23 Aralık 2008 Salı

Masal masal içinde / O Adam



Adam…
Beklenmeyen misafirlerin özlemiyle dopdolu günlerden birinde; kapılarını zorlamıştı. Açmayacaktı, delikten baktığı insanı tanımıyordu. Tamamen yabancıydı... İsmini seslendi, benim dedi, İşte o an tanıdık bir şey hissetti masaldaki kız kalbinde. Her gün kağıt üzerinde gördüğü bir ismi mırıldandı dudaklarında sessizce. Masaldaki adam yüzünü de göstermişti yine o gün.

Hafifçe araladığı kız kapıyı...
Şaşkındı, ürkekçe uzattı ellerini. Bu arada kızın savunma içgüdüsünü kullandığı söylemleriyle yılmadı adam, sürekli konuştu... Susmadı adam, kadının suskunluklarına inat... Kapıları açtı sonunda kız korkusunu yenerek. Konuğunu ağırlayacak kadar güçlü hissediyordu kendini artık. Girmeyi başardı adam, ellerini uzattı adam, tuttu kız...

- "hoş geldin" dedi kibarca. Gerçekten de ne hoş geldiğini düşünüyordu o an. Karşısındaki adam gülümsüyordu, sürekli gülüyordu, kız mutlu olduğunu düşündü; bu konuşkan, heyecanlı, sürekli gülen adam içini kıpırdatmıştı. Adamında kendi içinde mutlu olduğuna sevindi.

En güzel şekilde ağırlamak istemişti bu konuğunu, ama bilsin de istiyordu onun günlük yaşantısını. Ortalığı toplamaya lüzum görmedi; bıraktı biraz dağınık kalsın. Adam o halleriyle sevsin istedi kendisini. Ama adam daha büyük hayallerle girmişti o eve; beklediği gibi olmamıştı, daha farklı bir yaşamdı kızda ki, gördüklerini bilmek istemedi. Aslında sevdiği çok şey de bulmuştu onda, sevmediklerinden de fazla. Ama az da olsa sevmediklerinin ağırlığı, sevdiklerine üstünlük tasladılar. Bunlarla başa çıkamayacağını düşündü belki de. Düşünmeyi seçti adam... Düşündükçe kızdı... Kızgınlıkları ile baş başa kalmak istedi, kızgınlıklarını kıza kusmak istedi... Kız kırıldı, incindi ama vazgeçmemişti. Yapabileceği her şeyi yaptı, hatta ilk defa bir şeyin mücadelesini verdiğini hissetti. Kız sadece iyi ağırlamak istemişti, olmadı. Gitmeyi seçti adam günün birinde, engel olmak isteyen kıza inat. Kız çok denedi, gitmesin istedi, ama kaybetti. Çünkü her defasında ret edilmişti.

Dün adamın mesajını gördü, özenle seçmişti kelimeleri adam. Ona melek gibiydin demişti, suçlama demişti, özür dilemişti, başladığı gibi güzel bitmeliydi adam için, gitmeyi seçmişti... Adam için doğru olan bitmesiydi, kız için yanlış... Bitmişti...

Dün adamın başka birini merak ettiğini gördü kız, onu araştırmıştı. Bu bile yeterdi kıza vazgeçmesi için. Adam hiç bilemeyecekti ne çok sevildiğini, bir daha söylemeyecekti kız. Bir daha onunla ilgili dizeler dolaşmayacaktı şu sayfa da. Vazgeçmeyecekti elbet, ama savaşmayacaktı artık. Çünkü anladı ki ne kadar giderse o kadar kaybediyordu kendini... Adamı...

Neden kapısını çaldığını merak etti adamın, keşke daha güçlü olsaydı dedi. Kendisi gibi beklentisiz yaklaşabilseydi. Aynı havayı solumayacakları, aynı evin kapısından giremeyecekleri, aynı toprağı elleyemeyecekleri, öpüşmeyecekleri düşüncesini oluşturmuştu artık adam onda.

Vazgeçmişti başında adam... Sağırdı adam, dilsizdi, kördü, umursamazdı, kabullenemezdi içindekilerle yaşamayı... Üzgündü kız, kızgındı aslında, şu an iyi değildi, ama olacaktı, çünkü artık güçlüydü. İnsanlara güvenini yeniden kazanmıştı, sevgiyi kazanmıştı, Karşısında ki vermediyse o onun düşüncesizliği idi, onun kaybedeceği bişiy yoktu, elinden gelenin en iyisini yapmıştı, belki son bir şey daha kalmıştı, onu da yapınca vicdanı rahat olacaktı.

Kapattı kapıyı giderken adam. Kız arkasından açık bırakmıştı oysaki... Aralıktı kapı, isterse dönsün diye. Döner gibi oldu adam, ama eşikten girecek cesareti bulamadı yeniden, sil baştan yaşadılar ayrılığı.

Kapanan kapıları açmaya cesaretin yoktu adamın, anlamıştı kız, en sevdiği mısralardan bir kaçını tekrarladı... Ama adam duymadı...
- "Biliyorum ne sen dönebilirsin artık... Ne de ben kapıyı açabilirim sana."
- "Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak. Haykırmak. Ağlamak.
Sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...


Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla
benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, sıkışıp kaldığım bu karanlık
dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu
artık seni sevmek...

Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terk etmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için
birbirine yalvaran iki yüreğiz artik... "Ayazda İki Yürek" gibiyiz...
Sen benim şizofren aşkımsın... Bense senin kanayan vicdanınım...

Affet beni sevgilim... Verdiğim sözleri tutamadım...Mademki ancak yokluğumda sevgimi hissedebiliyorsun, öyleyse yokluğumla kal sevgilim...
Madem yokluğumla daha mutlusun,
O halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm  son kimlik olsun..." **



** Cezmi ersöz - şizofren aşka mektup



19 Aralık 2008 Cuma

bütün günleri beyaza boyayın... ama bir tanesi siyah kalsın...



“ Ölüm kadar zordu gözlerin
Ne benim oldular, ne aklımdan çıktılar.
Son kadehlerim oldun bazen
Bazen yeni bir sigarayı yakış sebebim
Şimdi ellerinden uzak olduğum kadar uzağım kendimden,
Hiç bitmemiş siyah beyaz bir puzzle gibi hayat
Parçaları birleştirmeye korkuyorum
Bitince sen çıkarsın diye titriyor ellerim.
Ölüm kadar zordu ellerin
Ne benim oldular, ne aklımdan çıktılar.
Ayrılık şarkıları oldun bazen
Bazen buralardan kaçış sebebim
Şimdi beyazlar dans ediyor saçlarımda
Seyretmediğim siyah beyaz bir film gibi hayat
Seyretmeye korkuyorum
Bitince sen çıkarsın diye dinmiyor gözlerim
Ölüm kadar zordu gidişin
Ne benim oldun ne aklımdan çıktın.”
Özdemir ASAF
bazı şeyleri duymayı kaldıramayacagını bilerek bunu benden isteyen tek insana... ŞEREFE... Daha temiz olan kirliyi (!) iteklesin... Bir insanı olduğu gibi kabullenmeyip, kendi kalıbında olmadığını anlayınca vazgeçen birine...

4 Aralık 2008 Perşembe

Hoşça kalın,



Hüznüm çöküyor üzerime
ve ne çok üşüyorum bugünlerde
ve ne çok sorguluyorum kendimi,
ve tutunacak dallar arıyorum
ve kollar beni sarsın istiyorum.
ve sizi bilmiyorum ama ben sevildiğimi dokunuşlarla hissediyorum,
ve birileri bana dokunsun, saçlarımı okşasın,
ve gerçekleri yadsımadan;
kayıp masalları anlatsın istiyorum.
ve yolculuklara çıkayım hem içime, hem dış dünyada.
ve kaybolayım...
ve çıkılmamış yolculuklara çıkayım
ve her durakta durayım
ve insanlar ardımsıra seslensinler,
kendine iyi bak desinler
hoşça kalın diyeyim bende onlara.
BENSİZ HOŞÇA KALIN

1 Aralık 2008 Pazartesi

Mektuplar / Hiçkimse




Bir gün kapanan kapıları açmaya cesaret bulduğunda ben o evde seni bekliyor olacağım, ama sen hiç bilmeyeceksin diye başladı hikayede ki kız bu seferki mektubuna. 

Yalnızdı, ama bu eskisi kadar koymuyordu. Anlamını bulduğu ve yazılarla anlamlandırdığı bir hayat kurmuştu yeniden kendine. 

Kız geriye bakıp düşündüğünde istemişti ki "evet ben kendi başıma da mutluyum ama bu mutluluğu, seninle de paylaşmak istiyorum" Ama erkek duymak istememişti bu mesajı. O suskunların kahramanlarını oynuyordu her zaman. 

Onu mutlu görmek adına yaptığı tüm girişimler sonuçsuz kalmıştı. Her ne kadar vazgeçmeyeceğim senden dese de kız, sonuçsuzlandırılamayan her şey; üzerine alınganlık olarak yapışmıştı. Keşke biraz daha cesaretli olsaydı adam, böyle suskun kalmasaydı. 

"bitti..." dedi yaşanmamışlıkların üzerine nokta koymanın zamanı geldiğine inanan kız. 

"Sen hiç bilmezdin de, senin yanından ayrılıp eve dönmek çok koyardı aslında. Yanında rahattım ben, huzurlu, hep yanında olayım isterdim. O dizlerde uyumak, sana sokulmak isterdim. Söylediğin ya da yazdığın her sözcükten ben çıkmak isterdim" Olmadı. Başlamadan tükettik. Şimdi tekrar eve dönüş zamanı, kapanan kapılara dokunmama zamanı... Şimdi yine bitmelerin ve yeni başlangıçların zamanı...

Başladığı mektubu zarfa koydu, zaten üzerinde adresi yoktu, alışkındı buna kız. Hiçbir zaman göndermemişti yazdıklarını. Ve mektuptan aklında kalan bir paragrafın, üzerinden geçti tekrardan.

"Yenilmiş bir ordu gibi kaçıyorsam senden, dudaklarının karşısında kaçıyorsam bağışla... Bir yangını başlatacak kibrit olmaktan korkuyorum..."

Duraksadı ve düşündü... "Asıl sorun nerede biliyormusun çözümünü bildiğin bir seyin kuruntularını yasamak" dedi hafif bir sesle aynadaki aksini görüp seslenen kız. Sadece adamın tepkisinden korkuyordu artık. Sustu... Usulca pencereden dışarısını izledi. "Keşke" dedi, "Keşke sonunu her ikimizde bilsekte bu aşkın, yine de yaşasaydık" 

Yaşan(a)mayan şeylerden tüm yaşamı boyunca nefret ederek...





28 Kasım 2008 Cuma

Tanıdım Yanlızlık Düşlerimi



Tek bildiğim gecelerinin masalsı düşü ben değildim.
senin prenses deyip koynuna aldığın,
ellerinle dokunabildiğin gerçekliğindi,
benim uzaktan iç geçirip, sadece seyrettiğim
bana düşen kendi düşlerimi ellerimle söndürmek oldu.
Artık yanlızlık düşlerimi bile görmez oldum nicedir...
Şimdi sadece üşüyorum...!

7 Kasım 2008 Cuma

son ayrılık

Bu son ayrılığımız olacak bir tanem,
Çünkü kavuşamayacağız bir daha...
En güzel giysilerimi giyemeyeceğim gün doğarken,
Gülümseyemeyeceğim aynalara...
Öylesine yürüyeceğim yollarda,
Öylesine sessiz sakin...
Acelem olmayacak ilk sigaramı yakarken, Deliler gibi çarpmayacak kalbim
Başkasını sen sandığımda
Sonbaharı seveceğim en çok,
İçim sızlamayacak seni düşlerken,
Yeni hiçbir şey olmayacak hayatımda,
Dargın olacağım umutlara...
İkimizde alışacağız bu acıya bir tanem, Çaresizliği de seveceğiz bir zaman sonra... Herşey bizden önceki gibi olacak...
Şarkılar ne kadar zalim olsa da...


* mazilerden çıkıp gelen bir şiir...

1 Kasım 2008 Cumartesi

Tüküreyim teklifine


Tescilledim güzellik başa bela. Blog sanmaki enfesim şuyum buyum. Ama bütün şebekler bana niye denk geliyor anlamıyorum ki :( Neden bütün erkek arkadaşlarım sonunda bana aşklarını itiraf ediyorlar. :(( istisnam yok kesinlikle, yazık...

Eski müdürlerim olan güvenilir beyle ve 40 yaş müzmin bekarı bay mıymıyla akşam yemeğe çıkmak için sözleştik. Ama bay güvenilir gelemedi. Şehrimizin gayet şık olan bir restorantına gittik. Adam ben içicem dedi ki gittiğimiz hiçbir yemekte alkol almamıştık daha önce noluyoruz acaba diye düşünüyorum. Kocaman şişe beyaz şarap geldi... Allah' ım bay mıymıy ın gözleri nasıl parlıyor anlatamam adam bir şen şakrak, bir konuşkan. Sıçtın efsa dedim, yemek bitse de gitsem diye bakıyorum.

Bir yandan da yan taraftan şırıl şırıl sular akıyor beynimi yedi su sesi, ortamda sıktı biraz kaçacak delik arıyorum resmen. Adam memleketini, ailesini anlatıp duruyor, hıı diyom ama dinlemiyorum, hafif şarapta etkisini göstermeye başladı, gülümsüyorum sürekli salak salak, yemek yediğimiz yerde ördekler var suyun içinde onlara bakıyorum, şu mekanda ışık ne hoş yansımış enfes resimler çıkar orada diyom... sonunda yemek bitti adam birden;

- gelecek hakkında ne düşünüyorsun planların ne dedi?

- artık hayattan hiçbir beklentim yok mıymıy bey, beklentilerimin hepsini düşürdüm yoksa mutlu olamayacağımı anladım.

- evlenmeyi düşünmüyorsun?

- 6 ay önce deseydiniz evet derdim. Zaten biliyorsunuz direkten döndüm. Ben birilerine sığınmayı seven tiplerdenim, (bana hep dedikleri sen bana kendimi erkek gibi hissettiriyorsun diye, nasıl beceriyorsam bir bok yaptığım yok)

- Biliyormusunuz artık şu bölümün yerini değiştireceklermiş şirkette.
(artık lafı nasıl döndüreceğimi düşünürken istemsiz çıktı)

- bıdır bıdır bıdır

- hesabı isteyelimmi, geç olmadan gideyim bezelye bekler beni uyumaz.

Ne gelmez hesap oldu, garsona hesap dedikçe meyve, kabak tatlısı, türk kahvesi getirler. Artık bıraktım kader oyna benle anasını satayım dedim. Neyse bir şekilde geldi. Araca bindik seviniyorum kurtuldum sorulardan diye düşünürkennnn....

- efsa biliyormusun seni ilk gördüğüm an hani iş görüşmesi için gelmiştinya, krem bir takım vardı üzerinde, o an, o birkaç saniye içinde, o göz temasında işte evlenebileceğim kız dedim. O günden beri sana karşı hiçbir düşüncemi yanıltmadın. Birazdan sana da soracağım o ilk gün ne düşündüğünü... -lafı kesilir hemen -

- ben düşünmüyorum mıymıy bey

(ayrıca sizi ilk gördüğüm an çizgi film karakterlerine benzetmiştim. gözlüklü kocaman göbekli, kel... hayır kel ve göbekli adamları zaten beğenirim de sen ayrı bir tür gibisiniz. Temel reisteki durmadan hamburger yiyen adamsınız siz...)

- neden diye sorsam, sebebini bilsem
(Allah' ım bitsin bu işkence... arabadayız ama kıçım dondu lan, adam yanıyor herhalde ben montla şu havada zangırdıyom arabanın içinde)

- ben size asla o gözle bakmadım.
(kokunuzu sevmedim, tıslayarak nefes alıyorsunuz ve herşeye rağmen sizde güç yok, 40 yaşınıza dek evlenmemişsiniz arada 15 yıl var)

- anlıyorum, ben içimde kalmasın ömrüm boyunca diye sormak istedim, yanlış anlamamışsındır umarım. Sen ailenle, karakterinle :P, güzelliğinle çok mükemmel bir insansın
- yok anlamam mıymıy bey.


(Allah' ım güzel Allah' ım ömrüm boyunca balık denk geldi. (by mıymıyda balık) Sonra günün birinde hiç terazi erkeği ile tanışmadım ben diye düşünme gafletinde bulundum. ardarda 5 erkek tanıdım hepsi de terazi idi. Geçen sefer 28 ekimde bunlardan biri yırttı kıçını. Sihirli bir dönemdeyim sanırım gelen gelene. Hayır yani ne bu bolluk anlamış değilim. Tek bildiğim bir erkeği evlenmeye ikna etmek kadar kolay bişiy yok anladım. Amam bu salaklar başlarına ne geleceğinden emin değiller o ayrı... şuradada belirtmiştim bu durumu, ama artık kanıksadım. BEN TİPTEN KAYBEDİYORUM...

* 40 yaşında herif utanmadan bir feybokunda "hoşçakal demeden bilmeliyim, arzu ettiğim, sen hiç senin olmayan birini sevdinmi" diye şiirler yazmış.
Teneşirler paklasın seni mıymıy efendiiiii.
Related Posts with Thumbnails

..