9 Şubat 2009 Pazartesi

Ben' e Dair / En sevdiğim Şair

Güzel çiftimiz den bir mim geldi. "En sevdiğimiz, hayranı olduğumuz şair kim?" Aslında kendisini 3 yıl önce tanıdım ben. Ama bir anda büyüsüne kapıldım deli gibi hayatını araştırdım. Sanki bir mucizeyle karşılaşmış gibi sevindim üstelik. Adam zekası ile, yaptıkları ile resmen beni büyüledi. Herhalde o zamanlarda yaşasam kesin adamla tanışmayı isterdim. Benimde içimden geçen sevdiğim şiirlerindeki mısralarından bir kaç dize idi ve şaşkınlıkla farkettimki diğer arkadaşlarda öyle yapmış, çokda güzel olmuş. Anımsatan bir çok anıyı da beraberinde getirdi. Sizi Rabindranath Tagore ile başbaşa bırakıyorum. Beni hayatı, yaptıkları, kazandırdıkları ve yazdıkları ile büyüleyen adama...


" "Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?"
Esir, "Efendimdi", dedi.
"Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum".
“Söyle bana esir, bu kırılmaz zinciri kim dövdü?"
Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle dövdüm" dedi,
"yenilmez kuvvetimin bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım. Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırılmaz olup nihayet iş bittiğinde, kendimi ona sımsıkı bağlı buldum." "


*****


- Bir gün için havada. Hiçbir önem taşımayan kelimelerim, zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler, mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler.

- Zihnin derinliklerinde güveler İnce kanatlarını büyütürler;
Ve veda ederek uçuşurlar, gün batımı göğünde.

- Kelebek ayları değil, fakat an´ları sayar ve yeter zamana sahiptir.

- Benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış
Sürprizler üzerinde giderler, Tek bir gülüş taşıyarak.

- Ağaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
Buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklıyamaz.
İzin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın
Ve yine de aydınlık özgürlügü versin sana.

- Dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için kabarmaktadır,
Gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için hareketsizleşir.

- Sessizlik kendi kirlerini süpürüp yürüyünce, fırtına olur...


******

- Yaseminin, güneşe aşkı hecelemesi, çiçekleridir.
Zalim, özgürlüğü yok etmek için özgürlüğünü ilan eder, ve hala onu kendisi için saklar.
Tanrılar, Cennetlerinden bıkmış, İnsana imrenirler.

- İkincisiz birin anlamı yoktur, diğer bir onu gerçek kılar.

- Benim çiçeğim, bir aptalın düğme deliğinde cennetini arzulama.

- Ölümün ruhu tek, hayatın ki ise çoktur,
Tanrı ölünce din bir olur.
Göğün mavisi arzın yeşilini özler, hir ikisi arasında rüzgar feryat eder,
"Heyhat!",
Günün ızdırabı kendi öz ihtişamı ile sarılmış, geceleyin yıldızlar arasında parıldar.
Yıldızlar sessiz bir huşu ile asla dokunulmıyacak yalnızlık içinde bakire gecenin etrafında toplanırlar.
Bulut altın parıltılarının hepsini veda eden güneşe verir ve yükselen ayı solgun gülümsemeyle selamlar.


*******

Huzursuzum.
Uzak uzak şeylerin susuzluğu var bende.
Ruhum loş uzakların eteğinden tutmak iştiyakiyle çırpınıyor.
Ey büyük Öte, ey flütünün tiz çağırışları.
Uçacak kanatlarım olmadığını
ve burada bu noktada ebediyen kalmağa mecbur bulunduğumu unutuyorum.
Uyanık ve istekliyim.
Garip bir ülkede bir yabancıyım.
Sesin nefesin bana imkansız ümidi fısıldayarak ulaşıyor.
Dilin, kalbime tıpkı kendisi gibi aşinadır.
Ey Öte’yi arıyan, ey flütünün tiz çağırışları.
Yolu bilmediğimi ve kanatlı atım olmadığını unutuyor, ebediyen unutuyorum. Tedirginim.
Kalbimin içinde bir gezginim.
Uzayan saatlerin güneşli sisinde,
semanın mavilikleri içinde hayalin en engin şekiller alır.
Ey en uzak son, ey flütünün tiz çağırışları.
Yalnız başına oturduğum evin
her tarafındaki kapılarının kapalı olduğunu unutuyor,
ebediyen unutuyorum.


******


Ey dünya!
Edebi olarak yaşıyorsun
Mevsimlerin tepsilerinden
Çiçekler ve yapraklar
Yolunun üzerine dökülüyorlar.
Fakat, sen asla durmuyorsun,
Durmak bilmeyen yarışında.
Yalnız acele ediyorsun
Ve asla geriye bakmıyorsun.
Ne bulursan fırlatıp uzaklara atıyorsun.
Herhangi birşey almak için asla durmuyor,
Herhangi birşey muhafaza etmiyorsun.
Ne kederin ne de herhangi bir korkun var.
Yarışının büyük süratinden mütevellit
Büyük sevincin yüzünden herşeyi harcıyorsun.
Bir anda dopdolusun
Ve gene de aynı anda hiçbirşeye malik değilsin.
*****
Lamba neden söndü?
Onu rüzgârdan korumak için cübbemle örttüm,
İşte bu yüzden söndü.
Çiçek neden soldu?
Onu aceleci bir sevgi ile bağrıma bastım,
İşte bu yüzden soldu.
Nehir neden kurudu?
Yalnız kendim kullanayım diye bir yerine bent yaptım,
İşte bu yüzden kurudu.
Rübabın teli neden koptu?
Onun gücünü aşan bir nağmeyi üzerinde zorladım,
İşte bu yüzden koptu.
@ Bunların dışında en sevdiğim olan "Düşünüyorum da" ' yı okuyabilirsiniz.
ve bunu yazmasını istediğim için arı mayama yolluyorum. (Bak ilk kez bir mimi gönderiyorum birine)

6 Şubat 2009 Cuma

Ben' e Dair / Küçücükkennnn

Bugün mim konumuz küçüklüğümüz. Kendi resminde de uçağın içinde olunca tam uçan kelebenk oldu (: ve buraya kondu.

Bende dünya üzerinde ki her insan gibi bayılırım bebeklik hikayelerimi dinlemeye ve inanırım ki en huysuz insan bile annesinden bebeklik anılarını dinlemeyi sever. Ben en küçük çocuğum, babamın emekliliğine de denk gelince, annemin değil babamın kucağında büyüdüm desem yeridir. O nedenle babamla çok sıkı fıkıyızdır. Genel olarak çok uslu bir çocukmuşum. Koydukları gibi bulurlarmış beni. Ama istediğim şeyler olana kadar tabiki... Neler yaptım diye düşünürsem ilk aklıma gelenler aşağıdakiler...

@ Annem 33 yaşındaymış ve o zamanlar kendini doğum için geçkin hissetmiş olacak ki; ben düşeyim diye ilaç içmiş. (4. çocuğum) Ama Allah işte inatla yaşama tutunmuşum. Sonra da çıkmıycam diye diretip, doğumunu 2 hafta geçiren bir bebekmişim. (bezelyede 3 hafta geç doğdu, karnımda öldü diye panikleyip neredeyse ben gidecektim)


@ İki kere biri 3 diğeri 4 yaşımdayken evden kaçmışım. Birincisi ablamın peşinden onun okuluna, ikinci ise canım çikolata yemek isteyince babamın gittiği kahveye.


@ Bir gün evde duran babamın jopunu alıp (haberlerde izlediğim gibi acaba acıtıyormu gerçekten diye) sol elimi açtım ve sağ elimle vurdum. Bir müddet sessizleştim tabi ki ve elimdeki baloncuk 10 günde falan ancak iyileşti. Ama bir daha o jopa asla dokunmadım. :) Allah tan silaha dokunmamışım. Ama kurşunları alıp alıp okulda arkadaşlarıma götürdüm yani.


@ Kahkülü olan kızları çok severdim ama benim yüzüm ufacıktı bana yakışmaz diyorlardı. Yine de istiyorum diye aldım makası kestim. Ama biraz yamuk oldu sanki diyeee diye keserken ufacık bir tutam kaldı alnımda. Eee öyle de okula gidemem ben deyip jileti aldığım gibi saçımın dibinden kestim. Bir hafta sonra iğrenç bir biçimde dik dik saç kırıntıları çıktı oradan, fondotenle bile kapanmadı. Tabi bir daha saçımı da kendim kesmeye kalkmadım.


@ Abimin bütün kız arkadaşlarını bilirdim, evde herşeyin yerini de ben bilirdim. Ajan gibi bilmediğim şey yoktu. Ama söylemezdim kimseye onlar ararken ben izlerdim yan gözle.


@ Yaklaşık 8-9 yaşıma kadar tülbent koklayarak uyudum. (koku severliğim o günden bugüne dek uzanır) Onsuzken ağlamaktan baygın düşene dek gözümü kırpmazdım mesela. Öyle yerlerde sürüye sürüye elimde taşıdım. Aramızda çok şizofrenik bir bağ vardı. Sonra bir şekilde bıraktım. Ama çok uykum olmadığı anlarda yine zaman zaman elime alıp kokladığımı hatırlıyorum.

@ Küçükken tanıdığım bütün erkeklerin subay olduklarını sanırdım. Babam ve amcalarım subay olunca.

@ Diğer çocuklar düşer bir yerlerini kırarlarken bana hiçbir şey olmadı mesela. Hep kolu ayağı alçılı çocuklara özenirdim. Hiç bisikletim olmadı, hep bisikleti olanları da kıskandım içten içe. Hiç dayak yemedim, hiç kardeş kavgası kıskançlığı çekmedim, ben büyürken abim, ablam evlendi. Şımarık değildim.




@ Babam yeşil gözlü kumral bir adamdı. Dedem (annemin babası) de sarışındı. Nasıl olupta dedemin annem gibi esmer bir kız oldu anlayamazdım. Dedemi hep babamın babası olarak düşlerdim. Çünkü onlar birbirlerine inanılmaz benzerlerdi. Bende nerde ela veya yeşil gözlü erkek görsem diplerinde bittim uzunca bir müddet.


@ Resimdeki ilk arkadaşım mehmet. Seneler sonra ailesini de alıp beni istemeye geldiler. Ben pek esmer insanlardan hoşlanmam bunu büyümüş kapkara haliyle görünce annem benim dememe gerek kalmadan annem damat adayını savsakladı. Kardeşleri falan olmuş, küçücük yaşta kapanmışlar. Beni böyle yazın askılılarla görünce onların da gözü pörtledi. Beni de kapandı falan sanıyorlardı herhalde ne bileyim.



Biz bu mehmetle senelerce aynı yatakta uyuduk aynı yemekleri yedik, masaların altına girip o baba ben anne olduk... Bana pembe ona mavi kazak örerlerdi falan yani. İkiz gibi giyinirdik. Ben olanlarda kalırdım gündüzleri, çünkü annemin hep örecek örgüleri olurdu. Beni hep annesi ve mehmet, abim yada babam avuturdu. Sonra biz evimizi sattık onlarda karşımızdaki evden taşınmışlar.

@ Veee 6 yaşıma kadar mehmet hariç erkek çocuklarından (kuzenlerimde dahil) korktum. Ama ne korkma...! Eğer sokağın köşesinden bir erkek çocuğu geçsin; ben diğer sokaktan geldiğim gibi vınnnn, hemde ağlaya ağlaya ve yanımda beni koruyacak kim olursa olsun. Annneeeee erkek geliyoooo diye. Annem

- "niye ağlıyorsun kızım", "ee oğlan geliyordu sokaktan... ", annem "fgdfgljgdl"

Artık korkumun başlangıcını hatırlamıyorum ama 6 yaşıma dek sürdü. Belirli sokaklardan asla geçmedim.


@ Büyüklerin arasında sürekli tekne kazıntısı, el oyuncağı, doktortezi, kazandibi muamelesi gördüm hep. "Emekli" diye seslenirlerdi babamdan ötürü. "Emekli gel, emekli git" falan. Lakabım hep öyle kaldı. Bir çok eveveyn faktörüm olmuştur bu nedenle...

@ Oturduğumuz evin arka tarafında mağara ve sazlıklar vardı. Senelerce o mağaralarda yaşayan korsan hikayeleri anlattık birbirimize ve kızılderili olduk bazı bazı, benim adım "kantakiydi" (: . Annem hep tembihlerdi bizi gitmeyin etmeyin içkiciler varmış orada falan filan korkuturdu gözümüzü.


@ Ablamın pedlerini alıp parça parça keserek bebeğime bez yapardım ve bütün bebeklerimi istisnasız ameliyat eder gibi kestim. Altlarını delip daha kolay çişlerini yapsınlar diye.


Şimdilik aklıma gelenler bunlar küçüklüğüme dair.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Git



Git!


ne kadar uzağa gidebilirsen

ne kadar çabuk gidebilirsen o kadar uzağa git

seni kuraklaşmışsın gibi

seni yokmuşsun gibi düşlüyorum

unutmak zor olacak yakınımda oldukça

al düşlerimi ve git

seni olmamışsın gibi düşlüyorum.


içimden kopardığın şu kısacık günlerin hükmüyle

seni ölmüşsün gibi düşünmek istiyorum.

1 Şubat 2009 Pazar

Geçmişten bugüne değişen ne???

çocukluğumun kokusu : annemin eteklerini kokladımı biliyorum ve rüzgarın getirdiği karın kokusu...
Bugünümün kokusu : bebeğimin ki.


çocukluğumun rengi : 5 yaşına kadar beyaz.
Bugünümün: 5 yaşından sonra mavi


Çocukluğumun sesi : annemin örgü örerken makinasından çıkardığı ses.
Bugünümün : bezelyenin ki... hiç susmuyor...


Çocukluğumun dokusu : pazen yada kadife kumaşın dokusu,
Bugünümün: okuduğum kitaplarımın ve mause


Çocukluğumun oyuncağı : o zamanlar en az benim kadar olan tavşanım.
Bugünümün: Bezelye :)



çocukluğumun tadı : Ülkerin çekmeceli çikolatası ve Diş macunu şeklinde ki tüplü çikolata
Bugünümün: et





çocukluğumun masalı : Kırmızı başlıklı kız
Bugünümün masalı : kendiminki

Çocukluğumun kahramanı : babam
Bugünümün kahramanı : cedric :P

Çocukluğumun dansı : koltuk tepelerinde uyduruk bale yapmalarım
Bugünümün dansı : Bezelye ile uyduruk hoplamalar

31 Ocak 2009 Cumartesi

Tuvalet kapısında beklemek



Şirkette 60 erkeğe 4 tane bayanken nasıl denk getiripte aynı saatlerde çişimiz geliyor anlamıyorum... 4 farklı birimde ve farklı binalardayız. Ama nedense hep aynı saatte tuvalette denk geliyoruz...! Sonra da tuvalet önünde laflamaya başlıyoruz. çünkü hepimiz biliyoruz ki yerimize dönsek kalkmaya üşencez, git gel yapmaktansa gün boyu konuşmadığımız için neredeyse tuvalet önünde günaydınlaşıyoruz. Sonra başlıyoruz beklemeye. Bazen bu bekleyiş oldukça uzun sürüyor, kişiye ve yapılan eyleme göre özellikle. Hatunlardan biri benim gibiyse kendime oyalanacak bir konu buluyorum, duvarlara bakıyorum, aynaya bakıyorum falan filan. Hele ben annemin tuvalette çok kalma diye uyarmalarına karşın çok severim tuvalette bişiyler okumayı. Ya ne bileyim öyle otur otur canım sıkılıyor sonra. Birde baktığın her yer aynı. Aynı noktalar, aynı köşeler, aynı kapı falan. Tabi iş yerinde öle kitabı alıp tuvalete giremiyorsun ama bu esnada cep telefonum imdadıma yetişiyor. Allah' tan bağırsaklarım bana ihanet etmiyor da bu işlemi çok nadir iş yerinde gerçekleştiriyorum. Alarm saati gibi çok düzenliyimdir bu konuda.
Bizde kendi aramızda bu çiş mevzuunuda bir türlü oturtamadık, hep ama hep denk geliyoruz. Hoş regl günümüz falan değil ki bu birbirine göre ayalansın. Mesela ben o konuda da özürlüyümdür azıcık. Hatırlayamam, düşünürüm düşünürüm pazartesimiydi salımıydı, yok yok o gün şu olmuştu falan... türevleri vücudumda olan biten bir şeyi bilemem. Çok kafama takıldı ise evde ablama sorarım sen ne zaman olmuştun? diye. Ondan bir gün önce birgün sonra benim ki denk geldiğinden, tarihleri öyle hesaplayabilirim. Düşünsenize dünyadaki kadınların aynı gün regl olduklarını... Dünya çekilmez be. Ah konudan yine saptım. Bugün nedense bütün iğrençliğim üzerimde işten de atılıcam büyük ihtimalle, sıra bekliyoruz tüm sadık arkadaşlarla. :) O nedenle çok boktan espiriler yapabilecek kapasitedeyim şuan...
Bu tuvalet mevzuu hakkında bir yazı okumak isterseniz de Irazın yazısını taviye edebilirim özellikle son paragrafı mükemmel :)) ve başka bir tane da geçen aylarda mailime düşen bir yazı (burak niye aklıma sen geldin bu esnada bilmiyorum artık :) )
"İŞEME SANATI ÜZERİNE
Kisi dünyada iseyen tek varlik olduguna inanir. Bu yüzdendir ki umumi tuvaletlerde aktivitenin sesini duyurmamak için çesitli sebeklikler yapar. Özellikle kadinlar tuvaletinde bu tür tavirlara sık rastlanir. Kadinlarin penisleri olmadigi için çislerinin hedeflerini tutturmakta erkekler kadar basarili degillerdir. (Erkekler sidikleriyle isimlerini yazmak, klozetteki suyun etrafinda dolandirarak eglenmek gibi lükslere sahiptir.) Bu yüzden bayanlarda çis genelde suyun tam ortasina denk gelerek inanilmaz bir gürültü çikartir. Bunun yaninda bir de dogal iseme sesi vardir (bayanlarda). Bu ikisi birlestiginde umumi tuvaletlerde yahut misafirlikte "sorrrrrr" sesini çikartmamak icin çabalamalar baslar. Dikkatlice kulak kabarttigimizda "şırrr" diye ufak bir ses duyariz. Bunu "şırıl" sesi takip eder. şırr.....şırıl...şışırıll takriben 15 saniye kadar sürer. Eger hala isemenin dogal oldugunu farkedememis bir kisiyseniz, bu durumda isemeye baslamadan önce pozisyonunuzu alip, sifonunuzu çekip, sifon gürültüsü bitmeden yangindan mal kaçirircasina "şorul şorul" iseyerek kurtulabilirsiniz.
Bayanlar tuvaleti, enfeksiyonlara daha duyarlidir. Iserken oturmak zorunda olan bayanlardan bir kisim kit zekali olanlari oturmaya çekinerek "havadan yapma" pozisyonunu tercih ederler ve deligi tutturamayip kenarlara siçratirlar. Yer gök çis olur.Ardindan tuvalete giren bayanlar ise önce ana avrat düz gidip, sonra kit zekalinin taktigini uygulamak zorunda kalirlar. Bu taktik görüldügü kadar kolay bir sey degildir. Hele ki uzun müddet çisinizi tuttuysaniz iki ince bacak üzerinde dakikalarca "S" seklinde isemek bir kabusa dönüsebilir.Bu kit zekalilara önerim ise tuvalet kagidiyla klozeti kaplayip, o sekilde rahatlamalari ve kendilerinden sonrakileri spastik sekillerde isemek zorunda birakmamalaridir.
Erkekler tuvaletinde gürültü sorunu daha az yasanir. Erkekler zaten birbirlerinin yaninda osurmak,geyirmek, burun karistirmak hatta "kiliç" yapmak (beraber iseyerek çis çarpistirmak) gibi igrençlikleri yüzyillardir büyük rahatlikla yaparlar. Pisuvarlarda yanyana iseyen erkeklerdeki ortak özellik nedense hepsinin tavana bakmasidir. Bunun sebebi yanindaki kisinin heybetiyle aniden karsilasip kendine olan güven duygusunun eksilme korkusu olabilir.
Pisuvarlar ilginç yaratiklardir. Içinde naftalinler bulunur.Normal bir erkek icin en büyük zevk sidigin siddeti ile bu naftalinleri saga sola attirip, çesitli oyunlar oynamaktir. Hele ki sizden önce iseyen biri pisuvara bir izmarit atma büyüklügünü göstermisse naftalinlerle filan hiç ugrasmazsiniz. Sigarayi bir düsman gemisi belleyip, bir iseme seansinda parçalayip, kagidi bi tarafa, tütünü bi tarafa gelecek sekilde mat ettiginiz takdirde sizden mutlusu olamaz. "Ne kadar sallarsan salla, dona düser son damla" lafi artik bir ayrinti olmaktan çikmis, hatta boku dahi çikartilmistir.
Fakat sallama metodlari üzerine düsünülebilir. Bir kisim; eliyle bizzat tutup sallamayi tercih ederken (en kalabalik grup budur),bir kismi ise orta parmakla, yukaridan sert fiske darbeleriyle çalisir. Hiçbir seyi tutmayip sadece kendilerini sallayan bir grup da olsun isterdi gönül. Komik olurdu, yazardik... ((:"

30 Ocak 2009 Cuma

İstersem


İstersem;

Çok uslu bir kız olabilirim,

Çok iyi söz de dinleyebilirim,

Emrine de oynayabilirim,

Seversem,

Seversen.


İstersem;

Bir kadın gibi davranabilirim,

Bir kadın gibi oturup,

Saçlarımı geriye atabilirim,

Seni konuşturup sadece dudaklarına bakabilirim,

Cezbederim,

Seversem,

Seversen.



İstersem;

Belki bir anne kadar sığınılabilir hissettiririm,

Yüreğinde bile hissedersin sevdiğimi,

Göğsüme yasalayabilirim,

Seni bakışlarından tanıyabilir,

En sevdiğin yemekleri yapabilirim,

Seversem,

Seversen...



Hem 5 yaşında bir kız gibi gülüp,
hem bir kadın gibi bakabilirim
yada bir anne şevkati ile sana dokunabilirim.
Sen o an yanında hangisi olmamı istersen...
Ben hep ellerini tutabilirim...
İSTERSEM ! İSTERSEN !

5 Ocak 2009 Pazartesi

Ben' e dair / 2009 da yapılmalılar...



Prensesim pasladığı beni yeni yılda yapmak istediklerimin listesi;


- Arabayı daha iyi sürebilmek ve şehir içi trafiğinden korkmamak, geri geri gitme deneyleri yapılıp, parketmeyi öğrenmek. :)
- Saçları bele kadar uzatmak, belki yaza doğru kızıldan vazgeçip bakır tonlarını denemek,

- Tango öğrenmek,
- Daha çok sinemaya ve tiyatroya gitmek, opera izlemek,
- Aldığım 7 adet kitabı bir an önce okumak, (şuan boleyn kızlarındayım, daha yazarın bir diğer kitabı var)
- İngilizcemi ilerletmek, en azından belli cümleleri kem küm etmeden konuşmak.
- Üniversite sınavlarına girmek,
- Bir 5 kilo vermek ve verince de almamak,

- Yıllık iznimi parçalar halinde kullanıp yazın boktan bir şekilde kalmamak,
- 3 ay içinde anneannemi görmek, sanırım son demlerinde... ve o şehirde ki diğer tüm akrabalar görüşmek,
- Anneye daha çok sarılmak, babama sormak istediğim sorular listesindeki sorulara yeni eklenen soruları sormak,

- Bağlanmak terimi genişletmeyi bilmek,
- Umursamazlık yapmayı öğrenmek, (bilerek yarım bıraktım, bazen hala umursuyorum)
- Mükemmel olmaya çalışılmaktan vazgeçmek,
- Yeni masallar yaşamak,
- Beklentiler gelmediğinde kendini sorgulamaktan vazgeçmek,
- Hatta her olayda kendini sorgulamaktan vazgeçmek,

- Para biriktirilip mısıra gitmek, mümkünse yurt dışına çıkmak,
- Daha çok resim çekmek - çektirmek,
- Bezelye' ye daha az kural koymak, daha töleranslı davranmak, ondan mükemmeli beklememek,
- Zaman yönetimini öğrenmek, mümkün olduğunca spor salonuna gidilecek, olmadı aile kandırılıp eve koşu bandı almak,
- Daha az et yeyip, daha çok sebze yemek, karnıbaharı didiklemeden sevmeyi öğrenmek, (çok yüreksizce oldu ama)
- Herşeye rağmen gülümsemeye devam etmek,
- Yaşanmamış şeylerin üzerinde bu kadar düşünmemek,
- Bezelye' ye yüzme öğretmek,
- Daha çok yer görmek, İstanbul' a ve Ankara' ya gitmek, hatta mümkünse kapadokya yada karadeniz turu yapmak çok sevdiği bir abisini görmek, bunun içinde beenmaya ve arzu' sunu kandırmak,

Şimdilik bu kadar aklıma geldikçe ekleyip, yaptıklarımın yazı rengini değiştireceğim. :)

Related Posts with Thumbnails

..