31 Ekim 2009 Cumartesi


Efendim yayınımıza işten çıkarıldığım için ara vermiş bulunuyorum. :)

Bir sonraki bültenimizde yeniden görüşmek üzere.

Sevgili bay sümsüğün 1 sene sonra dileği oldu beni çıkarttı. hani ne fırsatta girerim yazarım bilemiyorum ama şu an gayet iyi olduğumun tiyolarını verebilirim. :)



* Tekrar bay sümsüğe istinaden;

"Bay sümsük kılçığım batsın size hem girerken hem çıkarken"
Yazan: Efsa ballığı :))

30 Ekim 2009 Cuma

Hikayeler / Adam ve Kadın




Adam kadını göğsüne bastırmış... Kadın adama güvenle yaslanmış... Ellerinde birer bardak... Minderler üzerinde... Adam başlar konuşmaya, kadının oluşan mimiklerine bakarak...



- "Çocuk gibisin..."

- "Yaa, ne oldu şimdi, nerem çocuk gibi."

- "Hayır dış görünüşün değil. İçin... O ürkekliğin... O aniden geliveren ama gülümseten, insanı çocukluğuna döndüren şaşkınlıkların... Kelime oyunların... Hepsi seni gözümde bir çocuğa döndürüyor..."

- "Gözünde çocuk gibi göründüğümü bilmiyordum"

- "Hayır anlatamıyorum..."

- ":) Tamam, tamam ne demek istediğini anlıyorum. Bak beni dinle. Ben sadece doğal olmayı seviyorum. Tüm sakarlıklarım, şaşkınlıklarım, yeri gelip algı düşmelerimle, hırçınlıklarım, gereksiz korkularımla, beni ben olduğum için sevsinler istiyorum. Üstelik kendimle dalga geçmeyi çok seviyorum."

- "Çocuk gibisin işte... Kelimelerinden çok anlatış biçimin, heyecanlanman, o bir anda beliren ve karşıdakine yansıttığın coşku varken sende. Emin ol seni sen gibi seven insanlar hep daim olacaktır hayatında."

- "Yaa çat sen bana, çat. Yanımda olan insanların gerçekten bundan hoşnut olmalarını ve içlerinde sakladıkları yanlarını çıkartmayı istiyorum. Sevgide de bu geçerli. Bir sürü kadınsal taktikler ile insanları benimle tutmayı sevmiyorum. Bütün bunları bilmiyor muyum sanıyorsun, yapamaz mıyım?"

- "Yaparsın elbette. Ama..."

- "İstesem kıskandırmayı da, peşimden koşturtmasını da bilirim. Bu doğal bir içgüdü ve ince bir zeka ile inan çok zor değil. En basitinden misal; eğer etkilemek istesem adamla göz teması kuracağım şekilde karşısına geçer. Ben konuşurken gözlerine, adam konuşurken dudaklarına bakarım. Bak gör o zaman o adam senden gözlerini ayırabiliyor mu? Ama yanımda olanın buna ihtiyaç duymasını, en önemlisi duymayı istemiyorum. Ayyy çok konuştum yine, çenem açıldı :))"

- "Hayır devam etmelisin, hoşuma gidiyor seni dinlemek. Hem yine suskunluklarına bürünme lütfen."

- "Ne diyebilirim ki daha fazla. Hepimizin bildiği şeyler aslında yazdıklarım, söylediklerim"

- "Ama ifade ediş biçimin çok güzel biliyorsun değil mi? Farklı... Daha içten...Kasılmadan"

- "Evet öyle, tevazu gösteremeyeceğim :P... Ay yanağım... "

- "Az bile" Boyundan öpmeler...

- "Şımarıcam şimdi göreceksin. Başına kalacağım. Bu arada en çok ne isterdim biliyor musun?Seviştikçe üreyebilen bir şey olsaydı aşk... O zaman daha güzel ve anlamlı olurdu."



* resim için antique teşekkürler. :) nerden çıktı bu kız dank diye resim istiyor demediği ve elinden geleni yaptığı için.
* Bu aralar içinde hiç çalışma hevesi olmayan, doğum gününü İstanbul da kutlasam mı diye düşünen Efsa... (Allah sonumu hayır etsin, pek bir gezente oldum)


28 Ekim 2009 Çarşamba

Öğretmenin Kim Senin?


Hani dedik ya hayat öğrenirken öğretir diye. Sen ne çok şey öğrettin bizlere. İlklerimde oldun... İlk kutladığım öğretmen yine sen oldun mesela. Yaptıklarını okuyup, dinleyip ilk hayran kaldığım insanda sen... Sene 2009... Arkadaşlarımızla bir olup, bir kampanya yapalım istedik öğretmenler ile ilgili. (Öğretmenin Kimdi Senin?) Ve ben Geçen sene yazdığım bir yazıyla, seninle başlamak istedim bu kampanyamıza.

"HERŞEYE RAĞMEN SAYGI İLE ANIYORUZ SENİ. BİLİYOR MUSUN? KIZIMIN BİLE İLK ÖĞRENDİĞİ ŞARKI İZMİR MARŞI İDİ. BİRÇOK İNSAN MİNİ MİNİ BİR KUŞ DERKEN BENİM KIZIM "YAŞAAA MUSTAFA KEMAL PAŞA" DİYORDU PELTEK PELTEK.
VE ŞİMDİ ANAOKULUNDA, YENİ YENİ ŞİİRLER ÖĞRENİYOR. KARŞIMA ALIP YAPTIĞIN İNKİLAPLARI BİLE ANLATTIM GEÇENLERDE. KIYAFET VE YAZI DEVRİMİNE ŞAŞIRDI EN ÇOK. GÖZLERİNİ KOCAMAN AÇIP BANA MOR VE PEMBE DE GİYEMEZLER MİYDİ DİYE SORUŞU VARDI Kİ SORMA... SEN HEP İÇİMİZDESİN ASLINDA, SENİ YAŞATMAYA ANT İÇTİK SENELERCE, YAŞATACAĞIZDA SÜREGELEN NESİLLERCE...

ANNEANNEMİN SESİNİ DUYAR GİBİYİM. KENDİSİ SENİN SÖZÜNÜ DİNLEYİP, OKUMUŞ VE TÜRKİYE DE Kİ BİR İLİN, İLK BAYAN ÖĞRETMENLERİNDEN BİRİ OLMUŞ... BÜTÜN ÇOCUKLUĞUM BOYUNCA ONUN SENİN HAKKINDAKİ SORULARINI ŞIP DİYE BİLMEKLE GEÇTİ. SENİ ANLATIRDI BİZE ÖNÜNDEN O HEYBETLİ HALİNLE GEÇİŞİNİ... ÇOCUKMUŞ O ZAMAN KENDİSİ DE. AMA HİÇ UNUTMAMIŞ, UNUTTURMADI DA.

KIZIMIN 29 EKİMDE EZBERLEYİP OKUDUĞU VİDEONUN KAYDINI YAYIMLADIM YİNE GEÇENLERDE. 5 YAŞINA BİLE GİRMEMİŞ BİR ÇOCUĞUN AĞZINDAN, KIZIMIN AĞZINDAN ADINI DUYACAĞIM. VE HAKLI GURURUNU YAŞAYACAĞIM.

Yukarıdaki resim http://www.veataturk.com/resimler.asp?islem=resimler&id=19 dir. Yine buradan Atatürk' ün belki bir ihtimal görmediğiniz resimlerine ulaşabilirsiniz.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Bir Cumartesi Jesti

Cumartesi sabah ablamın iş yerine gidene dek arabayı o kullandı. Ardından ben ticaret odasına gittim, derslere girdim derken, öğlen yemek için arabayı çalıştırmayı denediğimde çalışmadı meret. Meğer ablamın sabahın 9 unda farları yakma alışkanlığı varmış. Bende de olmayınca ve geç kalınca apar topar indiğimden bip bip sesini kapı sesi olarak algılayıp fırlamıştım. (kontrol etmediğim ve çıkan sesi alelacele iplemediğim için suç bende yani)

Sevgili akümüzün şarjı sizlere ömür...

Hemen aklıma kaskodan asistans hizmetleri geldi. Ama çekiciyi bekleyecek, takip edecek, telefonlarına cevap verecek imkanım yoktu, sınava girecektim. Allahtan akü olduğunu fark etmem ile ara kablosu aramam bir oldu. Oradaki güvenlikten mola zamanında yardım istedim.

O sırada aklıma yan taraftaki benzinlikten belki bir şeyler çıkar diyerek gittim. Markete girdim, durumu anlattım. Tam şarj olması gerektiğini açıklarken yan tarafımda ödeme için bekleyen adamın telefonda konuşan sesi ile yüzüm ayçiçeği gibi adama döndü. Adamın konuşma şu şekilde:

- XXXXX, sende şarj kablosu var mı? Bizim araçlardan birisini göndersene ticaret odasına, orada seni?. (burada dönüp bana bakarak)

- Efsa.

- Efsa hanım bekliyor olacak.

- Güvenliğin orada olacağım.

- Güvenliğin orada. Tamam bekliyoruz. (telefon kapatılır)

Ben teşekkür ettim ve yürüdüm.

2 Dakika geçmeden oraya geldi ve:

- Efsa hanım, benim gitmem lazım ama merak etmeyin boşuna beklemiyorsunuz demek için geldim. Ben şuşuşu firmanın bölge şefiyim, gelecek arkadaşlarda şuşuşu lojistik firmasından gelecekler.

- Tamam teşekkür ederim tekrar.

5 dakika geçti bir kamyonet geldi... Ama aracın kablosuna yetişmedi. otomatik vites olunca yerinden kımıldayamadı. Ekstra kablo istediler telefonla. 2. araç da bir beş dakika içerisinde geldi. Kablolar uzatıldı. Yan taraftaki aracın sahibini buldum, çektirdik falan derken; hopp bu adam tekrar geldi.

- Kusura bakmayın Efsa hanım, arkadaşımı almam gerekti yoksa sizi yalnız bırakmazdım.

- Yok lafımı olur. Arkadaşlar yardımcı oluyorlar zaten. dedim.

Ama ben bu arada çok paspaldım, makyajsızdım, sınav stresi içindeydim, 2 gündür seminerden seminere girmiştim, saçlarım bile ayrı telden çalıyordu. Adamın bu jestine karşılık hiçbir görselliğim yoktu diyebilirim. Hani adam bunu düşünüyordu da yardım etti desem...

Neyse adam en son kartını verdi. Bende tekrar teşekkür ettim ve gittim. Şimdi ufak bir maille teşekkür etmeyi düşünüyorum. Hiç başıma böyle bir jest denk gelmemişti. Ablama anlattığımda bolca gülümsetti bizi, çünkü çalıştığı firma büyük bir firma ve lastikleri bizim iş yerinde değiştiriyorlar. :))

* Resim

* Çalışamadığı halde sınavı güzel geçen Efsa... :))) (Henüz sonuçlar açıklanmadı ama, kötü geçseydi bir sonraki sınav 3 yıl sonra olacağından 3,5 atacaktım)

22 Ekim 2009 Perşembe

Diyaloglar


Dün Absolomun meşhur "yeter artık Efsa kıçı kırık birkaç adamı okumaktan sıkıldık" çemkirmesinden sonra dudaklarıda bir gülümse bırakan diyaloglar ile sizleri başbaşa bırakmak istedim.

Ben - Ben bugün orucumu seninle açacağım :))
Bezelye - Orucun kapalımıydı ki?
Cevap düşünen ben - Yok tabiki değildi. Ama tutmuştum işte orucu.
Bezelye - Nasıl tutmuştun. Böylemi? (iki el birbirine yapıştırılarak yakalama efekti)
İyice sıkışan ben - Yok içimden tutmuştum.
Bezelye - Yani nefes gibi mi?
İyice batan ben - Bir bakıma... Sadece gün içerisinde bir şey yiyip içmeyeceğiz ya. Bir oyunun kuralları gibi..

~~~~~~~

Geçtiğimiz ay kızımla telefonda konuşurken bana:

- "dur anne ben bir diğer odaya geçeyim"
- "Neden"
- "F. teyzem (babasının teyzesi) var, o duymasın. Dur yürüyorum, odanın kapısını da kapatayım" ...Kapının kapanış sesi...
- "Eeee niye kapattın ki"
- "Yaa duymasınlar istedim. F teyzem, R.' ye manyak diyooo, asıl kendisi manyak"
- "O nereden çıktı şimdi"
- "hiçç"
diyerek ilk dedikodusunu da kapı arkasından yaşamış olduk...


~~~~~~~

Dayısı: "ee anlatsana şu Şabanı, ne yapıyor?"
Bezelye: "bişiy yapmıyor, daha az oynuyoruz artık. Ben ders çalışıyom ya."
Dayısı: "hııı peki başka delikanlı da var mıydı oynadığın?"
Bezelye: "deli olmayan tek erkek çocuk oydu bende bu yüzden tek şabanla oynuyordum"

~~~~~~~

- "Anne Teşekkür almam için çok çalışmam, ödevlerimi zamanında yapmam lazım dimi?" (dersleri konusunda çok hırslı bezelye)

~~~~~~~

- "Anne sen evlen benim kardeşim olsun. Hem ikimizin de babası ayrı olur. Ama tek annemiz sen olursun. O şimdi küçücük olur. Ben 7 yaşımda olurum, o da sıfır yaşında olur. Aramızda 7 yıl olur. Ne güzel olur dimi?"

~~~~~~~

- "Anne sen babamla bir daha evlen olmazsa, evleneceğin adam hiç gelmeyecek bu gidişle, benim hiç kardeşim olmayacak. :(("






* Hayatımıza bu ara yeni katılan Ela, Lale ve Talat' a ve bunlarla özdeşleşen elyazısına...........

* Şom ağızlı absolam... sana bir daha bir yere gideceğim-gideceğiz demiycem. İptal oluyor!!!! :)



21 Ekim 2009 Çarşamba

Bir geçmiş zaman hikayesi



Sustu adam bir daha konuşmadı,
Sesini duymaya en muhtaç olduğunda kadının...
Sustu adam
Gitti adam
Dönmedi...
Kadın bir daha duy(a)madı adamın sesini,
Söyleyemedi sevdiğini, özlediğini...
Aslında başka zamanlarda;
Başka mekanlarda konuşuyordu da,
Kadın duymuyordu.
Aradan günler geçti...
Günler kadın için resmen geçire geçire geçti.
En çok neyini özlediğini düşündü kadın,
"Sesini" dedi,
"Kelimelerini" dedi hemen ardından,
ortalığı tozu dumana katan iç sesi...
Kadının suskunluklarını tamamlayan bir döngüydü.
Bilemedi adam...!
Fazlasıyla mantıklı idi adam.
Kadın duygularıyla,
Adam mantığıyla hareket etmeyi severdi.
Buluşamadılar bir türlü,
Kavuşamadılar...
Yoruldu adam,
Kırıldı kadın...
Vazgeçti adam,
Yazdı kadın...
Sustu kadın uzun zaman
Suskunluklarına farklı tepkisizlikler ekledi.
Boş bakışlarla tamamladı hikayeyi.
Gitmişti adam ve dönmemişti üstelik.
Biliyordu kadın,
Özlüyordu kadın,
Susuyordu adam...


* Yazım tarihi 02.2009
* İzmit' e gitmek için hazırlıklarda olan Efsa...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Kısa Cümleler...



Sus(u)yorsun...


Sus(u)yorum...

En iyi bildiğim şeyi yapıyoruz aslında ikimizde...


Biliyorsun...

Biliyorum...

Bilerek susmak bazen bildiğin şeyleri söylemekten daha acı verir insana...

~~~~~~~

Hayatımın çizgisinde, yaşamımın en güzel anlarında bir set gibi dikiliyor


İMKANSIZLIĞIN...!

Çok üzgünüm...

Yaşayamadığımız herşey için.

~~~~~~~

Ee iyi hoşta. Sonradan hatırladım. Üstüm sende kaldı be tatlım.Geri iadesini yapmadın hala.

~~~~~~~

İçi acıdı kadının bunun son bakışlar olduğunu anlayınca. Tam kalkarken;
- "Sığındığın bir dağ olmaktı amacım... Yaslandığım bir dağ olsaydın..."dedi ve yürüdü arkasına bakmadan.


~~~~~~~

Dans ederek yüzsem dalgalar beni senin kıyılarına vurur mu?


Senin kıyıların ben gelene dek, mahsun kalır mı?

~~~~~~~


Sorun şu;

"öyle cümleler kuruyorsun ki, suçunu her ikimizde bilsek de kanıtlayamıyorum."

~~~~~~~


Cennet burası mıydı?

O zaman gel de kuru yapraklar arasında dans edelim sevgilim...

:)

~~~~~~~


Bırak gözlerimdeki, rimellerim aksın...
Zaten sen başparmağınla sil diye sürdüm rujumu bugün.
dağıt suratıma,
dağıl bana

~~~~~~~


Adam kadına göre çok sessizdi...

Bu sessizlik çoğu zaman kadına ağır geldi.

Kadın hissettikleri bitsin istedi.

Delirecek gibiydi.

Bitmemesi hırslandırıyordu üstelik.
Hırçınlaştırıyor, olmaması gereken kişilik bulamaçları yaşatıyordu.

Adam bitsin istedi.
Hissettiği vicdan azabından biraz öte bişiydi.
Adam kendini bastırmayı öğrenmişti.
Sevgisini dirseklemeyi, onu geride bırakıp mantığıyla hükmetmeyi...

Adam; kadın hala onu sevdiği için üzülüyordu.
Tıpkı kadının adamın vicdanının rahatsızlığına üzüldüğü gibi.


Kadın bitmesine duacı... Adam bitmesine seyirci...



* Seçimleri için Mim arkadaşımıza teşekkürler...
* Bu aralar içindekileri kusmak isteyen Efsa...

14 Ekim 2009 Çarşamba

Mektuplar / Olmayan Biz' e Dair



Konuşmalarımıza istinaden çok şey yazdım senin için... Çoğu kez o anların sıcaklığını da hissettim. Değişen ne bilmiyorum, ama artık özlemiyorum!


İnsan sadece boşluğa düşünce, özlemeyi hatrına getiriyor. İstanbul gezimde arkadaşlarımdan birisi,yazdıklarını okurken aralarından şöyle bir cümle aklımda kaldı: "Senin üstünü çizdim zannederken, altını çizmişim" Çok hoşuma gitti. Ve yine Y.‘ nin yazdığı diğer bir söz… Bu sefer içim gitti. "canını acıtan varlığı mı, yokluğu mu kestiremeyeceksin"


“Sahi neydi canımı en çok acıtan? Varlığınla yakan, yokluğunla susatan..”.


En çok neyini sevdim diye zaman zaman çok soru sordum kendime. Hatırlıyor musun senin iyi yanlarını görmek isteyen bana inat; konuşmaların birinde “belki de okudukların ya da gördüklerinden daha da kötüyümdür” demiştin. Gerçekten bu kadar tahmin gücümü aştıran şekilde kötü müydün bilmiyordum. Ama engellenemez biçimde burada ki dürüstlüğüne aşık olmuştum. Sadece ne olduğundan, ne olmadığından emin birisin ve bu hayatı sevmediğini onlarca kez söyledikten sonra, gerektiğinde bundan sıyrılabilirsin sandım..


Hayatımda bir kez olsun, bir insanı değiştirmek istemeden, olduğu gibi kabullenmek istedim. Seni istedim. Bunların hepsini göz ardı etmek, gerçekten dürüstlüğüne inanmak istedim. Benzer yapıdaki düşüncelerimizin bizi bir yere götürebileceğini sandım. Bizi ne olduğumuzu bilmediğimiz bir “şey” den alıp, gerçekliliğe taşır sandım… Yanılmadım… Sadece sandım…


Bazı erkeklerin hayatlarındaki ezber bozduran kadınlardan bahsettik yine arkadaşlarımla. Hani alışılmışın dışında kalan kadınlardan… Beklentisiz, kendine bir yol çizip o yolda zaten yürüyen, fakat bunu karşıdaki ile yapmak isteyen kadınlardan… Ondan, benden…


“Söylesene neydi sende ki o doymayan yan?… Ben sadece seni kısıtlamadan hayatını yaşamanı istedim. Sadece benimle olmaktan, konuşmaktan, paylaşmaktan mutlu ol istedim… Yaşamında bir engel gibi var olan ve bu yüzden mutsuz eden kadın olmak istemedim… Buna rağmen yetmeyen neydi? Neydik ki biz? Ve ne olmak istemiştik?”


Hatırlıyor musun bir gün hışımla “Biz neyiz bilmiyorum. Sevgili miyiz, arkadaş mıyız, dost muyuz, neyiz bilmiyorum ama seni seviyorum” demiştin. Neden sevmediğin halde buna inandırma gereği hissettin. Yanımda yoktun… Tek hatırladığım “Ben yorulup uzaklaşmak istediğimde beni yolumdan döndüren bir sen… Beklenmedik bir anda yanıma baktığımda yokluğunu anlayıp, kendini sorgulamalara iten bir ben...”


Bir çocuğun doğumundan da aşkın bir süre geçti aramızda. Aramızdan kırgınlıklar, kızgınlıklar, tutkular, kıskançlıklar, umursamalar, umursamazlıklar, başka insanlar geçti. Şu an anlıyorum ki; en çok bende ki Araf' ını sevmişim. Senden hem nefret etmeyi, hem de sevmeyi sevmişim. Hem gülüp hem de bir kaç damlamda kalışını bir defa... Akmayışını...


"Ne garip! Sen benim gözümden hiç akmadın. Akmanı dilerdim. Senin için ağlayan kadın olmayı isterdim. Benim için o adam olmanı dilerdim"


Beni benden uzaklaştıran, verilen ama bir noktadan sonra yorduran ödünler… Beklentisizliğin arasından istemsizce fışkıran beklentiler… Sevmekle yorulan yanlarım… Ben vazgeçtikçe paçama yapışan ve bırakmayacağım diyen yanların… Sevdiklerimin yanında, sevmediğim davranışların… Adım adım takip etmeler… Takiplerin…


Aslına bir noktadan bakarsan, bende aynen sen gibiydim. Seni olanca varlığımla sevemedim. Hep kendimi engelledim daha fazlası için. Beklentilerimin, hırslarımın içinde sıkışıp kaldım. Benim için bir kez olsun bir şeyler yapmanı diledim. İçimdeki savunma güdüsü ile emin olmak istedim. Senden... Sevginden... Bir kez olsun gelmeni istedim. Gel dedim, gelmem dedim, gittim. Gelmedin. "Oysa sen; tüm bunları geçip hep aradın. Varlığınla yokluk yaşattın. Neden yaptın?"


Bugün kendimle ve en önemlisi seninle, sen olmadan bir yüzleşme yapmak istedim. Seni sevmiyorum, özlemiyorum da. Ama alışkanlık sanırım bir tür benimkisi. Bir de biten bir şeyle sonsuza dek yüzleşik kalma ihtiyacı. Geriye dönüp düşündüğümde benim vicdanım rahat, dilerim bir gün sende kendinle barışırsın. Aslında o kadar çok şey varmış ki yazılacak olan, herhalde bununla sınırlı kalmayacak... Sen gerçekten kötüsün!


Fark etmeden çok doğru bir söz etmişsin;


“sana gelmek değil ki olay, sana kalmak aslolan”


Yazık ki, sen kalamadın be canım…




* Bugünlerde hala grip, hala canı sıkkın, kendine dert arayan, üniversite harcı başvurusu ıvır zıvır koşturan, üstelik işten de ayrılacak gibi olan, geçmişi unutmak isterken her defasında hatırlatılan Efsa...


12 Ekim 2009 Pazartesi


Uzatır tek parmağını kız, adamın hafifçe kurumuş dudaklarının üzerine.

Onun mutsuzluklarını örtmeye çalışarak kapatır, kendi açlığını.


Dokunur usulca, derisi kalkmış dudaklara...

Hisseder adamın titrediğini ve tuttuğunu nefesini...


Kızın dudaklarından da kısık bir fısıltı çıkar belli belirsiz.

- "Şiişştt, sakin ol"


Ürperir adam! Kızın boynunda gezinen sıcak soluğuyla. Bırakır nefesini sonra, tutmaz içinde...

Dinler o vakit kendini... kızı...


- "Sus sadece, konuşma... hissediyor musun? Hisset… Nefesimi... Sesimi... Tenimi...

Dokunuşlarım sarıp sarmalasın mutsuzluklarını... İstersen tüm açıklarını kapatmaya yeter

yüreğim, bırak kendini bana"


"Gözlerin kapanıyor istemsiz farkında mısın?"


resim


* Gribin pençesinde ve bugun içi sıkkın bir Efsa

8 Ekim 2009 Perşembe

İstanbul


İstanbul notları...

İstiklalden nefret ediş. 6. geçişte kusma isteği...
Çingenelerin koluma zamk gibi yapışması, zorla kaçış...
Suratsız insanlar, canını sevdiğim Akdeniz insanlarım deme...

Tadına doyulamamış bir gezi...
Topkapı Sarayı...
Artık çıkmıyor musun içeriden telefonları...

Heyecan...
Yağmur...
Boğaz...
Balık...
Gözleri ışıl ışıl bakan bir adam...

Can gibi bir arkadaş...
Bekleme, kasılma...
Gecikmeli buluşmalar...
Yine gözleri gülen bir adam...
Biraz dans...

Boğa...
2 güzel insan, şiirler, şairler, kitap,
Bol bol hediye...

Yine bir restaurant olayım
Çin yemeği...
Gecikmeli yemekler...
Kocaman tepelemeyi de geçik bir pilav yanında azıcık et :)))...
Çubukla yemek yemeyi ilk denemede başarma...

Belgin ablanın anne sıcaklığı...
Mayamın o sakinleştiren varlığı...
Yine hediye...

Fazla ilgi alaka...
Lüfer...
Güzel bir gece...
Komik anılar...

Bi dostun tatlı sohbeti, resminden daha güzel bir yüz...
Açık sözlülük...

Artık arabada oturmaktan sıkıldım, bırakın yürüyeyim hallerim...
Evden alınıp eve bırakılma hallerindeki sıkıntılar, "ya gerek yoktu" lar...
Yeni bir semt, metrobüs, elimde sürekli bir jeton :)...

3 kez buluşma...
Yanında olmaktan, ona sığınmaktan, yanında keyfimce susabildiğim, içebildiğim, sızabildiğim, güvendiğim kocaman yürekli insan...



* Bugünlerde koşturmaların insanı Efsa...

* Resim alıntı değil... :)




Related Posts with Thumbnails

..