Lamba neden söndü?
Onu rüzgârdan korumak için cübbemle örttüm,
İşte bu yüzden söndü.
Çiçek neden soldu?
Onu aceleci bir sevgi ile bağrıma bastım,
İşte bu yüzden soldu.
Nehir neden kurudu?
Yalnız kendim kullanayım diye bir yerine bent yaptım,
İşte bu yüzden kurudu.
Rübabın teli neden koptu?
Onun gücünü aşan bir nağmeyi üzerinde zorladım,
İşte bu yüzden koptu.
R. TAGORE
Bu şiiri çok sahiplenici ve kontrolcü bir yaklaşımda olan aileme okumuştum geçen sene. Ne garip bazı şeyler değişse de, biz zamana uyum sağlayan bireyler olsakta bulunduğumuz kültür yapısı, evimizde ki düzen hiç değişmiyor.
Annem şu son 1 senedir dul kadın sendromuna yakalanmış gibi. 2 kızı da ayrılınca eşlerinden millet ne derleri pek bir fazla düşünür oldu...aman şöyle yapmayın, böyle yapmayın, o sırtı açık şey çok açık değil mi, şu saate geç değil mi, aman boşverin gitmeyiverin, onlar gelsin... Halbuki işten eve evden işe geliyoruz gidiyoruz. İkimizin de sadece pazarı var ve nereye gitsek beraber oluyoruz. Ablamın bir sevgisi oldu bu arada ee çocukta evin kedisi gibi bizim evden çıkmıyor. Gayet medeni bir ortamda cümbür cemaat oturuyoruz, daha ne olacak. Ama yokkk çocuğun arabasını gören komşular ne diyecekler... Bu mevzuu uzun zamandır yaşamımızın bir parçası oldu. Aynı diyalogları çeşitli zaman dilimlerinde üzerine basa basa gündeme getiriyoruz.
Kim için yaşadığımızı bir anlayabilsem yada millet ne derleri sorgulayan annemin düşünce yapısını bir değiştirebilsem...
Oysa ki haklı taraflarının olmasına rağmen biraz daha mutluluğumuzun, yaşadığımız an' ların hevesini çıkarmamıza destek vermesini istiyoruz sadece.
Ama gerek hukuk sisteminde, gerekse çevre faktörünü umursayan aile yapısı yüzünden umutlarım giderek azalıyor... Ben bunları kabullenmeyecek kadar dışadönük bir insanım... yazık ben solup içime kapanırken annem bunları göremek bile istemiyor, o bizde olması gereken kendi çocuk tasvirini bize yaptırım gibi uygulatmaya çalışıyor şu yaşımızda...


.jpg)




