mutlulukları bile yaşayamamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mutlulukları bile yaşayamamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2011 Pazartesi

Mektuplar / Ayrı Yastıkların İki Ayrı İnsanı...


Biz seninle bir yokuşun tam ortasında; ellerimizdeki ağır yüklerle yukarı çıkma çabasındayken, yardım etmek için yukarıdan inen bir çift eldik birbirimize..

Seni düşünürken hep ne isterdim biliyor musun? Aynı yastığa baş koyacak şekilde yakın durmak seninle. Gecenin bir yarısı uyandığımda yüzünle karşılaşmak, nefesini dinlemek. Tıpkı beraber o tek kişilik yatakta aramızdaki kocaman yastıklarla yattığımızdaki gibi; yan tarafımdaki yastıkta oluşan çukurun sahibi sen ol istedim... O günden sonra, her şeyi anlamlandırmaya çalıştığım bir süreçte ise belki de en hayırlısı bu diyerek söylendim durdum. Belki de biz ayrı yastıkların insanlarıydık, kim bilir? Seninle yeni güne uyanma fikri polyannacılıktan başka bir şey değildi belki de.

Senin hakkında asla kötü konuşmadım. Her karşılaştığıma seni övdüm, içten içe benim olmanla gurur duydum. Aramızdaki o görünmez bağa inandım. Gözyaşım, omuzum, günahım, edebim oldun... Arkadaşım, aşkım, kızdığım dünya üzerindeki tüm sıfatlarımın sahibi oldun sen. Özlemim değil, öznem ol istedim ben sadece. Uykularıma gir, başucuma, koynuma.. Kasıklarıma gir ve kalbimin atışını hissettir orada. "Sen, kasıklarımın tamlamasıydın! Ve bana dokunduğun andan itibaren tüm dil bilgisi kurallarım yıkılmıştı..." diye yazmıştım bir gün.. Belki de ayrı yazılması gereken "de"lerdik.ve ben birleşik yazarak tüm tabuları yıkmıştım.

Şimdi uzağız ya, bir gün beni kaybettiğini anladığında ve bu farkındalık kazanmaya yetmediğinde lütfen güzel hatırla beni. Biliyorum hep ağır bir maskenin ardına saklanıyorsun. Her şeyden sıyrıldığında anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını da biliyorum. Ama lütfen sen hep güzel kalmayı dene. En azından dene!

Duygularımızda, iş yerlerimiz gibi yanımızdaki insanlar gibi veya ardımızda bıraktıklarımız gibi değişir mi bilmiyorum. Kullandığımız kelimeler, sevme biçimlerimiz, sevgililerimiz hepsi değişiyor. İsterdim ki biz hep kalalım birbirimizin hayatında. Kısmet olmadı. :(  Yanında tüm şehrin kalabalığını, uğultusunu, o yalaka insanların boş sohbetlerini, yaşamlardaki çirkeflikleri, benim garipsediğim ne varsa onları gezdirirken sen; ben senin hayatının en temiz kalan yanınmışım gibi gelirdi. Onu da kendi kuşkularınla kirletmişsin. En çok buna acıyorum işte.

Beynimde bir ur gibiydin, içime işleyen "ah" gibiydin... 
Gözlerindeki çapakları görebilecek kadar sana yakın uyuyabilmeyi ve bedenindeki tüylerle bağlanmışken sana, tenimdeki seni görebilmeni dilerdim yanında.. 
Sen bana öyle bakarken, kalbimin en buruşuk yerleri açılırdı! 
Benim için öyle güzeldin ki, öyle iyiydin ki... 
Ama hep bir yol ayrımındaydık seninle ve bu yolu yanyana yürüyerek değil, aramıza setler örerek geçtik biz.


* Aldığı kararların istikrarlı olmadığını, verdiğinde anlayan Efsa...



23 Temmuz 2010 Cuma

Sapma



Sevgili,
Sırf korktuğun için, değer verdiğin halde uzaklaşan sendin.
Benden kaçışların yüzünden ulaşamıyordum kıyılarına.
Bazen varmak bu kadar uzun sürerdi işte,
Sana ve aşka…

Sen benim zaaf noktamdın.
Gözlerim gözlerini seçtiğinden beri
Söylesene şimdi,
Hangi bağlaç birleştirirdi bizi?
Ya sen,
Gerçekten bir zamanlar
Benim miydin sahi?

Ah sevgili;
Yolum yoluna çıktı da, neden yolundan saptın?
Bana gelmeyişlerinin ağırlığını,
sana yükleyerek geldiğim için mi?

İstemedim;
Bayram zamanları elime sıkıştırdığın bir parça sevgiyi…

Medeti senden ummaktan…
“belki” lere tutunmaktan da.
Yoruldum anlıyor musun?

Bugün lütfen hemen gitme…
Göz hizanda kalmak istiyorum biraz daha…
Son kez olsa da…


* Eskiden olduğu gibi esnek olmayı özleyen Efsa...

* Görsel...

16 Nisan 2009 Perşembe

Bazen sözcükler yetmez olayı anlatmaya...


Sitedeki komşularımızdan birininin bahçesi...

Yoldan geçen ben...

Arabayı durduran icra memurları...

İcra için gelenleri gören evin küçük oğlu...

Evin oğlu ile o an bahçe de oynayan karşı komşularının kızı...

Çocuğun elindeki oyuncak ayıcık...

Ayıcığı karşı evin kızına veren oğlanın hüzünlü sesi...

-bugün bu ayıcık sizin evde kalsaa, ben yarın senden alsam...!



O minik ellerin ayıcığına sıkı sıkı sarılması... icra memurların onu da alacağından korkması... O yaşında bunları düşünmesi... Onları gördüğü an ki donup kalan bakışı...

24 Aralık 2008 Çarşamba

sahne değişir...



İşyerindedir kız. Sakin bir gündür, sürekli geçmişe gittiği bir gündür... Uykusuz bir gece daha geçirmiştir ve ancak sabaha karşı sızabilmiştir. Oysa onu bir süpriz beklemektedir, istediği şeye kavuşmuştur bilemeden... Nadir rüya görür zaten, rüyasında onun arabasındadırlar, o elini son bir kez tutmak ister kızın, hiç çekinmeden uzatır ellerini kız, ferahlar... Olsundur bir kez tutmuştur ya o elleri, artık huzurla gidebilir. Zaten onun sözünü dinler başka bir konuda. Vedalaşırlar rüyasında koltukların üzerinde elele... Kız iyi hatırlamak ister adamı... adam iyi hatırlamak ister kızı...

sabahı düşünür sahne değişir...
Sabah telefonun zilini duymaz sabah, bezelyesinin servisi gelmiş onları 10 dakikadır beklemektedir. Apar topar bindirir.

Evden çıkmak için hazırdır. Sabah ayağına nerden geldiği belirsiz bir nazarboncuğu çıkatması yapışmıştır kızın. Alır uyanmış olan babasına gösterir. Nerden geldiğini anlayamazlar... Babası sanki içini okumuş gibi bakar, "dikkatli ol" der. Babasını düşünür kız, ne kadar da benzeşirler. Annesine göre o hep babasının kızıdır. Kız annesinin de kızı olmak ister, ama olan ablasıdır. Yolda düşünür kız, annesi o okula giderken bile hiç kalkıp kahvaltı hazırlamıştır ona. Hep kendisi yada ablası bir bardak süt ısıtmıştır ona. İçinde kalmıştır küçük kızın...Annesi dokunmayı pek sevmeyen bir insandır. Sevgisini dokunarak anlayan kıza inat. Kız hep birileri ona sarılsın istemiştir, ama annesi ayda 3-4 kez ancak sarılmıştır... Anne olunca anlar annesini biraz daha, ama o kız bütün çocukluğunu babasıyla geçirmiştir. Annesi hep mesafelidir... Babası ile gözleri ile konuşma yetisine sahiptir.

Dolmuşu beklerken poyrazın etkisi ile bütün kuru yapraklar sadece onun durduğu yere gelirler. Toz çepeçevre sarar kızı, yapraklar başında taçlanır, galez kelimesini hep sevmiştir. Dayanamaz bütün yapraklara basar...

İşe gelirken bindiği dolmuş bir okul servisine çarpar, yanındaki kaza tespit tutanağını verir, başka bir araca biner. Şaşkındır, işe geç kalır...

Sigorta şirketinden nazar boncuklu bir anahtarlık gönderirler. Ama kız o tarz şeyleri sevmez, hatta takıyı bile sevmez vücudunda, o hep sadelikten yanadır. Nazar boncuğuna bakıp düşünür, ne o ne de aile öyle batıl inançlara inanmazlar. Ama düşünür kız, bunların işaretler olduğuna inanır... Vardır bir hayır, ama düşüncelerine dur diyemez, bozuktur ya morali, hayatındaki kötü anları düşünür kız...

sahne değişir...
Düğünü olmuştur, abisinin evine giderler ertesi gün, abisi çerez-kola falan almaya gider... dönmez ama... meraklı, sancılı saatler sürer, yengesi telefonda bayılır... 3 saat sonra yoğun bakımda sol gözünde bir damla kanın eşliğinde, kırık vücüdu ile karşılaşırlar, ingilizce/ osmanlıca birşeyler mırıldanıyordur abisi... Çığlıklar, yumrular boğazında düğümlenir kızın... Düğününe sevinemez...

sahne değişir...
aradan 1 ay geçmiştir, abisi onu hatırlamaz... İlk sineması, ilk sigarası, ilk denizi, ailesinden harçlık almayıp onun yanında çalışıp para kazanmıştır kız, ailedeki babasından sonra en sevdiği... onun için tübitaktan kazandığı ödülle burslu okuma şansını kullanmayıp, x lisesinden geri dönen abisi kız kardeşini hatırlamaz... Kız küçüklüğünden beri abisinin anlattığı masallara inanmıştır... Okula gidene dek kurdu iyi kırmızı başlıklı kızı kötü sanmıştır, abisi onu hep güldürmüştür... Şimdi ayağı kırıktır, platin takılacaktır, vücudu mosmordur... abisinin zaten sağ eli ve kolu özürlüdür doğum nedeniyle. Şimdi ise sağ tarafı komple kırıktır...

sahne değişir...
ablası boşanmıştır eniştesinden, annesi hem oğluna hem kızına üzülür... kız hiç üzülmez bu duruma...

sahne değişir...
abisine platin takılır, 6 ay yürümeyecektir... Yapacağı duruşmalarını vekaleten kayınbiraderi onun adına üstlenir. Uzunca bir müddet çalışmayacaktır.

sahne değişir...
aradan 1 ay daha geçmiştir, annesinin kanamaları durmaz. hem kızının ayrılığı, hem oğlunun haline dayanmaz yüreği, vücudu, ameliyata alınır... rahmi alınır...

sahne değişir...
kız da ayrılmıştır eşinden, annesi hala üzgündür, babasının ağladığını görür ilk defa, yıkılır kız... Hayatta en acı şeyin bu olduğunu düşünür bir babanın ağlaması, hayallerini suya düşürmüştür kız. Babası mükemmeli sever çünkü... Sarılırlar...

sahne değişir...
babasında zehirli guatr çıkmıştır, ameliyat olur... 3 gün sonra eve çıkar, iyidir, sevinir kız...

sahne değişir...
3 gün sonra annesi "babana felç indi, hastanedeyiz der" donuk bir sesle. Kız şoktadır, daha yeni hastaneden çıkmışlardır oysaki... iş yerindekiler kızı sarsarak kendine getirirler... Babası iyileşir ama kız o anı hiç unutmaz... Babası annesini sayıklar hep, hala 68 yaşında bile herkezin içinde öper annesini, bilir kız... Onlar güzel bir çifttir 63 den beri...

sahne değişir,
annesinde göz tansiyonu vardır,,, her gün 5 tane damla kullanır yoksa kör olacaktır...
dün % 60 işitme kaybı oluştuğu saptanmıştır, Babasında şeker çıkmıştır... Kız farkederki her şeyin başı sağlıktır...

Kız düşünür... düşünür... sarmalanmak ister, gidip sarılmak ister onlara, tutar kendini ama, telaşlandırmak istemez kimseyi, telefon açsa ağlayacak konumdadır çünkü...

8 Eylül 2008 Pazartesi

hayatı ıskalıyormuyuz?


Neden boylesine kucuk mutluluklari bile yasamayi beceremiyoruz. Hep secmek zorundayiz... hepimiz gunun birinde kendimiz icin dogru olani secerken bir baskasinin yasamini altust edebiliyoruz. belkide insan buyuk acilar yasadiktan sonra simsiki tutundugunu sandigi seyler avucundan kayip gidiyor.Biliyormusun ucak kullanirken bir bulutun icine girdiginde yapman gereken en iyi sey geriye donmektir. cunku gidecegin yolu bilemezsin, ama geldigin yolu bilirsin. Ama ben sirf macera icin yolumu buluttan yana gecerek denedim ve benim bulutumun sonu hep firtinaydi. O firtinadan yikik, umutsuz olarak ciktim.Yada dev bir dalganin ustunde uzaklara gittigimi sanirken, bir baska darbeyle kendimi yine kiyida buldum. tabi yine tek basima...!
yasamdan ne kadar cok sey beklersen, o kadar korkuyorsun sanirim. korkakligin bedelini de hayal kirikliklarinla oduyorsun. neyi cagirirsan onu gorursun ya zaten... Beklenenlerle yasananlar hic birbirini tutmuyor.

Sende anlayacaksin...! bir sabah uyanacaksin ve artik bir baskasina verebilecegim bir parcan kalmadigini goreceksin. ama zaman gectikce cuvala koyulabilecek bir seyler de bulunabilir, kimbilir...
Hep bir ruya ile yasaminiz arasinda bir bag kurmaya calisacaksiniz. Birine yetisirken, oteki kapanan telefonlarla...!
Related Posts with Thumbnails

..