anka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Mektuplar / Geçmiş Zaman Hikayeleri

"Kutsal olanı köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler. " *


Merhaba..
Biliyorsun üzüldüğüm konuları daha önceki maillerimizde bolca konuşmuştuk. Beni önemseyip, tüm çocukça zırvalarıma ve sızlanmalarıma karşı sabır gösterdiğin için teşekkür etmek istiyorum öncelikle sana.. 

Yaşadığım şeyleri az çok biliyorsun. Kırıldığım bir çok nokta var. Birincisi bu kadar yanıtsızlığı hak etmiyordum. Ben bu kadar netken, neden saçma salak sözcük oyunları ile beni oyalamaya çalışıyorlar sanki...

Yaa, bir insanda güzel bir şey yakaladım. Ama sürekli bir erteleme canımı acıttı. Biliyor musun sevgili arkadaşım; gözlerim doluyor, ama bir damla bile akmıyor. 3 aydır hiç akmadı. Kendimi güçlü görmek adına zamanında o kadar çok şey yaptım ve hala yapıyorum ki yetmiyor. Kasıldım kaldım. Bu noktada tek eksiğim sığınma çabalarımmış gibi geliyor.

O insana ödün verişimse, anlamasını istememden kaynaklandı. Belirtmek  istediğim "evet ben kendimle de mutluyum, ama bunu seninle çoğaltmak istiyorum" du.

Anlasın yaptığı hatayı anlasın istedim. Sonra yanına gidiyim dedim. İşi dolayısı ile"ben geleceğim" dedi. "bende seni görmeyi çok istiyorum" derken sesindeki tonun değişmesi hala kulaklarımda.. Gelseydi görmekti ilk amacım. Sonra arınmışlık başladı içimde. Bu adı konulamamış bir şeye bir son vermeliyim diye düşündüm. Beklerken dinginleştim. Ama gelmedi, ben bitirmek için gelmesini bekler olmuştum oysa ki.. Onu bile anlamadı. Onda bile zamanı kendi seçmek istediğini geçtim; "hayatında biri mi var" sorusuna, "yorum yok" dedi. Tekrar sordum, sustu. Cevap verme tenezzülü bile gösteremedi. Üzülüyorum çünkü onunda ne kadar üzüldüğünü gördüm. Bunun için bu kadar mücadele ettim ya zaten. Bitecekse bile güzel bitsin istedim ama artık daha fazla kendime ayıracak hüznüm kalmadı. 

Canım arkadaşım, şu an tek korkum bu kadar sığınma çabaları içindeyken başka bir yanlışa el uzatmak. Çünkü ben sadece sevildiğimi hissettiğim yere giden aç kediler gibiyim.

Dün ilk kez uzun zamandır benimle ilgilenen, benimse sadece yanında kendim olabildiğim, birisine kendimi açtım biliyor musun o öfke ile. Ne var ne yoksa söyledim hissettiklerimi, indirdim zırhlarımı ve "canını yakmak umurumda değil" dedim. İlk kez sözlerimle, birinin canını yakmayı umursamadım. Ona; neden bunları anlattım, neden bu kadar çekinmeden konuştuğumu ise sonradan idrak ettim. Çünkü karsımdaki dinlemeyi biliyordu. O an anladım ki ben hiç dinlenmemişim. Hem canımı yakmasından korkup, hem de güvenli bir limana sokulan gemi gibiyim onun yanında. Ama başkasına aşığım ve vicdan azabı duyuyordum. Aslında bildiği, hissettiği her şeyi söyledim, dinledi, yargılamadı, kızmadı, kırılmadı. Ama sonuçta onunla da üzüleceğimi hissediyorum içten içe. Geleceği düşünmesem, belki de bu kadar canım yanmayacak. Ama insan bir kez sevilme arayışına girdi mi bataklığa düşmüş gibi oluyor. Kendimi böyle iki arada derede sürekli bir vicdan muhasebesi içinde buluyorum. Hayatımda bir kez olsun birisi beni sevsin, sahiplensin, onda o gücü göreyim istiyorum.

Kimim, kimliğim, duruşum ne olmalı, Herkes bir anneden bu yaşadıklarımın yaşanmasını beklemiyor. Birinci önceliğim kızım olmalıymış. Hayır ben böyle düşünmüyorum, Ben daha yeni büyüyorum, kendimi keşfediyorum. Bir daha bu yaşımı yaşamayacağım ki. Tabi ki kızım çok değerli, çok çok önemli ama. Onun için hayatımı ertelersem ben, ben bile olamam ki.
Düştüm, ağlamadan kalkmayı becerdim tabiri caizse. Ama ne yöne gideceğimi bilmiyorum. Herkes aynı, herkes maskelerinin ardına kitlenmiş. Bu mu doğru olan... Ben gibi kalmam mı, yoksa zırhları kuşanıp böyle ezmeli miyim insanları bilemiyorum.
Sana da yazdım fakat birilerini kırmamaya çalışmak, uygun sözcükleri bularak kendimi kasmak yordu beni. Bulduğum yerde kusuyorum içimdekileri. İlgin için teşekkür ederim.

Kendine iyi bak..

~~~~~~


* Ramazan bitsin kendini tango derslerine adayacak olan Efsa...


* Matta 7-6



20 Mayıs 2010 Perşembe

Geceleri...



Geceleri düşlerim düzülüyor sanki
Bana ait olmayan eller dokunuyor damarlarıma, kanıma, rüyalarıma...
ya merdiven çıkıyorum, ya büyük bir dalganın altına girmek üzere bekliyorum.
Denizlerim bile dalgalı, sularım ıssız bir mavilikte.

Geceleri harflerin altında kalıyorum.
Rüyalarımda kelimeler görüyorum.
Uykum beynimi yiyor, sabaha çoğunu unutmuş oluyorum.

Bana ait olmayan sözcükleri yazıyorum sanki,
Kendi hayatıma uzaktan bakıyorum.
Sen tek sen girmiyorsun düşlerime.
Özledim.



* Bezelye tarafından sürekli taklit edilen Efsa... :)
 
* Görsel

21 Ağustos 2009 Cuma

Biz...


Zamanın birinde,
Çok ötelerde...

Biz,
İkimiz seninle
Kilimden evimizin,
Anne ve babası olmuştuk değil mi?

Üşüdüğüm anlarda,
Masa örtülerini sıkıca çekerek ısıtmaya çalıştığın...


Bugün...
Şimdi...
Nedendir bilinmez, aklıma geldin.
Özlediğimi hissettim...


* Resim alıntı

16 Haziran 2009 Salı

Mektuplar / Su Kadını



Kadın ellerini bacaklarının üzerinde birleştirmiş, gözlerini ayırmadan, karşısında oturan adamı inceliyordu. Yüzündeki çizgilerden gözbebeklerine dek bütün hatlarını ezberine almak ister gibiydi. Günlerce rüyalarına girmişti adam. Şimdi ise işte anımsadığı o yüz karşısında idi. Anımsamak… Bütün anılar, bütün sesler yeniden bir araya gelmişti. “ -biz- olmayı beceremeyen, iki -ben' lik- dik” diye düşündü kadın. Uzun uzun bakmaya devam etti. Adamın tavırlarından; kadının bakışlarından bir çekinceme duyduğu belliydi. Geçmişte de “Bana öyle bakma” derdi hep kadına. Delip geçermiş gibi baktığını söylerdi kadının. Oysa bilmezdi ki, kendisinin bakışlarının nasıl alev alev yandığını. Bilemezdi hiç; o bakışların kadını nasıl yaktığını… Kadın şuan karşısında oturan adama bakarken; ilk tanıştıklarında, üzerinde bıraktığı izlenime dayanarak yazdığı bu cümleleri anımsadı...

"Yenilmiş bir ordu gibi kaçıyorsam senden, dudaklarının karşısında kaçıyorsam bağışla... Bir yangını başlatacak kibrit olmaktan... Olmandan korkuyorum..."

Kendini tanıyordu: "Su gibiydim ben. Evet belki bir kibrit olup alevlendiremezdim ortalığı; ama bir yangını körükleyebilir veya kontrol altına alabilirdim. Ben türlü özlere sahiptim; buz olurdum, buhar olurdum, akardım... Su olmanın en güzel yanını bilmezdi kimseler ve bana bakanlar anlamazdı çoğu zaman. Bilemezlerdi benim gerçek rengimi, derinliklerimde saklı gizemlerimi. Anlamazlardı mükemmel yansıtıcılığımı... Aslında kendilerine baktıklarını...''

Oysa ki; anımsıyordu da, bir bakışta içindeki suyun varlığının keşfedilmesi şaşırtmıştı kadını ilkolarak. Adamsa, birinin su olup içindeki ateşi körüklemesine heveslenmiş olmalıydı... Kızın içindeki suyun duruluğuna şaşırmıştı. Bir damla kadar masum duruşuna ve büyük bir dalga kadar hırçın kelimelerine... Merak etti adam kızı. Kızsa hep yaptığı gibi ruhuna inmeye çabaladı adamın...

Kelimeler birbirini kovalıyordu aralarında ve her seferinde bir yenisi daha eklenerek. İkiside zıtlıklarına rağmen, birbirlerini ne kadar güzel tamamladıklarını gördüler. Günler geçti, sahneler değişti. Aradan geçen aylar sonrası, araya giren ayrılıklar, sevgiler, kırılganlıklar, korkular, kaygılar sonrası; şimdi karşılıklı otumuş; sözcüklere ve birbirlerine kattıkları anlamları düşünüyorlardı. Birinin gözleri ileriye, diğerinin gözleri ise ellerine bakıyordu. Geçip giden günlerinin, sevgilerinin, nefretlerinin, sorumluluklarının bilincinde; artık kendilerini ve birbirlerini daha iyi tanıyarak, zihinlerinin onlara oynadığı bu oyuna bir son vermeyi planlayarak buluşmuşlardı orada.

İlk adam konuştu... "Su gibiydin sen. Bazen durgun, bazen coşkun ama en çok huzur dolu. Yanında sıkılmıyordum, yanında o an hangi kimliğimle olmak istiyorsam, o oluyordum. Ve sen öyle güzel ayak uyduruyordun ki bana, dünyada beni tamamlayanın sen olduğunu görüyordum. Sen geçmişimde kalan, kendi çocukluğum ve masumluğumdun. Sana bakmak, geçmişe bir yolculuktu... Sana bakmak doyumsuzluktu...

Ne garip...! İçimdeki kirli kanı akıtmak için insanları kullanırken, rastlamıştım sana. Fakat sen tüm saflığınla ve açıklığınla arındırmaya başladın içimdeki o hırslı zehri. Seninle yeniden insanlığın ne olduğunu düşündüm.

Ne zaman sana dokunmak istesem; bir yandan ferahlığınla serinlerken, diğer yandan oyunlarınla eğleniyordum. Seni hem avuçlarımda tutabiliyor, hem de ellerimden kayıp gidişini izleyebiliyordum. Sen... Öyle güzel bir oyuncuydun ki! Derindin, bitmiyordun ve her derinlikte farklı yönlerini gösteriyordun. İndikçe kararsa da yüreğin, aynı zamanda bu karanlık yanlarını saklayan, çok iyi bir yansıtıcıydın. Sana bakınca kendimi görürdüm, tenin tenime karışırken yabancılık hissettirmezdin. Bazen kendime dokunduğumu düşündürüyordun hatta..."

Adam kadına bakarak söylediği bu sözcüklerin ardından, daha fazla devam edemedi. Kadının dokunuşlarının, ne kadar da kendisine benzediğini onaylamak istercesine dokunmak istedi o tene. Ama tuttu kendini. Özlem ve tutku dolu bir ifade ile kadına bakmayı sürdürdü. Kadının aklına ise o an alakasız bir biçimde, bir şarkı takılmıştı.

"Seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum... Bulduğum zannettiğimdekendimden ayrı düştüm..."

Ve daldıkları düşüncelerden sıyrılarak; adam konuşmayı bıraktı. Kadın ise adamı dinlemeyi...Kadın devam etti... "Sen... Suskunluklarımı tamamlayan bir döngüydün. Aslında biliyordum, içindeki kül edici ateş yüzünden ağır bir maskenin ardına saklandığını. Biliyordum bütün bu kimliklerinden sıyrıldığında ve çıkardığında maskelerini, anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını. Ama hayrandım sana, sözcüklerinle beni sımsıkı sarışına. Bazı anlar öylesine kendin oluyordun ki, işte diyordum sonunda keşfetti kendini. Ateşi ile kendini yakmadan, hükmedebildi.

Ben senin ruhunun derinliklerine ancak bir su olarak sızabilirdim. Ancak bu şekilde dokunduğumun şeklini alabilirdim. Bu nedenle inmeyi istedim kendine tapındığın mabetlerine, denedim. İçindeki ateşe rağmen, boşluklarını doldurmayı ve üşüyen yanlarını sarmak istedim. Sana yanlız olmadığını hissettirmekti tek amacım. O sefil dünyanın aslında bu olmadığını anlatmaktı derdim. Üzülürdüm hissettiremediğim anlarda..."

Adam... Oysa ben yakıcıydım. Bazı anlar boğucu ve kırıcı sıcaklığımla seni buharlaştırırdım. Canın acırdı... Canım acırdı... Üzülürdüm kıydığıma kıyımlarımda. Ama yine de bir yolunu bulur, çoğunlukla yağmur olur dönerdin bedenime. Ellerimi açıp şükrederdim, sen bedenime yeniden işlediğinde... Damlaların vücuduma değerken hiç sızlatmazdı tenimi. Ne yaparsam yapayım, hep yanıma geleceğini düşünürdüm. Gelmeme ihtimalin olacağını ara ara hissettirsen de, kıyılara yanaşmak için gösterdiğin ısrarcılık, bütün kuşkularımı alıp götürürdü.

Kadın... "Sonra bir gün, tüm olumsuz şeyleri hissedip, olağanüstü gel-gitler yaşamaya başladı yüreğim... Bazen oluyordu işte, kendime dönük zamanlarım, içe kapanıklığım. Hissettiysen de bana bakmaktan, konuşturmaktan vazgeçemedin. Ben çekildikçe, bu sefer kıyılara yanaşan sendin... Biliyorum özlüyordum bana dokunmayı. Biliyordum, özlüyordum teninde kaybolmayı... Ruhunu ve bedenini sarıp sarmalayan yegane şeyi vermiştim ben sana... Huzurumla donanmanın keyfini sürdüren, garip bir cevherim vardı işte. Ateşini söndürmek istemedim hiç.Benim selimde boğuldun, beni içtin, beni ilk kez içinde hissetmenin keyfini yaşattım sana. Senin kanına karıştığımı bilmenin tadını aldım. Kirli olanı temizlemeye çalıştım."

Adam... "Denedim. Kendi kanımla savaşmayı. Ama senelerce o kadar bencildi ki yüreğim, içimdeki ateş, senin vericiliğin altında ezildi. Masum olanı, iyi olanı kirletmek isteyen yanıma inat, seninle oldum. Bir zaman sonra ise korktum tüm bedenimi işgal etmenden. Bu huzur, içimdeki yangınları söndürecek kadar çok akmaya başladı bedenimde. Korktum, benden sene dönüşmeye. Alevlerim sönerse yok olurum sandım... kandım kendime... Gittim..."

"Bu garip bir veda olacak çünkü aslında hep içimdesin... Ne kadar uzağa gitsende, gittiğin her yerde benimlesin..."

Kadın... "Gittin...! Sana duyduğum sevgiyi, ibadet eder gibi hissettirdiğimde, seni köleleştirmeyeçalıştığımı sandın... Anlamadın, aslında kendi yarattığın gölgelerindi seni korkutan. Ben değildim... Bütün bencilliğine rağmen sevmiştim seni. Ateşini söndürmek istemedim hiç... Anımsasana en çok geceleri sesimi duynak isterdin ve en çok geceleri bakardın bana. Ama bu bile bendeki yansıyan, kendi güzelliğini görmek içindi. Fark etmedim mi sanıyorsun? Anlamadım mı? Bencildin, ama ben seni çok sevmiştim.

Söyle şimdi; ya sen bütün bunları nece zaman sonra anladın? içindeki ateşi başkalarının körüklediğini sanarken, hangi rüzgar külleri bana serpiştirdi. Dayanamadın geldin...

Yoruldun değil mi?

Bense kırıldım.

Sen vazgeçtin,

Ben yazdım...

İlk zamanlar ben bitmesine duacıydım, sense bitmesine seyirci... Ve sevgilim gün geldi ben senin mabetlerine ibadete durmaktan vazgeçtim. Benim kalbim buna yeterdi de, sen bu derece imana kendini layık görmedin.

Ben öyle bir insandım ki; içimdeki suya rağmen, içindeki ateşi hiç söndürmeye yeltenmedim, sen beni en çok bunun için sevdin... Bilemedin... Nasıl beklediğimi, ne kadar üzüldüğümü tahmin edebiliyormusun... Şimdi yüzündeki üzüntü ve pişmanlık dolu ifadeni daha fazla netleştirmeye çalışma. Bundan başka birçok duygu düşledim ben yüzünde. Zaman geçti ve gelmedin. Kendi girdaplarımda, kendimi döndürdüm. Hırçınlaştım, dalgalarımla bıçak gibi kestim derinliklerimi. Dindim, duruldum, ayrıldım, birleştim. Hava ile konuştum, onun yol göstericiliğine bıraktım kendimi. Toprağa karıştım ve verimliliği tattım. Yaşam verdim. Yaşam aldım. Dağılmış parçalarımı topladım.Şimdi geldin... Evet... Ama o günlerden geriye neler kaldığını düşündün mü hiç?...

Gitmeliyim... Kalırsam yok edeceğiz birbirimizi. Kalırsam, sen beni buharlaştıracaksın, ben de seni söndereceğim. Çünkü biz birbirimize ne kadar dürüst olsakta, biz en güzel bu yolla; zıtlıkların döngüsünü kullanarak, birbirimizle oyunlar oynayıp, savaşarak anlaştık. En doğrusu neydi bilmiyorum. Sen yeniden bana gelene dek hep bunu düşündüm. "Ateş mi suyu yok eder, yoksa su mu ateşi?" Birde okuyunca büyülendiğim bir söz daha vardı. "Su ateşe galiptir, ancak bir kaba girerse ateş o suyu kaynatır, yok eder." * Ne ben bir kaba girebildim, neden sen bana kıyabilirsin... Birbirini yok etmeye mahkum iki çift yüreğiz biz. Ne sen benim duygularıma erişebilirsin, nede ben senin heyacanlarına ayak uydurabilirim...

"Ama söylenecek söz yok...

Gidiyorum ben...

Hoşçakal...

Hoşça kal"

"Gidiyorum şimdi...

Gölgen düşmesin daha fazla üzerime diye...

Sen yalnız kendi ateşinle can yakarım sandın...

Bilemedin aynı ısı ile benimde can yakabileceğimi. "


Resimler alıntı

* Mevlana

* Kelimeleri kontrol etmedim, herhangibir hata bulmanız muhtemel. :)

* Arzu, yardımların için teşekkür ederim. ama sanırım bir şekilde yazı çıkmalıydı iyi kötü.

Related Posts with Thumbnails

..