21 Aralık 2009 Pazartesi

Mektuplar / Sana Dair


Biliyor musun; senden sonra, kimseyle sevişmedim ben. Cidden kimseyi buna layık görmedim. Hala kendimi senin hissederken; bırak tenime başka adamların dokunmasını, düşüncesini bile istemedim. Kendimi senden habersiz, sana ait hissetmeyi sevdim.


Biliyordum hayatındaki birçok kadından pek de farklı olmadığımı. O kadar aykırı gecelerde, o kadar ayrı bedenlere dokunmuştun ki, izimi bırakacak tek bir yeri bile zor bulmuştum. Gerçekten büyük şehirler gibiydin sevgilim. Tenin bile bir coğrafi bölge gibiydi. Benden önce zapt edilmişti. Benden önce keşfedilmiştin.

Çok şey düşledim bazen... İstedim... Saç telimin senin o çok sevdiğin yastığınla, çarşafının arasında kalmasını mesela... Ya da bir kaç denemede bile düşmeyecek bir şekilde tenine yapışmasını, alınamamasını... Büyük bir şehir gibiydin sen sevgilim. Varlığım, kalabalığında kayboluyordu... Ben, teninden düşüyordum...


Harflerim bile senin harflerinde yoktu oysa... Elimde kalan bir şey de... Geçmiş zamanlarda söylediğin tüm güzel sözleri umutlanmak için biriktiriyordum çocukca.

Sen sevdiğim adamdın... Bir sabah gözümü göğsünde açmıştım... Şimdi... İçimde kaldın... Çıkılmaz bir sokağın girişinde durmuş, bile bile girmiştim o sokak aralığından... Tek senin olmak istemiştim. Tek benim ol istemiştim.

Küçük bir şehirden gelen, küçük bir kız gibiydim. Yetişkin rolleri oynuyordum sana...


Oysa sen sevdiğim büyük şehirler gibiydin sevgilim. Öyle doygun, öyle kalabalık, öyle vefasız, öyle dolu, öyle büyüleyici, öyle içine hapseden... Ve ben seni küçük şehirlerin içinde, büyük şehirlerce sevmiştim.


Sen kocaman bir şehirdin... Ben keşfedilmeyi bekleyen cılız bir kasaba...


Sen hiç okula saçlarımı iki yandan örüp gitmediğim günler gibiydin. Ne saçlarım örülecek kadar uzundu, ne de ben saçımı örmeyi biliyordum. Biz gibiydi olmayan saç örgülerim. Asla bir bütün olmuyorduk... Karışamıyorduk...

Hep bekledim seni, ihtimallerini, gerçekleşme hayallerini. Örüldüğümü, bütünleştiğimi ve tek vücut olduğumuzu sandığım anda, ama en çok tutturulamayacağımızı anladığımda kaybettim seni... Kaydım gittim ellerinden... Sen siyahtın... Kırmızı sana yaraşamazdı...


Büyük bir şehrin, dar sokaklarında tökezledim yazarken...Bu yazıyı da, bundan öncekileri de...


* resim
* Birkaç zamandır içimden bu sayfaya yazmak gelmiyor, o nedenle eskiden yazdığım yazıları aktarıyorum.
* Adıyaman da ki yardım kampanyamız son hızla devam ediyor. Çorba a benimde tuzum bulunsun, bende yardım debilir bir çocuk sevindirebilirim diyenler bize dönerlerse çok sevinirim...
* Cevaplayamadığım yorumlar için de özür dilerim. Bu aralar beni böyle idare ediverin. :)

18 Aralık 2009 Cuma

Soyunuş




Soyunmalısın...
Evet şimdi!
Teker teker çıkartmalısın seni sen yapanları...
İçimden geçse de, ben dokunmamalıyım kıyafetlerine
Bunu sen yapmalısın!

Soyunmalıyım...
Hemen şimdi!
Tişörtümden değil, tokamdan başlamalıyım mesela
Saçlarım dökülmeli bir anda omzuma
Yaklaşmalısın
Uzaklaşmalıyım...
Daha soyunmamışsın!!!


Soyunmalısın...
Evet, hemen şimdi!
Tüm kusurlarınla sevmeliyim seni.
Aynalara bakar gibi olmalısın
ve korkmamalısın.
ve bir suya dokunur gibi dokunmalısın kendine
arınmalısın!


Sevgilim,
Önce kendini bulmalısın...

ki beni bulasın...



*  Kendini büyümüş hisseden Efsa...

16 Aralık 2009 Çarşamba

Asker çocuğu olmak

 Geçen gün H.türk gazetesinde Kamil Güler' in bir röportajını okudum.  Ben pek yaşamadım ama abilerim ve ablam benzer durumu yaşayan insanlardan... Bakın kendisine sorulan soruyu nasıl açıklamış:

- "Hiç susmuyorsunuz..."-
- "Babam askerdi ve uzun yıllar Doğu’da yaşadık. O nedenle dışarı çıktığımızda hep birilerinin haberi olurdu. Lise ikinci sınıfa kadar birisi bana bir şey sorduğunda ağlıyordum, çünkü çok fazla okul değiştirdim. “Arkadaşlar aramıza yeni birisi katıldı. Kendini bize biraz tanıtır mısın?” hayatımda en nefret ettiğim cümledir. Bir gün artık bu soruyu duyunca ağlamaya başladım."


Ve bende uzun yıllardır duran bir mail...

- Hala kapı kitlemeden evinde yaşamaktır.


- Sen önce gelsen bile orduevlerinin kuaför sırasını yüksek rütbeli birine verme mecburiyetindir.

- Sanılanın aksine aile içinde disiplini görmeden uygulamaktır.

- Memleketinin olmaması demektir. (nüfus cüzdanında yazar, kütük orda demekle yetinirsiniz) - doğum yerinizin sizin için hiçbir şey ifade etmemesidir. (tesadüfen o şehirden geçersiniz anneniz size "bak oğlum sen şu hastanede doğdun" der)


- Ailenizdeki tüm bireylerin doğum yerinin farklı olması demektir.

- Ailedeki herkesin asker gibi yaşaması demektir. (zira sizin yapacağınız bir hata “x şunu yapmış” şeklinde değil “y albayın oğlu şunu yapmış” şeklinde konuşulacaktır)

- Her gittiğiniz şehirde bir önceki şehirle anılmanızdır. (istanbul'dayken marmarisli'li çocuk, marmaris'deyken ankara'li çocuk v.b.)


- Okul değiştirme rekorları kırmak demektir. (üniversiteye giden 12 yıllık eğitim sürecinde 8 ayrı okulda okumak gibi)


- Tayin olunan şehirde yeni dostluklar,aşklar kazanıp sonra onları kayıtsız şartsız terk etmek ve gittiğiniz yerde bunları sıfırdan yapabilmek için yırtınmak demektir. (ki muhtemelen bunu başarıp “oh ne güzel ortamımı kurdum” dediğinizde, yeni bir tayin emri babanızın eline ulaşmıştır)


- Okulun ilk günlerinden nefret etmek demektir. (herkes birbirini tanımaktadır sizse benim gibi yeni bir var mı diye bakınıp ilk irtibatı onla kurmaya çabalarsınız. muhtemelen isminiz sınıf listesine yazılmamıştır. en alta kalemle eklersiniz. numaranızı da bilmiyorsunuzdur. ilk bir hafta böyle misafir sanatçı gibi okula gidip gelirsiniz…)

- Babanız emekli olana kadar evinizin size ait olmaması, oturacağınız evi seçememeniz, poster yapıştırırken bile “demirbaşa zarar vermeyelim” kaygısı taşımak demektir.


- Vatan sevgisini kitaplardan okuyarak değil, bizzat yaşayarak öğrenmektir.

Tüm bunlara rağmen dışarıdan bakan gözler


- Sizin kamplarda nasıl eğlendiğinizi


- Ordu evlerinde nasıl ucuza kola içtiğinizi

- Lojmanların devlete yük olduğunu

- Askeri araçlardan bedava istifade ettiğinizi

- Babanız maaşının ne kadar yüksek olduğunu (!)


- Askerlik zamanımız geldiğinde babamızın bize torpil yapacağını konuşurlar…

Binlerce kez açıklamış olmanıza rağmen… her şeye rağmen bizim tek yaşadığımız babamızın mesleğiyle gurur duymak ve mesai aracı lojmana girdiğinde, tek tip elbiseli insanlar arasından babamızı bulmakti bu duyguları anlayan ve paylaşan tüm asker çocuklarına sevgiler, saygılar…

* Bu yazı alıntı... Ama çok hoşuma gitti... Zamanında Pilli Cadının da yazdığı böyle hoş bir yazı vardı... Okumak isterseniz buyrun :)

* Birde birilerini direk Allah' a havale ediyorum artık. O kullandıkları kelimelerini alıp boğazlarından aşağıya sokup, başka yerlerinden çıkartıcam zamanımı bekliyorum. Kimse ile bir derdim, tasam, çekememezliğim yok. Milletin ne yaptığını zerre umursamıyorum ben , merak da etmiyorum. Ama onlar ile aramızda kapanmamış hesap kalmayacak buda böyle bilinsin. Yutturucam o kelimeleri teker teker.

8 Aralık 2009 Salı

SONRA - LAR



Ne ilginç birşeylerin hep sonralarından korkuyorum.

Hayatımda istediğim şeyler; bazen emeğe gerek kalmadan sunuldu, bazen ise kendi çabamla elde ettim. Ama hadi şunu da yapamadım dediğim çok az şey var hayatımda. Mesela hiç keşkem yoktur. Sadece kazandığım bir okula gitmediğim için, "acaba gitsem nasıl olurdu hayatım" diye düşünmüş ama üzerinde durmamışımdır.

Keşke dememek için çırpınıyorum resmen. Kimin yanında olmak istiyorsam oluyorum yada gidilecek yerleri sıralamaya koyup gidiyorum bir şekilde. Ama şundan da korkuyorum mesela; ya günün birinde kendime koyduğum hedefler biterse. Ya sonra kendi sınırlarımca gidilecek, yapılacak, ilgi duyduğum konularda öğrenilecek şeyler kalmazsa... diye düşünüyorum.

Hal böyle olunca karşımdakinden de aynı davranışı bekliyorum... Ya bu sonsa, ya beni uzun yıllar göremezsen içinde kalmayacak mı be insan evladı. Ne demeye istediklerini engelliyorsun demek geçiyor içimden avaz avaz.

En basitinden aklıma gelenler şunlar;


* İlk kez denediğim bir yemeği, ikinci kez aynı lezzette yapamamaktan korkuyorum.
* Birisi ile sevgili olmadan önceki halleri, sevgili olduktan sonraki hallere tercih ediyorum. Bu nedenle hep çekimser kalıyorum. Hep sallantıda olan ilişkileri seviyorum.
* Veya uyduruk yaptığım bir şeyin, ikinci kez aynı güzellikte olamayacağından.
* Bir erkeği evlenmeye ikna etmenin zor olmadığını biliyorum, ama sonrasından, yürütememekten korkuyorum.
* Yemeklerin içindeki eti, en sona saklıyorum tadını daha iyi alabilmek için. Bitmesinden korkuyorum ilk lokmada.
* Kızımı büyütmenin keyfini tadarken, sonrası için kaygı duyuyorum.


* Bu aralar hayatında bir eksik var ama ne olduğunu bulamayan Efsa...
* Bezelye geçenlerde R. efe diye bir çocukla oturmak istediğini belitti. Çünkü o çok usluymuş. İnşallah onunla oturturmuş öğretmen... :)
* Resim

3 Aralık 2009 Perşembe

Engellenmek... Abim' e ve tüm arkadaşlara...

Akşam iş çıkışı muhasebe müdürünün arabasında eve doğru yol alınır. Bir tane daha çalışan vardır aracın içinde. Az sonra abisinin arabasını görür kız. Yanyana dururlar ama abisi görmez kızın farkeden bakışlarını. Adamlar farkederler abisi yerine. "Birini mi gördün?" sorusunu "Abimi" diye cevaplar kız. Ardından abisinin aracı bizden daha ileride durur. Konuşma başlar...

Muh. Müdürü : aa özürlü (!) plakası, abiniz özürlü mü?

kız : Evet abim bedensel engelli, (ama bu engel kime göre ve neye göre bir anlasam???)

diğer çalışan : yaaa nesi var (!!!)
kız : (üzerinize afiyet azıcık sinir ve kemikleri kopmuşta) Doğum sırasında olmuş.
Muh. Müdürü : Neresi özürlü peki?
Kız: (Otomotiğe alınmış gibi cevap verilir) Doğum sırasında elleri önce çıkmış. Ebe de dikkatsizce çok çekince her iki kolunda da sinir kopması ve kemik kırılması olmuş, sol kolunu iyileştirebilmişler ama sağ kolu çok fazla zarar görmüş. Şuan sağ kolunu kullanamıyor...
Diğer çalışan : Yaaa tüh tüh... ee araba kullanıyor. (Arabaya arkadan bakmaya çalışarak abimi arama)
Kız : evet araç otomotik vites özel dizaynlı. Zaten sağ kolunu kullanamıyor sadece.
Muh. Müdürü : hııııı (üzüntülü bakışlarla) evli mi?
Kız : evet çocuğu bile var. (garip olan ne???)
Diğer çalışan : İyi bari. kaç yaşında abiniz?


Kız : ( :S ) 40
Diğer çalışan : Ebenin hatası mıymış peki?

Kız : (herkez suçlu arama psikolojisinde sanırım) Öyle görünüyor ama belki o an oda anneyi kurtarmak için tek yolun bu olacağını düşündü. Bilemiyoruz.

Muh. müdürü : hımmmm. Cık cık cık. Yazık olmuş
Diğer çalışan : ...... Bey işte olacağı varsa oluyor, Allah öyle istemiş.
Kız : ( :S )

Muh. müdürü: ne iş yapıyor abiniz?


diye diye konuşma uzuyor. 20 dakika kadar kendi kendilerine engellileri, mesleklerini, evlenmelerine dek bir çok konuya getirilerini - görütülerini konuşuyorlar.



Biz abimi fiziksel olarak kendimizden farklı görmedik. Emin olun birisi bize hatırlatmasa bizim çoğu zaman aklımıza bile gelmiyor. Bakış açılarımız başkaları gibi olamadı. Gerçekten araba sürmekten, yüzmeye dek her şeyi yapabilen bir insan o. İş ortamında 35 yaşında küpe takabilecek kadar özgür ve ailedeki herkezden daha güzel yaşayan bir insan. Sürekli gülümseyen, en iyi esprileri bulup seni de güldüren bir insan. Kızı doğduğunda çevremizdeki çoğu insan yengeme acıyan gözlerle baktılar, görüyorduk. Ama abim onda bile yanılmadı bizleri, enfes bir baba oldu. Şuan yiğenim 14 yaşında aynı bana benzeyen bir genç kız oldu babası ile gurur duyan.



Abim çoğu zaman insana acaba kim daha engelli diye düşündürtecek kadar fikirleri geniş birisi üstelik. Hukuk dalında dersler verir. Açtığı blog sayfasıyla da bu bilgilerini paylaşıyor şuanda ve oldukça geniş bir okur grubu var. Yine ücretsiz mahallelerde gezip bilgi veriyorlar 15 kişilk bir grupla. Demem o ki biz burada otururken o insanlar oturmuyorlar. Hayatı dolu dolu yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyorlar. Değer biliyorlar...



Ayrıca kör bir aile dostumuz var. Kendisi avukat, hani dışarıdan baksanız biraz Müslüm Gürsesi andırır tipi. Ama bir karısı var, hem güzel, hem sevecen, gözü gibi bakıyor adama. Çok tatlı kızları var birde. Yiğenimin babasına bakışlarını görüyorum onda. Tabiki herkesin kusurları var dünyada ölüm değil bu, Lütfen kendi özürlerinizi, engellerinizi başkalarına mal etmeyin. O kör adam dolmuşa bile binip ineceği durağı biliyor ya hayretle bakarsınız.




Yine de insan kendisi ile ne kadar barışık olursa o kadar mutlu olur düşüncesimdeyim. Onların bakış açısından ziyade kendi bakış açılarımızı değiştirelim. Ama bizim toplumumuzda insanların yaftalayacakları bir konumda bulduğumuz için, ne yaparsak yapalım kafamızdaki engelleri kaldıramıyoruz.



Her müşterisi abime bu soruyu sorar kaza mı diye? Ama onun cevap verirken ki suratını görürseniz ne demek istediğimi anlarsınız. O kadar halinden memnun, gururlu bir havada söylüyor ki, bundan utanmıyor. Yaşamından, sağ kolunu kullanamamasından dolayı kimseyi suçlayıp, yaşamıyor. Demek istediğim biraz da biz onları dışlayarak bu hale getiriyoruz. Fenasi geçenlerde engellilerin bir çoğunun yaşayamadığı cinselliğe değindi. Rodin alper de çok güzel bir kampanya ile "engelleri kaldır" ı başlattı. İncelerseniz çok sevinirim.


Resim alıntı

* Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler günü... Seni çok seviyorum Abicim ve seninle gurur
duyuyorum.

* Bu yazı yayımlanıp geri çekilmiş geçmiş yıla ait ve sevgili İpeğin blogunda yayımlanmış bir yazımdır...


Bu yılbaşı siz de çocuk gülücüklerinde yankılanabilirsiniz.




Birmilyonkalem sitesi olarak Adıyaman’daki çocuklarımızla birlikte yeni yılı karşılamak istiyoruz.

Siz de bu kutlamaya katılmak ister misiniz?

Nasıl mı?


Adıyaman 80.Yıl Rehabilitasyon Merkezi'nde kalan yaşları 8 ile 17 arasındaki zihinsel engelli 30 erkek çocuğumuz için giysi* (gömlek, kazak, pantolon, çorap, ayakkabı vb) armağan edebilirsiniz.


Adıyaman Sevgi Çocuk Yuvası’nda yaşayan yavrularımız için oyuncak* (grup oyuncakları, bebek, araba vb) ve giysi* (elbise, gömlek, kazak, pantolon, çorap, ayakkabı vb.) gönderebilirsiniz. Yuvada 7–10 yaş arasında 13 kız, 7 erkek; 11–15 yaşları arasında da 7 kız, 2 erkek çocuğumuz yaşamaktadır.



Yolladığımız armağanların çocuklarımıza ulaşmasını aynı zamanda Adıyaman'da yaşayan Birmilyonkalem yazarımız Gazeteci Sn. Naif Karabatak ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Sn. Murat Demirkol sağlayacaktır.
 Bu kampanyada ortak amacımız çocuklarımızı sevindirmek, onların yüzlerindeki tebessümde pay sahibi olabilmektir.


Yuvada kalan çocuklarımızdan birisine armağan gitmezse ya da hediyeler arasında denge olmazsa yavrularımız incinebilir.

Bu yüzden sizlerden ricamız yolladığınız armağanları birmilyonkalem@gmail.com adresine bildirmeniz. Böylece 1MK editörleri ilgili güncellemeleri yapar, eksikleri belirler ve ilgili organizasyonları yapabilirler.




Ayrıca dileyenler armağanlarını ISPANAK hediyelik eşya mağazasından seçerek LÖSEV’e de destek verebilirler.


Çok şey yapmak isterim, ama elinden ancak kampanyayı bir blog yazarı olarak desteklemek gelir derseniz: Kampanyamızı daha çok insana duyurmak amacıyla Birmilyonkalem (1MK)yazarlarımızdan PİNO tarafından çizilen logoyu sayfanıza ekleyerek okurlarınızı bu kampanyadan haberdar edebilirsiniz.




Bizim düşümüz, tüm dünyada çocukların daha mutlu olması.


2010 GÜLÜMSEYEN ÇOCUKLARIN YILI OLSUN!


Bu düşü paylaşmaya, var mısınız?



1MilyonKalem...





* Kullanılmış giysi ve oyuncaklar bu kampanya dâhilin de değildir.
Related Posts with Thumbnails

..