ayrılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayrılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2012 Çarşamba

Ayrılık Gariptir


"İnsanlar ne istediklerini bildiklerini düşünürler. Ama ne istemediklerini tecrübe ve deneyim sayesinde anlarlar.
Ayrılık bu nedenle, en esaslı değişimlerin başlangıç noktasıdır."

Ayrılık gariptir;
yüzü ona benzeyen insanlar,
ismini taşıyan tabelalar,
pencerelerden yağmur damlası gibi akan kelimeler görürsünüz.

Artık sorulamayan, anlaşılamayan ve cevaplanamayan cümlelerle başbaşasınızdır.
Ayrılık, en çok bu nedenle sarsar insanı.
Bir şey sıkar boğazınızı,
yutkunamazsınız!

Ayrılık gariptir.
İzlerin bir kısmını silmeye çabalarken onu hatırlatmayacak yeni suratlar,  iyiyim maskeleri edinirsiniz.
Kendisine koyduğu kuralların altında ezilen, her insan gibi bakar gözleriniz.
Gözkapaklarınız düşük,
Bakışlarınız uzak!

Bir yanınız ayrı olsanız bile ona sadık kalmak isterken; sadakatinde ihanet barındırdığı düşüncelerle;
başka kollarla,
başka yüzlerle,
başka beyinlerle onu arayarak sevişirsiniz.

Ayrılık gariptir...
Çünkü anlarsınız ki, odadaki eşyaların yerini değiştirir gibi farklı kişilerle yer değiştirilemez insanlar.
Geride bir çizik izi mutlaka kalır.
Ve artık siz, hayatınızı birilerine inanma çabasıyla geçireceksinizdir. 

Aslında her ayrılık 3 kelimede gizlidir;
'peki', 
'zaten', 
'neyse'

Ve bir gün gelir, 
duvarda kalmış bir çividen ibaret olduğunu anlayıp, ayağa kalkar 
ve o çiviyi duvardan söker, atarsınız.


* 2 sene kadar önce bir arkadaşım "böyle susmaya devam edersen guatr olacaksın" demişti. İnsanın içinde kalmışlar gerçekten de sağlığı etkiliyormuş. 
Şu an tiroidimdeki kistlerle uğraşan ve ilk işi konuşmak olan Efsa...









14 Aralık 2011 Çarşamba

Sayıklamalar


"Yeşil yandı, artık geçmeliyim" dedin ve gittin..
...
Gidişinin ertesi günündeyim.. Sehpanın üzerine koyduğun bardağın izi hala duruyor. Silmedim! Bilirsin işte, sonuçta hepimiz birer iz feşistiyiz. Birbirimize baktığımızda izler görüyoruz ve bizde iz bırakabilecek insanları hayatımıza sokmaya değer buluyoruz. Seni özledim! Ne o bardağın, ne de senin bıraktığın izleri silmeye niyetim ve gücüm yok henüz...
...
Üçüncü gün.. Zamanı ifade ederken rakamları kullanmak istemediğimi fark ettim. "Bir, üç, beş" şeklinde hızlı geçmiyorlar. Hatırlasana! Sen varken de saat dahil, vücuduma fazla gelen her şeyi çıkartmak isterdim. Elimden değil, bileğimden tut isterdim. Kalbimi değil, nabzımı hisset isterdim. Değişmedi! (zamanı durdurmaya da yetmiyor ki gücüm)
...
On birinci gün... Gittiğinden beri ilk kez saçlarımı topladım. Oysaki sen, sıkıca topladığımda yüzümde oluşan o gerginliği sevmezdin değil mi? Aksine hala güleryüzlüyüm. Tek farkla; saçlarımın okşanma ihtiyacını şapkamla kapatıyorum artık.
...
Yirmi üçüncü gün.. (İtiraf zamanı) Üzerimde bir ağırlık var. Gittiğinde kalkacağını zannetmiştim. Kalkmadı, aksine daha da bindi ve ben kabullenme savaşı ile yoruldum. Kelimelerin promilleri giderek artıyor! Hepsi seni özlememin yüzünden..
...
Gün otuz beş oldu! Nerdesin?
...
Kırkaltıncı gün...
"6.35" En sevdiğim şarkının 04:45-54. saniyesinde buluyor musun beni hala? Sahi sende özlüyor musun?
...
Çaya kaç şeker attığını, vurgularını ancak sohbetten sıkıldığında kullandığını, diş fırçanı herkesten ayrı bir yere koyduğunu unutamadım. Ama artık tavana baktığımda yüzün görünmüyor. Geçiyor mu dersin?
...
-
...
Günleri saymıyorum. İkiyüzaltmışbeşten sonra bıraktım.
Acı ise, hala kabak tadı veren bir gerçekten öteye gidemedi..


* Derslerden içi bunalan Efsa..



12 Ağustos 2011 Cuma

Sen Gidiyorsun ve Ben Bir Yazı Yazıyorum Sana Dair..


Boynumdaki nefesinle uyanır gibi oluyorum. Göz kapaklarımı yarı açarak, sana bakıp gülümsüyorum.
"Gidiyor musun, vaktin varsa kahvaltı hazırlayayım" diyorum. Sense
"Gerek yok tatlım, uyu sen, öğlen vakit bulursam yemeği birlikte yeriz" diyorsun.
Gülümsüyor dudaklarım hala. Gözlerimi kapatıyorum ve ufak bir vücut eğimi ile, senin yastığına burnumu dayıyorum. Kokunun verdiği huzurla hala yanımdaymışsın gibi geliyor. Arkandan bakmıyorum. Kokun benimle ya, kalkıp uğurlamıyorum...

Sen gidiyorsun... O ana dair hatırladığım tek ses, kapının kapanış sesi oluyor..

Birisi öldüğünde hani sonları düşünür ya insan. Yoo hayır! Ölümün genç yaşlı demeden gelip aldığını değil. Ya da haksızlık olup olmadığını veya ölümün ona yakışıp yakışmadığı da değil. Anlatmak istediğim; o kişi ile en son neler yaptığınız, en son kelimesi? En son ne giymişti mesela? Yapmayı ertelediği bir şeyler var mıydı ve size bundan bahsetmiş miydi? Son yemeği neydi? Ya son düşüncesi ne oldu? Sorular...

Sen gidiyorsun... Ve ben şu an kapıdan asansöre kadar kaç adım attığını bile merak ediyorum. Anımsıyorum da; ilk tanıştığımız zamanlar, koluna girdiğimde yürüyüşümüzü birbirimize uydurmaya çalışırdık. Senin adımların benim bir buçuk adımım gibiydi. Ve ben yarı koşar halde, hala kolumda kolunu hissedebilmek için çabalardım sana uyum sağlamayı. Başarmıştık değil mi?Aynı adımlarla kaldırımlarda yürümeyi...

Sen gidiyorsun... Ben uyanıyorum... Ufak bir "akşama ne pişirsem" sorusuna hemen "sulu köfte" diye ses veriyor içim. En sevdiğin şekilde yapıyorum sulu köfteyi. Az suyla, biraz patates ve köfteleri çok karabiberli... "Öğlen çıkarız belki" dediğin aklıma geliyor. Olsun diyorum içimden, akşama hazır olur en azından tasası kalmaz.

Sen gidiyorsun ve geri dönmüyorsun...
Keşke diyorum. Keşke bir gün öncesinden yapsaydım şu yemeği... Sen ne çok severdin. Peki sen son ne yedin, yoksa bir çay mıydı boğazından geçen? Belki de suydu. Çok severdin zaten su içmeyi.

Sen gidiyorsun ve ben şu an sonları düşünüyorum... Söylemek istediğim her şeyi söylemişim sana. Sevgimi, özlemimi, kızgınlıklarımı, başarılarındaki övgülerimi...

Son telefon konuşmamız ayın 14 ünde oluyor.
Son gömleğin mavi çizgili,
Son kez öptüğüm yer göğsündü bedeninde. Başım göğsündeydi uykuya dalmadan önce.
Son kez seni güldürdüğüm konu neydi sahi? Dur bakayım, topuğumun kırıldığı ve benim elimde ayakkabının teki ile koridorda kalakalışımdaki şaşkınlığım mı? Birde, salondaki koltuğun yerini değiştirirken verdiğim mücadeleye gülmüştün, taklidimi yaparak... Ne güzel gülerdin. Gözlerinle ve yüreğinle gülerdin...
Son kez koklayışın...
Son kez gözlerim yarı açık sana bakışım...
Son kelimen...
Son... son... son...

Bir son nasıl anlatılır? Bir son nedir? Ölüm bir son mudur?
Ya sensizlik? Açıklaması uzun sürer mi? Ve ben yeterince açıklayabilir miyim sensizliği?
Yatağın sağ tarafına hiç yatamayışımı.
O günkü olayları, şaşkınlıklarımı paylaşamayışımı.
Sulu köftenin ve mantının hayatımda asla bir daha pişirilmeyecek listesine girmesi mi sensizlik?

Biliyor musun aşkım, o günden sonra kirli çamaşırları bile kokladığımı biliyorum. Bir banyoda kaç saat geçirilebilir sence? Birileri beni orada bulana dek kıpırdamayışım. Kapıyı çilingirle açtırmak zorunda kalışları ailenin... Annenin suratına baktığımda, senin gidişinden çok bana acıdığını gördüm biliyor musun... İlk defa bana öyle sıcak ve yavrusuymuşum gibi baktı... Bunun için sonları yaşamamız mı gerekiyordu??? Hayır isyan değil içimdeki. Ölüm hakkındaki düşüncelerimi biliyorsun sen. Ama yaşamındaki sonlarla avutuyorum kendimi... Bilmiyorum... Eşyalarını toplamayı ret ediyorum. Kirli sepetindeki çamaşırları yıkamıyordum elimden zorla almasalar. Onlar kirli değildi ki... Onlar sen kokuyordu. Gömleklerini ütülemek bile ne büyük keyifmiş Tanrım...

Sen gidiyorsun... O günden geriye kalanları düşünüyorum... Kalan... Artık kalanlarla yetiniyorum işte. Sancılı saatler, insanların beni tek başıma bırakmama telaşları... Psikologlarda saatler geçirme... Geçire geçire geçirilen saatler...

Sen gidiyorsun... Senden kalanları veriyorlar bana bir poşetin içine konulmuş. Bak bir kalan daha işte... şaka gibi dimi... Değil... Cep telefonun, paçalarından ceplerine dek kesilmiş kan damlarının olduğu krem pantolonun, bozuk paraların, cüzdanın... Son kez elimi poşete atıyorum... Evimizin anahtarları çıkıyor... Biz bir daha asla bir aile olamayışımızın gerçeğini de peşinden sürükleyerek...

Sen gidiyorsun ama düzeliniyor!! Hayata kazandırılıyorsun. Kalanları dolduracak "şey" ler yaratmayı öğreniyorsun. Artık eşyaların yerini değiştirebilecek gücümün olduğunu keşfettim bak. Meğer nazım hep sanaymış. Arabanın muayenesini bile kendim yaptırdım geçtiğimiz günlerde. Misafir geliyor ve artık senin koltuğuna oturduklarında ani bir refleks ile ayağa fırlamıyorum mesela. Arda ile tayfun uğradı geçenlerde iş yerime, Eskileri konuşup gülümsettiler beni. Eskiler... ve yeniler... Seninle ilgili anılarım bile eskimedi sevgilim. Bazen aynı hikayeyi anlatırken buldum yine kendimi. Alıştılar çevremdekilerde sanırım. Birde yeniden gülümsediğimi gördüklerinde, bende seviniyorum. Güçlü kızsın diyorum hep kendime. Uykularım çok düzenli mesela. İlaç kullanmayı ret ettiğim için uzunca bir müddet bununla boğuşsam da, her şey gün geçtikçe yerine oturuyor...

Sen gidiyorsun... Karnımdaki bebeğim de seninle birlikte gidiyor sanki... Doğmamış çocuğumuza üzülüyorum... Güle güle bebeğim diyorum... Babanla birlikte seni varmışçasına seviyoruz...

Sen gidiyorsun... Ben boşluk doldurmaca oyununa bir son vermeyi zamanla yaşama uyumu öğreniyorum. Seni mutlu edebildiğimi düşünüyorum en azından. İçim rahat sevgilim.
Tek bildiğim seni çok özlüyorum...
Seni seviyorum.
Sen gidiyorsun ve ben bir yazı yazıyorum sana dair...


* Herkesi çok özel anlara şahit olacağı bir Ramazan ve bayram geçirmesi dileği ile.. Yeni bir şeyler yazmadığım için birazcık eskilerden yayımlayayım diye düşünen Efsa..

Görsel

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Bir Kadının Aldatışı 2. Bölüm



"Öncesi"


İstediğim tek şey özenindi.
Tüm birlikteliğimiz senin yapmacık ve bir görevmiş gibi yaşattıklarından ibaret geliyordu gözüme.
Senin beni gerçekten hissetmeni beklerken;
içimdeki savunma içgüdüsü ile buna ihtiyacım yokmuş gibi davrandım.
Şimdi sakın susmamı bekleme, çünkü senelerce içimdekileri kusmayı bekledim sana.
Sana pişmanlıklarımı anlatmayı isterken hep dinlemeyi reddetti benliğin.
 Belki de duyacaklarından korktun kim bilir.
Sevgisizliğinle bu kadar açıkça yüzleşme cesaretin yoktu.
Hazır değildin duymaya, kendini tartmaya...

Sen konuşmayınca, kendimi dinlemekten usandım.
Usandığımda farklı kaçışlar aradım.
Ama bütün yollar sana çıkmamaya başladı geri dönüş zamanlarında.

İflah olmaz bir duygu arsızı olmaya başlamıştım, doymuyorum.
Senin boşalttığın anlarımı başka kimliklerde, başka resimlerde ve seslerde doldurmaya başladım.
İşte bu noktada hissetmeye başladın belki de bir şeylerin ters gittiğini.
Alışkanlıkla yaptığım yemeklerin bile tadı değişti senin için.
Bu sefer değiştiremeyeceğin hislerin altında ezil istedim!
Çünkü zamanla senin canını acıtmayı istedim.
Acıtamadığımı, değişemeyeceğini anladığımda; ama en çok kendime kızdığımda başladım seni aldatmaya.

Başka bedenlere sen diye sığınmadım ve yaslanmadım asla başkasının göğsüne.
Kimsenin kalp atışlarını duymadım senden başka.
Ama aldatmaksa aldattım işte düşlerimde.
Dokunmadan seviştim bazı bazı.
Senin umursamazlıklarına hüzünle ve öfkeyle seslenirken, onlarla şehvetli tonlarda konuşuyordum.
"Gel" desem geleceklerdi biliyordum
ve "Gel" dediler, gitmedim.
Kirletmeye kıyamayacak kadar çok seviyordun çünkü bedenimi.
Tek sevdiğin olarak gördüğüm bedenime başka dokunuşları yüzeysel tattırmaya kıyamadım.
Nasılsa aldatmıştım ya seni vicdanım daha fazla yükü kabul etmeyecekti belki de.

-Şimdi bana "neden" diye mi soruyorsun?
"neden"...
"Çünkü senelerce sen diye baktığım her yerde yokluğunun izlerini bulmamla başladı ilk kez her şey."



* Mutlu ama güneşte yanıp domatese benzeyen Efsa


3 Haziran 2011 Cuma

Bir Kadının Aldatışı




Adam kısık sesiyle sadece -“neden ?” diyebildi
Ve kadın derecesi hiç düşmeyen bir tonla, tüm can acımışlığının verdiği oranda anlatmaya başladı.

"Her şey ilk kez yalnızlığımı duyumsadığımda başladı...
Seninle konuşmak istediklerim, sana söylemek istediklerim, hep boğazımda bir yarım kalmışlıkla tıkandı.
Biliyordum dinlesen anlayacaktın, anlatsam kurtulacaktım, ama dinlemeyi hep ret ettin.
Sana anlatacaklarım hep sıradan göründü gözüne.

Bilmiyorsun!
"Karşındakinin susması dışında, birine kendini anlatmanın zorluğunu."
Yoktum gözünde, değersizdim senin için, öyle hissettiriyordun bana...
Bir bedende takılı kalmıştın sen, yokluğumu sadece bir yönde arıyordun.

Senelerce sığınmak istediğim yanlarım çoğaldı yanında. Kapanmayan bir boşluk vardı içimde.
Çevremdekilerin farklı duygularıyla besleniyordum artık. 
Adı bazen tutku oluyordu, bazen şımartılmak, bazense şefkat...
Bölük pörçük duygularla yaşamayı seviyordum.

Bilirdin bendeki bu halleri. Ama hiçbir şey demezdin.
Susardın.
Bu suskunluk anları; benim başkalarının sevgisine, ilgisine duyumsadığım hisleri bin kat artırıyordu. Anlamadın...
Ben konuştukça, sen karşılıksızdın ve susmaya devam ettin.
Önceden suskunluklarımız bile anlamlı gelirdi.
Sonraki yıllarda ise sadece öfke hissettirdi bana."

(Devam edecek...)


* Beta mikrobum belirli bir seyir tutturdu. Beraberce yüksek değerlerle yaşamayı öğrendik. Tam hadi onu geçtim derken, kronik sol bileğimin şişmesi nedeni ile Dr dans yasağı verdi. Bakalım sonunda neler çıkacak. 
Bu arada yazı, benim ilk acemilik zamanlarımdan yeniden döngü olsun istedim. Hepinize sevgiler. :)


23 Haziran 2010 Çarşamba

Seçimler


Gitgide yabancılaşacağız birbirimize Sevgili

Sakin ve sessizce
Kokularımıza
Konuşmalarımıza

Unutacağız dokunuşlarımızı
Bu atışmalar, bu hırslar bitecek
Geride bizden kalan hiçbir şey olmayacak
Sen ve ben olacağız
Son defa bakışıp neredeyiz göremeyeceğiz

Sen hiç Paul Geraldy' nin Finalini hiç okudun mu sevgili?
Biz onu bile yaşayamadan ölüp gideceğiz işte
Başka kimliklerde, başka hayatlara bürüneceğiz
Bitecek!

Öyle olamayacağız işte
Sen hiç o adam kadar yumuşak ruhlu olmayacaksın mesela
Hoyrat ve yıpratıcılığınla kalacaksın.
(Oysa ben senin zorluğunu bile çok sevmiştim sevgili)

İnsanlar seçimleri ile yaşarlar değil mi?
Sen seçimini yalnızlıktan yana kullandın, dilerim bununla doyarsın
Ben seçimimi yeter artıklardan kullandım
ve mutlu, ama en önemlisi huzurlu olacağım
Ben bu aşk için elimden geleni hep yaptım.

Rahat çürü kendi kazdığın mezarında Sevgili...



* Hafta sonu Evren' e sarılacağı için sevinen Efsa... :)

* Görsel

7 Kasım 2008 Cuma

son ayrılık

Bu son ayrılığımız olacak bir tanem,
Çünkü kavuşamayacağız bir daha...
En güzel giysilerimi giyemeyeceğim gün doğarken,
Gülümseyemeyeceğim aynalara...
Öylesine yürüyeceğim yollarda,
Öylesine sessiz sakin...
Acelem olmayacak ilk sigaramı yakarken, Deliler gibi çarpmayacak kalbim
Başkasını sen sandığımda
Sonbaharı seveceğim en çok,
İçim sızlamayacak seni düşlerken,
Yeni hiçbir şey olmayacak hayatımda,
Dargın olacağım umutlara...
İkimizde alışacağız bu acıya bir tanem, Çaresizliği de seveceğiz bir zaman sonra... Herşey bizden önceki gibi olacak...
Şarkılar ne kadar zalim olsa da...


* mazilerden çıkıp gelen bir şiir...
Related Posts with Thumbnails

..