adam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2011 Çarşamba

Mektuplar / Geleceğe Takılan Çelme






Bana seni anlatmamı isteseler derim ki; 
- "Aklınca, kendi kuşkularının yarattığı o ihtimali duymak istemediğinden bana hiçbir şey soramayan bir adamdı ve ben onun hayatına girdikten sonra, tanıştığı her kadına aynı şekilde davranmaya devam edip, can yaktı!"
...

Konuşmadığın, aramadığın, benden başka herkesi var sayıp, başka yerlere yazdığın ve başka kızlarla cilveleştiğin tüm o anlarda;  bu özensiz davranışlarını es geçmemi ve beni sevdiğini bilmemi istedin.Seni, sen demeden anlamamı istedin. Her defasında “Seviyorum” kelimelerini kullanıp, sevmiyormuş gibi davrandın. 
Kısacası işte; göstermediğin tüm davranışlarını, anlamamı istedin! Aslında anlayabilirdim de.. Ama hep engelledin içine ulaşmamı. Kendini herkesten gizleyebilirdin, ama benden de gizledin.

Sana bu tarz umurunda değilmişim gibi davranışlarının beni üzdüğünü birçok defa belirttim. Anlamak istemedin. Kadın dırdırı olarak gördün tüm dilenişlerimi.. Sonrada beni suçladın olayların akışındaki süreç için. Eksik anlattığım tek konu için hırslanıp; bitip tükenmek bilmezcesine, defalarca suçladın beni. Bütün bunlara neden olan kendi davranışlarını ise yok saydın.

Senden hiçbir zaman af istemedim ben.. Dileğim hep güzel hatırlayalım birbirimizi idi. Olmadı. Sen o dünyanın içindeyken öyle kuşkucu, kindar ve farklı biri olup çıkmıştın ki, iyi niyetimi sorguladın..
İnsan karşısındakinden görmek istediği davranışı kendisi yapmıyorsa ve karşısındaki de yorulup, sırf daha fazla üzülmemek adına elini eteğini çekmeye başlamışsa, söylediği her şey havada kalıyor ve umursanmıyormuş gibi gösterilirse,  ne yapılmasını bekliyordun bilmiyorum.. Sana aşık olmadığımı, olamayacağımı belirttiğim halde, sevgimi de uzaklaştırdın..

Sahi; içine siniyor mu gerçekten o davranışların? Ne bileyim, arada düşünüp üzülüyor musun mesela? Bana karşı hissettiğin, sonra yok sayıp ve ezip geçtiğin tüm o duygularını hatırına getiriyor musun? Ben ise; geceleri yastığa yattığında veya bir yastığa elini attığında beni hatırladığına kalıbımı basıyorum.

Şimdi senden uzaktayım.. Huzurlu bir dönemden geçiyorum.Hayatıma “seni daha nasıl mutlu edebilirim” diyen bir adamı soktum.

Yine de, insanın geride bıraktığı, geleceğine çelme takıyor bazen. Bu nedenle hala büyük tereddütlerim olsa da, o bunları aşma yolunda bana çok yardımcı oluyor.. Beni hep güldürüyor..  

Son olarak; seni anımsadığımda acı veren tek şey, yokluğun ya da yanımda olmayışın değil. Bir daha asla kendimi birine o şekilde açamayacağım için üzülüyorum.. Özlüyorum çünkü, en yakın arkadaşımı kaybetmeme neden oldun! Diliyorum, mutlu olma.. 


* Anne ve babam hacdan geldiler dün gece.. çok mutluyum.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Mektuplar / Geçmiş Zaman Hikayeleri

"Kutsal olanı köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler. " *


Merhaba..
Biliyorsun üzüldüğüm konuları daha önceki maillerimizde bolca konuşmuştuk. Beni önemseyip, tüm çocukça zırvalarıma ve sızlanmalarıma karşı sabır gösterdiğin için teşekkür etmek istiyorum öncelikle sana.. 

Yaşadığım şeyleri az çok biliyorsun. Kırıldığım bir çok nokta var. Birincisi bu kadar yanıtsızlığı hak etmiyordum. Ben bu kadar netken, neden saçma salak sözcük oyunları ile beni oyalamaya çalışıyorlar sanki...

Yaa, bir insanda güzel bir şey yakaladım. Ama sürekli bir erteleme canımı acıttı. Biliyor musun sevgili arkadaşım; gözlerim doluyor, ama bir damla bile akmıyor. 3 aydır hiç akmadı. Kendimi güçlü görmek adına zamanında o kadar çok şey yaptım ve hala yapıyorum ki yetmiyor. Kasıldım kaldım. Bu noktada tek eksiğim sığınma çabalarımmış gibi geliyor.

O insana ödün verişimse, anlamasını istememden kaynaklandı. Belirtmek  istediğim "evet ben kendimle de mutluyum, ama bunu seninle çoğaltmak istiyorum" du.

Anlasın yaptığı hatayı anlasın istedim. Sonra yanına gidiyim dedim. İşi dolayısı ile"ben geleceğim" dedi. "bende seni görmeyi çok istiyorum" derken sesindeki tonun değişmesi hala kulaklarımda.. Gelseydi görmekti ilk amacım. Sonra arınmışlık başladı içimde. Bu adı konulamamış bir şeye bir son vermeliyim diye düşündüm. Beklerken dinginleştim. Ama gelmedi, ben bitirmek için gelmesini bekler olmuştum oysa ki.. Onu bile anlamadı. Onda bile zamanı kendi seçmek istediğini geçtim; "hayatında biri mi var" sorusuna, "yorum yok" dedi. Tekrar sordum, sustu. Cevap verme tenezzülü bile gösteremedi. Üzülüyorum çünkü onunda ne kadar üzüldüğünü gördüm. Bunun için bu kadar mücadele ettim ya zaten. Bitecekse bile güzel bitsin istedim ama artık daha fazla kendime ayıracak hüznüm kalmadı. 

Canım arkadaşım, şu an tek korkum bu kadar sığınma çabaları içindeyken başka bir yanlışa el uzatmak. Çünkü ben sadece sevildiğimi hissettiğim yere giden aç kediler gibiyim.

Dün ilk kez uzun zamandır benimle ilgilenen, benimse sadece yanında kendim olabildiğim, birisine kendimi açtım biliyor musun o öfke ile. Ne var ne yoksa söyledim hissettiklerimi, indirdim zırhlarımı ve "canını yakmak umurumda değil" dedim. İlk kez sözlerimle, birinin canını yakmayı umursamadım. Ona; neden bunları anlattım, neden bu kadar çekinmeden konuştuğumu ise sonradan idrak ettim. Çünkü karsımdaki dinlemeyi biliyordu. O an anladım ki ben hiç dinlenmemişim. Hem canımı yakmasından korkup, hem de güvenli bir limana sokulan gemi gibiyim onun yanında. Ama başkasına aşığım ve vicdan azabı duyuyordum. Aslında bildiği, hissettiği her şeyi söyledim, dinledi, yargılamadı, kızmadı, kırılmadı. Ama sonuçta onunla da üzüleceğimi hissediyorum içten içe. Geleceği düşünmesem, belki de bu kadar canım yanmayacak. Ama insan bir kez sevilme arayışına girdi mi bataklığa düşmüş gibi oluyor. Kendimi böyle iki arada derede sürekli bir vicdan muhasebesi içinde buluyorum. Hayatımda bir kez olsun birisi beni sevsin, sahiplensin, onda o gücü göreyim istiyorum.

Kimim, kimliğim, duruşum ne olmalı, Herkes bir anneden bu yaşadıklarımın yaşanmasını beklemiyor. Birinci önceliğim kızım olmalıymış. Hayır ben böyle düşünmüyorum, Ben daha yeni büyüyorum, kendimi keşfediyorum. Bir daha bu yaşımı yaşamayacağım ki. Tabi ki kızım çok değerli, çok çok önemli ama. Onun için hayatımı ertelersem ben, ben bile olamam ki.
Düştüm, ağlamadan kalkmayı becerdim tabiri caizse. Ama ne yöne gideceğimi bilmiyorum. Herkes aynı, herkes maskelerinin ardına kitlenmiş. Bu mu doğru olan... Ben gibi kalmam mı, yoksa zırhları kuşanıp böyle ezmeli miyim insanları bilemiyorum.
Sana da yazdım fakat birilerini kırmamaya çalışmak, uygun sözcükleri bularak kendimi kasmak yordu beni. Bulduğum yerde kusuyorum içimdekileri. İlgin için teşekkür ederim.

Kendine iyi bak..

~~~~~~


* Ramazan bitsin kendini tango derslerine adayacak olan Efsa...


* Matta 7-6



5 Mayıs 2011 Perşembe

Bitti.



Bitti!
Ne acı ki; ayakta kalmış bir sevgiydi bizimkisi.
Oturup da dinlenemedi, demlenemedi.
Ben; önemsenmediğimi sandım, 
Sen kandırıldığını..

Bitti;
Artık yüzünde gördüğüm izler bana ait değildi.
Geçmişi kurcalayıp söylenilen cümleleri ayıkladığımda, sözcükler gözlerimi yakmıyordu artık.

Bitti!
O adam benim harflerimin kordonuydu.
Bu yüzden ne zaman bir şeyleri yazmaya kalksam, hep onu doğuruyordum.
Ama bitti!
Oysa ben gerçekten istemiştim, saçlarımın tokasını, yalnız onun için çözmeyi..

Artık tek kişilik bir otobüs koltuğuna benzer fotoğraflar çektiriyorum,
Artık...
 Hiçbir şey eskisi gibi değil.

Bitti işte!
Oysa, bu sevdanın teri bile soğumadan..
Bitti ve ben kıstım sesimi...



* Beta Mikrobu kapmış, sürekli iğne vurulup durmaktan fıskiyeye dönen Efsa...

21 Şubat 2011 Pazartesi

Haklısın..


Haklısın;
İlk başta hiç sevmedim seni.
Sevgine inandırılmak istemedim ki.
Sen tuttun, beni kendine zorla ilikledin.
İki yakanı bir araya getirecek kadın sandın beni.
Oysa ben küçük şehirlerin içinde, hayallerini geleceğe erteleyen alelade kadından biriydim.
Ve sen İstanbul gibiydin sevgili..
Boğazlarını birleştiren köprülerle tutunuyordun hayata..

Haklısın;
Sonra çok sevdim seni..
Kokunu, parmak aralarını, koltuk altlarına sığınmayı..
Yüzündeki çukurlarını sevdim!
Sakallarını sevdim yuvam bildiğim..
Yutmaktan korkup kursağımda bıraktım seni, burnumun direğinde tuttum hüzünlerini.
Bir sıkımlık canımı saldım ellerine, bedenine serdim bedenimi..

Haklısın;
Çok aldattım seni..
Kirpiklerimle, ellerimle, kelimelerimle..
Ayaklarımla aldattım!
Başka bedenlere sarılıp yürüdüm yokluk zamanlarında.
Düşmeyeyim diye başka sakat kollara tutundum.
Yoruldum...!

Haklısın;
Düşünmemem gereken şeyleri düşündüm, üstüme vazife bilip.
Başkalarıyla olmamın umurunda olmadığını söylediğinde,
bir kelimenin içerisindeki ses düşmesi kadar vurucu oldu etkin!
Defalarca doğru yazılamayacağımı anlayan bir harften öteye gidemedim!
Sende izim başka kaldı, dilde başka…
Sonra başka yastıklarda…

Haklısın;
Hiç unutmadım seni.
Diş biledim geçen zamanda.
Kural koydum içlerinde senli maddeler taşıyan..
Saçlarımı kırmızılaştırdım yeniden.
Bir savaşa hazırladım narin ellerimi.
Yemin ettim, dua ettim.
Bana yaşattıklarını, sende yaşamadan öleme istedim!

Haklısın;
Sen gibi yapabilir, bir insan yada bir yalana sığınabilirdim.
Ona bir renk, bir koku ve bir ten sunabilirdim.
Ama geç dahil olunmuş hikayelerin esas kadını olmak istemiyordum artık.

Haklıydın!
Soğuk bir alınganlıktı benimkisi..
Teninle alınan teyemmümlerde aramamalıydım cennetimi...!




 
* İhale, ihale ve ihalelerle mücadelede bir Efsa...

* Görsel

25 Ocak 2011 Salı

Bir Gün Belki Hayattan, Geçmişteki Günlerden...



ÜçOcakİkibinonbir
Sıradan bir gün..
Sıradan angarya işler, dönek insan yalakalıklarıyla donatılmış gibiyim.
Farklı insanlarla konuşarak oyalıyorum kendimi, hiç biri sana benzemiyor.
Ben ve senin için sıradan üzüntülerimle başbaşayım yine işte...
Herşey aynı.. 
Dün ki gibi bugünde sana yazıldığı için bir yazım daha öldü...
Ve ben yine her gün yaptığım gibi bugünde, tüm yaralı kelimelerimin üstünü kapattım.
Başın sağolsun!
Yarına Allah kerim...


BeşOcakİkibinonbir
Bugünde "unutacağım" diyorum kendi kendime.
Unutmak için direnen benliğime seni hatırlatıyorum.
Biliyorum, geçecek bu sızı; acıtsada kanatmayacak birgün yokluğun.
Bugün msn yi açtım.. Engelini kaldırdım...
Tıpkı geçenlerde bir arkadaşımda okuduğum ve aklımda kalan dizeler gibi:
"Bu defa bu oyuna yenilmek için başlıyorum"
Ben seni uzaktan sevsemde mutluyum.


OndörtOcakİkibinonbir
Yokuz...

Birbirimizin hayatında olmaktan vazgeçeli günler; "ay" diye anılır oldu.
Varlıklarımızı tam yaşayamadan, yokluklarımızla erken tanıştık.
Sen, gerçektin! Salıncağımı asla yükseklere çıkartamayacağını biliyordun..

Geleceğe taşımak için, götürdüğümüz bir avuç su gibiydik. Ve sen kendi öngörülerinle bunun gerçekleşmeyeceğini düşündüğün için bana hiç umut veremedin. Taşıyabilir miydik bilmiyorum, ama kesinlikle denemeliydik...
Ve sen sevgilim, hislerini kendinde yaşatacak kadarda bencildin aynı zamanda. Ama biliyor musun, ketumluğunu anlamamı beklemen bence bana karşı yaptığın en önemli haksızlıktı. Sonunda duyguları birbirine fazla gelen iki insandan öteye gidemedik birlikte.

Oysa ki;
Uyanmak istedim seninle yeni güne. Ellerine, burnuna, alnına dokunmak istedim. Alnına adımı yazmak istedim en hayalperest halimle... Bir yazgıyı yazmakla, yaşamak arasındaki gerçektin. Ve ben o yazgıyı değiştiremeyeceğimi belkide baştan bilmeliydim...!

Ateşinle yanarken ve annemin kocakarı ilaçları merhem olamazken, kor olmakla, köz olmak arasındaki o ince çizgide debelenirken, senin için bir kozdan ibaret olduğumu düşündürttün! Bazen sana kızıp, hırslanıp küllerimden oluşan o dumanla boğul istiyorum anlıyor musun? Boğazımda bir düğüm gibi kalmana içten içe sinirleniyorum. Çok istemiştim... Harflerine tutunmaya, kelimelerinde kendime dair yer açmaya, yarına dair umutlar tazelemeye hazırdım! Hevesimi kursağımda bıraktın...

Zaman geçiyor. Artık "geçire geçire geçirilen günler" diye nitelendirmiyorum onu. Garip bir biçimde yokluğunla yaşamayı ve buna alışayı öğrendim. Sanki hala benimsin gibi.. Sana kızarak kusmak istediğim tüm kelimeler köşelerine çekilmiş gibiler. Seni yok saymaktan vazgeçtim. Yokluğunu kabullendim.

İçimde zerre pişmanlık yok.. İyi olduğunu bilmek yetecekmiş gibi geliyor şu sıralar.
Sen iyi ol, bende olacağım...

* Kendince bir dönüşüme giren Efsa...

17 Ocak 2011 Pazartesi

Mektuplar / Ayrı Yastıkların İki Ayrı İnsanı...


Biz seninle bir yokuşun tam ortasında; ellerimizdeki ağır yüklerle yukarı çıkma çabasındayken, yardım etmek için yukarıdan inen bir çift eldik birbirimize..

Seni düşünürken hep ne isterdim biliyor musun? Aynı yastığa baş koyacak şekilde yakın durmak seninle. Gecenin bir yarısı uyandığımda yüzünle karşılaşmak, nefesini dinlemek. Tıpkı beraber o tek kişilik yatakta aramızdaki kocaman yastıklarla yattığımızdaki gibi; yan tarafımdaki yastıkta oluşan çukurun sahibi sen ol istedim... O günden sonra, her şeyi anlamlandırmaya çalıştığım bir süreçte ise belki de en hayırlısı bu diyerek söylendim durdum. Belki de biz ayrı yastıkların insanlarıydık, kim bilir? Seninle yeni güne uyanma fikri polyannacılıktan başka bir şey değildi belki de.

Senin hakkında asla kötü konuşmadım. Her karşılaştığıma seni övdüm, içten içe benim olmanla gurur duydum. Aramızdaki o görünmez bağa inandım. Gözyaşım, omuzum, günahım, edebim oldun... Arkadaşım, aşkım, kızdığım dünya üzerindeki tüm sıfatlarımın sahibi oldun sen. Özlemim değil, öznem ol istedim ben sadece. Uykularıma gir, başucuma, koynuma.. Kasıklarıma gir ve kalbimin atışını hissettir orada. "Sen, kasıklarımın tamlamasıydın! Ve bana dokunduğun andan itibaren tüm dil bilgisi kurallarım yıkılmıştı..." diye yazmıştım bir gün.. Belki de ayrı yazılması gereken "de"lerdik.ve ben birleşik yazarak tüm tabuları yıkmıştım.

Şimdi uzağız ya, bir gün beni kaybettiğini anladığında ve bu farkındalık kazanmaya yetmediğinde lütfen güzel hatırla beni. Biliyorum hep ağır bir maskenin ardına saklanıyorsun. Her şeyden sıyrıldığında anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını da biliyorum. Ama lütfen sen hep güzel kalmayı dene. En azından dene!

Duygularımızda, iş yerlerimiz gibi yanımızdaki insanlar gibi veya ardımızda bıraktıklarımız gibi değişir mi bilmiyorum. Kullandığımız kelimeler, sevme biçimlerimiz, sevgililerimiz hepsi değişiyor. İsterdim ki biz hep kalalım birbirimizin hayatında. Kısmet olmadı. :(  Yanında tüm şehrin kalabalığını, uğultusunu, o yalaka insanların boş sohbetlerini, yaşamlardaki çirkeflikleri, benim garipsediğim ne varsa onları gezdirirken sen; ben senin hayatının en temiz kalan yanınmışım gibi gelirdi. Onu da kendi kuşkularınla kirletmişsin. En çok buna acıyorum işte.

Beynimde bir ur gibiydin, içime işleyen "ah" gibiydin... 
Gözlerindeki çapakları görebilecek kadar sana yakın uyuyabilmeyi ve bedenindeki tüylerle bağlanmışken sana, tenimdeki seni görebilmeni dilerdim yanında.. 
Sen bana öyle bakarken, kalbimin en buruşuk yerleri açılırdı! 
Benim için öyle güzeldin ki, öyle iyiydin ki... 
Ama hep bir yol ayrımındaydık seninle ve bu yolu yanyana yürüyerek değil, aramıza setler örerek geçtik biz.


* Aldığı kararların istikrarlı olmadığını, verdiğinde anlayan Efsa...



31 Aralık 2010 Cuma

Mektuplar / Üzerinde Gitmek İstediğim Ülkelerin Kokusunu Taşıyan Adam' a



Aşkımm,
Hani bazen insan geç dahil olur, erken başlanmış bir hikayeye. Bazen de tam tersi olur ya erken girersin geç kalınmış o hikayeye... Sende benim masalımın bitmeyen tek paragrafısın işte.
Aslında tüm sayıklarımın özetide bu. Biliyorum bu yazdıklarımı diğerleri gibi hiç görmeyeceksin. Ama olsun be, ben seni yazmayı çok seviyorum.

Şimdi sana uzaktan bakıyorum...
Kendi dağını sırtında taşımanı izliyorum usul usul ve bunun sana son günlerde ne kadar ağır geldiğini gözlüyorum. Söylesene ne kadar oldu her şeyden, kadınlardan şikayet etmeyeli? Şikayetlenmeni dinlemeyi bile özledim... Hani uzun zamandır gitmediğin ve sana onu hatırlatan yerler vardır ya, üzüleceğini bile bile gidersin oraya, yürürsün yine aynı yoldan... Benimkide o hesap işte.
Tek bildiğim doğrum, seni ne kadar özlemiş olduğum...

Biliyor musun, en son kutladığım doğum gününde pastamı üflerken hiçbir şey dileyemedim ben. İstediğim şey bu kadar yakınımda iken, ulaşamayacağım kadar uzaktaysa dilenecek hiçbir dileğin hükmü kalmıyor. Sen dışımdaki "savaşır gibi sevişen kadını" sevdiğinden bu yana; içimdeki sığınmayı bekleyen o ufak kız artık hiç bir mum koymayı düşünmüyor doğum günü pastasına! Yada böyle bir şey işte...
Tek bildiğim, bazı dileklerin gerçekleşmesi için mucizeler gerektiği...

Ah be Adam!
Bilmiyor musun? Üzerinde gitmek istediğim ülkelerin kokusunu taşıyorsun. Bende deli gibi avuç açıp dualarımın baştacı ediyorum seni. Ağzımdaki tüm boşluklarda kaybolmanı istiyorum. Seni bulduğum anlarda kaybetmemek istiyorum... Düşünsene birbirimizin gidişlerini ne çok izledik biz. Ne çok uğurladık birbirimizi başka diyarlara, iş yerlerine, arkadaşlara. Yetmedi mi? Bu kez senin gitmeni arkam dönük yaşlı gözlerimle beklemiyorum. Alıştım sensiz ve birazda beklentisiz yaşamaya.. Sanki bisiklet sürmeyi bilmeyen bir çocuk kaldı ardında.
Tek bildiğim şimdi o kız, dengesini bulabilmek adına koşar adım pedalları çevirmeye çalışıyor.

Bir şey söyleme!
Zaten ellerimde bir sürü varlık kelimeleri ile yokluğunu yazmaya alıştım ben, senin uğramadığın sokaklara...
Evimin kapısını açık bıraktığım, duvakları andıran ve beni kötü sineklerden korusun diye astığım tülleri bile geri çektim gelişini kolaylaştırmak adına...
Eşiğimden atlayıp içime girmeyecek misin?


* Yeni yıl içinde, biz zarı atalımda gerisi şansa kalsın diyen Efsa... Huzur ve umut kokan, yeni bir yıla inşallah.

24 Aralık 2010 Cuma

Bunlar Öylesine Sen Sayıklamalarımdı...



Bir devşirme okulunda öğrendiğin ilk kelime olmak
ve en uzun gecede saatleri geriye alıp defalarca sevişmek isterdim seninle.
Adımı adın bilmeni isterdim...

Sen benim için hayallerimde gitmek istediğim, en denizaşırı ülke gibiydin.
Ben ise; senin yanlış bildiğin doğruların..

Seni hep uzaktan sevdim.
Ve ben çoğu zaman uzaktan sevişmelerin kadınlarına benzerdim..
Sana göre ikili ilişkiler hep iki yüzlüymüş gibi gelirdi ya, bunu mazeret bilip hayatına bu kadar yakınken, senden uzak kalmayı tercih edendim.
Çünkü seni hayatımdan çıkartırsam, dinlerini ret eden krallar kadar hain olacağımı zannederdim.

Şimdi seni düşünürken üzülüyorum aslında arasıra. Mesela yüzündeki çizgileri ezberleyemeyecek, asla saçlarına düşen akları sayamayacağım.. Belki kokunu bile unutacağım yeniden duyumsayana dek.

Ah adam!
Biz seninle bir şeyin anlatılması ile yazılması arasındaki fark kadardık.
Masalları tersinden öğrenen bir çocuk gibi kaldı bir yanım.
Sen beni öpünce yüzyıllık uykumdan uyandım...
Ve sen tanımlayamadığım o dünyada beni tek başıma bıraktın!
Şimdi tüm irade savaşlarımı seninle yapıp, bunun vicdanı ile yaşa istemek benim hakkım.

Sen, tüm ezberlerimi bozduran adam!
Birgün saçlarımı tekrar kırmızıya boyayıp geleceğim yanına..


* Bezelyesiz bir haftasonunda Efsa...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Belki de, İşte Bu Yüzden...



Çünkü; Yanlış iliklenen bir gömlek düğmesi gibiydin. Ben seni hep yanlış zamanda, yanlış deliğe geçirdim.
Çünkü; Ayağımın havada kalmasına izin vermedin. Hep sağlam basma endişesi yaşattın yanında bana!
Çünkü; Doğru yanıtları ezoterik ifadeler ile saptırıp, yanlış soruları sormama neden oldun!
Çünkü; Beni kendinde hep "dün" bıraktın.
Çünkü; O kadar çok yamalamıştık ki birbirimizi. Artık tiftik atmaya başlamıştık ucumuzdan bucağımızdan. Her seferinde birbirimize bağlanışlarımız azaldı.
Çünkü; Sen soyundun, sana özenle giydirdiğim kelimeleri. Ben düştüm
Çünkü; Çok baktım, yanıldım!
Çünkü; Yokluğunda her şeyi sineye çekip, varlığına minnet edeyim diye! O anki ilgine şükran duyayım ve seni bu şekilde kabulleneyim diye, bir cehennemi sundun sen bana, ellerinle!
Çünkü; tıpkı bir arkadaşımın dediği gibi: “Bir cehennemi kabul edebilecekken ben ve bundan eminken karşımdaki adam; cenneti sunmak istemedi bana. Ve ben cehenneminle yetinmeyi denedim."
Çünkü; Avucunun içindeki suyu, diğer avucuna boşaltırken oynaştığını düşünürsünde, giderek eksildiğini fark etmezsin ya...!
Çünkü; Hani bazen sırf ona yakın olabilmek kolunla koluna temas edebilmek için, çok yorgunken bile ayakta beklersin ya...
Çünkü; Sonunda "Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi"* demedi kimse...

Belki de;
"İşte bu yüzden"


* Bugün çok sevdiğim birisi ameliyat oluyor. Lütfen iyi dileklerinizi, dualarınızı esirgemeyin ki; ameliyatı çok başarılı geçsin ve çabucak iyileşsin diyen Efsa... (dip not: ameliyattan çıkmış, çok ağrısı varmış :(... )

* Turgut Uyar

13 Aralık 2010 Pazartesi

Bazı Erkekler Vardır / 2


Bazı erkekler vardır, onlarla ilgili asla ileriye yönelik birşey düşünmemişsinizdir. Şu anı düşünmekten ilerisini görmeyede vakit kalmaz zaten. O hep hayatınızda kalsın istediklerinizdendir. Sizi tanır, en çok da kendini tanır çünkü. Varlıkları güven vericidir. Apansız geliveren ve sizi gülümseten bir hediye gibidir. Onun özverilerine kendi özverinizi eklersiniz..

Sonra bir gün öylesine söylediğiniz bir cümlenin etrafında; "zamanında sahneye konmasına izin verdikleri" eski bir filmin karesine benzetirler sizi, gereksiz ve sebepsiz bir biçimde... Aslında içten içe benzersinizde zaten. Ama aynı filmi başka oyuncular eşliğinde çektiğinde farklı bir tat alabileceklerini bilirlerken; her yeni insanın yeni bir dil ve din olduğunu o an düşünemezler...

Üstelik o dili anladıklarını sandıkları an, garip bir biçimde seni de yanıltmayı başarırlar. Kendi yanlış cümlelerini yüzlerine vurduğunuzda "nasıl böyle cüretkar bir cümle kurabildiğinize" şaşırıp, sizi tüm hata payının en büyük paydası ilan ederler. Kendinizi anlatmaya çalışırsınız. Ama başka kadınların anlattığı ve bunların kandığı masalların hırsını sizden çıkartmasını da gayet iyi becerirler. Şaşırıp kalırsınız. Çünkü bu erkekler daha önce de yazdığımız gibi zamanında çooookkk deneyenlerdendir.
Kendinizi oynamadığınız bir filmin, kel alaka bir sahnesinde hissedersiniz.

Bazı erkekler vardır.
Aslında hayatınızda kalsın istersiniz. Ama gitmek istediklerinde de asla tutmazsınız.
Çünkü bir kez tutarsanız o elleri, bir daha asla koyduğun yerde bulamazsınız!
Çünkü gitmesi birazda kaçmasıdır aslında.

Sizin hiçbir şey yokmuş gibi davranışlarınıza, hala özür bekleyen tonda yanıt aldığınızda şaşırmayın aslında. Siz karşındakini asla incitecek, kıracak, küçümseyecek bir cümle kullanmamışsındır. Kendi inatçılık ve triplerini size kusarak neyi söylediklerini anlayamazsanız da üstelemeyin... Şirinliklerin örtbas etmeyi başaramadığı bu anlamsızlıklarda kendinizi boğmayın...
Bazı erkekler çok kolay silerler sizin gibi yüreğini ve hayatınızı açtığınız insanları.

Bazı erkekler vardır...


* Hayatında ilk kez "kibirlilikle" suçlanılan ve şu saatte bile buna şaşıran Efsa... :)

* Görsel

11 Aralık 2010 Cumartesi

Sen Benimleyken...


Sen benimleyken;
Kendimi sana yamıyorum en yeni haline,

Gelmiyor aklıma haber bültenleri,
Yılışık yaşamlar, yavşak insanlar,
Politik oyunlar, kavgalar, kaygılar..
Karmaşık cümleler, noktalar, ünlemler, soru işaretleri..

Yalnız sen..

Salt sen varoluyorsun hücrelerimde, tüm erkekliğinle..
Sana soyunuyorum, sen beni soyarken..
Ve kendimi giydiriyorum, sen giyinirken..
Tüm hücrelerimde kudretini göster istiyorum.
Kendimi sana sunmak istiyorum,
Seninle tüm anlarım birer ayin gibiyken ve senin yanındayken Tanrı' nın varlığını daha net duyumsarken,
Anlıyorum.

"İşte bu" diyorum..
İşte bu!


* Evde annesinin pişirdiği patlıcan yemeğini bir an önce yemek için sabırsızlanan Efsa... :)

30 Kasım 2010 Salı

Mektuplar / Tahterevalli...



Merhaba adam,
Biliyor musun çoğu kez bir yanı kırık bir banka benzetiyordum seni.
Onca şeye rağmen; kendin olmaktan vazgeçip kızdığın o insanların, üzerine oturmalarına izin verişini…

Sonra bizi düşünüyorum.
Bir tahterevalli gibi; birlikteyken sadece sen ve ben oluşumuzu, o aramızda her daim var olan uyumumuzu.
Ama sonra sen kalkıyorsun.
Ben sarsılıyorum…

Oysaki hiçbir zaman hayatıma tepetaklak girip, boşluklarımı doldur istememiştim ben.
Ama girince, yeni bir boşluk yarat da dememiştim.

O gün elini uzattın ya bana, bir film karesini sil baştan çektik sanki.
Sen İlyas oldun, ben Asya…
Bir şeyi “Tutmayı istemekle, ölmeyi istemek” arasındaki farkı anladım.
Tutunca bırakmak istememekten korktum…
Tutunca bırakmandan korktum…
Sen öyle birden bire tepeme düşerken burnum uyandı.
Kokuna taşınırken, soluğumu tuttum.

Farklı değildim.
Bende her kadın gibiydim…
Tek istediğim;
“evet bu adam benim ve ben onunla her yeni güne gururla uyanıyorum” diyebilmekti..

Zaman geçiyor ya,
Şimdi, “Biz neydik” diye soruyorum kendime..
İçimdeki ayna yanıtlıyor, sanki karşısında sen varmışsın gibi:

"Biz ne miydik? Kim bilir... “ diyorum.
Birbirimizin açılmış yaralarının kabukları olacaktık belki de.
Bu yüzden uzak kaldık hep birbirimize...
Sonunda hiçbir şey olamadık değil mi? Var olanı bile koruyamadık zaman ilerledikçe…
Baştan yanlıştık..
Bir müzik notasındaki gibi adam,
“Do” ile başladık, kırılgan bir naiflikle sarmalanmış “do” ile bittik yeniden…

Adam..
Alt kirpiğimin üstündekine değmesi gibi olsun istemiştim seni bekleyişlerimin.
Artık sadece yaşıyor olduğunu biliyorum ve bu bana yetiyor.

Adam,
Bu nasıl bir şeydi biliyor musun?
"ah" gibiydin, öyle düştün yüreğime...

"Biz ne miydik?" diye soruyorum...
"Solak bir Tanrının sağ elle yazdığı kaderlerdik biz seninle…" diyor Küçük İskender.
Susuyorum.

* Gripten kurutulup 3 gün sonra tekrar grip olan Efsa...




26 Kasım 2010 Cuma

Sen Kokan Şehir



Biliyor musun?
Güldükçe ilkbahar kaçıyor sanki gözlerine..
Benim yüreğimde galalar filizleniyor.
Bir kuş uçuyor gökyüzüne,
Kabuğu kalkmış bir yaramın izleri daha siliniyor.

Gözlerine baktıkça yağmurları giyiniyorum sanki.
Islandıkça, saçlarımdan damlayan huzurla yeniden uyuyorsun dizlerimde.

Biliyor musun?
Sesini çok özlüyorum.
Yüzüne dokunmayı özlüyorum.
Bir sokulsam diyorum koynuna!
Sokulsam geçecek sanki bu özlem.

Kokunla başım dönecek,
Kendimi tutmama gerek kalmayacak.
Daha kararlı, daha emin olacağım kendimden.

Sen adam!
Her nerede, ne şekilde yaşarsan yaşa,
Kokunu aldım ya bir kere,
Ne zaman o şehire gitsem, seni soluyacağım.

 
* Bugün folklör seçmesine katılacak olan, mavi bisikletli bezelyenin annesi, Efsa...
 

24 Kasım 2010 Çarşamba

Bazı Erkekler Vardır...



Bazı erkekler vardır; hayatından hiç çıkmaz ama hayatına da dahil olmaz. Öyle o çizgide dur ister. Düşünme ve bekleme ister. Ne git der,ne de kal...Çünkü hiçbir zaman sana kapılarını tam olarak açmayacaktır. İster belki ama hep senin anlayamacağın biçimde bir bahanesi vardır onun. Anlayamazsın... İki arada bir derede bırakır seni.

Anlamlandırmaya çalıştığın bir süreçtir bu. Sen kendini, onu ve adı konmayan o ilişkimsiyi düşünürken, söylediklerin ve yaptıkların ona tripmiş gibi görünür. Cevabını bilmek istediğin her konu onu daha da uzaklaştırır senden. Aslında sadece ağzından net bir kelime söylemesini beklersin. Susar...

Oysa tek istediğin ufak bir sarılış, sımsıcak merhabadan öte değildir belki de... Anlatamazsın. Sadece içinde büyüttüğün o şey net olsun istersin. Bileyim ve ona göre şekillendireyim. Ama o söylemez asla testi mi olacaksınız yoksa şekerlik mi. Döne döne en sonunda nevrin döner... Sonra bir de bakmışsın elinde yamuk yumuk ne olduğu belli olmayan bir şekil çıkar.

"Öyle erkekler insanı tüketir. Zamanla bakarsın ki hiç bir şey kalmamış geri" der arkadaşların.. Çünkü zamanında öyle bir kadın tüketmiştir onu. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemez. Belki 3. yılda yaşadığı sorunu seninle 1. ayda yaşıyorsa, mücadeleye yer bırakmaz. "ben bu filmi izlemiştim" deyip kesip atar. "O erkekler yarasını hep açık tutar. Çünkü yarası acısın ister. acısın ki geçmişi ona ders olsun hiç unutmasın."* Bu yüzdendir ilk tanıştığınızdan itibaren onunda şu an içinde bulunduğu hayata söverek, geçmişteki sıkıntıları anlatışı.. Unutturmaz kendine. Sende bil ister onun nereden nereye geldiğini. Yaralarını sana kusar, şimdiki hayatının çarpıklıklarını sana kusar. Kusar kusmasına da vazgeçmez yine de yaşantısından...

Aslında sorun yarasında değildir. Sorun seni iki arada bırakmasıdır.Gitmek istediğin an seni yolundan geri döndürmesidir. Biliyorsundur yolun sonu yoktur. Yuvarlaktır. Yolu yolun olduğunda hep aynı yerde döndüğünü, döneceğini bilirsin. Ama öyle bir bakar ki bazen sana, için acır gitmeye. Sana ihtiyacı vardır. O an yanında yalnız seni istemiştir. Umutlanırsın. Her şey sil baştan yaşanır. Ama asla fazlası olmayacaktır. İstemez çünkü. Ama bil ister. Umutlanma ister. Bununla yetinmeni, fazlasını beklememeni ister.

Bazı erkekler vardır; nefret etmek istediğinde dahi şefkat duyduğun... Ömrün olsun isterken, garip bir şekilde ölümün olmuştur...

Bazı erkekler vardır, haklarında çok şey yazılasıdır. Bu sadece bir kısmıdır...


* Gribin kıskacında bir Efsa...

1 Ekim 2010 Cuma

Mektuplar / Bir Gece ve Ardında Bıraktıkları...


Gelecek olana;

Merhaba adam,
Bakma böyle mektuplarla seslendiğime, bazen insana en kolay içini dökme yada iletişim yolu buymuş gibi geliyor. senelerdir farklı insanlara, farklı zamanlarda, içlerinde bir çok konuyu barındıran mektuplar yazdım. İlk kez de sana bu kadar uzun yazıyorum. İlk defa bir insana ne şekilde hitap edeceğimi şaşırıyorum.. Sen dahil kimse ile konuşamayınca, "ama"lar ve "keşke"lerle birleşip anılmaya başlandı bende. Her "ama" bir jilet kesiği gibi, her "keşke" içimde patlamaya hazır birer çığlık sanki...

Hani hayat insanı ummadığı yerlerden alıp, ummadığı yerlere taşır ya.. Senin de benim hayatımda bambaşka bir rolde iken, bu kez farklı bir rolle karşımda olacağını söyleseler inanmazdım bile... Ama şimdi yapamıyorum. O geceden, sözlerinden, beni karşına alıp aralıksız 2 saat konuşmandan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamıyorum.

Bir ipin ucunda asılı kalmış gibiyim.
Bir yandan kendi kendime "atla işte ne olacak" diyorum.
"Sen bunu çoktan hak ettin. Kimin değer yargısına göre hareket ediyorsun ki, neyi bekliyorusun ki! Ölümcül bir günah işlemiyorsun. Başkaları ile bitmiş bir ilişkinin üzerine, yeni bir ilişki! kuran ilk sen değilsin. Düşünme, sadece o an içinden geçeni yap gitsin... Düşünme.."

Ama diğer yandan tüm doğru saydıklarım parmaklarımda oluşmuş bir kuvvete dönüşüyor.
"Bu zaman dek inandığım değerleri bir insan için böyle yerle bir edebileceksem, ne anlamı kalıyor ki yaşamanın.. Beni ben yapan bu değilse ne peki?" diyorum...

Aslında inandırılmak istiyorum! İkimizde çocuk değiliz, birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz. İkimizde birbirimiz için ne kadar değerli olduğumuzu biliyorum. Ama adım atmaya her ikimizde korkuyoruz. İkimizde geçmişimizden kaçamıyoruz ve gelecek için sözler vermeye çekiniyoruz değil mi? Tüm dünyaya birbirimiz için sırtımızı dönmüşken, "ya olmazsa" yı istese de çıkaramıyor insan aklından... Ne sen bunları göz ardı edebiliyorsun, ne de ben! biz bunları, sevgimizi taşıyacak kadar kuvvetli miyiz?

Benim için savaşacak kadar güçlü olduğunu biliyorum. Ama ya yorulursan diye düşünmeden edemiyorum. O kadar ezberi bozulmuş durumdayım ki, gittiğinden beri düşüncelerimde saptığım tüm yollar sana çıkıyor. Her senden vazgeçmek istediğimde, hatta uzaklaşacak mazeretler üretmeyi denediğimde; enseme, saçlarıma düşen gözyaşıların aklıma geliyor.

(Neden o an sana yüzümü dönmeme izin vermedin? Omuzlarımı tutan ellerini, ellerimin arasına almak için çırpındığını neden fark etmedin? Neden sen ağlarken, o damlaları silmek, yok etmek istediğimi görmedin? Bana bunu neden yaptın? Kendine neden yaptın? Aslında nedenlerime mazeretler aramıyorum, bazı şeyler nedensiz geliştiğini bilecek kadar yaşadım hayatta.)

Ellerin o kadar ben gibiydi ki.. Sana dokunurken yabancılaşmadım, yabancılamadım seni. Bütün bir gün kokun boynuma ve ellerime sinmiş bir şekilde dolaştım. Kafamı hafif oynatsam saç tellerimin arasından bile sen fışkırdın sanki. Ya hayatımda her şey yolunda çok şükür, gülüyorum, mutluyum. ama bir tek sen eksiksin sanki... Birlikte olsaydık, biz güzel bir çift olurduk düşüncesini beynimden atamıyorum. Sevme biçimlerimiz aynı, düşüncelerimiz aynı, ama biz ayrıyız... Ve yok artık dedirten bir ilişkinin içerisine atılmaya ikimizde çekiniyoruz. Bir şekilde tutulup kalacağımızı, her an birlikte olmayacağımızı, mesafelerimizi, yaşayış biçimlerimizi hepsini bir tartıya koyunca dengeler şaşıyor çünkü...

Ah adam, şunu bil!
Bir gün bütün bu olanlar yaşanmasaydı, farklı şehirlerin, farklı kültürlerin, farklı insanların karşısına çıkmasaydık; doğru bir ilişkiye seninle adım atmayı çok isterdim, inan.

"Peki ya geç mi" diyor, içimdeki ses.
Sussun istiyorum!
Susmuyor...

* Bu aralar neredeyse tüm arkadaşlarım ev arıyorlar. Hepside bu şehire gel, iş bulalım sana da, birlikte kalırız söylemlerindeler. Verilecek her kararı beklemeye alan, Kasımdan sonraya erteleyen Efsa...

Dip not: Ve yazı yanlış anlaşılmalara müsaade etmemesi için ilham veren sayfayı aktarayım istedim...
 
* Görsel

21 Ekim 2009 Çarşamba

Bir geçmiş zaman hikayesi



Sustu adam bir daha konuşmadı,
Sesini duymaya en muhtaç olduğunda kadının...
Sustu adam
Gitti adam
Dönmedi...
Kadın bir daha duy(a)madı adamın sesini,
Söyleyemedi sevdiğini, özlediğini...
Aslında başka zamanlarda;
Başka mekanlarda konuşuyordu da,
Kadın duymuyordu.
Aradan günler geçti...
Günler kadın için resmen geçire geçire geçti.
En çok neyini özlediğini düşündü kadın,
"Sesini" dedi,
"Kelimelerini" dedi hemen ardından,
ortalığı tozu dumana katan iç sesi...
Kadının suskunluklarını tamamlayan bir döngüydü.
Bilemedi adam...!
Fazlasıyla mantıklı idi adam.
Kadın duygularıyla,
Adam mantığıyla hareket etmeyi severdi.
Buluşamadılar bir türlü,
Kavuşamadılar...
Yoruldu adam,
Kırıldı kadın...
Vazgeçti adam,
Yazdı kadın...
Sustu kadın uzun zaman
Suskunluklarına farklı tepkisizlikler ekledi.
Boş bakışlarla tamamladı hikayeyi.
Gitmişti adam ve dönmemişti üstelik.
Biliyordu kadın,
Özlüyordu kadın,
Susuyordu adam...


* Yazım tarihi 02.2009
* İzmit' e gitmek için hazırlıklarda olan Efsa...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Mide


Önceden kelimelerine kapılıp diyordum ki:

"Midemi değil aklımı bulandırıyorsun"

Yapma!



Şu an senin saklayıp, benim öğrendiklerim karşısında diyorum ki:

"Hem aklımı, hem midemi bulandırıyorsun"

.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Anladım... (1)



* Sanırım içtenlik ile ilgili. İsteyince olmuyor ama bir gün mutlaka oluyor!



Evren ile 24 temmuz da yaptığımız bir konuşma bu:

evren: bulursun elbet bir çözüm. mutlaka vardır. her zaman bir çözüm vardır. belki istediğin gibi olmaz, ama o anda çözümdür işte

ben: evet :) hala umudumu yitirmiyorum ve şöyle bir his var zaten 1 haftadır. evet çok yaklaştı... bişiyler olacak hissi...

evren: olacak tabi :) Güzel şeyler olacak :)

ben: sende de böyle mi olmuştu?

evren: bilmem. daha çok şöyle oldu. bıraktım kendimi. hatta xxxx ile bir konuşmamız var. frenleri bırak. nasıl olsa geri vites var diye. bıraktım

ben: :) bende de şöyle: birşey olacak hazırlan deniliyor gibi. 1 haftadır böyle hissediyorum. sanki bir ses bekle diyor ve hazırlan



İşte birşeyler oldu, bu konuşmadan birkaç gün sonra. Hayır mı, şer mi göreceğiz...! Bütün hırslarımı, kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı yenebilecekmiyim göreceğim. Sınırlarımı bilmek için harika bir an olacak bu, gerçekleştiğinde...!


resim

10 Haziran 2009 Çarşamba

Duacı ve Seyirci


Adam...
Her zaman çok konuşkan olan adam,
o gün kadına göre çok sessizdi...
Bu sessizlik kadına ağır geldi.


Kadın...
hissettikleri bitsin istedi.
Delirecek gibiydi.
Bitmemesi hırslandırıyordu üstelik.
Hırçınlaştırıyor, 
olmaması gereken kişilik bulamaçları yaşatıyordu.



Adam....
bitsin istedi.
Hissettiği vicdan azabından biraz öte bişiydi.
Adam kendini bastırmayı öğrenmişti.
Sevgisini dirseklemeyi, onu geride bırakıp mantığıyla hükmetmeyi...


Adam; kadın hala onu sevdiği için üzülüyordu.
Tıpkı kadının adamın vicdanının rahatsızlığına üzüldüğü gibi.


O an... Kadın bitmesine duacı... 
O an... Adam bitmesine seyirci...


Related Posts with Thumbnails

..