24 Ağustos 2011 Çarşamba
Mektuplar / Geçmiş Zaman Hikayeleri
12 Temmuz 2011 Salı
Büyüyoruz Sevgilim...
5 Mayıs 2011 Perşembe
Bitti.
14 Şubat 2011 Pazartesi
29 Yaşımdan
Sevdiklerime "mutlu ol" demek yerine, "mutlu kal" demenin güzelliğini öğrendim.
Asla affetmeyeceğim insanların en yakınımdan çıkabileceğini, erdem sahibi sandıklarımın onursuz ve yalancı olabileceklerini öğrendim
Uzun yıllardır hayatında olan ve bana hep dürüst yaklaşmış kişilerin dönekliklerini, yine de buna şükretmeyi öğrendim..
Zamanında canımı yakmış bir insanın hergün kendi dağının altında ezilmesini, bir tatmin duygusuyla acımadan izleyeceğimi öğrendim
Bir erkeği kışkırtmanın birkaç cümlede saklı olduğunu ve kışkırtıldığımda yapabileceklerimden korkmam gerektiğini öğrendim. Ama tüm bunları doğru zamanda, yanlış insana söylemenin bedelini öğrendim..
Kıçını kapatacağım derken, önünü açan erkeklerin kendi dünyalarında ne kadar sefil olduklarını öğrendim..
Dostluk kavramımın açılımlı olduğunu, yapmayacağım şeylerin yanısıra yapabileceklerimden korkmam gerektiğini öğrendim.
İstanbuldaki erkeklerin güven konusunda işgilli olduklarını. Her ne kadar güven veren bir insan olsamda, benim bile bu çizgiyi kıramayacağımı, amip gibi kuşku türettiklerini öğrendim.
Kızım ve ailem arasında bir köprü olduğumu, ama annem olmasaydı bu köprüyü zor kurabileceğimi öğrendim..
Her ne olursa olsun, her halime, her düştüğüm duruma yine de şükredebileceğimi öğrendim.
Ders çalışma konusundaki azmimi bir ders uğruna kaybettiğimi, ikdisat denen illette bir türlü kafamın basmadığını öğrendim..
Babamın 70 yaşına girmesiyle, zaten zehirli guatr yüzünden fırlayan sinirlerinin dahada ilerleyebileceğini öğrendim..
Şiir kitaplarını daha çok sevdiğimi, tangodan asla vazgeçemeyeceğimi, saçlarımın kırmızıyken daha güzel olduğunu öğrendim..
Bir yardım kampanyasındaki teşekkür belgesinin yanına iliştirilmiş çocukların çizimlerinin olduğu kartın beni daha çok mutlu edebildiğini öğrendim..
Bir kadın öldüğünde, insanlığında ölebileceğini, giderek erkeklerden dahada uzaklaşabileceğimi öğrendim..
Hayatımda ilk kez kendi ayaklarımla yürümeyi tercih ettiğimi. İçimdeki sevilme arzusunun artık umrumda olmadığını ve başka sakat ayaklara dayanmadan da yürüyebileceğimi öğrendim..
* Bu aralar kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını düşünen Efsa..
* Görsel
2 Kasım 2010 Salı
Diyaloglar 2
19 Ekim 2010 Salı
Mektuplar / Geçmiş Zaman Yazıları
Seninle pek benzer şeyler yaşamadık biliyorum. Ama şimdi ona yazdığın mektubun, yaşadıklarıma benzeyince kalakaldım açıkçası. Böyle olacağının eminim sende farkındasındır...
"Hani demişsin ya; "Çok benzer durumlar.Tek farkı onun için başkaları yok. Kadınlarla ilgili değil sorunum. Ama bir an gelip seninki gibi tamamen ilgisiz oluşu, kendine dönüşü yoruyor beni, sonu yok."
Bence yapabiliyorken yap. Biliyorsun "O" onu bırakmama hiç müsaade etmedi. Bunun sana yapılmasına izin verme. Kesebiliyorsan temasını, ilerletmeden kes bence. Sana kendisini hatırlatmasına izin vermemelisin."
"Can arkadaşım,
Son zamanlarda neyi fark ettim biliyor musun? Ben onu tanıyordum evet. Arkadaşı bile bana hep bu yüzden kızmıştı. "Onu bu hali ile bildiğin halde sonradan üzülüyorsun" demişti. Ama hiç karşı taraftan bakmayı denemedi kimse. O da beni tanıyordu. Huyumu, bağımlılığımı, sevgimi, tutkunluğumu, arkadaşlığımı biliyordu. Buna rağmen her seferinde kapımı çaldı. Evet, onu ret ettiğim anlarda fazlasıyla oldu. Ve hepsinde doğru olduğuna inandığım anlardı. Yalnız tek sorun eninde sonunda ona bir kapı açtım. Bağımlıydım. Saplantılı bir hale gelmiştim, onun bu tutarsız davranışlarına. Ama herkes -ki buna bende dahil- beni suçlarken, bile bile yaptığımı düşünürken onun dürüstlüğü ile avuttuk kendimizi..."
"Asıl doğrusu neydi çok düşündüm üzerinde. Seninde dediğin gibi sevgili arkadaşım, "dürüst olması doğru olduğu anlamına gelmiyordu" O tüketim çılgınlığına kapılmış gibiydi. Kendi hayatını tükettiği yetmiyormuş gibi benimle beslenerek, beni de tüketiyordu. Susadığında önündeki bir bardak suya saldırıyordu. Oysa ben istiyordum ki, o susuzluk anlarında alsın önüne seyretsin birkaç saniye, yudum yudum içsin. Tüketmeden.. Ama kendimi avutuyordum."
"Evet hala seviyorum, ama onu bu hali ile kabul edecek kadar çok değil! Sevgi bu değil, bir kabullenmişlik değil! Bana bunları düşündürttüğü için bile kızıyorum ona şu an! Kendimi bunu kabul edebilecek kadar düşüşüme, düşüncesizliğime de kızıyorum. Eşime tanımadığım ayrıcalığı tanıdım ben ona. O herif beni aldattığında da "acaba mı" diye düşündüm evet, ama bu ona duyduğum aşka bir ihanetti. Ve aşk ihaneti kabullenmezdi. Ben bu nedenle evimi terk ettim. Ama son 2 senedir evimin karşısındaki durak gibi kalakaldı hayatımda. Uzaktan bakıyordum. Aslında bakma, kızıyorum ona şu an. Onu haklı çıkaracak bahaneler bulduğum için kendime birde..."
Birde yazdıklarının arasında dikkatimi çeken bir şey var. "Beni kırmamak için aramamıştır. Kesin kızmıştır bir şeye. Kırmamak için aramamayı tercih etmiştir." demişsin bir yerde... Gülümsetti... Eminim, öyledir. Bakınca hep öyle olur zaten. "O"da benim ne kadar üzüldüğümü görüp çekerdi kendini dönem dönem. Sonra tanıştığım bir başka adam bunu yapmayınca şaşırmıştım. İlk kez kırgın ve kızgın yatmama izin vermeyen bir adamdı o da. O an neye kızdığımı anlamaya çalışıp, belki sadece güven verici saçma salak bir kaç sözle duymak istediklerimi söylerdi. Ama hiç uğraşmak istemedi bunun gibi. Çünkü bunların hepsi cesaretsiz, zırnık yok."
"Söylesene bana şimdi; sen gittin, ben gittim yaşadıkları şehirlere. Ne oldu? O gelecekti.. Hani nerede? Peki, biz neden bunu yapıyoruz? Neden hala onlar adına bahane buluyoruz.. Aslında bulmayacaksın, arasaydı, gerçekten seni isteseydi arardı gelirdi. Senin kendini soru işaretleri ile bırakmana izin vermezdi"
"Canım arkadaşım sence de artık hayatlarımıza birilerini almamızın zamanı gelmedi mi? Hani bunu birilerinden kurtulmak için veya tipik kadın yedekçiliği için değil, gerçekten birilerinin olması gerektiğinden... Artık zamanı geldi bence. Uzaktan, oradan, buradan değil! Gerçekten her sıkıntılı anımızda yanımızda olacak, gelip gitmenin sorun olmayacağı insanlar.."
"Yaniiii, sonuç olarak ne yapıyoruz küçük hanım. :) Eğer gelmiyorsa siktirediyoruz. Kaçsın dursun kendi kendisine bu ve bunun düşüncesindeki adamlar. Hangi deliğe giriyorsa, girmek istiyorsa, bu sefer sen sok onu o deliğe... :)"
Seni çok sevdiğimi ve mutlu görmek istediğimi bil.
Sevgiler. :)
* Günü gaflar ve mide bulantıları eşliğinde geçiren Efsa..
*Görsel
5 Ekim 2010 Salı
Sahne Değişir / Başarı Duygusu
* Bu aralar sürekli aksilikler olmasına rağmen, kendini mutlu hisseden Efsa...
* Görsel
1 Ekim 2010 Cuma
Mektuplar / Bir Gece ve Ardında Bıraktıkları...
Merhaba adam,
* Bu aralar neredeyse tüm arkadaşlarım ev arıyorlar. Hepside bu şehire gel, iş bulalım sana da, birlikte kalırız söylemlerindeler. Verilecek her kararı beklemeye alan, Kasımdan sonraya erteleyen Efsa...
Dip not: Ve yazı yanlış anlaşılmalara müsaade etmemesi için ilham veren sayfayı aktarayım istedim...
* Görsel
16 Temmuz 2010 Cuma
Nefes
* Şüphe gibi, sadece bir kez girdi mi bişiyler insanın içine, onu yaşatmayı devam ettirmez bazıları diye bugüne not düşen Efsa....
* Görsel
18 Şubat 2010 Perşembe
Mektuplar / Kapı
"Bir gün kapanan kapıları açmaya cesaret bulduğunda ben o evde seni bekliyor olacağım, ama sen hiç bilmeyeceksin" diye başlamıştı kız, geçmişte bir mektubunda... Şimdi yazdıklarına, bir yenisini daha eklerken; başını, elinin teriyle nemlenmiş sayfadan kaldırıp, odasının kapısına baktı. Görmekle bakmak arasında ki o çizgide, zihninde çağrışımlar birbirini kovalamaya başladı...
23 Eylül 2009 Çarşamba
Sen Gidiyordun

Sen gidiyordun…
Ve ben her seferinde “Gel” diyordum…
Gel!
Hayatı birlikte yaşayalım, öğrenelim, tadalım dediklerimde; sen an-lara kaptırıp kendini, bencilliğin ile yaşıyordun.
Ve ben bütün bu benmerkezciliğine, yeri gelip umursamazlığına rağmen yanında kalıyordum…
Sen gidiyordun…
Ama işte;
Umut gitmiyordu.
Anlatılmıyordu yoksunluğun… Vuslatım olacakken, hasretin bekçisi oluyordun… En umarsız yaralarımın sebebi oluyordun…
Sen gidiyordun…
Ben kanıyordum…
Arada bir cani gibi durup izliyordun beni. Güzelliğime, tatminkarlığını ve doymuşluğunu katıyordun…
İçimde bir çığ büyüyordu…
Sen gidiyordun…
Anlatamıyordum…
“Oysa aşk bu değil miydi? Bile bile yaşama riski” diyordum… Sonunu boş vererek yaşamak isterken seninle; hep bir mesafenin ardından ulaşıyordun bana. Ama yanaşmıyordun kıyılarıma. Kendimi med-cezirlerinde hissettiriyordun.
Sen gidiyordun…
Bir aşkı başlaması ile anlamlaştırmak isterken, biz bitmesi ile yapıyorduk bunu…
Sen gidiyordun…
Ve benim için;
Bir tragedya başlıyordu…
@ Bayramı telaşlı geçiren Efsa...
22 Ağustos 2009 Cumartesi
Kaç-a-mak

27 Temmuz 2009 Pazartesi
Genç ve Dul kadın

Ama genç anne olmakla, genç ve bekar anne olmak arasında toplumumuzda ayrımcılık olarak görülebilen bir durum vardır. Bu yazıyı sanırım birkaç bölüme ayıracağım... İlk bahsetmek istediğim dul kadın mevzuu...
Siz boşanırsınız / eşinizi kaybedersiniz; sonra şöyle bir çevrenize bakarsınız, değişen bir şeyler olacak mı diye? Bizim beynimizi geçmişte öyle bir boyamışlardır ki, arkadaşınızın eşinin arabasına binmeye bile çekinirsiniz... Yanlız yaşamaya çekinirsiniz... Yanınızda ki her erkekle işi pişirme ihtimaliniz vardır çünkü! Bir neslin filmleri, size bu dul kadınlarla ilgili birçok şey aşılamıştır... İnsanların bekarken yaşadıklarını yaşarsanız, size cüzzamlı gibi bakıverirler.
Birde şu var bakın! Diyelim ki; aileniz sizi bağrına basmıştır. Onlarla yaşamanız size, biraz daha namuslu bir hava kazandırır. Çünkü yanlız yaşayan bayanlar, imkanları! fazla geniş bayanlardır... İnsanlar yüzünüze bakıp gülümserken, içlerinde: "Hem dul, hemde yanlız yaşıyor. Bak bak bak. Kesin yatıp kalkıyordur bu kadın... Zaten geçen günde biri bırakmıştı araba ile... Şu gün geç gelmişti evine, çocuğundan da mı utanmıyor... Böylelerinden korkacaksın, her daim tetikte olmalısın... Evine mi alıyorsun o kadını, kocan evdeyken! Deli misin kızım sen..."
Bir dulsanız, hareketlerinize iki kez dikkat etmeniz gerekir. Nasıl oturulacağı kalkılacağı, nasıl gülümsediğinize bile en ince ayrıntısı ile dikkat edilir. Hep iki ile çarpılacaktır her davranışız... En ufak açığınızda aradan sızmaya çalışılır. Hemcinsleriniz bekar bir bayanı süzerken, sizi iki kere dikkatle süzerler. Erkekler içinse; kolay avsınızdır... Nasıl görürler biliyormusun? Zorluk çıkartmaz, Tecrübelidir. İlişkilerde çocuksu davranışlarla sizi bezdirmez. Soru işareti ile biten cümleler pek kullanmaz? Yanınızdayken doğaldır, kendini farklı göstermeye çalışmaz, doygundur vs. diye liste uzayıp gider...
Bir düşünelim bakalım? İş görüşmesine giden dul ve çocuklu bir bayan; sorulan soruda şöyle bir düşünür. Heleki çocuğu varsa; bekarım dese bir türlü, demese diğer türlü... En sonunda bekar ama çocuğu olduğunu belirtince, karşıdaki insanın bakışları, değişir mi değişmez mi? Ya da yeni tanıştığınız birisine bunu söylediğinizde. Bayansa size destek olma ayağında neden ayrıldığınız merek eder önce. Erkekse sizinle sevişmenin nasıl olacağı, yada diğer tabirle kendisine verip vermeyeceğinizi. Bunlarında hepsini de, içine umut ve "ay sen ne güçlüsün" kelimeleri altında yaparlar.
Toplum için ya evlisinizdir, ya bekar. Kredi kartı başvuru formlarında veya önünüze sunulan çoğu belge de size seçenek sunarlar. Ne olduğunuzu seçmeniz gerekir. Hadi bakalım seçin ne olduğunuzu. Evli misiniz: hayır, bekar mı? Eh bekarım tabiki diye düşünürsünüz. Ama sonra bir soru belirir beyninizde; niye utanmam mı gerekiyor benim dulluğumdan? Boşanmış olarak büyük ve affedilmez bir suç mu işledim ben? Yürümeyen evliliğimin suçunu sadece kadın tarafına yüklerken, çok mu masumsunuz siz? Ama nedir? Boşanmış olmak, dikiş tutturamamaktır değil mi?
Ya ben... İkinci bir evliliğe sıcak bakıp, ama derinlerde deli gibi korktuğumu size nasıl açıklayayım. Hep insanların ne dediklerine bakan bir ailenin/çevrenin/arkadaşların yanında büyürseniz, empati yeteneğiniz ne kadar gelişken olur biliyormusunuz?
Birde anneler vardır. Tek korkuları oğullarının dul kadınlara bulaşmasıdır. Maazallah kendi oğulları bir dul kadının oyuncağı oluverirse, o kadının çocuklarını besler halde buluverir kendini. Çünkü asla kendilerine "baba" demeyecek çocuklara bakmak için yetiştirmemişlerdir oğullarını... Bekar erkek & Dul kadın versiyonu daha kabul edilemez ölçülerde bizim ülkemizde. (Bir nebze bakirelik kavramı ortadan kalkınca, olabilirliği artmış bir durumdur.) Hımm napar bu kaynana adayları:
- evlatlıktan ret ederler oğullarını.
- sütlerini helal etmezler.
- kendilerine yazık ederler.
- intihar etmekle tehdit ederler.
16 Şubat 2009 Pazartesi
Hikayeler / Başlar bir hikaye sonunu bekleyerek...
Başlar bir hikaye sonu belli bir yolculuğa alır götürür insanı... Adam kısık sesiyle sadece “neden ?” diye bildi ve kadın derecesi hiç düşmeyen bir tonla, tüm can acımışlığının verdiği oranda anlatmaya başladı.
Her şey ilk kez yalnızlığımı duyumsadığımda başladı. Seninle konuşmak istediklerim, sana söylemek istediklerim hep boğazımda bir yarım kalmışlıkla tıkandı. Biliyordum dinlesen anlayacaktın, anlatsam kurtulacaktım, ama dinlemeyi hep ret ettin. Sana anlatacaklarım hep sıradan göründü gözüne. Bilmiyorsun. Karşındakinin susması dışında, birine kendini anlatmanın zorluğunu. Yoktum gözünde, değersizdim senin için, öyle hissettiriyordun bana... Bir bedende takılı kalmıştın sen, yokluğumu sadece bir yönde arıyordun.
Senelerce sığınmak istediğim yanlarım çoğaldı yanında. Kapanmayan bir boşluk vardı içimde. Çevremdekilerin farklı duygularıyla besleniyordum artık. Adı bazen tutku oluyordu, bazen şımartılmak, bazense şefkat... Bölük pörçük duygularla yaşamayı seviyordum. Bilirdin bendeki bu halleri. Ama hiçbir şey demezdin. Susardın. Bu suskunluk anları benim başkalarının sevgisine, ilgisine duyumsadığım hisleri bin kat artırıyordu. Anlamadın... Ben konuştukça, sen karşılıksızdın, susmaya devam ettin. Önceden suskunluklarımız bile anlamlı gelirdi. Sonraki yıllarda ise sadece öfke hissettirdi bana.
İstediğim tek şey özenindi. Tüm birlikteliğimiz senin yapmacık ve bir görevmiş gibi yaşattıklarından ibaret geliyordu gözüme. Senin beni gerçekten hissetmeni beklerken; içimdeki savunma içgüdüsü ile buna ihtiyacım yokmuş gibi davrandım. Şimdi sakın susmamı bekleme, çünkü senelerce içimdekileri kusmayı bekledim sana. Sana pişmanlıklarımı anlatmayı isterken hep dinlemeyi reddetti benliğin. Belki de duyacaklarından korktun kim bilir. Sevgisizliğinle bu kadar açıkça yüzleşme cesaretin yoktu. Hazır değildin duymaya, kendini tartmaya...
Sen konuşmayınca, kendimi dinlemekten usandım. Usandığımda farklı kaçışlar aradım. Ama bütün yollar sana çıkmamaya başladı geri dönüş zamanlarında. İflah olmaz bir duygu arsızı olmaya başlamıştım, doymuyorum. Senin boşalttığın anlarımı başka kimliklerde, başka resimlerde ve seslerde doldurmaya başladım. İşte bu noktada hissetmeye başladın belki de bir şeylerin ters gittiğini. Alışkanlıkla yaptığım yemeklerin bile tadı değişti senin için. Bu sefer değiştiremeyeceğin hislerin altında ezil istedim! Çünkü zamanla senin canını acıtmayı istedim. Acıtamadığımı, değişemeyeceğini anladığımda; ama en çok kendime kızdığımda başladım seni aldatmaya.
Başka bedenlere sen diye sığınmadım ve yaslanmadım asla başkasının göğsüne. Kimsenin kalp atışlarını duymadım senden başka. Ama aldatmaksa aldattım işte düşlerimde. Dokunmadan seviştim bazı bazı. Senin umursamazlıklarına hüzünle ve öfkeyle seslenirken, onlarla şehvetli tonlarda konuşuyordum. "Gel" desem geleceklerdi biliyordum ve "Gel" dediler, gitmedim. Kirletmeye kıyamayacak kadar çok seviyordun çünkü bedenimi. Tek sevdiğin olarak gördüğüm bedenime başka dokunuşları yüzeysel tattırmaya kıyamadım. Nasılsa aldatmıştım ya seni vicdanım daha fazla yükü kabul etmeyecekti belki de.
Şimdi bana "neden" diye mi soruyorsun?
"neden"...
"Çünkü senelerce sen diye baktığım her yerde yokluğunun izlerini bulmamla başladı ilk kez her şey."
8 Eylül 2008 Pazartesi
hayatı ıskalıyormuyuz?
Neden boylesine kucuk mutluluklari bile yasamayi beceremiyoruz. Hep secmek zorundayiz... hepimiz gunun birinde kendimiz icin dogru olani secerken bir baskasinin yasamini altust edebiliyoruz. belkide insan buyuk acilar yasadiktan sonra simsiki tutundugunu sandigi seyler avucundan kayip gidiyor.Biliyormusun ucak kullanirken bir bulutun icine girdiginde yapman gereken en iyi sey geriye donmektir. cunku gidecegin yolu bilemezsin, ama geldigin yolu bilirsin. Ama ben sirf macera icin yolumu buluttan yana gecerek denedim ve benim bulutumun sonu hep firtinaydi. O firtinadan yikik, umutsuz olarak ciktim.Yada dev bir dalganin ustunde uzaklara gittigimi sanirken, bir baska darbeyle kendimi yine kiyida buldum. tabi yine tek basima...!
yasamdan ne kadar cok sey beklersen, o kadar korkuyorsun sanirim. korkakligin bedelini de hayal kirikliklarinla oduyorsun. neyi cagirirsan onu gorursun ya zaten... Beklenenlerle yasananlar hic birbirini tutmuyor.
Sende anlayacaksin...! bir sabah uyanacaksin ve artik bir baskasina verebilecegim bir parcan kalmadigini goreceksin. ama zaman gectikce cuvala koyulabilecek bir seyler de bulunabilir, kimbilir...
Hep bir ruya ile yasaminiz arasinda bir bag kurmaya calisacaksiniz. Birine yetisirken, oteki kapanan telefonlarla...!









