siyah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Mektuplar / Geçmiş Zaman Hikayeleri

"Kutsal olanı köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler. " *


Merhaba..
Biliyorsun üzüldüğüm konuları daha önceki maillerimizde bolca konuşmuştuk. Beni önemseyip, tüm çocukça zırvalarıma ve sızlanmalarıma karşı sabır gösterdiğin için teşekkür etmek istiyorum öncelikle sana.. 

Yaşadığım şeyleri az çok biliyorsun. Kırıldığım bir çok nokta var. Birincisi bu kadar yanıtsızlığı hak etmiyordum. Ben bu kadar netken, neden saçma salak sözcük oyunları ile beni oyalamaya çalışıyorlar sanki...

Yaa, bir insanda güzel bir şey yakaladım. Ama sürekli bir erteleme canımı acıttı. Biliyor musun sevgili arkadaşım; gözlerim doluyor, ama bir damla bile akmıyor. 3 aydır hiç akmadı. Kendimi güçlü görmek adına zamanında o kadar çok şey yaptım ve hala yapıyorum ki yetmiyor. Kasıldım kaldım. Bu noktada tek eksiğim sığınma çabalarımmış gibi geliyor.

O insana ödün verişimse, anlamasını istememden kaynaklandı. Belirtmek  istediğim "evet ben kendimle de mutluyum, ama bunu seninle çoğaltmak istiyorum" du.

Anlasın yaptığı hatayı anlasın istedim. Sonra yanına gidiyim dedim. İşi dolayısı ile"ben geleceğim" dedi. "bende seni görmeyi çok istiyorum" derken sesindeki tonun değişmesi hala kulaklarımda.. Gelseydi görmekti ilk amacım. Sonra arınmışlık başladı içimde. Bu adı konulamamış bir şeye bir son vermeliyim diye düşündüm. Beklerken dinginleştim. Ama gelmedi, ben bitirmek için gelmesini bekler olmuştum oysa ki.. Onu bile anlamadı. Onda bile zamanı kendi seçmek istediğini geçtim; "hayatında biri mi var" sorusuna, "yorum yok" dedi. Tekrar sordum, sustu. Cevap verme tenezzülü bile gösteremedi. Üzülüyorum çünkü onunda ne kadar üzüldüğünü gördüm. Bunun için bu kadar mücadele ettim ya zaten. Bitecekse bile güzel bitsin istedim ama artık daha fazla kendime ayıracak hüznüm kalmadı. 

Canım arkadaşım, şu an tek korkum bu kadar sığınma çabaları içindeyken başka bir yanlışa el uzatmak. Çünkü ben sadece sevildiğimi hissettiğim yere giden aç kediler gibiyim.

Dün ilk kez uzun zamandır benimle ilgilenen, benimse sadece yanında kendim olabildiğim, birisine kendimi açtım biliyor musun o öfke ile. Ne var ne yoksa söyledim hissettiklerimi, indirdim zırhlarımı ve "canını yakmak umurumda değil" dedim. İlk kez sözlerimle, birinin canını yakmayı umursamadım. Ona; neden bunları anlattım, neden bu kadar çekinmeden konuştuğumu ise sonradan idrak ettim. Çünkü karsımdaki dinlemeyi biliyordu. O an anladım ki ben hiç dinlenmemişim. Hem canımı yakmasından korkup, hem de güvenli bir limana sokulan gemi gibiyim onun yanında. Ama başkasına aşığım ve vicdan azabı duyuyordum. Aslında bildiği, hissettiği her şeyi söyledim, dinledi, yargılamadı, kızmadı, kırılmadı. Ama sonuçta onunla da üzüleceğimi hissediyorum içten içe. Geleceği düşünmesem, belki de bu kadar canım yanmayacak. Ama insan bir kez sevilme arayışına girdi mi bataklığa düşmüş gibi oluyor. Kendimi böyle iki arada derede sürekli bir vicdan muhasebesi içinde buluyorum. Hayatımda bir kez olsun birisi beni sevsin, sahiplensin, onda o gücü göreyim istiyorum.

Kimim, kimliğim, duruşum ne olmalı, Herkes bir anneden bu yaşadıklarımın yaşanmasını beklemiyor. Birinci önceliğim kızım olmalıymış. Hayır ben böyle düşünmüyorum, Ben daha yeni büyüyorum, kendimi keşfediyorum. Bir daha bu yaşımı yaşamayacağım ki. Tabi ki kızım çok değerli, çok çok önemli ama. Onun için hayatımı ertelersem ben, ben bile olamam ki.
Düştüm, ağlamadan kalkmayı becerdim tabiri caizse. Ama ne yöne gideceğimi bilmiyorum. Herkes aynı, herkes maskelerinin ardına kitlenmiş. Bu mu doğru olan... Ben gibi kalmam mı, yoksa zırhları kuşanıp böyle ezmeli miyim insanları bilemiyorum.
Sana da yazdım fakat birilerini kırmamaya çalışmak, uygun sözcükleri bularak kendimi kasmak yordu beni. Bulduğum yerde kusuyorum içimdekileri. İlgin için teşekkür ederim.

Kendine iyi bak..

~~~~~~


* Ramazan bitsin kendini tango derslerine adayacak olan Efsa...


* Matta 7-6



21 Şubat 2011 Pazartesi

Haklısın..


Haklısın;
İlk başta hiç sevmedim seni.
Sevgine inandırılmak istemedim ki.
Sen tuttun, beni kendine zorla ilikledin.
İki yakanı bir araya getirecek kadın sandın beni.
Oysa ben küçük şehirlerin içinde, hayallerini geleceğe erteleyen alelade kadından biriydim.
Ve sen İstanbul gibiydin sevgili..
Boğazlarını birleştiren köprülerle tutunuyordun hayata..

Haklısın;
Sonra çok sevdim seni..
Kokunu, parmak aralarını, koltuk altlarına sığınmayı..
Yüzündeki çukurlarını sevdim!
Sakallarını sevdim yuvam bildiğim..
Yutmaktan korkup kursağımda bıraktım seni, burnumun direğinde tuttum hüzünlerini.
Bir sıkımlık canımı saldım ellerine, bedenine serdim bedenimi..

Haklısın;
Çok aldattım seni..
Kirpiklerimle, ellerimle, kelimelerimle..
Ayaklarımla aldattım!
Başka bedenlere sarılıp yürüdüm yokluk zamanlarında.
Düşmeyeyim diye başka sakat kollara tutundum.
Yoruldum...!

Haklısın;
Düşünmemem gereken şeyleri düşündüm, üstüme vazife bilip.
Başkalarıyla olmamın umurunda olmadığını söylediğinde,
bir kelimenin içerisindeki ses düşmesi kadar vurucu oldu etkin!
Defalarca doğru yazılamayacağımı anlayan bir harften öteye gidemedim!
Sende izim başka kaldı, dilde başka…
Sonra başka yastıklarda…

Haklısın;
Hiç unutmadım seni.
Diş biledim geçen zamanda.
Kural koydum içlerinde senli maddeler taşıyan..
Saçlarımı kırmızılaştırdım yeniden.
Bir savaşa hazırladım narin ellerimi.
Yemin ettim, dua ettim.
Bana yaşattıklarını, sende yaşamadan öleme istedim!

Haklısın;
Sen gibi yapabilir, bir insan yada bir yalana sığınabilirdim.
Ona bir renk, bir koku ve bir ten sunabilirdim.
Ama geç dahil olunmuş hikayelerin esas kadını olmak istemiyordum artık.

Haklıydın!
Soğuk bir alınganlıktı benimkisi..
Teninle alınan teyemmümlerde aramamalıydım cennetimi...!




 
* İhale, ihale ve ihalelerle mücadelede bir Efsa...

* Görsel

22 Aralık 2010 Çarşamba

Belki de, İşte Bu Yüzden...



Çünkü; Yanlış iliklenen bir gömlek düğmesi gibiydin. Ben seni hep yanlış zamanda, yanlış deliğe geçirdim.
Çünkü; Ayağımın havada kalmasına izin vermedin. Hep sağlam basma endişesi yaşattın yanında bana!
Çünkü; Doğru yanıtları ezoterik ifadeler ile saptırıp, yanlış soruları sormama neden oldun!
Çünkü; Beni kendinde hep "dün" bıraktın.
Çünkü; O kadar çok yamalamıştık ki birbirimizi. Artık tiftik atmaya başlamıştık ucumuzdan bucağımızdan. Her seferinde birbirimize bağlanışlarımız azaldı.
Çünkü; Sen soyundun, sana özenle giydirdiğim kelimeleri. Ben düştüm
Çünkü; Çok baktım, yanıldım!
Çünkü; Yokluğunda her şeyi sineye çekip, varlığına minnet edeyim diye! O anki ilgine şükran duyayım ve seni bu şekilde kabulleneyim diye, bir cehennemi sundun sen bana, ellerinle!
Çünkü; tıpkı bir arkadaşımın dediği gibi: “Bir cehennemi kabul edebilecekken ben ve bundan eminken karşımdaki adam; cenneti sunmak istemedi bana. Ve ben cehenneminle yetinmeyi denedim."
Çünkü; Avucunun içindeki suyu, diğer avucuna boşaltırken oynaştığını düşünürsünde, giderek eksildiğini fark etmezsin ya...!
Çünkü; Hani bazen sırf ona yakın olabilmek kolunla koluna temas edebilmek için, çok yorgunken bile ayakta beklersin ya...
Çünkü; Sonunda "Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi"* demedi kimse...

Belki de;
"İşte bu yüzden"


* Bugün çok sevdiğim birisi ameliyat oluyor. Lütfen iyi dileklerinizi, dualarınızı esirgemeyin ki; ameliyatı çok başarılı geçsin ve çabucak iyileşsin diyen Efsa... (dip not: ameliyattan çıkmış, çok ağrısı varmış :(... )

* Turgut Uyar

30 Kasım 2010 Salı

Mektuplar / Tahterevalli...



Merhaba adam,
Biliyor musun çoğu kez bir yanı kırık bir banka benzetiyordum seni.
Onca şeye rağmen; kendin olmaktan vazgeçip kızdığın o insanların, üzerine oturmalarına izin verişini…

Sonra bizi düşünüyorum.
Bir tahterevalli gibi; birlikteyken sadece sen ve ben oluşumuzu, o aramızda her daim var olan uyumumuzu.
Ama sonra sen kalkıyorsun.
Ben sarsılıyorum…

Oysaki hiçbir zaman hayatıma tepetaklak girip, boşluklarımı doldur istememiştim ben.
Ama girince, yeni bir boşluk yarat da dememiştim.

O gün elini uzattın ya bana, bir film karesini sil baştan çektik sanki.
Sen İlyas oldun, ben Asya…
Bir şeyi “Tutmayı istemekle, ölmeyi istemek” arasındaki farkı anladım.
Tutunca bırakmak istememekten korktum…
Tutunca bırakmandan korktum…
Sen öyle birden bire tepeme düşerken burnum uyandı.
Kokuna taşınırken, soluğumu tuttum.

Farklı değildim.
Bende her kadın gibiydim…
Tek istediğim;
“evet bu adam benim ve ben onunla her yeni güne gururla uyanıyorum” diyebilmekti..

Zaman geçiyor ya,
Şimdi, “Biz neydik” diye soruyorum kendime..
İçimdeki ayna yanıtlıyor, sanki karşısında sen varmışsın gibi:

"Biz ne miydik? Kim bilir... “ diyorum.
Birbirimizin açılmış yaralarının kabukları olacaktık belki de.
Bu yüzden uzak kaldık hep birbirimize...
Sonunda hiçbir şey olamadık değil mi? Var olanı bile koruyamadık zaman ilerledikçe…
Baştan yanlıştık..
Bir müzik notasındaki gibi adam,
“Do” ile başladık, kırılgan bir naiflikle sarmalanmış “do” ile bittik yeniden…

Adam..
Alt kirpiğimin üstündekine değmesi gibi olsun istemiştim seni bekleyişlerimin.
Artık sadece yaşıyor olduğunu biliyorum ve bu bana yetiyor.

Adam,
Bu nasıl bir şeydi biliyor musun?
"ah" gibiydin, öyle düştün yüreğime...

"Biz ne miydik?" diye soruyorum...
"Solak bir Tanrının sağ elle yazdığı kaderlerdik biz seninle…" diyor Küçük İskender.
Susuyorum.

* Gripten kurutulup 3 gün sonra tekrar grip olan Efsa...




24 Kasım 2010 Çarşamba

Bazı Erkekler Vardır...



Bazı erkekler vardır; hayatından hiç çıkmaz ama hayatına da dahil olmaz. Öyle o çizgide dur ister. Düşünme ve bekleme ister. Ne git der,ne de kal...Çünkü hiçbir zaman sana kapılarını tam olarak açmayacaktır. İster belki ama hep senin anlayamacağın biçimde bir bahanesi vardır onun. Anlayamazsın... İki arada bir derede bırakır seni.

Anlamlandırmaya çalıştığın bir süreçtir bu. Sen kendini, onu ve adı konmayan o ilişkimsiyi düşünürken, söylediklerin ve yaptıkların ona tripmiş gibi görünür. Cevabını bilmek istediğin her konu onu daha da uzaklaştırır senden. Aslında sadece ağzından net bir kelime söylemesini beklersin. Susar...

Oysa tek istediğin ufak bir sarılış, sımsıcak merhabadan öte değildir belki de... Anlatamazsın. Sadece içinde büyüttüğün o şey net olsun istersin. Bileyim ve ona göre şekillendireyim. Ama o söylemez asla testi mi olacaksınız yoksa şekerlik mi. Döne döne en sonunda nevrin döner... Sonra bir de bakmışsın elinde yamuk yumuk ne olduğu belli olmayan bir şekil çıkar.

"Öyle erkekler insanı tüketir. Zamanla bakarsın ki hiç bir şey kalmamış geri" der arkadaşların.. Çünkü zamanında öyle bir kadın tüketmiştir onu. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemez. Belki 3. yılda yaşadığı sorunu seninle 1. ayda yaşıyorsa, mücadeleye yer bırakmaz. "ben bu filmi izlemiştim" deyip kesip atar. "O erkekler yarasını hep açık tutar. Çünkü yarası acısın ister. acısın ki geçmişi ona ders olsun hiç unutmasın."* Bu yüzdendir ilk tanıştığınızdan itibaren onunda şu an içinde bulunduğu hayata söverek, geçmişteki sıkıntıları anlatışı.. Unutturmaz kendine. Sende bil ister onun nereden nereye geldiğini. Yaralarını sana kusar, şimdiki hayatının çarpıklıklarını sana kusar. Kusar kusmasına da vazgeçmez yine de yaşantısından...

Aslında sorun yarasında değildir. Sorun seni iki arada bırakmasıdır.Gitmek istediğin an seni yolundan geri döndürmesidir. Biliyorsundur yolun sonu yoktur. Yuvarlaktır. Yolu yolun olduğunda hep aynı yerde döndüğünü, döneceğini bilirsin. Ama öyle bir bakar ki bazen sana, için acır gitmeye. Sana ihtiyacı vardır. O an yanında yalnız seni istemiştir. Umutlanırsın. Her şey sil baştan yaşanır. Ama asla fazlası olmayacaktır. İstemez çünkü. Ama bil ister. Umutlanma ister. Bununla yetinmeni, fazlasını beklememeni ister.

Bazı erkekler vardır; nefret etmek istediğinde dahi şefkat duyduğun... Ömrün olsun isterken, garip bir şekilde ölümün olmuştur...

Bazı erkekler vardır, haklarında çok şey yazılasıdır. Bu sadece bir kısmıdır...


* Gribin kıskacında bir Efsa...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Yokluğunun Ortası...



Sen yokken...
Tırnaklarım uzadı, kısalan saçlarıma inat.
Affettim fareyi bir lokmada yutan kediyi..
Balkon kapısını örtmeyi unuttum bazı günler..
Bilirsin panjurlarım zaten hep kapalı..

Çörek otlu poğaçalar yaptım.
İçlerine maydanoz koymadım sen sevmezsin diye...
Taze fasulye yaptım zeytinyağlı yerine..
Vazgeçtiğim ne varsa, geri kazanmak adına oyaladım kendimi...

Sen yoktun..
Geçmiş zamandaki tüm kadınlar, adamlar iliştiler yanıma.
Sonu sana çıkmayan yollarda yürüdüm tek başıma.
Senin yolun koyulmak için miydi; durup, dinlenip, oturmak için mi vardı bilemedim.
Öyle olacak sandığımdan, öyle olmasına tahammül ettiklerimle,
Aynı meridyende senden uzak tek nokta olmayı becerdim.

Sen yoksun..
Şimdi durup geçmişe bakıyorum.
Saçlarımın kiri ile sana geldiğim günleri düşünüyorum.
Etrafıma bakıp söyleniyorum;
 "hani her şeyinizle kirlenmeyi göze alıp seversiniz ya bir adamı"
"hani bir çocuğum olacaksa, ancak onun gibi bir adamdan olmalı"
dersiniz ya diyorum.
İşte ben bu adamı böylesine sevdim diye diye anlatıyorum.

Gerisi akıl bulandıran bir suskunluk...
Birinci ve ikinci tekilden ibaret bir yaşamda; birbirimiz için iyelik zamirleri iken, üçüncü tekil şahıstan ibaret kalmak..
Boş ver.


* Bu aralar bir rakı,balık sevdasına düşen Efsa...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Neden mi?


Sen bana ne mi yaptın?
İçinde senin olmadığına güvenip girdiğim tüm yollarda,
-bir labirentte insanın karşısına dikilen tuzaklar gibi-
 her defasında karşımda bittin.
Senden kopmamam, sevgimle seni beslemeye devam etmem için hiç yakamı bırakmadın.

Şimdi durup ne dememi bekliyorsun bilmiyorum.
Bana her ihtiyacın oluğunda yanındaydım.
Her pişman oluşunda, tüm günah çıkarışlarında yanındaydım, arkandaydım.
Sen beni hep ardında bıraksanda...
Hiç vazgeçmedim seni sevmekten!

Ama sen tüm bunlara rağmen ne mi yaptın;
Yokluğunda her şeyi sineye çekip, varlığına minnet edeyim diye!
O anki ilgine şükran duyayım ve seni bu şekilde kabulleneyim diye,
Bir cehennemi sundun sen bana, ellerinle!

Belki de; "İşte bu yüzden şu an vazgeçiyorum senden" dediğimde, bir arkadaşım bana ne dedi biliyor musun? "bir cehennemi kabul edebilecekken sen, bundan eminken karşındaki adam; cenneti sunmak istemedi sana. Ve sen cehennemle yetinmeyi denedin. İşte bu yüzden."

Cenneti yaşatma imkanın varken ,sen beni bilerek bu cehennemde yaşattın,
Bilerek ve isteyerek!
Bununla beslendin çünkü.
Hep elinin altında kalayım istedin!
Doğru yanıtları farklı anlamlarla saptırıp, yanlış soruları sormama neden oldun!
Beni hep sorgulamalarla başbaşa bırakırken, hiçbir şey yokmuş, bu davranışların doğalmış gibi davrandın.
Ben seni sevgimle yüceltmeyi isterken, senin için öylesineymişim ifadesi taşıttın.
Bana vermediğin tüm sevgini başka kadınlarla harcadın.

Ah sevgili inan herşeyi kaldırabilirdim, aldatılmayı bile kabullenebilirdim.
Ama ben seni en başından beri dürüstlüğünle sevmişken, sen bana yalan söyledin.
Bu sefer kaldıramayacağım şeylerin altında ezdin!

Biliyor musun yine çok sevdiğim bir başka kadın, senin bu medcezirli davranışlarını anlayamadığımı anlatırken;
"Efsa sana ne yapıyor biliyor musun? Seni davranışlarıyla, sözleriyle, özeniyle yükseklere fırlatıyor.. Ama sonra tutmayı unutuyor".
İşte sen buydun 2 sene boyunca!
Beni kendinde hep "dün" bıraktın!

Açtığın yaralar kapandığı veya yerine koyacak başka insanlar bulduğum için,
Veya seni sevmekten yorulduğum için bitmedi bu sevgi...
Hem bana bir yalanını yakaladığım, hem de gözümde bir ilah gibi görünürken vazgeçilebilir olduğunu bana gösterdiğin için bitti bu sevgi!
Bitti.

Şimdi bir zamanlar nasıl seni sevdiğimi gururla ve hiçbir çekinceme duymadan söylediysem, bitişini de aynı gurur ve dik duruşla ilan ediyorum.


* Bu aralar üşengeçliği üzerinde olup diğer blogdaki eski azıları buraya aktaran üşengeç, ama bir yandan çocuksu sevinçlerle dopdolu bir güne gülümseyen Efsa...

* Görsel

29 Temmuz 2010 Perşembe

Duraklama



"Bir adamı tutkuyla sevmek, ancak benim seni sevdiğim gibi olurdu... Ve sana aşık olmak benim hayatımın en güzel durağı oldu..."

Seni yaşamanın ayrıcalık olduğu bir geçmişti.
Ve ben o kahrolası günlerde ne çok beklemiştim seni.
Ne kadar çok senden kopmak istemiş,
Binip otobüslere, ilk durakta geri inmelerle saatler geçirmiştim...

İnan öyle çok diledim ki;
"anılan iken anıya dönüşmemeni"

Değişirsin sandım.
Ama yanılttı zaman.
Seni herhalde hiç unutamayacağım derken,
Ben dönüştüm sonunda...
Çıkıp kaldırımlara; aşık olup, kendimi aştığım bu yolda,
Farkındalık kazanarak büyüdüm, biraz daha...

Şimdi biliyorum, bu veda kaçılmaz bir ihtilal havasında...
Söz veriyorum!
Artık içimdeki tüm suları emmesi için toprak niyetine kullanmayacağım bedenini!


* Tangoda neredeyse 1. yılını dolduracak olan Efsa...

* Görsel

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Sevince Kırmızı Olan Kadın...


Sevgili,
Ben sende gitmeleri değil,
Sana kalışlarımı sevdim.
Ve sana dair dilekler tutmayı ramazan aylarında…
Sahurum, sofram, sabrım ol istedim.
İnançlarım, nazarlığım, maşallahım…
Hıdrellez zamanları yakılan ateşim sene de bir kez..
Bir anlık da olsa sende tut hadi,
Ben tüm dualarımı sana yönelik yaptım bak!

Biliyorum, yüzün başkalarının karelerindeydi…
Geleceğin belki başkalarının kaderlerinde…
Ben sadece, yazgım olmayınca, yazılarımda kal istedim.
Ben seni bana sırtını döndüğün zamanlarda bile sevdim.
Şimdi bile bile cehennemlerinde yanmak için,
Seni severek kırmızı oldum bak!

Hayatımın en güzel devrimi,
Hayatımın en önemli eylemlerinden biriydin.
Aslında bu aşkın uğruna;
Marşlar söylemeliydik en yüksek sesimizle, en tepelerde..
Şarkılar yazılmalıydı isimlerimize.
Ama bu aşkın bir notası bile olmadı hiç
Tek bir şarkılık aşk bile yaşamadık biz seninle..
Ve olmasan da şimdi,
Ben bildiğim tüm ezgileri senin için söylüyorum bak!

Evet, iddia ediyorum
Hiçbir kadın çocuklarına benim kadar anne olamayacak
Ve hiçbiri taşıyamayacak kasıklarında…
Ah sevgili, bilmedin!
Çok istemiştim tenimde yeniden sana ait izler taşımayı…
İstedim; kirpiğim düşecekse bile göğsünde yer bulmasını..
Lütfen kalkmama izin verme.
Gidersem yaşayamayız bu aşkı…*
Biz seninle siyahı, kırmızıya bulayarak yepyeni bir renk yarattık bak!



* Nereden okuduğumu hatırlamadığım bir cümle...

* Harıl harıl ihale yetiştiren, ama bir yandan da aklına alakasız kelimeler gelip duran Efsa... :)

* Görsel

23 Temmuz 2010 Cuma

Sapma



Sevgili,
Sırf korktuğun için, değer verdiğin halde uzaklaşan sendin.
Benden kaçışların yüzünden ulaşamıyordum kıyılarına.
Bazen varmak bu kadar uzun sürerdi işte,
Sana ve aşka…

Sen benim zaaf noktamdın.
Gözlerim gözlerini seçtiğinden beri
Söylesene şimdi,
Hangi bağlaç birleştirirdi bizi?
Ya sen,
Gerçekten bir zamanlar
Benim miydin sahi?

Ah sevgili;
Yolum yoluna çıktı da, neden yolundan saptın?
Bana gelmeyişlerinin ağırlığını,
sana yükleyerek geldiğim için mi?

İstemedim;
Bayram zamanları elime sıkıştırdığın bir parça sevgiyi…

Medeti senden ummaktan…
“belki” lere tutunmaktan da.
Yoruldum anlıyor musun?

Bugün lütfen hemen gitme…
Göz hizanda kalmak istiyorum biraz daha…
Son kez olsa da…


* Eskiden olduğu gibi esnek olmayı özleyen Efsa...

* Görsel...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bir Boğazdı Aralanmış Dudakların...


Beni öpmek için değil, benimle konuşmak için yaratılmıştı dudakların…
Bu yüzden “seninle dolu olup da, sana doyamamanın”
ne demek olduğunu, asla anlamadın!

Ben sana aşık oldum..
Oysaki annem kadardı boyum,
Ve babam kadardı adımlarım.
Yolumda giderken,
Kuzeyim sen oldun.
Ve güneyim Akdeniz..

Sen İstanbul' dun.
Bir gün dudaklarını aralandın…
Boğaz oluştu!
Kuytunda ki boğazda, benim gemilerim karaya oturdu.

Ah sevgili,
Şimdi ben ne zaman uykuya dalsam hep sana uyanıyorum.
“Uyku uykunun damızlığıdır” der annem…
Sana uyanmak için hep uykuya dalıyorum.
Evet;
Biliyorum seni en çok seven kadın değildim,
Ama en koşulsuz sevebilen bendim.

Oysaki tek isteğim,
avucunun içine sığınmak,
kirpiklerinde kaybolmak,
sakallarının arasında kendime yer açmaktı.
Onu bile yapamadım.
O kadar soğuktu ki ellerin,
Dokununca buharlaştım!
Şimdi, ahir zamandayım…
Sahi söylesene:
"Suratıma ne üfledin de, kıyametim oldun?"
Ben seninle; en çocuk, en yalın, en kadın hallerimi yaşamıştım.

“Keşke sen de boşalsaydın hücrelerimden... Ter gibi, yaş gibi, haz gibi...”
diye bahsettim arkadaşlarıma geçenlerde.
Bilemedim…
Benim olmayan her şey zararlıymış bedenime.
Yanarken kırmızı olan tüm yanlarımın, siyah olması için önce sönmem lazımmış.

Hey sen!
Bana ait olmayan adam.
Başkalarının da olmaman tek avuntumdu.
Çünkü tarihim sana tekerrürden ibaretti.
Yüzümde soluğunu duyumsamak tek duam oldu.
 
* Med cezirlerde bir Efsa...
 
* Görsel

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Devinimlerim


Bir sokak çocuğunun bakışlarındaki yeşil yanan anlamı yakalayınca,
cesaret edip de geçebildi benim cümlelerim, senin tarafına.
Ama asla caiz sayılamadı sevgim kitabında.
Aslında senden beklediğim bir sevap cümlesi değildi,
Cevap da değildi, affına sığınıpta.

Şimdi hicret ediyor içimdeki tüm kadınlar senden.
Seni seven yanlarım giderek azalıyor.
Metroya yetişemeyip kapısı kapandığında,
binemeyen o insanlara bakar gibi bakıyorum sana.
Aramızda aniden kapatılan kapılar.
O kadar hızlı uzaklaşıyorum ki senden,
anılarım reklam tabelaları gibi dev ekranlarda gösteriliyor seçilebilmek için.

Şunu bil!
Artık saçlarımı topluyorum.
Ve seni seven tüm savruk yanlarımı da.

Bir kitabın içindeki kelimelerde seni bulduğum anlar giderek azalıyor.
Başkalarının gittiği, kulak misafiri olduğum anne ziyaretlerini duyduğumda da...
Seni seven yanlarım bir ihtilal havasında.
Devinimlerin son noktasında...


* Baktığı yerleri yastık gören, uykucu Efsa...

* Görsel

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Kesikler



Ah adam,
Seni tanıdım, yüzüne taşındım, sakallarını bile yuvam bildim. Ama yetmedi!
İşte bizim hikayemizin ana özeti…!

Sığındığım bir liman yaratmıştım kendime. Bazen kıyılarıma kendi düşüncelerimin gemilerini göndermekten bile korkuyordum hatta. Ve bu dar alanlarda senin hayatının çılgınlığına karşın, benim hayatımın tekdüzeliği vardı. Sen kendi görüşlerinin engin savunucusuyken; ben o hayata yeni yeni adımlar atıyordum.

Limanlarıma kimseleri almazken; sen geliyordun, dengem bozuluyordu.

Ah be adam! Anlamadın mı? Ayağım bir taşa değil, sana takıldı. Yolum yolunda sonlandı. Güle oynaya yürümekten zevk aldığım sokakların çıkmaz oldu. Sürekli daireler çizerken bedeninde, nevrim döndü. Sen yolunu şaşırdığında, ardından tökezleyen bendim.

Ve sonra günler geçtikçe, sevgimin ekseninde; senin her yeni ilişkinin öncesinde, nefes verdiğin durağın olmayı öğrendim. Her biten ilişkinin sonrasında özlediğini hissettiğindim... Şu an bir daha gelmeyeceğini biliyorum. Ve zaten en çok bu yüzden sana "gel" diyemiyorum. Lütfen gelme, artık "kal" Hayatımda yarattığın boşluğunu doldurmakta bir adım öteye gitsem de, hala bunun sonuçlarına katlanmakta zorlanıyorum.

Aslında en kötüsü neydi biliyor musun? Seni unutmaya çalışmak ve bununla yaşamaya alışmaktı! Yerin yanımdı. Yanımda olmalıydın. Oysa şimdi, hicret ediyor içimdeki kadınlar teker teker… Seni seven yanlarım azalıyor.

“Tanrım gözlerim ne kadar da körmüş” şeklinde bir cümle kuramayacak kadar gerçekçi bir insandım oysa. Açtığın yaraların içinden akan kanlarıma bakarken ve şifa niyetine tutunacak bir şeyler ararken an’ a yakalandım. Sanki yaklaşıp bana;
- "Sana hayat gücü veren şeyler istemsizce bedeninden çıkıp gittiğinde, gerçek acının kaynağını da bulmuş olacaksın. Şimdi sakin ol ve k/ana iyice bak” dedi.
Baktım. Anladığımı sandığım şeyi saatlerce yordum. Ve en sonunda; gitmesini dilediğimin gitmesi için, kendi canımın acıması pahasına dek önce bir kesik yada yol açmalıydım. Yoksa hep aynı kısır döngünün içinde kendimi yoğuracaktım…

Ve bugün, bütün bunların etkisi ile benden gitmene izin verdim. “Artık serbestsin, teşekkür ederim” dediğimde, içimdeki kendini sana adayan yanlarımı da alarak ve gitme zamanını çoktan kabullenmiş bir edayla gittin.

Biliyor musun?
O kesik bir hafta sonra iyileşti…


* Bezelyenin gelişi ile kendini azıcık toparlayan Efsa...

* Görsel

30 Haziran 2010 Çarşamba

Senden Sonra Ben...



Senden sonra ben;
Saçlarımı kırmızılaştırdım.
Boylarını kısalttım.
Kendimi yenilersem seni daha kolay unuturum sandım.

Zaman içinde bolca kendimi kandırdım.
Yeni hikayeler yazdım.
İçlerinde sen kokan kelimeler kullandım.

Şarkılar dinledim.
Kitaplar okudum altlarını çizdiğim…
Seninle izlediğimiz o filmi yeniden izledim, başka kafalarla.

Güçlü durmayı denedim.
Senden nefret ettim.
Yeniden seninle sevişmek istedim.
Uzun bir dönem kimsenin bana dokunmasını istemedim.
Kendimi senden habersiz, sana ait hissetmeyi sevdim.

Seni kıskandırmaya denedim.
Genişliğinle hırslandım.
Hediye aldığım o bonsai ağacını hiç sulamadım.
Sana olan hıncımı bir ağaçtan çıkardım.

Yeni yüzlerini tanıdım.
Sen bu musun dediğim anları yaşadım.
Karşımda olsan zalimle haykıracağım sözler tasarladım.

Başkasına aşık oldum.
Bocaladım.
Sevgiyi sorguladım.
Günlerce adın aklıma gelmedi.

Farkındalık denilen şeyi kavradım.
Aslında sen; hayatımda tamamlanması gereken bir eksiklikten ziyade,
eksikliklerini hissettireceklerini sezdiğim birisi idin.
Ve ben bunu bir şekilde fark edip, senden vazgeçmiştim.

"Benden sonra sen?" ne yaptın biliyorum.
Benim için olmasa da, yaşadıklarından pişmanlık duyduğunu da...  
"Herkes seçimleri ile yaşar demiştim" değil mi?
Şimdi senin bunlarla yüzleşme zamanın geldi...   



* O kadar çalıştığı halde açık öğretim sınavlarında çuvallayan, yeniden derslere boğulacak Efsa...

* Görsel

24 Haziran 2010 Perşembe

Kısa Cümleler 3



"Hepimiz cennetteki hurilerin dünyadaki suretleriydik aslında. Hepimizin kanında biraz Havva vardı."

"Masallarda ki tüm kırmızılar saçıma bulaşmış. Bu yüzden bir yaşamın rengi ilk beyazdan başlamış."

"Kısa çöpü çeken bir prensestim ben. Eteğinin kuyruk kısmı en olmadık anda sökülen."

"Adını koyamadığım bir duygu bu tanımlayamadığım... Sevgi mi desem, ihtiras mı desem bilmiyorum ama bu duygu; ses tellerinden salıncak misali senden bana, benden sana sallanmaktalar. Ve bu beni besliyor."

"Hadi gel... Bildiğimiz en güzel şeyi yapalım..."

"Ve aşk sevgilim... seni düşlerken saç diplerimin terlemesi gibi bir şey bu."

"Dokunmadan ne kadar izleyebilirsin,merak ediyorum? Sınırlarını bilmek istiyorum. "

"İcime çektiğim tek şeyin, nefesin olmasını istemekti... Seni sevmek...! "

"Her s/usmanın altında akıl yatardı. Anlayan da anladığı ile kalırdı."

"Ortak bir yalnızlık yaratacak kadar, bir olamadık seninle... Ne yazık!"

"Seni tanıdım. Yüzüne taşındım. Sakallarını bile yuvam bildim. Ama yetmedi! "

"Şimdi; masadan kalkma zamanı... Tüm hesaplar ödendi."



* Seçim için yardımcı olan arkadaşların hepsine çok teşekkür eden ve panjuruna yuva yapan kuşlar sayesinde her gün sabahın köründe uyanan, bebeklerin doğup uçmaya başlamasını dört gözle bekleyen Efsa...

* Görsel

23 Haziran 2010 Çarşamba

Seçimler


Gitgide yabancılaşacağız birbirimize Sevgili

Sakin ve sessizce
Kokularımıza
Konuşmalarımıza

Unutacağız dokunuşlarımızı
Bu atışmalar, bu hırslar bitecek
Geride bizden kalan hiçbir şey olmayacak
Sen ve ben olacağız
Son defa bakışıp neredeyiz göremeyeceğiz

Sen hiç Paul Geraldy' nin Finalini hiç okudun mu sevgili?
Biz onu bile yaşayamadan ölüp gideceğiz işte
Başka kimliklerde, başka hayatlara bürüneceğiz
Bitecek!

Öyle olamayacağız işte
Sen hiç o adam kadar yumuşak ruhlu olmayacaksın mesela
Hoyrat ve yıpratıcılığınla kalacaksın.
(Oysa ben senin zorluğunu bile çok sevmiştim sevgili)

İnsanlar seçimleri ile yaşarlar değil mi?
Sen seçimini yalnızlıktan yana kullandın, dilerim bununla doyarsın
Ben seçimimi yeter artıklardan kullandım
ve mutlu, ama en önemlisi huzurlu olacağım
Ben bu aşk için elimden geleni hep yaptım.

Rahat çürü kendi kazdığın mezarında Sevgili...



* Hafta sonu Evren' e sarılacağı için sevinen Efsa... :)

* Görsel

21 Haziran 2010 Pazartesi

Masallarda Bile Yerim Yoktu Benim.


O zamanlarda yaşasaydım, yerim olur muydu Lafonten masallarında?
Gerçi "sana baktıkça başkasını göremeyen"
tek gözlü canavar olurdu benden, olsa olsa...

Senin masalının geç gelen prensesiydim ben!
Şimdi hangi adımı atsam, ileri gidemem külkedilikten...
"Bana içinde ben kokan bir masal yaz" desem,
Yazar mısın?

Geçenlerde "sen insanları fazla önemsiyorsun" dedin ya!
Ah sevgili;
eğer onlara önem ve şans vermeseydim,
seni nasıl sevebilirdim!
Bana, başkalarından artık duyguların kalsa da!
Ben seni tüm kusurlarınla sevdim.
Seninle olan masalım hiç bitsin istemedim.
Sen yokken de kelimelere tutunmayı öğrendim.
Ama şimdi;
Ne zaman yazmayı denesem, kopuyorlar ucundan sertçe!
"yakala" desem,
Tutar mısın?

Belki de en çok bitişleri anımsadığımızdan, sonuna nokta koyuyoruz cümlelerimizin insanlık olarak.
Ama dedim ya;
Ben sana nokta koyamıyorum, benim kaderim sende virgüllerle çoğaltılmış.

Ah sevgili;
Benimle günah çıkartır gibi konuştun ya;
Madem bana söyleyecek sözlerin vardı da, neden başka paragraflara atladın?
Madem ben seni severken düştüm de, sen beni neden düşürdün aklından?
Şimdi ben kaçak oynasam,
Sende kaçar mısın?



* Halen her yeri yastık niyetine kullanmak isteyen uykucu Efsa...

* Görsel

11 Haziran 2010 Cuma

Mektuplar / Bedel



Seni başkalarına anlatmak istedim, bağıran kelimelerle. İçimde biriken sen’ ler yüzünden, boğulmak üzereydim. Hafifletmeyi denemezsem ölecek gibiydim bu sıkışmadan.

(Aslında hep yeni insanlarla tanışma sebebim bile sendin. Her birine sil baştan, uzun uzun seni anlattığım geceler geçirdim. Sıkıldıkları an onları es geçip, başka insanlar buldum beni dinleyecek.)

Bilmiyorum seni bu kadar çok sevilebileceğini tahmin eder miydin? Bakma, bazen bana bile garip geliyor sana olan aşkımın bir noktası olmayışı. Sanki benim kaderim sende virgüllerle yazılmış! Kanser gibi kesildikçe yeniden hortluyorsun hücrelerimde.

(Aslında biliyor musun, hiçbir kelime yetmiyor seninle olan hikayemi mutlu sonla bitirmeye.)

Anlamanı beklemiyorum inan. Fakat sadece bil! Ben bu hayatta bir tek seni, her halinle sevmeyi becerebildim. Tüm bencilliğin, ertelenmişlerinle, başka kadınlara aşıkken, hatta tek gecelik sevişmelerinde bile sevdim ben seni.

(Aslında içimde bir apse vardı ve seninle açıldığını düşündüğüm yaralarımı kapatmak için başka insanları, sargı niyetine kullandım.)

Hayatımda, tamamlanması gereken bir eksiklikten ziyade; eksikliğini hissettireceklerini fark edip, senden vazgeçmeyi diledim. İşte sonunda bulmacam bitti. Beynimi kemiren kuşkularda! Sorularda…!

(Aslında şu an Cladius' a işlediği cinayeti, sahneleten Hamlet gibiyim. Oluşmasına izin verdiğin eserini ve bedellerini sana izlettim. Bitti. :) Şimdi yolum açık olsun sevgili...)

 
* Yarın çok güzel bir insanla buluşacak olan Efsa :)))
 

2 Haziran 2010 Çarşamba

Mektuplar / Hatırlananlar




Bana bir o kadar yakın ve bir o kadar da uzaktın ki, bunu anlamakta zorlanıyordum. Soluduğum havayı ellerimle dövmeye benziyordu bu. Oysa ben iz bırakmak istiyordum tüm kadınlığımla. Tutkuyu kullanarak yazan parmaklarımı kırıp, ikiye bölen olarak değil!

Ne çok isterdim kendine ördüğün duvarların tuğladan olmasını. Dokunduğumda yıkılmasını. Oysa senin duvarların tahtadandı sevgili. Depremlerimden sapasağlam çıkışına sinirleniyordum. Esnek, kırılmaz, çatlamaz… Hani demiştim ya kendimi suya benzetiyorum diye. İşte benim sende çok fazla yaş tahtaya basışımın nedeni. Ne üfleyince, ne dokununca, ne de bastırınca yıkıldın. Bir tek ayağımı çektiğim an benden uzaklaştın.

İstediğim ki şevkini kabartayım, öfkeni değil!!

Aklımda o kadar çok düşünce, o kadar çok sahne var ki. Hepsi saçma bir sıralamaya bürünmüş haldeler. Üstelik eskisi kadar önemsemediğim ve gerçekte olmanı istediğim hayale en yakın örnek sen bile farklı geliyorsun gözüme. Bir noktada sana hissettiğim (tam olarak sevgi diyemediğim) duyguyu hatırlamayı seviyorum. Yaşlı insanların eskileri anımsayıp yüzlerinde hoş bir gülümseme yaratması gibi bir şey, bu hissettiklerim. Geçmişe dönmeyi seviyorum. Şu anda ki hislerimle karşılaştırmayı. Meğer güzel anımsanacak ne çok duygum varmış...

Hani demiştin ya bir gün "sen ne kadar sevildiğini anlamayacak kadar salaksın" diye. O an idrak edememiş, telefonun diğer ucunda kitlenmiştim. Birşeyler çıkamamıştı ağzımdan. Keşke gerçekten sana inanabilseydim. Keşke sende birazcık daha üsteleyebilseydin. Hani insanların pişmanlıkla söylediği keşkelerden biri değil bu. Sadece bir parça merak fazlalığı. Yoksa değişen bir şey olamayacağını, uzun ayrılıkları bu ilişkinin kaldıramayacağını bir şekilde biliyordum.

Şimdi düşünüyorum da birbirimizi sevme biçimlerimiz ne kadar da farklıymış.
Biliyorsun, seni hiçbir şey suçlamıyorum, "bir neden" de aramıyorum artık olmayışlarına. Bazı şeylerin açıklaması yok. Mazereti yok. Öğreniyorsun zamanla. Sadece olmuyor bazen. Bazen bazı şeyleri oturtamıyorsun. Hayatımdaki tüm “O” ları sıfırlıyorum şimdi. Başta üzerimdeki mülkiyetini kaldıracağım. İçimdeki seni seven tüm kimliklerimle birlik olup, meşrutiyeti ilan edeceğim yeniden.

Seninle bende böyleydik işte.
Ne aynı adımları atabildik. Ne de öne çıkışlarla birbirimize yakınlaşabildik.

Hoş kal sevgili,
Şimdi bir devrim zamanı, geleceğe bir tarih atıyorum.


* Sınavlar bitince 6 ay sonra ilk kez eline bir kitap alan Efsa... :) Üzerimdeki sınav baskısı kalkınca böyle kendimi acayip özgür hissediyorum :))

20 Mayıs 2010 Perşembe

Geceleri...



Geceleri düşlerim düzülüyor sanki
Bana ait olmayan eller dokunuyor damarlarıma, kanıma, rüyalarıma...
ya merdiven çıkıyorum, ya büyük bir dalganın altına girmek üzere bekliyorum.
Denizlerim bile dalgalı, sularım ıssız bir mavilikte.

Geceleri harflerin altında kalıyorum.
Rüyalarımda kelimeler görüyorum.
Uykum beynimi yiyor, sabaha çoğunu unutmuş oluyorum.

Bana ait olmayan sözcükleri yazıyorum sanki,
Kendi hayatıma uzaktan bakıyorum.
Sen tek sen girmiyorsun düşlerime.
Özledim.



* Bezelye tarafından sürekli taklit edilen Efsa... :)
 
* Görsel
Related Posts with Thumbnails

..