altüst olan yaşamlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
altüst olan yaşamlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Mektuplar / Meleğime



Ben; bir gün, bir meleğin annesi oldum…
Sonra yavrum melek oldu…

Bir gün benden gitti.
Ummadığımız bir anda yaşamayı seçen bebeğim, o an ölmeyi seçti.

Daha erken, benim başıma gelmez dediğimiz şeyler vardır ya hayatta. Hayat günlük meşgalesiyle oyalarken, “ce eee” kıvamında bir süprizle bambaşka bir boyuta geçirir bizleri. Aklınıza gelmeyen başınıza gelir! Bebeğiniz sizden, yaşamdan erken ayrılmıştır.
İçiniz yanar…

Çünkü artık siz onun büyüdüğünü, okula gittiğini, karne alışını göremeyecek; bisiklet sıyrıklarını temizleyemeyeceksinizdir. “O kirli ayakkabılarla basma yere, yeni temizledim” şeklinde yüksek bir ses çıkmayacaktır artık boğazınızdan. Kokusunu duyamayacak, en sevdiği yemekleri bilemeyeceksinizdir. İlk sevgilisi, ilk işi olmayacaktır hiç.

Tarihler hep o günü gösterecektir sizin için. Her rengin hüzün barındıran bir tonu olur ya, bu tarih de öyledir takvimler arasında. Bütün günler beyaza, maviye boyansa da; bir tanesi siyah kalır.

Bir gün canınızı feda edebileceğiniz bir insan çıkmıştır karşınıza. Ama o, bir gün ölür. Etrafınızdaki herkes sabır ve dayanma gücü diler size. Herkes bilip bilmeden, bir şeyler söyler. Kendilerince teselli ederler, sanki bunlar yetecekmiş gibi. Suratlarına baktığınızda ise acılı bakışlarla dolu bir sürü gözle karşılaşırsınız. Bazen bu “geçer” diye ahkam kesenlere “hıh” dercesine gülersiniz içinizden… “acımı nereden bileceksin ki” diye düşünürken, gözlerinizin her daim yanmasına engel olmaya çalışırsınız. Yolunuzun üzerindeki parklardan köşe bucak kaçtığınız anları hatırlarsınız. Bu acı zamanla hafifler mi bilemezsiniz. “Allah insanlara kaldıramayacağından fazla dert vermez” derler. Ama bunca anne olmayı hak etmeyen kadının arasında “neden ben?” diye de düşünmeden edemezsiniz. İsyan etmek değil de; bir sürü keşkeniz olur, yaşamadığınız anlarınıza.

Benim bir gün bebeğim öldü…
Ben ise nasıl geçtiğini yaşayana soralım tadında günler geçirdim. Hani şu “geçire geçire geçirilen zamanlar” dediklerimden…

Şimdi bebeğimin ölümünün üzerinden 3 koskoca yıl, 6 bayram geçti…
Bayramlık alamadan ve her fırsatta yokluğunun sancıları ile geçirdiğim doğum günleri…

Evet, başardık! Hayata yeniden uyum sağladık babanla. Ama geceleri terden sırılsıklam, göğsümün sızladığı anlarda sanki acıkmışsın da emzirmem gerekiyormuş gibi bir hisle uyandığım oluyor. Arada karnımda tekme atışlarını duyuyor gibiyim… Bir bebek kokusu duysam sanki varmışsın, “bak ölmedi işte” ler gibi…

Günlerin çabukluğu kadar kolay geçmiyor acılar, ama sabrediyorum. Belki diyorum belki bir gün senin gibi güzel ve evimizin içini mucizelerle donatan bir bebeğimiz daha olur.

Benim bir gün bebeğim öldü…
Ve ben onun ardından üzüldüğümü, ağladığımı, acı çektiğimi hisseder diye güçlü durmaya ve hayatımı devam ettirmeye karar verdim…

Ben; bir gün, bir meleğin annesi oldum…
Sonra yavrum melek oldu…

 
* Hayırlı Ramazanlar ve herkes için güzel günler dileyen Efsa...
 
* Görsel

26 Haziran 2009 Cuma

Anılar / Bir düğün sonrası


"En iyi olan her zaman zor olandır... Yani "zaman" dır"

dedim bir hafta önce arkadaşıma. Bir forum sayfasından bugünlere dek gelmiştik. Ayrı şehirlerde kısıtlı imkanlara rağmen 2 defa görebilmiştik birbirimizi.
Onun yaşamından bir kesit anlatmak istedim bugün. Amacım elbet üzmek değil ama, yaşamın hala sürdürülebileceğini anlatmaya çalışmak belki de. Sebep aramıyorum. Sadece içimden bu geçti.

Kardeşinin düğünü için memleketlerine gittiler. Birlikte elbise seçeneklerine bile baktık, uzaktan resimler gönderdi bize. Boşanmış bir ailenin 2 evladı olarak, çok değer verirdi kardeşine. Ablalık kadar anne ve babalıkta yapmıştı kendisine. İşte şimdi evleniyordu. Arkadaşımızı güle oynaya uğurladık kardeşinin düğününe. Sonrasında duyduklarımı ise aynen yazıyorum.

Düğünü bittikten sonra konvoyda giderken, 2 aracın yanyana geldiği bir an; lastiklerin birbirine sürtünmesi ile taklalar atar. Arkadaşımın kardeşi, damat ölmüştür. Gelin de ise hiçbir şey yoktur. Ufak tefek çiziklerin haricinde...

Sonrasında:
@ Aradan 2 gün geçti, kızdan saklanılan sır söylendi. Güzel gelin sinir krizleri geçirdi!
@ Aradan 1 ay geçti, arkadaşımız ruh gibiydi. Bizde ne diyeceğimizi bilemedik. "Hangi bahane avutulur bilmem, hangi gunahın bedeli bu..." dedi 1 yıl boyunca sadece. Konuşmadı, okumadı bizleri. Birkaçımız gitti görüştü, arada kendisi uğradı...!
@ Aradan 1 ay daha geçti, güzel gelin hamileydi! Üstelik bebek 4 aylık olmuştu. Aldırmayı hep red etmiş, tüm ısrarlara rağmen...!
@ Aradan 3,5-4 ay geçti, erken gelmeyi isteyen bebek kız oldu. İsmi kondu. Gözümüz Aydın' dı...! Bebeğin resimlerine baktık, anneyi, aileyi, arkadaşımızı böyle salak saçma geveleyici sözlerle, utana sıkıla tebrik ettik.
@ Arkadaşım dedi ki... Narkozun etkisi ile annenin sayıklamalarını duyunca, içimiz parçalandı!

Tam doğru insan dediğin birisinden sonsuza dek kopmak...
Üstelik düğün bitiminde evlerine dönerken konvoyda kaza sonucu onu kaybetmek...
Doy-a-mamak...
Yaşanamayan, paylaşılaşamayan bir evlilik...
Babasız bir bebek büyütmenin güçlüğü...
Babasını hiç göremeyecek koklayamayacak bir bebek...

Hadi susalım
Ben bazen oscarlık beceriyorum bunu...!


* Benim abimde düğünümün ertesi günü kaza geçirdi. Kazadan 15 dak önce gördüğümde markete gitmek için ayakkabısını giyiyordu. Bir sonraki görüşümde, bacağı alçıda. sol gözünden yanaklarına bir tek kan damlası sızmış bir şekilde, ingilizce ve osmanlıca bir şeyler sayıklıyodu. Abim zaten sağ kolunu pek kullanamazdı, doğumda oluşan bir hata sonucu bedensel engelli idi. Şimdi ise sol tarafı komple kırıktı. Çok şükür düzeldi 1 sene sonra ama o günler ne zordu biliyorum. Neyse bu günlük hüzün yeter sanırım.
Allah herkese sağlık versin diyorum.


Resim alıntı

8 Eylül 2008 Pazartesi

hayatı ıskalıyormuyuz?


Neden boylesine kucuk mutluluklari bile yasamayi beceremiyoruz. Hep secmek zorundayiz... hepimiz gunun birinde kendimiz icin dogru olani secerken bir baskasinin yasamini altust edebiliyoruz. belkide insan buyuk acilar yasadiktan sonra simsiki tutundugunu sandigi seyler avucundan kayip gidiyor.Biliyormusun ucak kullanirken bir bulutun icine girdiginde yapman gereken en iyi sey geriye donmektir. cunku gidecegin yolu bilemezsin, ama geldigin yolu bilirsin. Ama ben sirf macera icin yolumu buluttan yana gecerek denedim ve benim bulutumun sonu hep firtinaydi. O firtinadan yikik, umutsuz olarak ciktim.Yada dev bir dalganin ustunde uzaklara gittigimi sanirken, bir baska darbeyle kendimi yine kiyida buldum. tabi yine tek basima...!
yasamdan ne kadar cok sey beklersen, o kadar korkuyorsun sanirim. korkakligin bedelini de hayal kirikliklarinla oduyorsun. neyi cagirirsan onu gorursun ya zaten... Beklenenlerle yasananlar hic birbirini tutmuyor.

Sende anlayacaksin...! bir sabah uyanacaksin ve artik bir baskasina verebilecegim bir parcan kalmadigini goreceksin. ama zaman gectikce cuvala koyulabilecek bir seyler de bulunabilir, kimbilir...
Hep bir ruya ile yasaminiz arasinda bir bag kurmaya calisacaksiniz. Birine yetisirken, oteki kapanan telefonlarla...!
Related Posts with Thumbnails

..