vicdanlarımızla kaldık günlerce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vicdanlarımızla kaldık günlerce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2010 Cumartesi

Kadınlar yazıyor / Namus mu hahaha



Aslında bakmayın biz çok namuslu bir milletiz.
Namus deyince çoğumuzun aklına gelen kavram bellidir.
Zaten namus dediğimiz nedir ki?
Açılan bir etek altı, görünen saç teli, bakirelik, iki bacak arası iki delik!

Hep bir alt, hep bir ara değil mi?
Kadını, erkeği fark eder mi ki ?

Öyle kaçakçılıktan, kapkaççılığa, uyuşturucudan, insan tacirlerine, dolandırıcılıktan, hırsızlığa, adam kaçırmadan, öldürmeye vardıran çok namuslu insanlarımız vardır bizim.

Biz de hala bakirelikmiş, şuymuş buymuş yazalım çizelim değil mi?

Kızlığını diktirene şaşmamak gerek inanın.
Böyle namuslu erkeklerin arasında, kapak gibi namusun ne olduğunu gösterirler adama.
Bazı erkeklerin namusları gibi erdemleri de dik durur.



* Bu yazıyı daha önce Kadınlar yazıyor sayfasında yayımlamıştım.

* Görsel

2 Nisan 2010 Cuma

Kadınlar Yazıyor / Bekaret


Aşağıda ki yazıyı yazalı üzerinden zaman geçti. Ama nedense güncelliğini hiç yitirmiyor. Bazılarının gözünde "aaa böyle düşünen insanlar mı var?" şeklinde bir düşünce geçebilir elbette. Ama üzgünüm ki var. Gazetelerin 3. sayfa haberleri bu konuda eşsiz bir kaynak sunabilir sizlere. Zaman zaman diğer sitede ki yazıları ekleyeceğim buraya. sırf bilgilendirme amaçlı.


Kızların hep bir zarı vardır. Namusun timsali! Hani topluma temizliğini bununla gösterirsin falan. Kaybedersen tüm hayatın boyunca suçlu kalırsın. Kendini koruyamamışsındır. Küçük görünürsün.Namussuz, bencil bir insansındır. Kendi seviyeni, değerini düşürmüşsündür.

Çünkü o zar, bekaret dediğimiz kavram;
Lekelenir!
Kaybedilebilir!
Delinir!
Yırtılır!
Bozulur!

Önemli(mi)dir...
Önemsenli(mi)dir...

Kişiye göre değişir elbet. Ama bu asla karşıdakini rencide etmek, öldürmek, sövmek, dövmek, aşağılamak, değer yargılarını sorgulamak için bahane olarak kullanılamaz!! Bu insanlık dışıdır işte. Karşındaki bakire değil diye onu suçlarken kendin nasılsındır? Bir de bunu hemcinslerimiz de yapar arada... Milletle yiyişip yiyişip aa bak o kız bakire değil derken, sen ne kadar namuslusun? diye sorsan apışıp kalacaklardır eminim. Ya da kendi kızlarına bakmayan anne - babalara ne demeli? Her kuşak bir sonrakinin namusunu bu zara göre mi sorgulayacak? Bırakın isteyen kendisine nasıl doğru geliyorsa o şekilde yaşasın bunu. Kimse kimseyi aaa bakireymiş namuslu imiş deneyimsiz diye yargılamasın. Ve yine kimse bakire değilmiş namussuzmuş demesin. Özgür irade burada başlar.

* Münevverin cinayetinde, gördük toplum düşüncelerini!!! "bakire olsaydı hak etmiş olacaktı garibim"
* 2009 a girerken doğalgazdan dolayı zehirlenen öğrenciler hakkında da aynı itham ve suçlamalar yapıldı...
* Onca töre cinayetleri işlendi. Değer miydi?
* Yasemin Ç.' yi hatırlayan var mı aranızda bilmiyorum. Bunu töre kısmında işlemeyi düşünüyordum ama konu ile de ilgili. Sevgili Yasemin, eniştesinin tecavüzüne uğrar, kürtaj olur ve kızlığını diktirir. İmam nikahı ile zorla evlendirilir. Bakire çıkmadığı için evine geri gönderilir. Askerden gelen abiside silahla öldürür... Ne diyeyim şimdi ben. Hala bakireliği önemseyen zihniyete.

Ellerinden gelse tecavüze uğramasının suçunu da kıza yıkıp kız hak etti diyecekler. Acaba kendi kızlarının, kardeşlerinin başına böyle bir iş gelse, hak etti o... diyecekler midir??? Bakireliğini bu şekilde kaybeden bir kızın hissettikleri hakkında bir empati kurar mısınız? Kızcağız hem zorla bu olayı yaşayacak, bir de üstüne hem ailesi hem toplum hem de ilerideki evleneceği insan tarafından suçlanacak ha??

Benim kızdığım; Herkesin özgür iradesi ile yaşadığı şeylere saygı duyulmalı. Kişiler ne zaman kendilerini hazır hissederler ise o zaman yaşamalı. Sonradan kendileri de dahil kimseyi suçlamamalı, suçlanmamalı!!

Oğlum kadınları becersin, kızım kırsın dizini otursun mantığındaki insanları kınama benimkisi.
Elini yıka geç meselesi değil ki bu. Neyin kiri? Hangi kir Allah aşkına!!
Türkiye'de kaç erkek evlendiği kadın bakire çıkmadı diye boşandı? Düşünün!
Kaç kadına bakire olmadığı için orospu dendi?
Erkekler evlenmeden önce birçok kadınla birlikte olmak isteyip, evleneceği kadının "temizliğini" bekaret ile ölçtü?
Ya kaç kız bakireliği gözlerinde büyüten ailesinin baskısı altında intihara sürüklendi?

Bir tavsiye:
Eğer ülkemizde bu bakirelik kavramı, farklı ülkelerde de çok değişik biçimde yüzünü gösteriyor. Geçenlerde bir kitaba rastladım. Adı "Yitik masumiyet" Okunası, okunmalı...


Bir bilgilendirme:

Kimse sizin onayınızı almadan sizi bakire misiniz diye hastaneye götüremez. Yasalarda bile bu böyledir. Kimsenin, bu aileniz bile olsa böyle bir genital muayene için zorlamasına imkan tanımayın. Lütfen...

MADDE 287. - (1) Yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

3 Aralık 2009 Perşembe

Engellenmek... Abim' e ve tüm arkadaşlara...

Akşam iş çıkışı muhasebe müdürünün arabasında eve doğru yol alınır. Bir tane daha çalışan vardır aracın içinde. Az sonra abisinin arabasını görür kız. Yanyana dururlar ama abisi görmez kızın farkeden bakışlarını. Adamlar farkederler abisi yerine. "Birini mi gördün?" sorusunu "Abimi" diye cevaplar kız. Ardından abisinin aracı bizden daha ileride durur. Konuşma başlar...

Muh. Müdürü : aa özürlü (!) plakası, abiniz özürlü mü?

kız : Evet abim bedensel engelli, (ama bu engel kime göre ve neye göre bir anlasam???)

diğer çalışan : yaaa nesi var (!!!)
kız : (üzerinize afiyet azıcık sinir ve kemikleri kopmuşta) Doğum sırasında olmuş.
Muh. Müdürü : Neresi özürlü peki?
Kız: (Otomotiğe alınmış gibi cevap verilir) Doğum sırasında elleri önce çıkmış. Ebe de dikkatsizce çok çekince her iki kolunda da sinir kopması ve kemik kırılması olmuş, sol kolunu iyileştirebilmişler ama sağ kolu çok fazla zarar görmüş. Şuan sağ kolunu kullanamıyor...
Diğer çalışan : Yaaa tüh tüh... ee araba kullanıyor. (Arabaya arkadan bakmaya çalışarak abimi arama)
Kız : evet araç otomotik vites özel dizaynlı. Zaten sağ kolunu kullanamıyor sadece.
Muh. Müdürü : hııııı (üzüntülü bakışlarla) evli mi?
Kız : evet çocuğu bile var. (garip olan ne???)
Diğer çalışan : İyi bari. kaç yaşında abiniz?


Kız : ( :S ) 40
Diğer çalışan : Ebenin hatası mıymış peki?

Kız : (herkez suçlu arama psikolojisinde sanırım) Öyle görünüyor ama belki o an oda anneyi kurtarmak için tek yolun bu olacağını düşündü. Bilemiyoruz.

Muh. müdürü : hımmmm. Cık cık cık. Yazık olmuş
Diğer çalışan : ...... Bey işte olacağı varsa oluyor, Allah öyle istemiş.
Kız : ( :S )

Muh. müdürü: ne iş yapıyor abiniz?


diye diye konuşma uzuyor. 20 dakika kadar kendi kendilerine engellileri, mesleklerini, evlenmelerine dek bir çok konuya getirilerini - görütülerini konuşuyorlar.



Biz abimi fiziksel olarak kendimizden farklı görmedik. Emin olun birisi bize hatırlatmasa bizim çoğu zaman aklımıza bile gelmiyor. Bakış açılarımız başkaları gibi olamadı. Gerçekten araba sürmekten, yüzmeye dek her şeyi yapabilen bir insan o. İş ortamında 35 yaşında küpe takabilecek kadar özgür ve ailedeki herkezden daha güzel yaşayan bir insan. Sürekli gülümseyen, en iyi esprileri bulup seni de güldüren bir insan. Kızı doğduğunda çevremizdeki çoğu insan yengeme acıyan gözlerle baktılar, görüyorduk. Ama abim onda bile yanılmadı bizleri, enfes bir baba oldu. Şuan yiğenim 14 yaşında aynı bana benzeyen bir genç kız oldu babası ile gurur duyan.



Abim çoğu zaman insana acaba kim daha engelli diye düşündürtecek kadar fikirleri geniş birisi üstelik. Hukuk dalında dersler verir. Açtığı blog sayfasıyla da bu bilgilerini paylaşıyor şuanda ve oldukça geniş bir okur grubu var. Yine ücretsiz mahallelerde gezip bilgi veriyorlar 15 kişilk bir grupla. Demem o ki biz burada otururken o insanlar oturmuyorlar. Hayatı dolu dolu yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyorlar. Değer biliyorlar...



Ayrıca kör bir aile dostumuz var. Kendisi avukat, hani dışarıdan baksanız biraz Müslüm Gürsesi andırır tipi. Ama bir karısı var, hem güzel, hem sevecen, gözü gibi bakıyor adama. Çok tatlı kızları var birde. Yiğenimin babasına bakışlarını görüyorum onda. Tabiki herkesin kusurları var dünyada ölüm değil bu, Lütfen kendi özürlerinizi, engellerinizi başkalarına mal etmeyin. O kör adam dolmuşa bile binip ineceği durağı biliyor ya hayretle bakarsınız.




Yine de insan kendisi ile ne kadar barışık olursa o kadar mutlu olur düşüncesimdeyim. Onların bakış açısından ziyade kendi bakış açılarımızı değiştirelim. Ama bizim toplumumuzda insanların yaftalayacakları bir konumda bulduğumuz için, ne yaparsak yapalım kafamızdaki engelleri kaldıramıyoruz.



Her müşterisi abime bu soruyu sorar kaza mı diye? Ama onun cevap verirken ki suratını görürseniz ne demek istediğimi anlarsınız. O kadar halinden memnun, gururlu bir havada söylüyor ki, bundan utanmıyor. Yaşamından, sağ kolunu kullanamamasından dolayı kimseyi suçlayıp, yaşamıyor. Demek istediğim biraz da biz onları dışlayarak bu hale getiriyoruz. Fenasi geçenlerde engellilerin bir çoğunun yaşayamadığı cinselliğe değindi. Rodin alper de çok güzel bir kampanya ile "engelleri kaldır" ı başlattı. İncelerseniz çok sevinirim.


Resim alıntı

* Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler günü... Seni çok seviyorum Abicim ve seninle gurur
duyuyorum.

* Bu yazı yayımlanıp geri çekilmiş geçmiş yıla ait ve sevgili İpeğin blogunda yayımlanmış bir yazımdır...


11 Eylül 2009 Cuma

Tecavüz Üzerine



Tecavüz bir kadına ne gibi zararlar verir?

Fiziksel zararları gün be gün iyileşecektir elbet. Ya ruhsal-zihinsel? Kadını kendinden bile tiksindiren, arındırılamayacağını düşündürten, sindiren, aşağılayan zoraki bir eylem. İnsanın önce kendi vicdan muhasebesini yapması gerekir oysaki. Nasıl kıyılır da, zorla böyle bir zorbalık gerçekleştirilebilir ki? Karşısındakinin bir canlı olduğunu unutup da, nasıl gözü dönebilir?

Ya yasalar?

Bir kadın tecavüze uğradığında, eğer zanlı mağdurla evlenirse..... cezası hafifliyor!!! Buna yasada "etkin pişmanlık" deniliyor. Yaptığı şerefsizliği pişmanlık göstergesi adı altında hakime de inandırırsa vay mağdurun haline... Cinsel saldırıyı yapan şahıs mağdur ile evlenince 5 yıllığına cezası erteleniyor. 5 yıl sonra hala "evlilik birliği"! devam ederse cezai hüküm ortadan kalkıyor.!!!

(Neyse ki son zamanlarda bu yasa kadına daha yardımcı olacak şekilde düzenlendi. Yeni yasada böyle bir indirim söz konusu bile değil.)

Ama geçmiş zamanda, sadece tecavüz değil zorla alıkoyma /kaçırma eylemlerinde bile bunlar söz konusu idi. Yani "erkek kadını zorla kaçırıp, alıkoyduğunda: bu eylemi evlenmek için yaptıysa cezasında hafifletici neden olarak görülebiliyordu!!!" Ya kadının isteyip istememesi?

Ah birde olayın şu boyutu da var. Bu tecavüzü gerçekleştiren birden fazla sanık var ise, aralarından birinin mağdur ile evlenmesi dahilinde; hem kendi kamu davası ve cezası düşer, hem de diğer tecavüzcülerin tamamının davaları ve cezaları... Bu nasıl bir mantıktır ki bir evlenme ile tecavüz suçu ortadan kalkar. Bunun kadına manevi işkence gibi olacağı hiç mi düşünülmemiştir. Sen kalk zorla tecavüze uğra, sonra aralarından birisi seninle lütfedermiş gibi evlensin, diğer sanıklar beraat etsin, senin hayatın zindan olsun, ailen toplumsal baskılar yüzünden bir şey diyemezsin, sen suçluluk ve kirlenmişlik içinde bir gelecek kur. Bu mudur reva görülen...! Allah bilir tecavüzcüler, aralarından birisini kurban gibi seçmiştir!!!

Acı ama gerçek yaşlarımız kaç olursa olsun, tecavüze uğrayan bir kadın asla unutmaz. Üstelik bunları yaşatan şahıs / yada şahıslar serbest bırakıldı ise.....!!!

* Trajikomik bir olay: Hırsızın bir tanesi tecavüz suçlaması ile gözaltına alınınca bağırmaya başlar."Ben tecavüzcü değilim, hırsızım" Neden mi böyle bağırır... Cezaevlerinde tecavüzlerin çoğu şişlenmektedir de!! ondan. Hemcinsleri tarafından!



* Yazıyı daha önce Kadınlar Yazıyor da yayımlayan Efsa...

3 Eylül 2009 Perşembe

Süliet





Geldim yanına...!
Sülietimi indirdim.
Benim dediğim bir adamın evine.
Bir önceki sevişmenin kalıntıları ile dolu izlerini
ve başka bir bedenin kokusunu taşıyorken baktı suratıma!
Kan(a)mazdım...
Zorla ayırıp gölgemi o evden;
Gittim...

Biliyormusun BEN;
Başka kollarda,

başka yüzlerle,
başka bedenlerle
sen diye sevişiyorum...
artık...
pişman mıyım...?
biraz...
Sadakat de ihanetti değil mi sevgilim?
Tıpkı bana söylediğin gibi!!!


~~~~~~~

* Bir sürü taslağı olup, hikayelerini sonlandıramayan Efsa...


27 Temmuz 2009 Pazartesi

Genç ve Dul kadın


Genç anne olursunuz... Bunun en güzel yanı; bebeğinizle birlikte büyümenizdir. Özellikle hala çocuk kalmak isteyen bir benliğiniz varsa, birlikte oyunlar oynamanın keyfini sürersiniz...

Ama genç anne olmakla, genç ve bekar anne olmak arasında toplumumuzda ayrımcılık olarak görülebilen bir durum vardır.
Bu yazıyı sanırım birkaç bölüme ayıracağım... İlk bahsetmek istediğim dul kadın mevzuu...


Şimdiii; bir şekilde, bir sebeple yürümeyen bir evliliğiniz biter yada eşiniz ölür... Sizse hayatın size nimet mi, lanet mi sunduğunu anlayamazsınız. Boşandığınız için kendinizi mutlu, içi boşalmış ve hayata yeniden adım atmaya hazır hissederken, size göre nimet olan şey... Topluma göre lanettir çoğu zaman. Malum pek bir etiketleme meraklısıyız hepimiz.

Dün yan komşunuzun bacım, kardeşim diye seslendiği sizler, anında okus pokusla "kadına" çevrilirsiniz. O ana dek göze batmayan, herkes gibi olan davranışlarınız; (birilerinin gözünde!) bir anda içinde seksepalite kokan eylemlere dönüşmüştür. "Dul kadın" olmanın "potansiyel verici" olmakla eşdeğer sayıldığı bir devirden günümüze neler değiştiğini düşünüyorum da. Koca bir hiç...! Tamam, belki biraz anlam değişikliği oldu o kadar. Onlara sorarsanız mazeretleri çok açıktır. Dul kadının sevişmeye ihtiyacı yok mudur? Eee dünkü size bacım diyenler, her zaman bu ulvi görevi layığı ile yerine getirmek isterler. Cinsel ihtiyaçlarınızı karşılamayı vazife edinirler. Zaten dul kadının da düşünecek başka bir şeyi yoktur, tek derdi budur. Her şeyi bir yana bırakıp, Ah! Biri gelse de sevişsek diye bakınırlar hepsi! Üstelik bu hangi seviyede, kültürde, gelenekte bakarsanız bakın dul kadın olmak zorlayıcıdır bir kadın için.

Siz boşanırsınız / eşinizi kaybedersiniz; sonra şöyle bir çevrenize bakarsınız, değişen bir şeyler olacak mı diye? Bizim beynimizi geçmişte öyle bir boyamışlardır ki, arkadaşınızın eşinin arabasına binmeye bile çekinirsiniz...
Yanlız yaşamaya çekinirsiniz... Yanınızda ki her erkekle işi pişirme ihtimaliniz vardır çünkü! Bir neslin filmleri, size bu dul kadınlarla ilgili birçok şey aşılamıştır... İnsanların bekarken yaşadıklarını yaşarsanız, size cüzzamlı gibi bakıverirler.

Birde şu var bakın!
Diyelim ki; aileniz sizi bağrına basmıştır. Onlarla yaşamanız size, biraz daha namuslu bir hava kazandırır. Çünkü yanlız yaşayan bayanlar, imkanları! fazla geniş bayanlardır... İnsanlar yüzünüze bakıp gülümserken, içlerinde: "Hem dul, hemde yanlız yaşıyor. Bak bak bak. Kesin yatıp kalkıyordur bu kadın... Zaten geçen günde biri bırakmıştı araba ile... Şu gün geç gelmişti evine, çocuğundan da mı utanmıyor... Böylelerinden korkacaksın, her daim tetikte olmalısın... Evine mi alıyorsun o kadını, kocan evdeyken! Deli misin kızım sen..."

Bir dulsanız, hareketlerinize iki kez dikkat etmeniz gerekir. Nasıl oturulacağı kalkılacağı, nasıl gülümsediğinize bile en ince ayrıntısı ile dikkat edilir. Hep iki ile çarpılacaktır her davranışız... En ufak açığınızda aradan sızmaya çalışılır. Hemcinsleriniz bekar bir bayanı süzerken, sizi iki kere dikkatle süzerler. Erkekler içinse; kolay avsınızdır... Nasıl görürler biliyormusun? Zorluk çıkartmaz, Tecrübelidir. İlişkilerde çocuksu davranışlarla sizi bezdirmez. Soru işareti ile biten cümleler pek kullanmaz? Yanınızdayken doğaldır, kendini farklı göstermeye çalışmaz, doygundur vs. diye liste uzayıp gider...

Bir düşünelim bakalım? İş görüşmesine giden dul ve çocuklu bir bayan; sorulan soruda şöyle bir düşünür. Heleki çocuğu varsa; bekarım dese bir türlü, demese diğer türlü... En sonunda bekar ama çocuğu olduğunu belirtince, karşıdaki insanın bakışları, değişir mi değişmez mi? Ya da yeni tanıştığınız birisine bunu söylediğinizde.
Bayansa size destek olma ayağında neden ayrıldığınız merek eder önce. Erkekse sizinle sevişmenin nasıl olacağı, yada diğer tabirle kendisine verip vermeyeceğinizi. Bunlarında hepsini de, içine umut ve "ay sen ne güçlüsün" kelimeleri altında yaparlar.
~~~~~~

Toplum için ya evlisinizdir, ya bekar. Kredi kartı başvuru formlarında veya önünüze sunulan çoğu belge de size seçenek sunarlar. Ne olduğunuzu seçmeniz gerekir. Hadi bakalım seçin ne olduğunuzu. Evli misiniz: hayır, bekar mı? Eh bekarım tabiki diye düşünürsünüz. Ama sonra bir soru belirir beyninizde;
niye utanmam mı gerekiyor benim dulluğumdan? Boşanmış olarak büyük ve affedilmez bir suç mu işledim ben? Yürümeyen evliliğimin suçunu sadece kadın tarafına yüklerken, çok mu masumsunuz siz? Ama nedir? Boşanmış olmak, dikiş tutturamamaktır değil mi?

Ya ben... İkinci bir evliliğe sıcak bakıp, ama derinlerde deli gibi korktuğumu size nasıl açıklayayım. Hep insanların ne dediklerine bakan bir ailenin/çevrenin/arkadaşların yanında büyürseniz, empati yeteneğiniz ne kadar gelişken olur biliyormusunuz?

Birde anneler vardır. Tek korkuları oğullarının dul kadınlara bulaşmasıdır. Maazallah kendi oğulları bir dul kadının oyuncağı oluverirse, o kadının çocuklarını besler halde buluverir kendini. Çünkü asla kendilerine
"baba" demeyecek çocuklara bakmak için yetiştirmemişlerdir oğullarını... Bekar erkek & Dul kadın versiyonu daha kabul edilemez ölçülerde bizim ülkemizde. (Bir nebze bakirelik kavramı ortadan kalkınca, olabilirliği artmış bir durumdur.) Hımm napar bu kaynana adayları:

- evlatlıktan ret ederler oğullarını.
- sütlerini helal etmezler.
- kendilerine yazık ederler.
- intihar etmekle tehdit ederler.


Üstelik ne deseniz boş gelecektir. Siz kandıran taraf, erkekse kandırılan taraf olacaktır her zaman. Anlatmaya çalışırsınız, peygamberden tut, birçok örnekler sunarsınız. Ama o zaman dinin bir hükmü kalmaz. O zaman örf-adet-gelenek üçlemesi konuşur. Siz ne derseniz diyin, zordur bunları aşmak.


Hele ki aşan tarafın ayrıldığını düşünürsek, çıkacak söylemler, "ben sana demiştim" ler havada uçuşur.


Velhasıl zordur dul bir bayan olmak. Bir sonraki evlilik hep korkutur insanı. Beyninizden şöyle bir geçer düşüncesi: "Ya bu da yürümezse..."


Mutluluğa inanıp inanmamaksa, tamamen size kalmış. Diliyorum hepmizin karşısına güzel insanlar çıksın her yönden.


resim alıntı

16 Şubat 2009 Pazartesi

Hikayeler / Başlar bir hikaye sonunu bekleyerek...

Başlar bir hikaye sonu belli bir yolculuğa alır götürür insanı...

Adam kısık sesiyle sadece “neden ?” diye bildi ve kadın derecesi hiç düşmeyen bir tonla, tüm can acımışlığının verdiği oranda anlatmaya başladı.


Her şey ilk kez yalnızlığımı duyumsadığımda başladı. Seninle konuşmak istediklerim, sana söylemek istediklerim hep boğazımda bir yarım kalmışlıkla tıkandı. Biliyordum dinlesen anlayacaktın, anlatsam kurtulacaktım, ama dinlemeyi hep ret ettin. Sana anlatacaklarım hep sıradan göründü gözüne. Bilmiyorsun. Karşındakinin susması dışında, birine kendini anlatmanın zorluğunu. Yoktum gözünde, değersizdim senin için, öyle hissettiriyordun bana... Bir bedende takılı kalmıştın sen, yokluğumu sadece bir yönde arıyordun.

Senelerce sığınmak istediğim yanlarım çoğaldı yanında. Kapanmayan bir boşluk vardı içimde. Çevremdekilerin farklı duygularıyla besleniyordum artık. Adı bazen tutku oluyordu, bazen şımartılmak, bazense şefkat... Bölük pörçük duygularla yaşamayı seviyordum. Bilirdin bendeki bu halleri. Ama hiçbir şey demezdin. Susardın. Bu suskunluk anları benim başkalarının sevgisine, ilgisine duyumsadığım hisleri bin kat artırıyordu. Anlamadın... Ben konuştukça, sen karşılıksızdın, susmaya devam ettin. Önceden suskunluklarımız bile anlamlı gelirdi. Sonraki yıllarda ise sadece öfke hissettirdi bana.

İstediğim tek şey özenindi. Tüm birlikteliğimiz senin yapmacık ve bir görevmiş gibi yaşattıklarından ibaret geliyordu gözüme. Senin beni gerçekten hissetmeni beklerken; içimdeki savunma içgüdüsü ile buna ihtiyacım yokmuş gibi davrandım. Şimdi sakın susmamı bekleme, çünkü senelerce içimdekileri kusmayı bekledim sana. Sana pişmanlıklarımı anlatmayı isterken hep dinlemeyi reddetti benliğin. Belki de duyacaklarından korktun kim bilir. Sevgisizliğinle bu kadar açıkça yüzleşme cesaretin yoktu. Hazır değildin duymaya, kendini tartmaya...

Sen konuşmayınca, kendimi dinlemekten usandım. Usandığımda farklı kaçışlar aradım. Ama bütün yollar sana çıkmamaya başladı geri dönüş zamanlarında. İflah olmaz bir duygu arsızı olmaya başlamıştım, doymuyorum. Senin boşalttığın anlarımı başka kimliklerde, başka resimlerde ve seslerde doldurmaya başladım. İşte bu noktada hissetmeye başladın belki de bir şeylerin ters gittiğini. Alışkanlıkla yaptığım yemeklerin bile tadı değişti senin için. Bu sefer değiştiremeyeceğin hislerin altında ezil istedim! Çünkü zamanla senin canını acıtmayı istedim. Acıtamadığımı, değişemeyeceğini anladığımda; ama en çok kendime kızdığımda başladım seni aldatmaya.

Başka bedenlere sen diye sığınmadım ve yaslanmadım asla başkasının göğsüne. Kimsenin kalp atışlarını duymadım senden başka. Ama aldatmaksa aldattım işte düşlerimde. Dokunmadan seviştim bazı bazı. Senin umursamazlıklarına hüzünle ve öfkeyle seslenirken, onlarla şehvetli tonlarda konuşuyordum. "Gel" desem geleceklerdi biliyordum ve "Gel" dediler, gitmedim. Kirletmeye kıyamayacak kadar çok seviyordun çünkü bedenimi. Tek sevdiğin olarak gördüğüm bedenime başka dokunuşları yüzeysel tattırmaya kıyamadım. Nasılsa aldatmıştım ya seni vicdanım daha fazla yükü kabul etmeyecekti belki de.

Şimdi bana "neden" diye mi soruyorsun?
"neden"...
"Çünkü senelerce sen diye baktığım her yerde yokluğunun izlerini bulmamla başladı ilk kez her şey."


Resim
Related Posts with Thumbnails

..