17 Ağustos 2010 Salı

Bir Dünya Gerçeği: İstismar




İstismar nedir?
İstismar, bir çocuktan yaşça büyük bir kişinin, çocuğun fiziksel, ruhsal, cinsel ve sosyal açıdan gelişimini engelleyen; uygunsuz, zarar verici davranışlardır. Hiç kimse kendi gereksinim ve isteklerini karşılamak için çocukları kullanmamalıdır.

İstismar sadece ülkemizde değil, tüm dünya ülkelerinde görülen toplumsal bir sorundur. Öncelikli olarak bu konu ile bağlantılı meslek gruplarında çalışan insanların eğitimi fazlasıyla önemsenmelidir. İstismar olgularının adli yollar dışında psikiyatristlere gelmesi pek çok etik sorunu da beraberinde getirir. Hastanın mahremiyetine karşın bildirim yükümlülüğü sık tartışılan bir etik sorundur. Hasta bilgilerinin mahremiyeti Hipokrat’tan beri tartışmasız kabul edilen bir etik kuraldır. Ancak istismar gibi bazı özel konularda bildirim zorunluluğu bulunur. Bu zorunluluk, sonuç olarak kişi ve toplumun yüksek yararına hizmet etmeyi amaçlar. Sağlık çalışanları bu bilgileri saklamaları halinde para ve hapis cezasına çarptırılabilirler. Bu zorunluluğa karşın adli bildirimde bulunulan olgu sayısı oldukça azdır (Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Kongresi, 29 Eylül 2009 Ankara).

Bunun dışında sağlık çalışanları, polisler ve çocuk koruma servisindeki görevli sağlık personeline tam donanımlı bir bilgi verilmesi çok daha sağlıklı olur görüşündeyim. Birçok görevli, hiçbir bildirim yapmadan görev hayatlarını bitirmişlerdir. Yukarıdaki kaynak gösterilen kongrede, istismar için kesin kanıtların bulunmaması sağlık çalışanlarının en son düşüneceği durum olması gerektiği görüşü belirtilmiştir. Bazı çalışanlar bu noktada kanıt aramaya girişebilmekte, ama bu görev aslında onların yetki alanına girmemektedir. Sorumlu oldukları alanlar, şüphelendikleri durumları ilgili yerlere bildirmektir. Bu konuda çocuklarla çalışan çoğu uzmanın bildirim zorunluluğu ile ilgili yasaya uymama nedenleri şöyle özetlenebilir;

• Dava edilme veya karşılık görme korkusu,
• Çocuk koruma servislerine yeterli güven duyulmaması,
• Klinik kanıt veya bildirilmiş kanıtın yetersiz olduğunu düşünme, çocuğun ve ailenin zarar göreceği endişesidir.
• Bu kaygıların her biri olguya göre haklı ya da yersiz olabilir. Ancak ruh sağlığı çalışanlarının sorumluğunu hakim, savcı ya da çocuk koruma servislerinin işleri ile karıştırmamak gerekir.

Benzer şekilde ilköğretim okullarında verilecek olan eğitim ve bilgilendirme ile çocuğa kimin iyi, kimin kötü davrandığına dair ayrımı yapabileceklerdir. İlgilenenler cinsel istismar konusunda Doç. Dr. Ayten Erdoğan’ ın bilgilendirici yazısına http://www.benikoruyun.com/?p=211 adresinden ulaşabilirler.
Ülkemizde istismarın boyutları nelerdir?
Türkiye’ de yapılan birçok araştırma neticesinde, çocuk ihmal ve istismarlarında bildirim oranının çok düşük rakamlarda olduğu görünmektedir. Cinsiyet faktörüne bakıldığında geçmiş yıllarda kız çocukları çoğunlukta iken, son yıllarda erkek çocuklara yapılan istismarda büyük bir artış gözlenmektedir.

Ülkemizde adli bildirimde genel olarak aileler, toplum baskısından çekinerek olayın üzerine gitmek istemiyorlar. İstismara maruz kalan vakalarda birçoğu aile bireylerinden birisi olup, bazı durumlarda yabancı kişilerce de yapıldığı da gözlemlenmiştir. Aile istismarcının tehditleri ile yılabilmekte, çocuklarına fazla bir müdahale olmadığı ya da fiziksel olarak hiçbir zarar verilmediği olaylarda dedikodu çıkmasın diye ört bas etmeye yoluna gitmekte ve konunun kapanması için, teşhis ve bulguları koyan insanlara baskı uygulayabilmektedir. Tam tersi olarak uzmanın net tavrı sayesinde güvenle adli sürece el atabilmektedirler. Yine aile konuşmaya karar verdiğinde, kendi aralarında birbirini suçlamalar da sıkça rastlanmaktadır.
İstismara uğrayan çocuklarda ne gibi davranışlar görülmektedir?
Kaygı, uyku ve travma sonrası stres bozuklukları, dikkat eksikliği, sosyalleşmeden uzaklaşma, öfke ve korku nöbetleri, intihar düşünce ve girişimleri sıklıkla görülmektedir.

Ne yapılmalı?
Fazla beklenmeden mutlaka bir uzmandan destek alınmalı, fiziksel ve ruhsal tedavilerin ivedi biçimde yapılması sağlanmalıdır. Çocuğun kendisini yalnız ve suçlu hissetmesi önlenmeli, özellikle olumlu, ilgili ve dikkatli davranılmaya özen gösterilmelidir. Herhangi bir suçu bulunmadığı anlatılmalı, istediği anlarda sevdikleri ve güvendikleri kişilerin desteğini hissetmelidir. Mağdura tıbbi yardımın yanında adli yardım süreçleri de basit bir dille anlatılmalıdır.

Bir anne olarak eksik olarak gördüğüm diğer bir konu ise, bu konuda bilgilendirici kaynakların yetersizliği. İstismar elbette ki sadece cinsel yönden ortaya çıkmıyor. Bunun fiziksel, duygusal boyutu da dahil pek çok yıkıcı çeşidi var. Bedensel etkiler tedavi edilse de, ruhsal boyuttaki bu şiddet giderek artıp, çocuğun ileriki hayatını olumsuz etkilemektedir. Üstelik bu mağdurlar toplum tarafından istenmeyen ve kirli şeklindeki ifadelerle dışlanmaktadırlar.

İhmal ve istismar gören bireylerin ailelerinin bu konuyu sadece aile içi olarak görmeyip, bunun toplumsal bir sorun olduğunu bilmeleri gerekmektedir. Bu noktada görsel ve teknik iletişim araçlarının doğru ve bilgilendirici yayınları sayesinde toplum bilincinin arttırılabileceğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun’ un ilgili hükümlerinde yapılacak olan, iyileştirmeler ve yaptırımlar ile yeniden düzenlenmesi yerinde bir karar olacaktır.

Konu çocuklar olunca her insanın bir oturup iki düşünmesi gerekiyor. Lütfen çocuklarımızı çok sevelim. Ama onları severken içinde bulundukları tehlikeleri de göz önünden ayırmayalım. İstismara maruz kalan insanların birçoğunun tehdit, ilaç, para, oyuncak verilerek kandırıldığını unutmayalım.

Efsa…

* Bu yazı daha önce şurada yayımlanmıştır.

2 yorum:

beenmaya dedi ki...

yasaya uyulmama nedenlerine bakıldığında hepsinin özünde korku ve güvensizlik ikilisi var ne yazık ki...

ve bu ikili bir kere yerleştiyse yüreklere yok olması en zor olan hislerden...

Ful yaprakları dedi ki...

çok güzel bir noktaya değinmişsin, tebrik ediyorum seni efsa'cım...

Related Posts with Thumbnails

..