durdukça daha çok acıtan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
durdukça daha çok acıtan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2011 Çarşamba

Mektuplar / Geleceğe Takılan Çelme






Bana seni anlatmamı isteseler derim ki; 
- "Aklınca, kendi kuşkularının yarattığı o ihtimali duymak istemediğinden bana hiçbir şey soramayan bir adamdı ve ben onun hayatına girdikten sonra, tanıştığı her kadına aynı şekilde davranmaya devam edip, can yaktı!"
...

Konuşmadığın, aramadığın, benden başka herkesi var sayıp, başka yerlere yazdığın ve başka kızlarla cilveleştiğin tüm o anlarda;  bu özensiz davranışlarını es geçmemi ve beni sevdiğini bilmemi istedin.Seni, sen demeden anlamamı istedin. Her defasında “Seviyorum” kelimelerini kullanıp, sevmiyormuş gibi davrandın. 
Kısacası işte; göstermediğin tüm davranışlarını, anlamamı istedin! Aslında anlayabilirdim de.. Ama hep engelledin içine ulaşmamı. Kendini herkesten gizleyebilirdin, ama benden de gizledin.

Sana bu tarz umurunda değilmişim gibi davranışlarının beni üzdüğünü birçok defa belirttim. Anlamak istemedin. Kadın dırdırı olarak gördün tüm dilenişlerimi.. Sonrada beni suçladın olayların akışındaki süreç için. Eksik anlattığım tek konu için hırslanıp; bitip tükenmek bilmezcesine, defalarca suçladın beni. Bütün bunlara neden olan kendi davranışlarını ise yok saydın.

Senden hiçbir zaman af istemedim ben.. Dileğim hep güzel hatırlayalım birbirimizi idi. Olmadı. Sen o dünyanın içindeyken öyle kuşkucu, kindar ve farklı biri olup çıkmıştın ki, iyi niyetimi sorguladın..
İnsan karşısındakinden görmek istediği davranışı kendisi yapmıyorsa ve karşısındaki de yorulup, sırf daha fazla üzülmemek adına elini eteğini çekmeye başlamışsa, söylediği her şey havada kalıyor ve umursanmıyormuş gibi gösterilirse,  ne yapılmasını bekliyordun bilmiyorum.. Sana aşık olmadığımı, olamayacağımı belirttiğim halde, sevgimi de uzaklaştırdın..

Sahi; içine siniyor mu gerçekten o davranışların? Ne bileyim, arada düşünüp üzülüyor musun mesela? Bana karşı hissettiğin, sonra yok sayıp ve ezip geçtiğin tüm o duygularını hatırına getiriyor musun? Ben ise; geceleri yastığa yattığında veya bir yastığa elini attığında beni hatırladığına kalıbımı basıyorum.

Şimdi senden uzaktayım.. Huzurlu bir dönemden geçiyorum.Hayatıma “seni daha nasıl mutlu edebilirim” diyen bir adamı soktum.

Yine de, insanın geride bıraktığı, geleceğine çelme takıyor bazen. Bu nedenle hala büyük tereddütlerim olsa da, o bunları aşma yolunda bana çok yardımcı oluyor.. Beni hep güldürüyor..  

Son olarak; seni anımsadığımda acı veren tek şey, yokluğun ya da yanımda olmayışın değil. Bir daha asla kendimi birine o şekilde açamayacağım için üzülüyorum.. Özlüyorum çünkü, en yakın arkadaşımı kaybetmeme neden oldun! Diliyorum, mutlu olma.. 


* Anne ve babam hacdan geldiler dün gece.. çok mutluyum.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Bir Kadının Aldatışı 2. Bölüm



"Öncesi"


İstediğim tek şey özenindi.
Tüm birlikteliğimiz senin yapmacık ve bir görevmiş gibi yaşattıklarından ibaret geliyordu gözüme.
Senin beni gerçekten hissetmeni beklerken;
içimdeki savunma içgüdüsü ile buna ihtiyacım yokmuş gibi davrandım.
Şimdi sakın susmamı bekleme, çünkü senelerce içimdekileri kusmayı bekledim sana.
Sana pişmanlıklarımı anlatmayı isterken hep dinlemeyi reddetti benliğin.
 Belki de duyacaklarından korktun kim bilir.
Sevgisizliğinle bu kadar açıkça yüzleşme cesaretin yoktu.
Hazır değildin duymaya, kendini tartmaya...

Sen konuşmayınca, kendimi dinlemekten usandım.
Usandığımda farklı kaçışlar aradım.
Ama bütün yollar sana çıkmamaya başladı geri dönüş zamanlarında.

İflah olmaz bir duygu arsızı olmaya başlamıştım, doymuyorum.
Senin boşalttığın anlarımı başka kimliklerde, başka resimlerde ve seslerde doldurmaya başladım.
İşte bu noktada hissetmeye başladın belki de bir şeylerin ters gittiğini.
Alışkanlıkla yaptığım yemeklerin bile tadı değişti senin için.
Bu sefer değiştiremeyeceğin hislerin altında ezil istedim!
Çünkü zamanla senin canını acıtmayı istedim.
Acıtamadığımı, değişemeyeceğini anladığımda; ama en çok kendime kızdığımda başladım seni aldatmaya.

Başka bedenlere sen diye sığınmadım ve yaslanmadım asla başkasının göğsüne.
Kimsenin kalp atışlarını duymadım senden başka.
Ama aldatmaksa aldattım işte düşlerimde.
Dokunmadan seviştim bazı bazı.
Senin umursamazlıklarına hüzünle ve öfkeyle seslenirken, onlarla şehvetli tonlarda konuşuyordum.
"Gel" desem geleceklerdi biliyordum
ve "Gel" dediler, gitmedim.
Kirletmeye kıyamayacak kadar çok seviyordun çünkü bedenimi.
Tek sevdiğin olarak gördüğüm bedenime başka dokunuşları yüzeysel tattırmaya kıyamadım.
Nasılsa aldatmıştım ya seni vicdanım daha fazla yükü kabul etmeyecekti belki de.

-Şimdi bana "neden" diye mi soruyorsun?
"neden"...
"Çünkü senelerce sen diye baktığım her yerde yokluğunun izlerini bulmamla başladı ilk kez her şey."



* Mutlu ama güneşte yanıp domatese benzeyen Efsa


3 Haziran 2011 Cuma

Bir Kadının Aldatışı




Adam kısık sesiyle sadece -“neden ?” diyebildi
Ve kadın derecesi hiç düşmeyen bir tonla, tüm can acımışlığının verdiği oranda anlatmaya başladı.

"Her şey ilk kez yalnızlığımı duyumsadığımda başladı...
Seninle konuşmak istediklerim, sana söylemek istediklerim, hep boğazımda bir yarım kalmışlıkla tıkandı.
Biliyordum dinlesen anlayacaktın, anlatsam kurtulacaktım, ama dinlemeyi hep ret ettin.
Sana anlatacaklarım hep sıradan göründü gözüne.

Bilmiyorsun!
"Karşındakinin susması dışında, birine kendini anlatmanın zorluğunu."
Yoktum gözünde, değersizdim senin için, öyle hissettiriyordun bana...
Bir bedende takılı kalmıştın sen, yokluğumu sadece bir yönde arıyordun.

Senelerce sığınmak istediğim yanlarım çoğaldı yanında. Kapanmayan bir boşluk vardı içimde.
Çevremdekilerin farklı duygularıyla besleniyordum artık. 
Adı bazen tutku oluyordu, bazen şımartılmak, bazense şefkat...
Bölük pörçük duygularla yaşamayı seviyordum.

Bilirdin bendeki bu halleri. Ama hiçbir şey demezdin.
Susardın.
Bu suskunluk anları; benim başkalarının sevgisine, ilgisine duyumsadığım hisleri bin kat artırıyordu. Anlamadın...
Ben konuştukça, sen karşılıksızdın ve susmaya devam ettin.
Önceden suskunluklarımız bile anlamlı gelirdi.
Sonraki yıllarda ise sadece öfke hissettirdi bana."

(Devam edecek...)


* Beta mikrobum belirli bir seyir tutturdu. Beraberce yüksek değerlerle yaşamayı öğrendik. Tam hadi onu geçtim derken, kronik sol bileğimin şişmesi nedeni ile Dr dans yasağı verdi. Bakalım sonunda neler çıkacak. 
Bu arada yazı, benim ilk acemilik zamanlarımdan yeniden döngü olsun istedim. Hepinize sevgiler. :)


17 Ocak 2011 Pazartesi

Mektuplar / Ayrı Yastıkların İki Ayrı İnsanı...


Biz seninle bir yokuşun tam ortasında; ellerimizdeki ağır yüklerle yukarı çıkma çabasındayken, yardım etmek için yukarıdan inen bir çift eldik birbirimize..

Seni düşünürken hep ne isterdim biliyor musun? Aynı yastığa baş koyacak şekilde yakın durmak seninle. Gecenin bir yarısı uyandığımda yüzünle karşılaşmak, nefesini dinlemek. Tıpkı beraber o tek kişilik yatakta aramızdaki kocaman yastıklarla yattığımızdaki gibi; yan tarafımdaki yastıkta oluşan çukurun sahibi sen ol istedim... O günden sonra, her şeyi anlamlandırmaya çalıştığım bir süreçte ise belki de en hayırlısı bu diyerek söylendim durdum. Belki de biz ayrı yastıkların insanlarıydık, kim bilir? Seninle yeni güne uyanma fikri polyannacılıktan başka bir şey değildi belki de.

Senin hakkında asla kötü konuşmadım. Her karşılaştığıma seni övdüm, içten içe benim olmanla gurur duydum. Aramızdaki o görünmez bağa inandım. Gözyaşım, omuzum, günahım, edebim oldun... Arkadaşım, aşkım, kızdığım dünya üzerindeki tüm sıfatlarımın sahibi oldun sen. Özlemim değil, öznem ol istedim ben sadece. Uykularıma gir, başucuma, koynuma.. Kasıklarıma gir ve kalbimin atışını hissettir orada. "Sen, kasıklarımın tamlamasıydın! Ve bana dokunduğun andan itibaren tüm dil bilgisi kurallarım yıkılmıştı..." diye yazmıştım bir gün.. Belki de ayrı yazılması gereken "de"lerdik.ve ben birleşik yazarak tüm tabuları yıkmıştım.

Şimdi uzağız ya, bir gün beni kaybettiğini anladığında ve bu farkındalık kazanmaya yetmediğinde lütfen güzel hatırla beni. Biliyorum hep ağır bir maskenin ardına saklanıyorsun. Her şeyden sıyrıldığında anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını da biliyorum. Ama lütfen sen hep güzel kalmayı dene. En azından dene!

Duygularımızda, iş yerlerimiz gibi yanımızdaki insanlar gibi veya ardımızda bıraktıklarımız gibi değişir mi bilmiyorum. Kullandığımız kelimeler, sevme biçimlerimiz, sevgililerimiz hepsi değişiyor. İsterdim ki biz hep kalalım birbirimizin hayatında. Kısmet olmadı. :(  Yanında tüm şehrin kalabalığını, uğultusunu, o yalaka insanların boş sohbetlerini, yaşamlardaki çirkeflikleri, benim garipsediğim ne varsa onları gezdirirken sen; ben senin hayatının en temiz kalan yanınmışım gibi gelirdi. Onu da kendi kuşkularınla kirletmişsin. En çok buna acıyorum işte.

Beynimde bir ur gibiydin, içime işleyen "ah" gibiydin... 
Gözlerindeki çapakları görebilecek kadar sana yakın uyuyabilmeyi ve bedenindeki tüylerle bağlanmışken sana, tenimdeki seni görebilmeni dilerdim yanında.. 
Sen bana öyle bakarken, kalbimin en buruşuk yerleri açılırdı! 
Benim için öyle güzeldin ki, öyle iyiydin ki... 
Ama hep bir yol ayrımındaydık seninle ve bu yolu yanyana yürüyerek değil, aramıza setler örerek geçtik biz.


* Aldığı kararların istikrarlı olmadığını, verdiğinde anlayan Efsa...



24 Aralık 2010 Cuma

Bunlar Öylesine Sen Sayıklamalarımdı...



Bir devşirme okulunda öğrendiğin ilk kelime olmak
ve en uzun gecede saatleri geriye alıp defalarca sevişmek isterdim seninle.
Adımı adın bilmeni isterdim...

Sen benim için hayallerimde gitmek istediğim, en denizaşırı ülke gibiydin.
Ben ise; senin yanlış bildiğin doğruların..

Seni hep uzaktan sevdim.
Ve ben çoğu zaman uzaktan sevişmelerin kadınlarına benzerdim..
Sana göre ikili ilişkiler hep iki yüzlüymüş gibi gelirdi ya, bunu mazeret bilip hayatına bu kadar yakınken, senden uzak kalmayı tercih edendim.
Çünkü seni hayatımdan çıkartırsam, dinlerini ret eden krallar kadar hain olacağımı zannederdim.

Şimdi seni düşünürken üzülüyorum aslında arasıra. Mesela yüzündeki çizgileri ezberleyemeyecek, asla saçlarına düşen akları sayamayacağım.. Belki kokunu bile unutacağım yeniden duyumsayana dek.

Ah adam!
Biz seninle bir şeyin anlatılması ile yazılması arasındaki fark kadardık.
Masalları tersinden öğrenen bir çocuk gibi kaldı bir yanım.
Sen beni öpünce yüzyıllık uykumdan uyandım...
Ve sen tanımlayamadığım o dünyada beni tek başıma bıraktın!
Şimdi tüm irade savaşlarımı seninle yapıp, bunun vicdanı ile yaşa istemek benim hakkım.

Sen, tüm ezberlerimi bozduran adam!
Birgün saçlarımı tekrar kırmızıya boyayıp geleceğim yanına..


* Bezelyesiz bir haftasonunda Efsa...

30 Kasım 2010 Salı

Mektuplar / Tahterevalli...



Merhaba adam,
Biliyor musun çoğu kez bir yanı kırık bir banka benzetiyordum seni.
Onca şeye rağmen; kendin olmaktan vazgeçip kızdığın o insanların, üzerine oturmalarına izin verişini…

Sonra bizi düşünüyorum.
Bir tahterevalli gibi; birlikteyken sadece sen ve ben oluşumuzu, o aramızda her daim var olan uyumumuzu.
Ama sonra sen kalkıyorsun.
Ben sarsılıyorum…

Oysaki hiçbir zaman hayatıma tepetaklak girip, boşluklarımı doldur istememiştim ben.
Ama girince, yeni bir boşluk yarat da dememiştim.

O gün elini uzattın ya bana, bir film karesini sil baştan çektik sanki.
Sen İlyas oldun, ben Asya…
Bir şeyi “Tutmayı istemekle, ölmeyi istemek” arasındaki farkı anladım.
Tutunca bırakmak istememekten korktum…
Tutunca bırakmandan korktum…
Sen öyle birden bire tepeme düşerken burnum uyandı.
Kokuna taşınırken, soluğumu tuttum.

Farklı değildim.
Bende her kadın gibiydim…
Tek istediğim;
“evet bu adam benim ve ben onunla her yeni güne gururla uyanıyorum” diyebilmekti..

Zaman geçiyor ya,
Şimdi, “Biz neydik” diye soruyorum kendime..
İçimdeki ayna yanıtlıyor, sanki karşısında sen varmışsın gibi:

"Biz ne miydik? Kim bilir... “ diyorum.
Birbirimizin açılmış yaralarının kabukları olacaktık belki de.
Bu yüzden uzak kaldık hep birbirimize...
Sonunda hiçbir şey olamadık değil mi? Var olanı bile koruyamadık zaman ilerledikçe…
Baştan yanlıştık..
Bir müzik notasındaki gibi adam,
“Do” ile başladık, kırılgan bir naiflikle sarmalanmış “do” ile bittik yeniden…

Adam..
Alt kirpiğimin üstündekine değmesi gibi olsun istemiştim seni bekleyişlerimin.
Artık sadece yaşıyor olduğunu biliyorum ve bu bana yetiyor.

Adam,
Bu nasıl bir şeydi biliyor musun?
"ah" gibiydin, öyle düştün yüreğime...

"Biz ne miydik?" diye soruyorum...
"Solak bir Tanrının sağ elle yazdığı kaderlerdik biz seninle…" diyor Küçük İskender.
Susuyorum.

* Gripten kurutulup 3 gün sonra tekrar grip olan Efsa...




14 Ekim 2009 Çarşamba

Mektuplar / Olmayan Biz' e Dair



Konuşmalarımıza istinaden çok şey yazdım senin için... Çoğu kez o anların sıcaklığını da hissettim. Değişen ne bilmiyorum, ama artık özlemiyorum!


İnsan sadece boşluğa düşünce, özlemeyi hatrına getiriyor. İstanbul gezimde arkadaşlarımdan birisi,yazdıklarını okurken aralarından şöyle bir cümle aklımda kaldı: "Senin üstünü çizdim zannederken, altını çizmişim" Çok hoşuma gitti. Ve yine Y.‘ nin yazdığı diğer bir söz… Bu sefer içim gitti. "canını acıtan varlığı mı, yokluğu mu kestiremeyeceksin"


“Sahi neydi canımı en çok acıtan? Varlığınla yakan, yokluğunla susatan..”.


En çok neyini sevdim diye zaman zaman çok soru sordum kendime. Hatırlıyor musun senin iyi yanlarını görmek isteyen bana inat; konuşmaların birinde “belki de okudukların ya da gördüklerinden daha da kötüyümdür” demiştin. Gerçekten bu kadar tahmin gücümü aştıran şekilde kötü müydün bilmiyordum. Ama engellenemez biçimde burada ki dürüstlüğüne aşık olmuştum. Sadece ne olduğundan, ne olmadığından emin birisin ve bu hayatı sevmediğini onlarca kez söyledikten sonra, gerektiğinde bundan sıyrılabilirsin sandım..


Hayatımda bir kez olsun, bir insanı değiştirmek istemeden, olduğu gibi kabullenmek istedim. Seni istedim. Bunların hepsini göz ardı etmek, gerçekten dürüstlüğüne inanmak istedim. Benzer yapıdaki düşüncelerimizin bizi bir yere götürebileceğini sandım. Bizi ne olduğumuzu bilmediğimiz bir “şey” den alıp, gerçekliliğe taşır sandım… Yanılmadım… Sadece sandım…


Bazı erkeklerin hayatlarındaki ezber bozduran kadınlardan bahsettik yine arkadaşlarımla. Hani alışılmışın dışında kalan kadınlardan… Beklentisiz, kendine bir yol çizip o yolda zaten yürüyen, fakat bunu karşıdaki ile yapmak isteyen kadınlardan… Ondan, benden…


“Söylesene neydi sende ki o doymayan yan?… Ben sadece seni kısıtlamadan hayatını yaşamanı istedim. Sadece benimle olmaktan, konuşmaktan, paylaşmaktan mutlu ol istedim… Yaşamında bir engel gibi var olan ve bu yüzden mutsuz eden kadın olmak istemedim… Buna rağmen yetmeyen neydi? Neydik ki biz? Ve ne olmak istemiştik?”


Hatırlıyor musun bir gün hışımla “Biz neyiz bilmiyorum. Sevgili miyiz, arkadaş mıyız, dost muyuz, neyiz bilmiyorum ama seni seviyorum” demiştin. Neden sevmediğin halde buna inandırma gereği hissettin. Yanımda yoktun… Tek hatırladığım “Ben yorulup uzaklaşmak istediğimde beni yolumdan döndüren bir sen… Beklenmedik bir anda yanıma baktığımda yokluğunu anlayıp, kendini sorgulamalara iten bir ben...”


Bir çocuğun doğumundan da aşkın bir süre geçti aramızda. Aramızdan kırgınlıklar, kızgınlıklar, tutkular, kıskançlıklar, umursamalar, umursamazlıklar, başka insanlar geçti. Şu an anlıyorum ki; en çok bende ki Araf' ını sevmişim. Senden hem nefret etmeyi, hem de sevmeyi sevmişim. Hem gülüp hem de bir kaç damlamda kalışını bir defa... Akmayışını...


"Ne garip! Sen benim gözümden hiç akmadın. Akmanı dilerdim. Senin için ağlayan kadın olmayı isterdim. Benim için o adam olmanı dilerdim"


Beni benden uzaklaştıran, verilen ama bir noktadan sonra yorduran ödünler… Beklentisizliğin arasından istemsizce fışkıran beklentiler… Sevmekle yorulan yanlarım… Ben vazgeçtikçe paçama yapışan ve bırakmayacağım diyen yanların… Sevdiklerimin yanında, sevmediğim davranışların… Adım adım takip etmeler… Takiplerin…


Aslına bir noktadan bakarsan, bende aynen sen gibiydim. Seni olanca varlığımla sevemedim. Hep kendimi engelledim daha fazlası için. Beklentilerimin, hırslarımın içinde sıkışıp kaldım. Benim için bir kez olsun bir şeyler yapmanı diledim. İçimdeki savunma güdüsü ile emin olmak istedim. Senden... Sevginden... Bir kez olsun gelmeni istedim. Gel dedim, gelmem dedim, gittim. Gelmedin. "Oysa sen; tüm bunları geçip hep aradın. Varlığınla yokluk yaşattın. Neden yaptın?"


Bugün kendimle ve en önemlisi seninle, sen olmadan bir yüzleşme yapmak istedim. Seni sevmiyorum, özlemiyorum da. Ama alışkanlık sanırım bir tür benimkisi. Bir de biten bir şeyle sonsuza dek yüzleşik kalma ihtiyacı. Geriye dönüp düşündüğümde benim vicdanım rahat, dilerim bir gün sende kendinle barışırsın. Aslında o kadar çok şey varmış ki yazılacak olan, herhalde bununla sınırlı kalmayacak... Sen gerçekten kötüsün!


Fark etmeden çok doğru bir söz etmişsin;


“sana gelmek değil ki olay, sana kalmak aslolan”


Yazık ki, sen kalamadın be canım…




* Bugünlerde hala grip, hala canı sıkkın, kendine dert arayan, üniversite harcı başvurusu ıvır zıvır koşturan, üstelik işten de ayrılacak gibi olan, geçmişi unutmak isterken her defasında hatırlatılan Efsa...


16 Nisan 2009 Perşembe

Bazen sözcükler yetmez olayı anlatmaya...


Sitedeki komşularımızdan birininin bahçesi...

Yoldan geçen ben...

Arabayı durduran icra memurları...

İcra için gelenleri gören evin küçük oğlu...

Evin oğlu ile o an bahçe de oynayan karşı komşularının kızı...

Çocuğun elindeki oyuncak ayıcık...

Ayıcığı karşı evin kızına veren oğlanın hüzünlü sesi...

-bugün bu ayıcık sizin evde kalsaa, ben yarın senden alsam...!



O minik ellerin ayıcığına sıkı sıkı sarılması... icra memurların onu da alacağından korkması... O yaşında bunları düşünmesi... Onları gördüğü an ki donup kalan bakışı...

26 Eylül 2008 Cuma

öp beniiiiii....


Benim ilgi bekleyişlerimde aynen aşağıdaki hikaye şeklinde. Milletten sevgi arayışlarim, birşeyi kırk kere söyleyince mi anlamı kalmıyor yoksa benim mi beklentilerim fazla bu ölçüde tam çözemedim ama ne zaman ben ilgi bekliyorum, özen istiyorum, üzerime düşülsün diye çırpınsam mutlaka karşımdaki iki pışpışlayıp yarı yolda bırakıyor beni. Sonra alınganlıklarım ve içime kapanışlarımla kendimi yiyip bitiriyorum. Bu hikayeyi de ondan seviyorum. Kendimi görüyorum... Ben sevgi arsızı bir kubağayım... ve biz çoğu zaman elimizin altında tutmak istiyoruz herşeyi. Birgün onları kaybedebileceğimiz aklımıza bile gelmiyor., hep yanımızda olmalı sanki sevgilerimiz, dostlarımız bile... Sonunda da altın kafesteki kuşu öldürüyoruz içe kapanışlarıyla...



Yol kenarında duran bir kurbağa, karşı kaldırıma geçmekte olan bir kişiye seslendi:
- “Bir dakikanızı rica edebilir miyim? Lütfen” dedi.
- “Ben çok güzel bir prensesim. Beni öperseniz, bir anda değişeceğim ve eski durumuma dönüp, prenses olacağım. o zaman herkese ‘Bu cesur adam beni kurtardı’ derim.

Adam kurbağayı eline aldı, gülümsedi ve cebine koyduktan sonra yoluna devam etti. Bir süre kurbağa yeniden konuşmaya başladı:
- “Lütfen inanın bana, be gerçekten çok güzel bir prensesim” dedi ve yalvararak ekledi :
- “Beni öperseniz,söz veriyorum, bir günümü sizle birlikte geçiririm.”

Adam yine gülümsedi ve kurbağayı yanıtlamaya gerek bile duymadan yoluna bile devam etti.fakat birkaç adım attıktan sonra kurbağa bu kez yalvarmaya başladı:
- “Ne olur öpün beni” dedi.

Adam kurbağayı cebinden çıkardı, ona yine gülümseyerek baktı.Kurbağa ise, yalvarmasını sürdürdü:
- “Ne olur bir kez öpüverin beni” dedi.
- “Göreceksiniz, o zaman birden, güzel bir prenses olacağım ve söz veriyorum, sizle tam bir yıl birlikte olacağım ve her dediğinizi yapacağım, her istediğinizi yerine getireceğim.”


Adam gülümsedi, kurbağayı yine cebine koydu ve yoluna devam etti. Kurbağa bu kez, adamın cebinden çığlıklar atarak bağırmaya başladı.
- “Niye öpmüyorsunuz beni, söylesenize?” diye haykırdı.
- ”Beni öpünce göreceksiniz, çok güzel prenses olacağım. Neden inanmıyorsun bana?” kurbağanın bu isyanı üzerine adam onu yeniden cebinden çıkardı, yüzüne yaklaştırdı ve kafasından geçenleri tane tane açıkladı:
- “İster peri, ister prenses de ol, fark etmez” dedi. sonra acımasız bir biçimde noktaladı sözünü:
- “ Benim için hiçbir şey, ‘Konuşabilen bir kurbağa kadar değerli olamaz.'
Related Posts with Thumbnails

..