30 Mayıs 2009 Cumartesi

Bedenin sana ait!



"Size çok sevdiğim ve yaklaşık 5 yıldır yayımlarını takip ettiğim bir kadının bilgilendiren bir yazısını aktarmak istedim. geniş içeriğe www.beni koruyun.com dan ulaşabilirsiniz. Özellikle çocuklarınıza anlatabileceğiniz uygun bir dille yazılmıştır. Dilerim gerek olmaz ama bilgilendirmekte yarar var diye düşünüyorum."

"Maalesef bazı yetişkinler onlara duyduğun güveni kötüye kullanabilirler. Yanlış yapan sen değil, istemediğin bir biçimde sana dokunan kişidir. Cinsel taciz daha büyük, daha yaşlı, daha güçlü kişilerin işlediği bir suçtur. Kendini suçlama ve kimsenin de seni suçlamasına izin verme."

İyi dokunma, kötü dokunma, gizli dokunma: Bedenin sana ait!

Öncelikle, kimlerin sana dokunabileceğine, öpebileceğine ve sarılabileceğine senin karar verme ve “hayır” deme hakkın olduğunu asla unutma!

Birisi sana uygunsuz biçimde dokunduğunda:

“Hayır” de ve o kişiye yaptığından hoşlanmadığını, dokunmasını istemediğini söyle.

Hızla o kişiden uzaklaş. Hoşlanmadığın bir şekilde sana dokunan kişiden kaç. Bir daha bu kişiyle asla yalnız kalma.

Yardım iste. Çığlık atabilirsin.

Kendine inan. Sen yanlış birşey yapmadın.

Birisi sana uygunsuz bir şekilde dokunursa, olan biteni güvendiğin birine anlat. Tehditlerinseni korkutmasına ve sessiz kalmana neden olmasına izin verme.

Birisi sana dokunur ve bunu aranızda sır olarak saklamanızı isterse kendine şu soruyu sor: “Bu sırrı saklamak beni rahatsız ediyor mu?” Seni rahatsız eden hiçbir sırrı saklama. Anne-babana, bir akrabana, öğretmenine, doktoruna ya da güvendiğin başka bir yetişkine durumu anlat. Anlattığın kişi sana inanmazsa, güvendiğin bir başka kişiyle konuş, birisi sana inanıp yardım edene kadar vazgeçme.

Tehdit veya tacizde bulunan kişiden uzak durmak için elinden geleni yap. Kendini rahatsız veya güvensiz hissetmene neden olacak biçimde sana dokunan kişi ile yalnız kalma.

İyi dokunma

Sevdiğin kişilerin sarılması ve öpmesi güzel birşeydir. Örneğin:

Uyandığında annenin sana sarılması ve öpmesi.

Babanın iyi geceler dilmek için sarılması ve öpmesi.

Anneanne ve büyükbabanın ziyarete geldiklerinde herkesin birbirini kucaklaması ve öpmesi.
Kötü dokunma

Kendini rahatsız hissetmene neden olan dokunmalar genellikle kötü dokunmalardır. Birisi sana istemediğin bir şekilde dokunduğunda bunu gizlemek zorunda değilsin. Kendinin kötü olduğunu düşünme. Kötü olan sen değil, sana kötü bir şekilde dokunan kişidir. Bedenin sana aittir. Sen istemiyorsan kimse sana dokunamamalıdır. Kötü dokunmanın ne olduğunu bilmek ister misin?

Canını acıtan dokunma kötü dokunmadır.

Dokunulmasını istemediğin halde sana dokunulursa bu kötü bir dokunmadır.

Dokunan kişi kendini rahatsız hissetmene neden oluyorsa, bu kötü bir dokunmadır.

Dokunma senin korkutuyor ve sinirlendiriyorsa, bu kötü bir dokunmadır.

Birisi seni kendisine dokunmaya zorluyorsa bu kötü bir dokunmadır.

Dokunan kişi bunu hiç kimseye söylememeni istiyorsa, bu kötü bir dokunmadır.

Dokunan kişi bunu başkasına söylersen sana bir zarar vereceği tehdidinde bulunuyorsa bu kötü bir dokunmadır.

Maalesef bazı yetişkinler onlara duyduğun güveni kötüye kullanabilirler. Yanlış yapan sen değil, istemediğin bir biçimde sana dokunan kişidir. Cinsel taciz daha büyük, daha yaşlı, daha güçlü kişilerin işlediği bir suçtur. Kendini suçlama ve kimsenin de seni suçlamasına izin verme.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Nokta




Biliyormusun?

Senin için:
Gözlerim tutku olsun istedim,
Ellerim güven,
Saçlarım parfüm,
Boynum huzur,

Uzattım beklentisiz,
Zeytin dallarımı her defasında...


İstedim.
Vatanından sürgün edilmiş gibi yürümemeyi
Sessizce yanında.

Biliyormusun?
Nece zamandır,
Öfkemin uyanışını duyuyorum içimde.
Bak! nefes alıyor.
Hırıltılı.
Kuşkunun bıçağını sivriltiyorum.
Bir yanım delir, deşil, çürü, kanat kendini istiyor.
Diğer yanım suskun.
Gerçekten suskun
Git yanımdan,
Kanasın dudakların arzudan.
İhtişamına rağmen cılız senin yüreğin.
Yanıma yakışmıyor.

Şimdi :)
Yetiyorsa gücün, uyandır tüm şehri uykusundan.
Ama ilk önce kendin uyan,
İçinde kaybolduğun dünyalardan.

Artık;
Kokumun sineceği yastıklarda uyuyamayacaksın
Ve uykuların kaçınca yanıma sığınamayacaksın.
Katmanlarına inemeyeceksin saçlarımın
Ve dehlizlerinde barınamayacak gözlerimin.

Ben;

Dudaklarımı azad ediyorum zindanlarından...


GİT ŞİMDİ...

Gölgen düşmesin daha fazla üzerime...

Artık senin hiçbir şeyine dilenci değil ellerim.


Ve gün geldi ben senin mabetlerine ibadete durmaktan vazgeçtim.
Benim kalbim buna yeterdi de, sen bu derece imana değmezdin!
.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Ve




Ve ben!
Hapsedip tüm virgülleri bağlaçları kullanıyorum artık...!

Ve sen!
Aslında zafer sandığın yengilerine bir yenisini ekliyorsun...!

Ne yazık... 
Kendini kandırıyorsun!!! 



Söyle şimdi:
"Hangi tülbent süzmeye yeter, içimdeki kuşkunun o tuzlu tortusunu?"


19 Mayıs 2009 Salı

Deneme - Hikayeler / Sen gidiyorsun ve ben bir yazı yazıyorum sana dair


Boynumdaki nefesinle uyanır gibi oluyorum. Gözkapaklarımı yarı açarak, sana bakıp gülümsüyorum.

- "Gidiyor musun, vaktin varsa kahvaltı hazırlayayım" diyorum. Sense
- "Gerek yok tatlım, uyu sen, öğlen vakit bulursam yemeği birlikte yeriz" diyorsun.

Gülümsüyor dudaklarım hala. Gözlerimi kapatıyorum ve ufak bir vücut eğimi ile senin yastığına burnumu dayıyorum. Kokunun verdiği huzurla hala yanımdaymışsın gibi geliyor. Arkandan bakmıyorum. Kokun benimle ya, kalkıp uğurlamıyorum...

Sen gidiyorsun... O ana dair hatırladığım tek ses, kapının kapanış sesi oluyor.

Birisi öldüğünde hani sonları düşünür ya insan. Yoo, hayır ölümün genç yaşlı demeden gelip aldığını değil... Ya da haksızlık olup olmadığını veya ölümün ona yakışıp yakışmadığı da değil...
Anlatmak istediğim; o kişi ile en son neler yaptığınız, en son kelimesi... En son ne giymişti mesela? Yapmayı ertelediği bir şeyler var mıydı ve size bundan bahsetmiş miydi? Son yemeği neydi? Ya son düşüncesi ne oldu? Soruları...

Sen gidiyorsun... Ve ben şu an kapıdan asansöre kadar kaç adım attığını bile merak ediyorum. Anımsıyorum da; ilk tanıştığımız zamanlar, koluna girdiğimde yürüyüşümüzü birbirimize uydurmaya çalışırdık. Senin adımların benim bir buçuk adımım gibiydi. Ve ben yarı koşar halde, hala kolumda kolunu hissedebilmek için çabalardım sana uyum sağlamayı. Başarmıştık değil mi? Aynı adımlarla kaldırımlarda yürümeyi...

Sen gidiyorsun... Ben uyanıyorum... Ufak bir "akşama ne pişirsem" sorusuna hemen "sulu köfte" diye ses veriyor içim. En sevdiğin şekilde yapıyorum sulu köfteyi. Az suyla, biraz patates ve köfteleri çok karabiberli... "Öğlen çıkarız belki" dediğin aklıma geliyor. Olsun diyorum içimden, akşama hazır olur en azından, tasası kalmaz.

Sen gidiyorsun ve geri dönmüyorsun...
Keşke diyorum. Keşke bir gün öncesinden yapsaydım şu yemeği... Sen ne çok severdin...
Peki, sen son ne yedin, yoksa bir çay mıydı boğazından geçen? Belki de suydu. Sen çok severdin zaten su içmeyi.

Sen gidiyorsun ve ben şuan sonları düşünüyorum... Söylemek istediğim her şeyi söylemişim sana. Sevgimi, özlemimi, kızgınlıklarımı, başarılarındaki övgülerimi...

Son telefon konuşmamız ayın 14 ünde oluyor.
Son gömleğin mavi çizgili,
Son kez öptüğüm yer göğsündü bedeninde... Başım göğsündeydi uykuya dalmadan önce.
Son kez seni güldürdüğüm konu neydi sahi? Dur bakayım, topuğumun kırıldığı ve benim elimde ayakkabın teki ile koridorda kalakalışımdaki şaşkınlığım mı? Birde, salondaki koltuğun yerini değiştirirken verdiğim mücadeleye gülmüştün, taklidimi yaparak... Ne güzel gülerdin. Gözlerinle ve yüreğinle gülerdin...
Son kez koklayışın...
Son kez gözlerim yarı açık sana bakışım...
Son kelimen...
Son... Son... Son...
Bir son nasıl anlatılır? Bir son nedir? Ölüm bir son mudur?
Ya sensizlik? Açıklaması uzun sürer mi? Ve ben yeterince açıklayabilir miyim sensizliği?
Yatağın sağ tarafına hiç yatamayışımı.
O günkü olayları, şaşkınlıklarımı paylaşamayışımı.
Sulu köftenin ve mantının hayatımda asla bir daha pişirilmeyecek listesine girmesi mi sensizlik?

Biliyor musun aşkım, o günden sonra kirli çamaşırları bile kokladığımı biliyorum. Bir banyoda kaç saat geçirilebilir sence? Birileri beni orada bulana dek kıpırdamayışım. Kapıyı çilingirle açtırmak zorunda kalışları ailenin... Annenin suratına baktığımda, senin gidişinden çok bana acıdığını gördüm biliyor musun? İlk defa bana öyle sıcak ve yavrusuymuşum gibi baktı... Bunun için sonları yaşamamız mı gerekiyordu? Hayır, isyan değil içimdeki. Ölüm hakkındaki düşüncelerimi biliyorsun sen. Ama yaşamındaki sonlarla avutuyorum kendimi... Bilmiyorum... Eşyalarını toplamayı ret ediyorum. Kirli sepetindeki çamaşırları yıkamıyordum elimden zorla almasalar. Onlar kirli değildi ki... Onlar sen kokuyordu. Gömleklerini ütülemek bile ne büyük keyifmiş Tanrım...

Sen gidiyorsun... O günden geriye kalanları düşünüyorum... Kalan... Artık kalanlarla yetiniyorum işte. Sancılı saatler, insanların beni tek başıma bırakmama telaşları... Psikologlarda saatler geçirme... Geçire geçire geçirilen saatler...

Sen gidiyorsun... Senden kalanları veriyorlar bana bir poşetin içine konulmuş. Bak bir kalan daha işte... Şaka gibi dimi... Değil... Cep telefonun, paçalarından ceplerine dek kesilmiş kan damlarının olduğu krem pantolonun, bozuk paraların, cüzdanın... Son kez elimi poşete atıyorum... Evimizin anahtarları çıkıyor... Biz bir daha asla bir aile olamayışımızın gerçeğini de peşinden sürükleyerek...

Sen gidiyorsun ama düzeliniyor! Hayata kazandırılıyorsun. Kalanları dolduracak "şey" ler yaratmayı öğreniyorsun. Artık eşyaların yerini değiştirebilecek gücümün olduğunu keşfettim bak. Meğer nazım hep sanaymış. Arabanın muayenesini bile kendim yaptırdım geçtiğimiz günlerde. Misafir geliyor ve artık senin koltuğuna oturduklarında ani bir refleks ile ayağa fırlamıyorum mesela. Arda ile tayfun uğradı geçenlerde iş yerime, Eskileri konuşup gülümsettiler beni. Eskiler... Ve yeniler... Seninle ilgili anılarım bile eskimedi sevgilim. Bazen aynı hikayeyi anlatırken buldum yine kendimi. Alıştılar çevremdekiler de sanırım. Birde yeniden gülümsediğimi gördüklerinde, bende seviniyorum. Güçlü kızsın diyorum hep kendime. Uykularım çok düzenli mesela. İlaç kullanmayı ret ettiğim için uzunca bir müddet bununla boğuşsam da, her şey gün geçtikçe yerine oturuyor...

Sen gidiyorsun... Karnımdaki bebeğim de seninle birlikte gidiyor sanki... Doğmamış çocuğumuza üzülüyorum... Güle güle bebeğim diyorum... Babanla birlikte seni varmışçasına seviyoruz...

Sen gidiyorsun... Ben boşluk doldurmaca oyununa bir son vermeyi zamanla yaşama uyumu öğreniyorum. Seni mutlu edebildiğimi düşünüyorum en azından. İçim rahat sevgilim.

Tek bildiğim seni çok özlüyorum...
Seni seviyorum.

Sen gidiyorsun ve ben bir yazı yazıyorum sana dair...


* Görsel alıntı.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Gözlerimi kapatıyorum


Gözlerimi kapatıyorum... 
Beni uyudu sanıyorlar...  
Yüzümün sadece yarısı görünüyor saklandığım yorganın altından... 
Sesimi çıkartmıyorum... 
Susuyorum... 
Suskunluklarımla örtüyorum içimdeki kasırgayı...
Yoruldum herşeyin skalasının tutulmasından.
Azından,
Çoğundan,
Ortasından...
Gözlerimi açmasam...
Yorganın altından hafif bir müzik duyulsa...
Ve ben bütün günleri kırmızıya boyasam mesela, 
Ama bir tanesi siyah kalsa....
Ona bakarken de yorulmasam... 
Tenine dokunurken bir beyaz gibi yabancı kalmasam...
Bende siyah olsam...
Bir şarkı olsam...
Dudaklarında olsam...
Uyusam sonra...
Uyandırırmısın?

6 Mayıs 2009 Çarşamba

...



Kırma kabuklarımı .

Zar zor yetiştirdiğim, meyvelerimi çalma!



Related Posts with Thumbnails

..