14 Aralık 2011 Çarşamba
Sayıklamalar
31 Aralık 2010 Cuma
Mektuplar / Üzerinde Gitmek İstediğim Ülkelerin Kokusunu Taşıyan Adam' a
Aslında tüm sayıklarımın özetide bu. Biliyorum bu yazdıklarımı diğerleri gibi hiç görmeyeceksin. Ama olsun be, ben seni yazmayı çok seviyorum.
Tek bildiğim doğrum, seni ne kadar özlemiş olduğum...
Tek bildiğim, bazı dileklerin gerçekleşmesi için mucizeler gerektiği...
Tek bildiğim şimdi o kız, dengesini bulabilmek adına koşar adım pedalları çevirmeye çalışıyor.
1 Ekim 2010 Cuma
Mektuplar / Bir Gece ve Ardında Bıraktıkları...
Merhaba adam,
* Bu aralar neredeyse tüm arkadaşlarım ev arıyorlar. Hepside bu şehire gel, iş bulalım sana da, birlikte kalırız söylemlerindeler. Verilecek her kararı beklemeye alan, Kasımdan sonraya erteleyen Efsa...
Dip not: Ve yazı yanlış anlaşılmalara müsaade etmemesi için ilham veren sayfayı aktarayım istedim...
* Görsel
11 Haziran 2010 Cuma
Mektuplar / Bedel
27 Mayıs 2010 Perşembe
İçim
* Tüm derslerden geçip, İkdisat dersinden bir gaflete düşüp geçerse, kendini yerlerden kürekle temizleyeceğini düşünen Efsa...
* Yazı eski bir yazıdır, şu an ki ruh halimizle uzaktan yakından alakası yoktur. :))
* Tango derslerine bir de sporu ekleyen, sadece pazartesi günleri rahat bir nefes alan Efsa...
* Mersin Yeşilovacık Belediyesindeki bir ilköğretim okulumuza; "elimde fazla kitap var, ben gönderebilirim" diyen arkadaşlar sizi perde arkasına alabilir miyim lütfen?
* Görsel
9 Nisan 2010 Cuma
Kısa Cümleler / Seni Sevmek 2
Tenine parmak uçlarımla hayal meyal dokunup, o akımı yaratmayı istemekti.
* Güzel bir hafta sonu dileyen Efsa...
* Görsel
4 Mart 2010 Perşembe
Kısa cümleler / Sevmek
Seni sevmek!
29 Ocak 2010 Cuma
Evet / Hayır
14 Ocak 2010 Perşembe
Mektuplar / Veda
Artık seni sadece sevgili olarak andığımın farkındasın değil mi? Sonuna "m" harfini eklediğim tüm sözcükleri yuttum geçenlerde. Yalnız boğazımdan geçerken zorlandı. Yani soluk borumu tıkadı biraz, nefesimi sarstı. Ama yuttum! Mideme oturmasına müsaade etmeden çıkarttım içimden... "Ayakta su içme" derdi annem. "Böbreklerine gitmez sonra, süzmez içindekileri" Bende midemde oyalanmadan git istedim. Bulandırma beni daha fazla diye...
Önceden önümde alışkanlığın verdiği bir süreç vardı atlatacağım... Ve ben özledim işte. Bazen yanımda ol istedim. Tenine dokunayım. Ellerimde kokun kalsın istedim... Ve bazende defalarca kendimle çelişip intihar ettim ben sende. Defalarca dirildim. Beni okumayı sevdin ya kendini gördükçe! İşte tam bu yüzden kestim bileklerini kelimelerimin. Kırmızı (ben) akarken, siyahlaştılar (senleştiler) iyice...
Biliyorsun! ulaşılamayana değildi benim özlemim. Sadece benim kahramanım ol istedim. Ben ölmek üzere iken kurtar beni... Ama sen en çok yeniden diriliş zamanlarımda, yeniden senden kurtulduğumu sandığım ve güçlü olduğum anlarda sevdin beni. Seninle yeniden yenilmeyi öğrendim.
Sen benim için güneş gibiydin sevgili. Her defasında yüzümü sana döndürdüğüm... Ama... Ama işte bazı bazı dokunduğun yerleri kopartmak istedim. Ellerimi, yüzümü, saçlarımı, yanaklarımı... Ama en çok düşüncelerimi! Kop artık benden, çık içimden istedim.
Aylarca senden neden vazgeçemediğimi tarttım durdum beynimde. Bu kadar çelişkiye, bu kadar gidiş gelişlere rağmen neden senden vazgeçemiştim. Biraz geç anladım... Yolum sendin. Aslında bundandı bir adım bile yol alamayışım...
Seni kendimce sevdim, seni istedim. Mesela hep de bildim. Sen benim için o adam değildin. Sadece o sırada sevilecek en güzel şey sendin...
Biliyormusun, kokunu unuttuğumu farkettim geçenlerde... Tıpkı sana kızgınlıklarımn hepsini unutmamak isterken, unuttuğum gibi. Ki hediye etmek için aldığım ağaçta kurudu susuzluktan... Ve tüm yazdıklarını sildim yine geçenlerde. Tüm kelimelerini okurken bugünün bana ilk kez mail attığın gün olduğunu gördüm. "Seni geç tanıdığıma pişman olmam umarım" diye yazmışsın. Hiç sanmıyorum! İkimizde birbirimizde iyi ki tanıdım dediğimiz insanlardan olacağız... Sebeplerimiz birbirimizinkinden çok farklı olsa da...
Bugün güzel bir veda istedim senin için. Güzel hatırlayalım birbirimizi, yazdığımız gibi. Vedayı, bana yazdığın bir cümle ile bitiriyorum. Yolun açık olsun Sevgili...
17 Kasım 2009 Salı
An' lar
* Resim
* Durgun Efsa...
23 Eylül 2009 Çarşamba
Sen Gidiyordun

Sen gidiyordun…
Ve ben her seferinde “Gel” diyordum…
Gel!
Hayatı birlikte yaşayalım, öğrenelim, tadalım dediklerimde; sen an-lara kaptırıp kendini, bencilliğin ile yaşıyordun.
Ve ben bütün bu benmerkezciliğine, yeri gelip umursamazlığına rağmen yanında kalıyordum…
Sen gidiyordun…
Ama işte;
Umut gitmiyordu.
Anlatılmıyordu yoksunluğun… Vuslatım olacakken, hasretin bekçisi oluyordun… En umarsız yaralarımın sebebi oluyordun…
Sen gidiyordun…
Ben kanıyordum…
Arada bir cani gibi durup izliyordun beni. Güzelliğime, tatminkarlığını ve doymuşluğunu katıyordun…
İçimde bir çığ büyüyordu…
Sen gidiyordun…
Anlatamıyordum…
“Oysa aşk bu değil miydi? Bile bile yaşama riski” diyordum… Sonunu boş vererek yaşamak isterken seninle; hep bir mesafenin ardından ulaşıyordun bana. Ama yanaşmıyordun kıyılarıma. Kendimi med-cezirlerinde hissettiriyordun.
Sen gidiyordun…
Bir aşkı başlaması ile anlamlaştırmak isterken, biz bitmesi ile yapıyorduk bunu…
Sen gidiyordun…
Ve benim için;
Bir tragedya başlıyordu…
@ Bayramı telaşlı geçiren Efsa...
11 Eylül 2009 Cuma
Tecavüz Üzerine
Tecavüz bir kadına ne gibi zararlar verir?
Fiziksel zararları gün be gün iyileşecektir elbet. Ya ruhsal-zihinsel? Kadını kendinden bile tiksindiren, arındırılamayacağını düşündürten, sindiren, aşağılayan zoraki bir eylem. İnsanın önce kendi vicdan muhasebesini yapması gerekir oysaki. Nasıl kıyılır da, zorla böyle bir zorbalık gerçekleştirilebilir ki? Karşısındakinin bir canlı olduğunu unutup da, nasıl gözü dönebilir?
Ya yasalar?
Bir kadın tecavüze uğradığında, eğer zanlı mağdurla evlenirse..... cezası hafifliyor!!! Buna yasada "etkin pişmanlık" deniliyor. Yaptığı şerefsizliği pişmanlık göstergesi adı altında hakime de inandırırsa vay mağdurun haline... Cinsel saldırıyı yapan şahıs mağdur ile evlenince 5 yıllığına cezası erteleniyor. 5 yıl sonra hala "evlilik birliği"! devam ederse cezai hüküm ortadan kalkıyor.!!!
(Neyse ki son zamanlarda bu yasa kadına daha yardımcı olacak şekilde düzenlendi. Yeni yasada böyle bir indirim söz konusu bile değil.)
Ama geçmiş zamanda, sadece tecavüz değil zorla alıkoyma /kaçırma eylemlerinde bile bunlar söz konusu idi. Yani "erkek kadını zorla kaçırıp, alıkoyduğunda: bu eylemi evlenmek için yaptıysa cezasında hafifletici neden olarak görülebiliyordu!!!" Ya kadının isteyip istememesi?
Ah birde olayın şu boyutu da var. Bu tecavüzü gerçekleştiren birden fazla sanık var ise, aralarından birinin mağdur ile evlenmesi dahilinde; hem kendi kamu davası ve cezası düşer, hem de diğer tecavüzcülerin tamamının davaları ve cezaları... Bu nasıl bir mantıktır ki bir evlenme ile tecavüz suçu ortadan kalkar. Bunun kadına manevi işkence gibi olacağı hiç mi düşünülmemiştir. Sen kalk zorla tecavüze uğra, sonra aralarından birisi seninle lütfedermiş gibi evlensin, diğer sanıklar beraat etsin, senin hayatın zindan olsun, ailen toplumsal baskılar yüzünden bir şey diyemezsin, sen suçluluk ve kirlenmişlik içinde bir gelecek kur. Bu mudur reva görülen...! Allah bilir tecavüzcüler, aralarından birisini kurban gibi seçmiştir!!!
Acı ama gerçek yaşlarımız kaç olursa olsun, tecavüze uğrayan bir kadın asla unutmaz. Üstelik bunları yaşatan şahıs / yada şahıslar serbest bırakıldı ise.....!!!
* Trajikomik bir olay: Hırsızın bir tanesi tecavüz suçlaması ile gözaltına alınınca bağırmaya başlar."Ben tecavüzcü değilim, hırsızım" Neden mi böyle bağırır... Cezaevlerinde tecavüzlerin çoğu şişlenmektedir de!! ondan. Hemcinsleri tarafından!
* Yazıyı daha önce Kadınlar Yazıyor da yayımlayan Efsa...
20 Temmuz 2009 Pazartesi
16 Haziran 2009 Salı
Mektuplar / Su Kadını

Kadın ellerini bacaklarının üzerinde birleştirmiş, gözlerini ayırmadan, karşısında oturan adamı inceliyordu. Yüzündeki çizgilerden gözbebeklerine dek bütün hatlarını ezberine almak ister gibiydi. Günlerce rüyalarına girmişti adam. Şimdi ise işte anımsadığı o yüz karşısında idi. Anımsamak… Bütün anılar, bütün sesler yeniden bir araya gelmişti. “ -biz- olmayı beceremeyen, iki -ben' lik- dik” diye düşündü kadın. Uzun uzun bakmaya devam etti. Adamın tavırlarından; kadının bakışlarından bir çekinceme duyduğu belliydi. Geçmişte de “Bana öyle bakma” derdi hep kadına. Delip geçermiş gibi baktığını söylerdi kadının. Oysa bilmezdi ki, kendisinin bakışlarının nasıl alev alev yandığını. Bilemezdi hiç; o bakışların kadını nasıl yaktığını… Kadın şuan karşısında oturan adama bakarken; ilk tanıştıklarında, üzerinde bıraktığı izlenime dayanarak yazdığı bu cümleleri anımsadı...
"Yenilmiş bir ordu gibi kaçıyorsam senden, dudaklarının karşısında kaçıyorsam bağışla... Bir yangını başlatacak kibrit olmaktan... Olmandan korkuyorum..."
Kendini tanıyordu: "Su gibiydim ben. Evet belki bir kibrit olup alevlendiremezdim ortalığı; ama bir yangını körükleyebilir veya kontrol altına alabilirdim. Ben türlü özlere sahiptim; buz olurdum, buhar olurdum, akardım... Su olmanın en güzel yanını bilmezdi kimseler ve bana bakanlar anlamazdı çoğu zaman. Bilemezlerdi benim gerçek rengimi, derinliklerimde saklı gizemlerimi. Anlamazlardı mükemmel yansıtıcılığımı... Aslında kendilerine baktıklarını...''
Oysa ki; anımsıyordu da, bir bakışta içindeki suyun varlığının keşfedilmesi şaşırtmıştı kadını ilkolarak. Adamsa, birinin su olup içindeki ateşi körüklemesine heveslenmiş olmalıydı... Kızın içindeki suyun duruluğuna şaşırmıştı. Bir damla kadar masum duruşuna ve büyük bir dalga kadar hırçın kelimelerine... Merak etti adam kızı. Kızsa hep yaptığı gibi ruhuna inmeye çabaladı adamın...
Ne garip...! İçimdeki kirli kanı akıtmak için insanları kullanırken, rastlamıştım sana. Fakat sen tüm saflığınla ve açıklığınla arındırmaya başladın içimdeki o hırslı zehri. Seninle yeniden insanlığın ne olduğunu düşündüm.
Ne zaman sana dokunmak istesem; bir yandan ferahlığınla serinlerken, diğer yandan oyunlarınla eğleniyordum. Seni hem avuçlarımda tutabiliyor, hem de ellerimden kayıp gidişini izleyebiliyordum. Sen... Öyle güzel bir oyuncuydun ki! Derindin, bitmiyordun ve her derinlikte farklı yönlerini gösteriyordun. İndikçe kararsa da yüreğin, aynı zamanda bu karanlık yanlarını saklayan, çok iyi bir yansıtıcıydın. Sana bakınca kendimi görürdüm, tenin tenime karışırken yabancılık hissettirmezdin. Bazen kendime dokunduğumu düşündürüyordun hatta..."

Adam kadına bakarak söylediği bu sözcüklerin ardından, daha fazla devam edemedi. Kadının dokunuşlarının, ne kadar da kendisine benzediğini onaylamak istercesine dokunmak istedi o tene. Ama tuttu kendini. Özlem ve tutku dolu bir ifade ile kadına bakmayı sürdürdü. Kadının aklına ise o an alakasız bir biçimde, bir şarkı takılmıştı.
"Seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum... Bulduğum zannettiğimdekendimden ayrı düştüm..."
Ve daldıkları düşüncelerden sıyrılarak; adam konuşmayı bıraktı. Kadın ise adamı dinlemeyi...Kadın devam etti... "Sen... Suskunluklarımı tamamlayan bir döngüydün. Aslında biliyordum, içindeki kül edici ateş yüzünden ağır bir maskenin ardına saklandığını. Biliyordum bütün bu kimliklerinden sıyrıldığında ve çıkardığında maskelerini, anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını. Ama hayrandım sana, sözcüklerinle beni sımsıkı sarışına. Bazı anlar öylesine kendin oluyordun ki, işte diyordum sonunda keşfetti kendini. Ateşi ile kendini yakmadan, hükmedebildi.
Ben senin ruhunun derinliklerine ancak bir su olarak sızabilirdim. Ancak bu şekilde dokunduğumun şeklini alabilirdim. Bu nedenle inmeyi istedim kendine tapındığın mabetlerine, denedim. İçindeki ateşe rağmen, boşluklarını doldurmayı ve üşüyen yanlarını sarmak istedim. Sana yanlız olmadığını hissettirmekti tek amacım. O sefil dünyanın aslında bu olmadığını anlatmaktı derdim. Üzülürdüm hissettiremediğim anlarda..."
Adam... Oysa ben yakıcıydım. Bazı anlar boğucu ve kırıcı sıcaklığımla seni buharlaştırırdım. Canın acırdı... Canım acırdı... Üzülürdüm kıydığıma kıyımlarımda. Ama yine de bir yolunu bulur, çoğunlukla yağmur olur dönerdin bedenime. Ellerimi açıp şükrederdim, sen bedenime yeniden işlediğinde... Damlaların vücuduma değerken hiç sızlatmazdı tenimi. Ne yaparsam yapayım, hep yanıma geleceğini düşünürdüm. Gelmeme ihtimalin olacağını ara ara hissettirsen de, kıyılara yanaşmak için gösterdiğin ısrarcılık, bütün kuşkularımı alıp götürürdü.
Kadın... "Sonra bir gün, tüm olumsuz şeyleri hissedip, olağanüstü gel-gitler yaşamaya başladı yüreğim... Bazen oluyordu işte, kendime dönük zamanlarım, içe kapanıklığım. Hissettiysen de bana bakmaktan, konuşturmaktan vazgeçemedin. Ben çekildikçe, bu sefer kıyılara yanaşan sendin... Biliyorum özlüyordum bana dokunmayı. Biliyordum, özlüyordum teninde kaybolmayı... Ruhunu ve bedenini sarıp sarmalayan yegane şeyi vermiştim ben sana... Huzurumla donanmanın keyfini sürdüren, garip bir cevherim vardı işte. Ateşini söndürmek istemedim hiç.Benim selimde boğuldun, beni içtin, beni ilk kez içinde hissetmenin keyfini yaşattım sana. Senin kanına karıştığımı bilmenin tadını aldım. Kirli olanı temizlemeye çalıştım."
Adam... "Denedim. Kendi kanımla savaşmayı. Ama senelerce o kadar bencildi ki yüreğim, içimdeki ateş, senin vericiliğin altında ezildi. Masum olanı, iyi olanı kirletmek isteyen yanıma inat, seninle oldum. Bir zaman sonra ise korktum tüm bedenimi işgal etmenden. Bu huzur, içimdeki yangınları söndürecek kadar çok akmaya başladı bedenimde. Korktum, benden sene dönüşmeye. Alevlerim sönerse yok olurum sandım... kandım kendime... Gittim..."
"Bu garip bir veda olacak çünkü aslında hep içimdesin... Ne kadar uzağa gitsende, gittiğin her yerde benimlesin..."
Kadın... "Gittin...! Sana duyduğum sevgiyi, ibadet eder gibi hissettirdiğimde, seni köleleştirmeyeçalıştığımı sandın... Anlamadın, aslında kendi yarattığın gölgelerindi seni korkutan. Ben değildim... Bütün bencilliğine rağmen sevmiştim seni. Ateşini söndürmek istemedim hiç... Anımsasana en çok geceleri sesimi duynak isterdin ve en çok geceleri bakardın bana. Ama bu bile bendeki yansıyan, kendi güzelliğini görmek içindi. Fark etmedim mi sanıyorsun? Anlamadım mı? Bencildin, ama ben seni çok sevmiştim.
Söyle şimdi; ya sen bütün bunları nece zaman sonra anladın? içindeki ateşi başkalarının körüklediğini sanarken, hangi rüzgar külleri bana serpiştirdi. Dayanamadın geldin...
Yoruldun değil mi?
Bense kırıldım.
Sen vazgeçtin,
Ben yazdım...
İlk zamanlar ben bitmesine duacıydım, sense bitmesine seyirci... Ve sevgilim gün geldi ben senin mabetlerine ibadete durmaktan vazgeçtim. Benim kalbim buna yeterdi de, sen bu derece imana kendini layık görmedin.
Ben öyle bir insandım ki; içimdeki suya rağmen, içindeki ateşi hiç söndürmeye yeltenmedim, sen beni en çok bunun için sevdin... Bilemedin... Nasıl beklediğimi, ne kadar üzüldüğümü tahmin edebiliyormusun... Şimdi yüzündeki üzüntü ve pişmanlık dolu ifadeni daha fazla netleştirmeye çalışma. Bundan başka birçok duygu düşledim ben yüzünde. Zaman geçti ve gelmedin. Kendi girdaplarımda, kendimi döndürdüm. Hırçınlaştım, dalgalarımla bıçak gibi kestim derinliklerimi. Dindim, duruldum, ayrıldım, birleştim. Hava ile konuştum, onun yol göstericiliğine bıraktım kendimi. Toprağa karıştım ve verimliliği tattım. Yaşam verdim. Yaşam aldım. Dağılmış parçalarımı topladım.Şimdi geldin... Evet... Ama o günlerden geriye neler kaldığını düşündün mü hiç?...
Gitmeliyim... Kalırsam yok edeceğiz birbirimizi. Kalırsam, sen beni buharlaştıracaksın, ben de seni söndereceğim. Çünkü biz birbirimize ne kadar dürüst olsakta, biz en güzel bu yolla; zıtlıkların döngüsünü kullanarak, birbirimizle oyunlar oynayıp, savaşarak anlaştık. En doğrusu neydi bilmiyorum. Sen yeniden bana gelene dek hep bunu düşündüm. "Ateş mi suyu yok eder, yoksa su mu ateşi?" Birde okuyunca büyülendiğim bir söz daha vardı. "Su ateşe galiptir, ancak bir kaba girerse ateş o suyu kaynatır, yok eder." * Ne ben bir kaba girebildim, neden sen bana kıyabilirsin... Birbirini yok etmeye mahkum iki çift yüreğiz biz. Ne sen benim duygularıma erişebilirsin, nede ben senin heyacanlarına ayak uydurabilirim...
"Ama söylenecek söz yok...
Gidiyorum ben...
Hoşçakal...
Hoşça kal"
"Gidiyorum şimdi...
Gölgen düşmesin daha fazla üzerime diye...
Sen yalnız kendi ateşinle can yakarım sandın...
Bilemedin aynı ısı ile benimde can yakabileceğimi. "
Resimler alıntı
* Mevlana
* Kelimeleri kontrol etmedim, herhangibir hata bulmanız muhtemel. :)
* Arzu, yardımların için teşekkür ederim. ama sanırım bir şekilde yazı çıkmalıydı iyi kötü.
10 Haziran 2009 Çarşamba
Duacı ve Seyirci

6 Mayıs 2009 Çarşamba
20 Ağustos 2008 Çarşamba
aşk' ın kimlik savaşı

Aslinda kimdiniz siz...
Hem secen olduk hem secilen,
Hem kacan olduk hem kovalayan,
Hem kaybolmak istedik hem bulunmak,
Hem kaybetmek hem de kaybetmemek,
Hem kotu hem masum,
Hem sadik hem capkin,
Hem kiskanc hem caresiz,
Hem ozgur hem tutsak,
Hem korkak hem kararli,
Hem gittik hem kavustuk,
Hem sevdik hem de nefret ettik,
Hem varlikliydik hem yoksun,
Hem dogruyduk hem yalan,
Hem sahiplendik hemde umursamadik,
Hem doyduk hem aciktik,
Hem basarili hem yarim kaldik,
Hem bitti dedik hem de bitiremedik...
Vazgecmek istedik ama vazgecemedik...
Ama unutmayin; bir asktan geriye kalan son kimlik, yokluktur her zaman....








