huylarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
huylarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2010 Perşembe

Gaflar Ve Sakarlıklar Bölüm Bilmemkaç...



* Arkadaşım:
xxxxxx bana da binlerce soru yollamış
hiçbirine yanıt vermedim

Ben:
o da verme dedi tanımadıklarına

Arkadaşım:
:D
akhsşfksbfşbşkbvg
o da verme dedi tanımadıklarına
tekrar oku yazdığını

Ben:
ahahahaha
tanıdıklara vereceğim bundan sonra
ahahahahahaa
koptum

Arkadaşım:
kendi kendime gülüyorum burdaaa

Ben:
sende tanımadıklarına verme tamam mı
:)))))))
benim gibi

Arkadaşım:
tamam apla
tamam manukyan
ahahahaha

~~~~~~~
Ben:
yalnız o inşallah azmaz
ayy yazmaz
ahahahahah

Arkadaşım:
puhahahahahaaahaaahhahahahahah

Ben:
gaflar serisi 15467431312.....

Arkadaşım:
ahahahaah

Ben:
bunları not alamam lazım benim
baya biriktiler

Arkadaşım:
azmaması mümkün değil
hahahahaha

~~~~~~~

* Ben:
ayyy bir gün
ilk tek başına çıkışımda
fırtınaya denk geldim
şans işte
ama bendeniz şaşkın
şeyini çekili unut
böyle 5 km falan git

O:
neyini el freni sanırım :)

Ben:
arabadan gıcır gıcır ses geliyor
evet el freni
:))))))
of yaaa
~~~~~~~~

* İş yerimiz yeni yapılan bir iş merkezi. Hali ile henüz katların çoğu boş. Her şey yeni ve boya kokuyor. Beni uzun süredir okuyanlar bilir, tuvalet maceralarım çoktur. Yine böyle bir olayın beni bulması kaçınılmazdı sanırım :)) 

- İlk hafta: ben tuvalette iken sular kesildi

- İkinci hafta: ben tuvalette iken kapının kulpu elimde kaldı, diğer kulp ve vida kapının dışından aşağıya düştü. Ben içeride mahsur kaldım. :))) Allah tan kapının karşısında mutfak vardı da beni duydular. Şimdi her girişimde elimde cep telefonumla giriyorum tuvalete...

~~~~~~~

* Son olarak geçenlerde oturduğum sandalyeden düştüm. :) Olay şöyle gelişti. Sandalyeden ayaklarım sandalyenin bacaklarında iken kasaya doğru usp yi takmak için eğildim. Taktım ama o sırada önde fazla ağır basmış olacağım ki düşer gibi oldum. Düşmeyeyim diye elimde telefonla sehpaya tutunmaya çalışırken kasa kablodan dolayı üzerime geldi. Onu ittim, kendimi dengeledim. Oh bitti şükür, ucuz atlattım derken... Sen kafayı kaldırmamla masanın altına vurmam bir oldu. 
Masanın altından elimde kablo, kafamı vurmuş, nefes nefes bir ben olarak tek parça çıkmayı becerdim. :)))
Allah koruyor... 


* Kendi hali ile dalga geçip, kıkırdayan Efsa :) 

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Sevdim, Farkettim, Özledim

Ben bu sıralar;
Vişne suyunu buz haline getirip kıtırdamayı,
Sinirlendiğimde mutfak dolaplarını sildiğimi,
Gmailden vazgeçemeyeceğimi, yahooyu hiç ama hiç sevmediğimi,
Ama sözcüğünü çok sık kullandığımı
Lahanayı ve brokoliyi çiğ daha çok sevdiğimi,
Sürekli bir bilgi açlığım olduğunu,
ama bunları ezberleyip unuttuğumu,
Onay sözleri beklediğimi,
Üstüm batacak korkusu ile kendime yakıştırmadığım için; çimlere oturmadığımı ve bunu sadece bir kez kızım için yaptığımı,
Yolculuk için hiç heyecan yapmadığımı,
Ne kadar hırslı olduğumu,
FARKETTİM...!


Ayrıca;
Yeşil elma yemeyi,
Bezelyemi,
Adam ve kadın hikayeleri yazmayı-okumayı,
Şu aralar eksilen evdeki sesleri,
Evlerin kenarındaki yüksek betonların üzerinde yürümeyi,
Kara dokunmayı, yeme çabalarımı ve ayak bastığında çıkan kırt kırt seslerini,
Kısırı ve ince bulgurla yapılan her şeyiiiii (meeleniyorum artık resmen yorumlarda artık :))) )
Özlediğimi de farkettim



~ Durduk yere ilk ojesinin bu renk olduğunu hatırlayıp gülümseyen Efsa... :)
~ Bugün 16:00 da yola çıkıyorum bir aksilik olmazsa.
~Kendinizi evinizdeymiş gibi hissedin, ortalığı çok dağıtmayın, çöpleri atmayı unutmayın. :) Pazartesi görüşmek üzere...



17 Temmuz 2009 Cuma

Özledim

Baba;
Sen en çok "senede bir gün" şarkısını severdin...
Bir erkeğin (hele bir kadına) şarkı söylemesi çok güzel gelirdi bana
ve sen ne güzel şarkı söylerdin...
Şarkıdan değil, seni dinlerken mest olurdum.

Şarkı söylemeyi çok severdin. Bense seni dinlemeyi...
Senin şarkın biterdi, ne söyleyelim dercesine bakardın yüzüme...

Bense "şarkılar seni söyler,ben gamlı hazan, inleyen nağmeler" ile başlardım, cılız sesimle mırıldanmaya...
Sesim iğrençti, doğru notalarla söyleyemezdim, hep kendimce söylerdim şarkıları.
"En çok hangisini seviyorsun" deseler, cevap veremezdim.
Demediler, ama sen hep benden önce bildin hangisi olduğunu?
Bakıp suratma o an hangisini dinlemek istediğimi bildin...
Hangisini o an en çok sevdiğimi...

* Sana ilk hediyem 9 yaşımda iken oldu. Harçlıklarımı biriktirip, beğendiğin bir sanatçının kasetini almıştım. Verirken yüzüne bakıp, tepkini izleyeceğim diye düşündüğümü biliyorum. Ama o an o kadar utandım ve duygulandım ki, bakamadım gözlerine. Hiç bilemedim ilk hediyemi verirken, gözlerindeki ifadeyi. Ne ben bakabildim, ne de sen konuşabildin o an... Bundan 2 ay sonra elinde bir orgla çıkageldin. Yanında en sevdiğim çikolatamla birlikte...

* 15 yaşımda elimde ilk altın madalyamı tutup sana gösterişim. Bu sefer yüzüne hevesle bakışım, senin gururla bakışın...

* Geçtiğimiz pazar günlerinin birinde, sen-ben-bezelye olarak gittiğimiz deniz faslından dönerken; aynı gün annemle kavga edip ona söylediğim sözler aklımdan geçti. Senin bizi yatıştırışın...İlk kez dede anne torun olarak bir arada olmanın keyfi ile dönerken hoşgör kızım bizleri dedim. İçim sızladı.

* Yazları bahçedeki salıncağa oturup, radyoyu yada o arşiv cd lerinden birini bulup (hatta hep 11 ve 14 i seçip) açışın yok şimdi.

Bahçemiz de suskun bu aralar. Bitkilerin ve çiçeklerin dallarıda uzadı. İyiyiz idare ediyoruz kendimizi ama biraz eksiğiz gibi.Yemek yapmıyoruz mesela. Hayır işin özü atıştırmanın dışına çıkmakta istemiyoruz. İçimiz almıyor. Evimize ekmek girmedi mesela 2 haftadır. Annem de kızmıyor ben pişiriyorum yemiycem diyosunuz diye...

Seni çok özledim babacım, ama dün annemi de çok özlediğimi farkettim. Ablama yanaşıp öptüm. Doymadım 3 kere daha öptüm. Hadi seni özleyeceğimi bilirdim de baba, bu sefer sanki annemi daha çok özledim. Seni anlattım tüm yazıda belki. Ama sende özlediğim şeyleri aradım. Anıları andım. Annemi ise şimdiki hali ile çok özledim.

Evimiz ses olunca çok çok güzel. Haftaya görüşmek üzere sizlerle... İkinizi de çok özledim...



resim alıntı

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Bugün güzel bir gün



  • Bu bir kadın bir erkek dizisini kaç kişi izliyor bilmiyorum ama. Bugün facebookta gördüm bir bölümünden ufak bir kesiti. Dayanamadım buraya da koyayım dedim. Bu nimet mi - lanet mi olduğunu çözemediğim yetenek (dolaylı yoldan anlama-anlatma) bütün kadınlarda var sanırım. Bir çok bölümü çok güzel konduruyor kadına da erkeğe de, ama bu bölüm çok hoşuma gitti siz de izleyin istedim. (En alta ekledim... umarım görüntülenir. olmadı link bu.)

  • Birde ben senelerdir tek bir soru çözmediğim halde, hatta bu bilgilerle kazanamam herhalde dediğim halde... Üniversiteyi kazanmışım. 145 tutturamam bu bilgilerle derken, 264 almışım. Hayır bilseydim çalışırdım, 10 soru çözsem karımaymış baksanıza. Bende nasılsa bu sene kazanamam, seneye hazırlanıp en azından boş durmam diyordum. O zamanda AÖF den devam ederimdi amacım. Şimdi istersem okula bile gidebileceğim bir puanım var. İş saatleri akşam okullarına denk gelmiyor diye biliyorum. Abim saat 3 de başlayabiliyor bazıları dedi. Öyle olsa oradan devam edecektim. Bakalım düşüneceğim artık. Ama şaşırdım, birde cidden 10 yıl geçti ben hiç test denen meretin T sini çözmeyeli. Var anasını ahahaha modunda bir haber oldu benim için.

  • İşin güzeli ise 2009 yapılacaklar listemde bir hedefim daha gerçekleşti. O kadar az madde kaldı ki, kalanların çoğu da duygusal şeylerle düzeltmem gerekenler... Bu yönümü seviyorum, ertelemiyorum gerçekten istediğim şeyleri. Eninde sonunda gerçekleşiyor. Hırsımın olması beni bu yönde olumlu etkiliyor.

Bugün güzel bir gün... ve işte beğendiğim video...



resim alıntı

6 Mart 2009 Cuma

Ben' e dair / Huylarım 2

* Hep ama hep insanların yazısını ve imzasını merak ederim, her tanıştığım kişide bu böyledir. Özellikle bir erkese, kesinlikle imzasını görmem lazımmış gibi düşünürüm.


* Diğer kadınlar gibi kıyafet denemelerini sevmem. Arkadaşımla, ablamla, annemle çok katlı mağazalara gitmektende nefret ederim. Beğenemezler, sağdan ve soldan ortadan her kumaşa dokunmaları, o şıık tıık gibi askıların ittirilme sesi beni fitil eder. Beğendiğim şeyi görür görmez alırım, param yoksa da asla çıkmam bakınmak için. Ama peşlerinde onların bakmalarını beklemek çok sinir bozucu.


* Bir işi son ana kadar bekletir bekletir, o şeyi beynimde oyalatır, kendi beynimi yerim... Saat başı şunu yapacaktın, bu telefon edilecekti diyede kendime söylenirim. Ondan sonra kıçıma motoru takar zamanında bitiririm.


* Sabır konusunda ihtisas yaptığımı düşünürüm. Ütü yapmak, nar ayıklamak türevi şeyler benim için asla angarya sayılmaz. Zevkli anlardır.


* Kitapçıya gittiğimde en az 4-5 kitap alır dönerim. Bunlardan kesin bir üçünü çok hevesle okur diğerlerini okumadan, bir başka 3-4 kitap daha almaya giderim. Aldıklarımdan bir tanesini okur, sonra ilk aldığım kitaplardan kalanları bitiririm.



* Genelde beni ürkütme için ayakta ve yüksek sesle konuşulması bile yeterlidir. Pekte alınganımdır.


* Ara ara testere olasım gelmiyor değil. İnsanlar için olmadık düşünceler içine giriveririm. Kimse benim gibi bir surattan böyle şeyler beklemiyor tabiki.


* Meyveyi saplarıyla getirenlere burnumu kıvırırım. Mümkünse kiraz, erik, çilek benzeri meyveleri sapsız, kabuksuz görmek isterim tabağımda. Sunuma dikkat ederim.

* Bezelye varken arkadaşlarım ısrarla buluşalım diye ararlar. Bezelye yokken kimsecikler aramaz...! Sinir olurum :(

* Yemek yemek benim için dua gibidir. Yemek yerken sofraya saygısız davranan sevgilim bile olsa gıcık kapmam için yeterli bir sebeptir.

* Yüksek sesle ve hızlı konuşan insanları sevmiyorum. Sürekli eeeee, ııııııı şeklinde konuşanlarıda. Ama çok konuşan insanlar oluyor hep etrafımdakiler. (hoş bende çoğu zaman gülmekten konuşamayanlardanım)


* Çokda patavatsızımdır ve yalan söylemekten, kıvırmaktansa çoğunlukla karşımdakinin duymaktan haz etmediği şeyleri söyleyiveririm.


* İhmal tek kötü huyumdur. Aramayıp aramayıp, sonradan aramaya çekinirim. Hele ölümler olmuş, doğumlar zamanında kutlanmamışsa, yerin dibine geçesim gelir.

* Çok sevdiğim bir kesimde kıyafetse en az 2 rengini alırım.

* Bir eve gittiğimde koltuk koltuk gezerim. Bir sonraki gidişlerimde de direk oraya yönlenirim. :) Koltuk derken, isterse bu mutfak sandalyesi olsun farketmez yani...


* Kendim de sevildiğimi dokunulunca hissettiğimden, sevdiklerime de dokunma gibi hastalığım vardır. Yanımdaki kişinin koluna, bacağına dokunmak için asla bahane yaratmam. Aaa yanlış anlarmı demem.

* Birisi ile ilk tanışmada eğer ben gıcık kaptıysam, resmen açık ararım. Bulduğumda da suratına vurmak için güzel bir an beklerim. İsterse 3 yıl geçsin unutmam. Lafımı sokacağım gün eninde sonunda gelecektir.


* Yumurta kapıya gelmeden kılımı kıpırdatmam. Özellikle canım kıpırdamak istemiyorsa, değil kapıya ayağımın dibine gelse yapmam..

* Eve gittiğimde bir müddet oturmam. Annemler sürekli oturmam için ısrar ederler. (yer benden daha kuvvetliymiş) Bense gün boyu oturmaktan sıkılıyorum. En az yarım saat oyalanırım ayakta. Bulaşık makinesi boşaltırım, ayakta atıştırırım falan.

* Her akşam buzdolabının karşısına geçip bakınırım. :)). Hiçbişiy almasam bile mutlaka bakarım ne var ne yok diye. Annem bu davranışımı gözlerini deviren bakışıyla tamamlar.


* Hımm birde yatağa yatana dek üzerimi değiştirmem. Aaaa eve geldim üzerime rahat bişiyler geçireyim de demem. Öyle dururum, yemek yerken eşortmanla yemeği sevmiyorum, yada misafir geliyor ben pijamalarımla duramıyorum, giyin çıkar bir ton dert geliyor.

* Mağaza mağaza dolanmayı sevmesemde, market alışverişlerine bayılırım ama :))). Eğer yanımda bir erkek yoksa ve elimde alınacak listesi de yoksa, zamanımda varsa; muhakkak pratik olan, dişime göre yeni bir şey bulurum. Özellikle dondurulmuş yiyecekler falan (mısır, kalamar), yeni çıkan bişiyler vs. hoşuma gider incelemesi.

Birinci bölüm' e buradan gidilir :)

6 Şubat 2009 Cuma

Ben' e Dair / Küçücükkennnn

Bugün mim konumuz küçüklüğümüz. Kendi resminde de uçağın içinde olunca tam uçan kelebenk oldu (: ve buraya kondu.

Bende dünya üzerinde ki her insan gibi bayılırım bebeklik hikayelerimi dinlemeye ve inanırım ki en huysuz insan bile annesinden bebeklik anılarını dinlemeyi sever. Ben en küçük çocuğum, babamın emekliliğine de denk gelince, annemin değil babamın kucağında büyüdüm desem yeridir. O nedenle babamla çok sıkı fıkıyızdır. Genel olarak çok uslu bir çocukmuşum. Koydukları gibi bulurlarmış beni. Ama istediğim şeyler olana kadar tabiki... Neler yaptım diye düşünürsem ilk aklıma gelenler aşağıdakiler...

@ Annem 33 yaşındaymış ve o zamanlar kendini doğum için geçkin hissetmiş olacak ki; ben düşeyim diye ilaç içmiş. (4. çocuğum) Ama Allah işte inatla yaşama tutunmuşum. Sonra da çıkmıycam diye diretip, doğumunu 2 hafta geçiren bir bebekmişim. (bezelyede 3 hafta geç doğdu, karnımda öldü diye panikleyip neredeyse ben gidecektim)


@ İki kere biri 3 diğeri 4 yaşımdayken evden kaçmışım. Birincisi ablamın peşinden onun okuluna, ikinci ise canım çikolata yemek isteyince babamın gittiği kahveye.


@ Bir gün evde duran babamın jopunu alıp (haberlerde izlediğim gibi acaba acıtıyormu gerçekten diye) sol elimi açtım ve sağ elimle vurdum. Bir müddet sessizleştim tabi ki ve elimdeki baloncuk 10 günde falan ancak iyileşti. Ama bir daha o jopa asla dokunmadım. :) Allah tan silaha dokunmamışım. Ama kurşunları alıp alıp okulda arkadaşlarıma götürdüm yani.


@ Kahkülü olan kızları çok severdim ama benim yüzüm ufacıktı bana yakışmaz diyorlardı. Yine de istiyorum diye aldım makası kestim. Ama biraz yamuk oldu sanki diyeee diye keserken ufacık bir tutam kaldı alnımda. Eee öyle de okula gidemem ben deyip jileti aldığım gibi saçımın dibinden kestim. Bir hafta sonra iğrenç bir biçimde dik dik saç kırıntıları çıktı oradan, fondotenle bile kapanmadı. Tabi bir daha saçımı da kendim kesmeye kalkmadım.


@ Abimin bütün kız arkadaşlarını bilirdim, evde herşeyin yerini de ben bilirdim. Ajan gibi bilmediğim şey yoktu. Ama söylemezdim kimseye onlar ararken ben izlerdim yan gözle.


@ Yaklaşık 8-9 yaşıma kadar tülbent koklayarak uyudum. (koku severliğim o günden bugüne dek uzanır) Onsuzken ağlamaktan baygın düşene dek gözümü kırpmazdım mesela. Öyle yerlerde sürüye sürüye elimde taşıdım. Aramızda çok şizofrenik bir bağ vardı. Sonra bir şekilde bıraktım. Ama çok uykum olmadığı anlarda yine zaman zaman elime alıp kokladığımı hatırlıyorum.

@ Küçükken tanıdığım bütün erkeklerin subay olduklarını sanırdım. Babam ve amcalarım subay olunca.

@ Diğer çocuklar düşer bir yerlerini kırarlarken bana hiçbir şey olmadı mesela. Hep kolu ayağı alçılı çocuklara özenirdim. Hiç bisikletim olmadı, hep bisikleti olanları da kıskandım içten içe. Hiç dayak yemedim, hiç kardeş kavgası kıskançlığı çekmedim, ben büyürken abim, ablam evlendi. Şımarık değildim.




@ Babam yeşil gözlü kumral bir adamdı. Dedem (annemin babası) de sarışındı. Nasıl olupta dedemin annem gibi esmer bir kız oldu anlayamazdım. Dedemi hep babamın babası olarak düşlerdim. Çünkü onlar birbirlerine inanılmaz benzerlerdi. Bende nerde ela veya yeşil gözlü erkek görsem diplerinde bittim uzunca bir müddet.


@ Resimdeki ilk arkadaşım mehmet. Seneler sonra ailesini de alıp beni istemeye geldiler. Ben pek esmer insanlardan hoşlanmam bunu büyümüş kapkara haliyle görünce annem benim dememe gerek kalmadan annem damat adayını savsakladı. Kardeşleri falan olmuş, küçücük yaşta kapanmışlar. Beni böyle yazın askılılarla görünce onların da gözü pörtledi. Beni de kapandı falan sanıyorlardı herhalde ne bileyim.



Biz bu mehmetle senelerce aynı yatakta uyuduk aynı yemekleri yedik, masaların altına girip o baba ben anne olduk... Bana pembe ona mavi kazak örerlerdi falan yani. İkiz gibi giyinirdik. Ben olanlarda kalırdım gündüzleri, çünkü annemin hep örecek örgüleri olurdu. Beni hep annesi ve mehmet, abim yada babam avuturdu. Sonra biz evimizi sattık onlarda karşımızdaki evden taşınmışlar.

@ Veee 6 yaşıma kadar mehmet hariç erkek çocuklarından (kuzenlerimde dahil) korktum. Ama ne korkma...! Eğer sokağın köşesinden bir erkek çocuğu geçsin; ben diğer sokaktan geldiğim gibi vınnnn, hemde ağlaya ağlaya ve yanımda beni koruyacak kim olursa olsun. Annneeeee erkek geliyoooo diye. Annem

- "niye ağlıyorsun kızım", "ee oğlan geliyordu sokaktan... ", annem "fgdfgljgdl"

Artık korkumun başlangıcını hatırlamıyorum ama 6 yaşıma dek sürdü. Belirli sokaklardan asla geçmedim.


@ Büyüklerin arasında sürekli tekne kazıntısı, el oyuncağı, doktortezi, kazandibi muamelesi gördüm hep. "Emekli" diye seslenirlerdi babamdan ötürü. "Emekli gel, emekli git" falan. Lakabım hep öyle kaldı. Bir çok eveveyn faktörüm olmuştur bu nedenle...

@ Oturduğumuz evin arka tarafında mağara ve sazlıklar vardı. Senelerce o mağaralarda yaşayan korsan hikayeleri anlattık birbirimize ve kızılderili olduk bazı bazı, benim adım "kantakiydi" (: . Annem hep tembihlerdi bizi gitmeyin etmeyin içkiciler varmış orada falan filan korkuturdu gözümüzü.


@ Ablamın pedlerini alıp parça parça keserek bebeğime bez yapardım ve bütün bebeklerimi istisnasız ameliyat eder gibi kestim. Altlarını delip daha kolay çişlerini yapsınlar diye.


Şimdilik aklıma gelenler bunlar küçüklüğüme dair.

31 Ocak 2009 Cumartesi

Tuvalet kapısında beklemek



Şirkette 60 erkeğe 4 tane bayanken nasıl denk getiripte aynı saatlerde çişimiz geliyor anlamıyorum... 4 farklı birimde ve farklı binalardayız. Ama nedense hep aynı saatte tuvalette denk geliyoruz...! Sonra da tuvalet önünde laflamaya başlıyoruz. çünkü hepimiz biliyoruz ki yerimize dönsek kalkmaya üşencez, git gel yapmaktansa gün boyu konuşmadığımız için neredeyse tuvalet önünde günaydınlaşıyoruz. Sonra başlıyoruz beklemeye. Bazen bu bekleyiş oldukça uzun sürüyor, kişiye ve yapılan eyleme göre özellikle. Hatunlardan biri benim gibiyse kendime oyalanacak bir konu buluyorum, duvarlara bakıyorum, aynaya bakıyorum falan filan. Hele ben annemin tuvalette çok kalma diye uyarmalarına karşın çok severim tuvalette bişiyler okumayı. Ya ne bileyim öyle otur otur canım sıkılıyor sonra. Birde baktığın her yer aynı. Aynı noktalar, aynı köşeler, aynı kapı falan. Tabi iş yerinde öle kitabı alıp tuvalete giremiyorsun ama bu esnada cep telefonum imdadıma yetişiyor. Allah' tan bağırsaklarım bana ihanet etmiyor da bu işlemi çok nadir iş yerinde gerçekleştiriyorum. Alarm saati gibi çok düzenliyimdir bu konuda.
Bizde kendi aramızda bu çiş mevzuunuda bir türlü oturtamadık, hep ama hep denk geliyoruz. Hoş regl günümüz falan değil ki bu birbirine göre ayalansın. Mesela ben o konuda da özürlüyümdür azıcık. Hatırlayamam, düşünürüm düşünürüm pazartesimiydi salımıydı, yok yok o gün şu olmuştu falan... türevleri vücudumda olan biten bir şeyi bilemem. Çok kafama takıldı ise evde ablama sorarım sen ne zaman olmuştun? diye. Ondan bir gün önce birgün sonra benim ki denk geldiğinden, tarihleri öyle hesaplayabilirim. Düşünsenize dünyadaki kadınların aynı gün regl olduklarını... Dünya çekilmez be. Ah konudan yine saptım. Bugün nedense bütün iğrençliğim üzerimde işten de atılıcam büyük ihtimalle, sıra bekliyoruz tüm sadık arkadaşlarla. :) O nedenle çok boktan espiriler yapabilecek kapasitedeyim şuan...
Bu tuvalet mevzuu hakkında bir yazı okumak isterseniz de Irazın yazısını taviye edebilirim özellikle son paragrafı mükemmel :)) ve başka bir tane da geçen aylarda mailime düşen bir yazı (burak niye aklıma sen geldin bu esnada bilmiyorum artık :) )
"İŞEME SANATI ÜZERİNE
Kisi dünyada iseyen tek varlik olduguna inanir. Bu yüzdendir ki umumi tuvaletlerde aktivitenin sesini duyurmamak için çesitli sebeklikler yapar. Özellikle kadinlar tuvaletinde bu tür tavirlara sık rastlanir. Kadinlarin penisleri olmadigi için çislerinin hedeflerini tutturmakta erkekler kadar basarili degillerdir. (Erkekler sidikleriyle isimlerini yazmak, klozetteki suyun etrafinda dolandirarak eglenmek gibi lükslere sahiptir.) Bu yüzden bayanlarda çis genelde suyun tam ortasina denk gelerek inanilmaz bir gürültü çikartir. Bunun yaninda bir de dogal iseme sesi vardir (bayanlarda). Bu ikisi birlestiginde umumi tuvaletlerde yahut misafirlikte "sorrrrrr" sesini çikartmamak icin çabalamalar baslar. Dikkatlice kulak kabarttigimizda "şırrr" diye ufak bir ses duyariz. Bunu "şırıl" sesi takip eder. şırr.....şırıl...şışırıll takriben 15 saniye kadar sürer. Eger hala isemenin dogal oldugunu farkedememis bir kisiyseniz, bu durumda isemeye baslamadan önce pozisyonunuzu alip, sifonunuzu çekip, sifon gürültüsü bitmeden yangindan mal kaçirircasina "şorul şorul" iseyerek kurtulabilirsiniz.
Bayanlar tuvaleti, enfeksiyonlara daha duyarlidir. Iserken oturmak zorunda olan bayanlardan bir kisim kit zekali olanlari oturmaya çekinerek "havadan yapma" pozisyonunu tercih ederler ve deligi tutturamayip kenarlara siçratirlar. Yer gök çis olur.Ardindan tuvalete giren bayanlar ise önce ana avrat düz gidip, sonra kit zekalinin taktigini uygulamak zorunda kalirlar. Bu taktik görüldügü kadar kolay bir sey degildir. Hele ki uzun müddet çisinizi tuttuysaniz iki ince bacak üzerinde dakikalarca "S" seklinde isemek bir kabusa dönüsebilir.Bu kit zekalilara önerim ise tuvalet kagidiyla klozeti kaplayip, o sekilde rahatlamalari ve kendilerinden sonrakileri spastik sekillerde isemek zorunda birakmamalaridir.
Erkekler tuvaletinde gürültü sorunu daha az yasanir. Erkekler zaten birbirlerinin yaninda osurmak,geyirmek, burun karistirmak hatta "kiliç" yapmak (beraber iseyerek çis çarpistirmak) gibi igrençlikleri yüzyillardir büyük rahatlikla yaparlar. Pisuvarlarda yanyana iseyen erkeklerdeki ortak özellik nedense hepsinin tavana bakmasidir. Bunun sebebi yanindaki kisinin heybetiyle aniden karsilasip kendine olan güven duygusunun eksilme korkusu olabilir.
Pisuvarlar ilginç yaratiklardir. Içinde naftalinler bulunur.Normal bir erkek icin en büyük zevk sidigin siddeti ile bu naftalinleri saga sola attirip, çesitli oyunlar oynamaktir. Hele ki sizden önce iseyen biri pisuvara bir izmarit atma büyüklügünü göstermisse naftalinlerle filan hiç ugrasmazsiniz. Sigarayi bir düsman gemisi belleyip, bir iseme seansinda parçalayip, kagidi bi tarafa, tütünü bi tarafa gelecek sekilde mat ettiginiz takdirde sizden mutlusu olamaz. "Ne kadar sallarsan salla, dona düser son damla" lafi artik bir ayrinti olmaktan çikmis, hatta boku dahi çikartilmistir.
Fakat sallama metodlari üzerine düsünülebilir. Bir kisim; eliyle bizzat tutup sallamayi tercih ederken (en kalabalik grup budur),bir kismi ise orta parmakla, yukaridan sert fiske darbeleriyle çalisir. Hiçbir seyi tutmayip sadece kendilerini sallayan bir grup da olsun isterdi gönül. Komik olurdu, yazardik... ((:"

30 Ocak 2009 Cuma

İstersem


İstersem;

Çok uslu bir kız olabilirim,

Çok iyi söz de dinleyebilirim,

Emrine de oynayabilirim,

Seversem,

Seversen.


İstersem;

Bir kadın gibi davranabilirim,

Bir kadın gibi oturup,

Saçlarımı geriye atabilirim,

Seni konuşturup sadece dudaklarına bakabilirim,

Cezbederim,

Seversem,

Seversen.



İstersem;

Belki bir anne kadar sığınılabilir hissettiririm,

Yüreğinde bile hissedersin sevdiğimi,

Göğsüme yasalayabilirim,

Seni bakışlarından tanıyabilir,

En sevdiğin yemekleri yapabilirim,

Seversem,

Seversen...



Hem 5 yaşında bir kız gibi gülüp,
hem bir kadın gibi bakabilirim
yada bir anne şevkati ile sana dokunabilirim.
Sen o an yanında hangisi olmamı istersen...
Ben hep ellerini tutabilirim...
İSTERSEM ! İSTERSEN !
Related Posts with Thumbnails

..