraz huzur istiyorum sadece."
Renee:  "Odanda huzur bulamıyor musun?"
Paloma: "Eskiden saklanırdım, ama artık beni buluyorlar"


Palomanın annesi kapıcı kadınla konuşuyorken, evin kedisi kapıya doğru yöneliyor. Küçük kızında elinde kamera var çekiyor bunları bir yandan. Kedi kapıya yöneldiğinde anne, kapıcıyı hafiften ittirip kendi ile birlikte dışarı çıkartıyor. Ve Palomanın ağzından burjuvayı anlatan en güzel cümle çıkıyor benim için.
Fısıltı ile: "Kedi çıkmasın, kapıcı girmesin"

* Dün akşam izlediğim ve tadı damağımda kalan enfes, sade, günlük yaşantımızın içinden çıkıp gelmiş gibi olan "Yaşamaya Değer" adlı filmden aklımda kalanlar cümleleri aktardım size... Uzun zamandır ilk kez bir film bana bu kadar içten geldi. Yok denecek kadar az bir abartıya sahip, kişilerin birbirlerine geçişleri birkaç yerde yarımlık duygusu verse de, hayatımızdaki insanların ardında saklanan gerçeklikleri anlatıyor. Sanılanın aksine "görünenin ardındakini" gibi... Küçük bir kızın yaşamını çevreleyen insanların yaşamlarına da dokunuyoruz.

Kesinlikle izleyin demiyorum. Ama izlerseniz hoşuna gider ve ağzınızda hem neşeli, hem hüzünlü, hem düşündüren, hemde en önemlisi yaşam tadı bırakacak diyorum.

Filmin kısaca özeti şöyle:
Muriel Barbery'nin çok satan romanı "L'Elégance du Hérrison"dan uyarlanan film her biri kendi yalnızlığına gömülmüş karakterlerin bir apartmanda kesişen hayatlarını mizahi bir dille ele alıyor. Paloma Paris'te dış dünyanın hızlı temposundan uzak bir çevrede yaşayan 11 yaşında, oldukça zeki ve sıkkın br kızdır. 12.yaş gününde intihar etmeye karar veren Paloma, ölümle randevusunun yaklaşmasına yakın ketum ve yalnız apartman görevlisi Renée Michel ve gizemli olduğu kadar elegan Mösyö Kakuro Ozu gibi değişik karakterlerle tanışır. Böylece Paloma karamsar hayatını gözden geçirme şansı bulacaktır.


* Filmin içinde küçük kız çok hoş bir kart hazırlıyor Bayan Michel' e. Bir gün benim için çok değerli olan birkaç insana da böyle kartlar hazırlamam gerektiğini hissettim. :) Resimleri çizmeye başladım bile. :)

11 Ağustos 2009 Salı

Hiç İşte


Hiçlerin toplamından
hepleri yaratmak gibi bir şeydi
senli zamanlarım.
Anlaşılan...
İlk kez yanıldım !!!


Söylemek istediğim şu ki, yarım kaldı çayım.


Islak ellerle tutulmuş kibrit kabındaki kibrit gibiyim.
Yanamıyorum, yakılamıyorum.
Sonrası
Hiçlik!


5 Ağustos 2009 Çarşamba

Sevdim, Farkettim, Özledim

Ben bu sıralar;
Vişne suyunu buz haline getirip kıtırdamayı,
Sinirlendiğimde mutfak dolaplarını sildiğimi,
Gmailden vazgeçemeyeceğimi, yahooyu hiç ama hiç sevmediğimi,
Ama sözcüğünü çok sık kullandığımı
Lahanayı ve brokoliyi çiğ daha çok sevdiğimi,
Sürekli bir bilgi açlığım olduğunu,
ama bunları ezberleyip unuttuğumu,
Onay sözleri beklediğimi,
Üstüm batacak korkusu ile kendime yakıştırmadığım için; çimlere oturmadığımı ve bunu sadece bir kez kızım için yaptığımı,
Yolculuk için hiç heyecan yapmadığımı,
Ne kadar hırslı olduğumu,
FARKETTİM...!


Ayrıca;
Yeşil elma yemeyi,
Bezelyemi,
Adam ve kadın hikayeleri yazmayı-okumayı,
Şu aralar eksilen evdeki sesleri,
Evlerin kenarındaki yüksek betonların üzerinde yürümeyi,
Kara dokunmayı, yeme çabalarımı ve ayak bastığında çıkan kırt kırt seslerini,
Kısırı ve ince bulgurla yapılan her şeyiiiii (meeleniyorum artık resmen yorumlarda artık :))) )
Özlediğimi de farkettim



~ Durduk yere ilk ojesinin bu renk olduğunu hatırlayıp gülümseyen Efsa... :)
~ Bugün 16:00 da yola çıkıyorum bir aksilik olmazsa.
~Kendinizi evinizdeymiş gibi hissedin, ortalığı çok dağıtmayın, çöpleri atmayı unutmayın. :) Pazartesi görüşmek üzere...



1 Ağustos 2009 Cumartesi

Bugünlerde ben



* Ben bu günlerde; heyecanlıyım. 5 gündür kızımın sesini bile duymamıştım. Fakat çok özledim bu hafta... Her zaman özlüyorsun ama bu hafta kokusunu duydum burnumun ucunda...

* Bugün abimle telefonda zırt pırt görüşüp tercihlerimi konuşuyorum. Tam kararımı verdim sosyoloji okuyayım demişken, abime de bir sorayım deme lüksünde bulundum. Oda zaten aklımda olan sağlık alanında bir bölümü "okusan iyi olur, bizde bile öğrenciler fazla yok, konuştuğum iş yeri sahipleri bile bunları araken" deyince... bende ipler koptu.... Yarın mutlaka bu tercihin bitmesi gerekiyor bakalım... Abime çok sevdiğim bir ablamın; "bütün mühendisler çatlaktır" lafını hatırlatasım geldi. Yahu be adam ben ilk sevincimi seninle paylaşmadım mı? Neyi seçsem iyi olur diye tavsiye istediğimde o zaman niye vermedin diye çemkiresim geldi.

* Dans kursunda çok hoş videolar çektik. Gün boyu belki 5 er kez izledim bütün danslarımızı. Vay be dedim, aa ne basit bir hareketmiş, ama yaparken daha güzel, ahaha kafamı eğmişim, omzumu çok sallamışım, fazla kıvırmışım, bacaklarım ince çıkmış, kilolu çıkmışım, saçlarımın rengi ne hoşmuş, S. ne güzel dansetmiş, ama keşke etek giymeseymiş, bu çocuk adımları şaşırıyor, kendimi sakınmış hep arada boşluk bırakmışım, vs. demişim... :))) buraya da koymayı inanın istedim, bu aralar bolca övgü, takdir, onay sözü bekliyorum. Koyamam tabiki, sıkar açıkcası. Ablamdan başka hiç kimse görmedi henüz 1 haftalık videoları bile.

* Bu aralar çok fazla stres yüklüyüm sanırım. Ellerimin üzerinde pul pul dökülmeler başladı. Şirketin Dr u strestendir dedi. Bir merhem verdi. Bakalım... Ben bezelyenin (aşağıdaki) okul haberini öğrendikten sonra olması ayrı bir acınası...

* Birde sol ayak bileğimde geçe sene oluşan ve sebebi bir türlü bulunamayan ödem, yine baş gösterdi... Nasıl iyileşecek bilmiyorum... Sebebi ve ne olduğu bilinmiyor çünkü...

* Bu hafta 4 günlüğüne yıllık izne çıkacağım. Ölmeden önce anneannemi görmek istiyorum ve anne baba abimi özledim.

* Bezelye onların yanında okuyacak 1 sene. :(( ne kadar kabul etmek istemesemde, hiç içimden gelmese de buna mecbur kaldım. Elim ayağım sıkıştı diyebilirim. :( 1 sene sonra babasının kredi borçları biterse özel okulu düşüneceğiz. Bana kalsa ilk yarım dönemden sonra kızımı istediğim okula yazdırmak için kiralık bir ev bakmak olacak birkaç aylığına...

* Arabamız tamire gitti. Ablam sesini çıkar(a)madı. Açıkcası haince bir zevk almadım değil içimde bir yerde. Bir kenarda birikmiş paranın olması insanın ablasına bile söz geçiriyor-muş. Acı ama gerçek.

* 10 Yılda ilk kez kredi kartlarımın bir tanesinin limitini doldurdum, diğerine de yaklaşmış olmalıyım. Pişman değilim çünkü ilk kez içimden ne geçiyorsa ve nasıl doğru geliyorsa yaptım. Üstelik bundaki limitlerin yarısını ailem için kullandım. Kendime de değil. O nedenle hiç keşke meşke ay sıksaydım demiyorum. Kovulmassam öderim, 2 aya da toparlarım diye düşünmekteyim.


resim alıntı

1 Haziran 2009 Pazartesi

Mektuplar / Adı saklı bir adam


 Adın bende saklı kaldı. Biliyormusun?. Seslenmeye bile korktum çoğu zaman... Kimseye söylemedim, bilmesin istedim, sen bana özeldin... Adını sadece senin gözlerine bakarak, sana fısıldamayı istemiştim. Kendimi sever gibi sevdim seni. Kendime bile söylemek istemedim bu aşktan vazgeçmeni. 


Bitme istedim.


Gitme istedim.


Gittin...

Korktum, gücendim, bende kaçmaya çalıştım senden. Denedim, uzaklaştım. Kaçmak için uğraştıkça, senden vazgeçememenin sancılarını yaşamaya başladım. Söyleyecek sözler bırakmadan ve bakmadan arkana, uzaklaşmayı tercih ettin ya... yediremedim... 
Kendi yüreğindeki yangınların ve hırslarının seni de eriteceğini bilerek gittin. Biliyordum seviyordun. Acıta acıta ve kendini kanata kanata yok olmayı seçtin. Yan istedim, acıların bitmesin, her zaman vicdanınla kala kal istedim işte. 

Kin değildi bu, sadece sana karşı bir öfkeydi. Defalarca rededilişimin acısını çıkarmak istedim. İntikam için değil. Kendi öfkemin bile içine sıkışıp kaldığım oldu. 

Mutluluğumuzu bu kadar ertelediğine inanamamışlıktı bu. Ertelemek dedim de, kimbilir belkide direk bitirdin. Tıpkı benden kaçmak için söylediğin sözlerin gerçekliğine inanmaya çalışarak. 


Bu kadar mutlu olma şansımız varken, biz bu kadar birbirimizi tamamlarken, şimdi ayrı gayrı olmak koyuyordu. 
Hayır! 
hayat adil değildi, sen gitmiştin. 
Ben bitiktim.

Seninle karmançorman olan hayatıma geri dönmeyi denedim. Ama artık hiçbirşey eskisi gibi gelmiyordu. Hep bir yarımlıktı duyumsadığım. "Şimdi o da olsaydı" şeklinde cümleler kurar olmuştum nicedir. Kendi kendime, bize ait bil dil geliştirmiştim, duymanı umut ederek. 

Seni isteyip, hayatıma seni mühürlemiştim.


Gitme demiştim,


Gitmiştin.

Şimdi bende yazacağım dediğim, ama gönderil(e)memiş diğer mektuplarıma bir yenisini daha ekliyordum.


Related Posts with Thumbnails

..