18 Mart 2009 Çarşamba

Heyyy !!


yine gece ve ben başbaşayım anılarla,beyaz bir kuş öyle canlı yine düşlerimde

hey yıllar yenilmedim size umutlarım yine aynı,
sessizlik geceyi sarsa da her gün bir yarın var ya

hey yıllar yenilmedim size rüyalarım yine aynı,
bir tutku yaşıyorum yine, aynı telaş içimde

bilmez kimse nasıl geldi geçti yalnızlıklar, kolay mıydı silip atmak sanki korkuları

hey yıllar yenilmedim size, benim için bahar aynı,
aynı o ılık rüzgar yine, esiyor ellerimde

hey yıllar yenilmedim size hatalarım bile aynı
hep aynı sevgiye hasretim, duygularım hep aynı

bilmez kimse nasıl zordu gülmek zaman zaman, uçup gitti hayat yavaş yavaş avuçlarımdan
hey yıllar yenilmedim size benim için bahar aynı,
aynı o ılık rüzgar yine esiyor ellerimde

hey yıllar yenilmedim size hatalarım bile aynı,
hep aynı sevgiye hasretim, duygularım hep aynı

~~~~~~~~


  • BÜTÜN YAZILAR ZAMAN AŞIMINA UĞRAMIŞTIR :)))))

17 Mart 2009 Salı

Dumur Anlarım


Bugün de kediye kafa atan farenin yazdıklarını okuyunca dayanamadım, bende yazmak istedim. Sizlerde azıcık gülümsersiniz belki hafta başında.


Birgün arkadaşlarımdan biri geldi aldı beni. Diğerleri ile buluşup, denize gidicez. Ama geç kaldığımız için koştur koştur bindim araca. Normalde huyumdur: her bindiğim aracın plakasına bakıp da biniyorum nedense. (Sanırım işimle alakalı olduğundan) O günde bakmadan bindim. Sadece simsiyah bir araç işte. Kakara kikiri malzemeleri ala ala gidiyoruz. Diğer arkadaşlar çoktan gitmiş. Biz ise geç kaldık ya birazda alelacele tamalanıyor herşey.


Bir benzinciye uğradık. Aramızdan ikisi markete gitti, bende tuvalete gidicem. (hıı hıı yine tuvalet) gittim. Aracı kullananda benzin alıyor. Benim işim bitti, bıraktığım yerdeki siyah arabaya geçtim, yerime oturdum. Ama ortalık çok sessiz ve baktım ayaklarımın dibine koyduğum poşet yok. Allah Allah diyede beynimden geçiyor düşünceler. Tam sormak için bir döndüm...

- poş........... diyebildim sadece. Kelimenin devamı gelemedi.
(Allah' ım sana geliyorum dediğim anlardan biridir buda.)

Ulan yanda farklı bir yüz var. Sürücü yerinde başka bir adam oturuyo. :)))) ilk saflıkla böyle düşündüm. Ben yanlış arabaya binmedim yaniiii. :P


Noluyor ya dememe kalmadan adam:

- "sen kimsin be" dedi. Bende kekelemeye başladım.

- "Ben... şey... yanlış oldu herhalde... kusura bakmayın..."


Ama apar topar bir inişim var göreceksiniz. Meğer bizim salak arkadaş, benzini almış, kenara parketmiş. Sonra tesadüfe bak ki; aynı dizayn, siyah renkli bir araba, aynı pompaya yanaşmış. Ben saf da o araca tüneyivermişim...!


Arkadaşlarda uzaktan bakıp bakıp gülüyorlar hainler. Halimde gülünmeyecek gibi değil hani. Bende gülüyorum. (:. manyak arabayı niye çektin, ben ne bileyim, araç orada olacak sanıyorum, vırt zırt bir ton saydım çocuğa. Gülmekten de kızamıyorum. Ama o gün hep benim mevzu aklımıza gelip durdukça güldük.


16 Mart 2009 Pazartesi

Söyle buldun mu?

  • kız annesi olmak - Hele ki birde sana benziyorsa, her kadının en güzel ve en çok sevdiği arkadaşı gibi oluyor.
  • mandaların hayatımızdaki yeri - Benim için sadece manda=kaymaktır, senin için bilemiycem.
  • oluyorum diyorum şaka gibi geliyor sana - Ne oluyorsun :))))))) (ne fesatım ya... cık cık cık)
  • melankolik bir öküzün kurduğu ilişki - Genelde herkez kuruyor. “Her kadın biraz Budisttir... Çünkü hayatında mutlaka bir öküze tapmıştır...” :) (Burhan abi blogundan aldım ama, bu arama bana bunu hatırlattı :) )
  • efsa kelimesine dair herşey - Araştırıyorsun işte bol bol, eksik kalanları ben tamamlarım.
  • efsa blogger / efsa blogspot - Söyle canım buradayım.
  • efsa ne demek - Bu aramayı her gün alıyorum muhakkak. Efendim anlamı: "insana tesir eden, efsunlu, sihirbaz" demekmiş...
  • efsa kaç yaşında - 28 yaşında girdi işte. Ama bu profil bir yaş küçük gösteriyo beni :)
  • efsanın eserleri - İmzalı resim de istiyormusun?
  • bende yardım etmek istiyorum sözünün vikipedisi - :)
  • kar illa her sene yağarmı - Her sene buraya da yağsa varyaaaa...
  • her erkek bir gemidir - Birde gemicikler var.
  • iş görmeden göt düşer mi - Düşmez düşmez korkma.
  • değişen ben saati ara - Acaba aradığın tam olarak nasıl bir yazıydı.
  • 5 adam bir kadını - Naparsa???
  • aşkta denge yokmuş bunu öğrendim - Bende öğreneli çok olmuştu biliyormusun.
  • herşey bu video ile başlar "everything begins with" - Hımmm
  • çilli erkeklerin çocukları nasıl olur - Ben çok seviyorum yüzünde çilleri olanları.
  • bedava derin gırtlak filmi izle - Burada pek video yok be canım ya, üzgünüm.
  • aslan erkeği kaybolursa - Topu kökü tanıdığım 4 aslan erkeği var. Herhalde senin aradığınla milyonda bir ihtimal olur. Demem o ki bende bulamazsın.
  • terazi erkeği akrep kizi - Ben bir gün varyaaa; hayatımda bir kere hiç terazi erkeği ile karşılaşmadım diye düşündüm. Lanet gibi ardarda tanıştığım 7 erkek terazi çıktı. The secret e ilk kez o zaman inandım :)))) Şimdi gıkım çıkmıyor :)))))
  • bayanların işeme sahneleri - Bu blogda görüntü olarak bulamazsın, ama dilersen, elimden geldiğince tarif edivereyim.
  • bayanların çiş yarışı - Erkeklerle yarıştırmaya çalıştıklarımız mı? yoksa kızkıza yanyana gelince bunu yapmıyoruz.
  • kızım sen melekmisin şeytanmısın anlamadım - Bende (:
  • Dayak yiyen hamile kadın resimleri - ........
  • Duru duş jeli zararlımı - Kırmızı renklisinin (çeşit adı - cezbet onu) kokusu çok hoş tavsiye ederim. 2 yıldır bana bişiy olmadı.
  • internette en çok tık yapan kızların hesaplaşması - Biz bütün kızlar toplaşıp tıklanırız zaten öyle arada. Hiç işimiz gücümüz yoktur.
  • kürt böreğinin zararları - Erdem' e sormak lazım ben sadece bir lokma aldım, sevemedim. :)
  • akrep kızı napar - İnsanı vezir de, eder rezil de, güldürür sinir de eder...ne diyim ki ben sana.
  • ayaklarımı çok beğeniyorum - Bende :) hatta vücudumda en beğendiğim yerlerimden birisidir.

Kış ortası

Ömrümün en güzel yılları

bir kış ortasında şimdi.
Eriyorum her gün bu kentte,
yağmurlar ıslatmıyor,
öldürüyor sanki her damlada!

Bir sancı var,


ayaklarımdan ciğerlerime doğru
Duman olup savruluveren bir sancı...!

Sevdiklerim uzaklarda şimdi, özlemlerim uzakta kaldı.
Önceden düş kurabiliyordum istediğim zaman,
şimdi düşlerimde öldü bu kentte...

13 Mart 2009 Cuma

Bazen kendimi bile aşıyorum bu konuda...

Ne boktan mevzudur bitmek bilmedi ama, ben mi bahtsızım bu konuda onu da anlayabilmiş değilim. Tuvalette başıma gelmeyen kalmıyo benim.

* Mutlaka gireceğim saatte sıra oluyor... Özellikle alışveriş merkezlerinde... ve yine özellikle bezelyenin tuvaleti varsa çok daha zor oluyor. Zaten kocaman yerde at koşturur gibi tuvaletin yerini arıyoruz dört dönerek. Buldum diye sevinmeye kalmadan, hoopp sıraya giriyoruz. İtiraz etmek istiyorum. Emzirme odası gibi çocuk tuvaleti yapsınlar istiyorum...!

* Bir sonraki olabilir durumumuzsa; olay mekanın sensörlü olduğu yerlerde, siz tuvalette iken ışıkların sönmesidir. Noluyo ya demeye kalmadan, oturur halde, o ışığın tekrar yanması için, bilumum ayak uzatma, kol sallama, ben buradayım dercesine tavana bakma eğilimi gösterebiliyorsunuz...! Salak sensör ancak o zaman anlar sizin hala orada oturdugunuzu...! (annem aklıma geldi bu kısmı yazarken, elektrikler kesildiğinde ben mumu istediğimde: "napcan nakış mı işliycen, yap gel işte" demişti bana :))) ) Yine bir itiraz noktası; sensörleri sevmiyorum veya sürelerini uzatsınlar istiyorum. Elime geçse ben uzatacağım o düğmeyi çevirip ama hep yüksek yere koyuyorlar.

* Tuvalet kağıdının ucunu bulmak için; genelde kendisine 2-3 tur attırıyorum. En sonunda bulduğumda ise bu sefer kopmuyor meret. Zaten çoğu yerde kağıt havludan farklı da olmuyor bunların. Koparmak için uğraşıyorsun ya, bazende benim çekmemle birlikte (yan tarafı açıksa) yere yayılması bir oluyor...! Birde yerden onu toparlamaya çalışıp duruyorsun...!

* Ellerime sıvı sabunu aldığımda, musluğun altında elimi yine sallar pozisyonda ileri / geri oynatıp, kol kıvırdığımı bile biliyorum... ki musluktan su aksın... Akar mı? akmaz tabiki... Sonra da niyeyse elimde sıvı sabunu da dökmemek için uğraşıp, lavabo lavabo geziyorum...!

* Şu vuuvvvvvv yaparak çalışan ve hava üfleyen, sensörlü aletten ayrıca nefret ediyorum. Ne elini kuruttukları var, nede uzun süre çalışıyorlar. İkide bir sürekli elini ileri geri oynatıp durur, dans ettiriyorsun...! Gözlerinde alete odaklanmış olur bu arada, sanki ona hain bakışlar attığında hissedecek...!
* Bunun bir de havlu kağıt modeli var. Yine elini o kırmızı ışığın çevresinde sallarsın, sallarsın, tınmaz bile. Seni hiç kale bile almadığı olabilir yani. Ama yanından geçme gafletinde bulun hemen ııııvvvvv diye bir sesle seni korkutur...!
* Eğer yine bazı yerlerde çok sıra varsa, erkekler tuvaleti "beni kullanabilirsin" dercesine göz kırpar size. İç ses de; hemen karşılık verir bu bakışa...
- kızım gir işte kim görecek.
- delimisin ya, ya biri geliverir, görürler
- ya görseler de bir daha karşılaşacağın meşhul olan insanlar onlar.
- olsun ben yapamam, hem pistir şimdi orası.
- ya daha sabah saati, yeni temizlenmiştir
- ya oranın da ışığı yanmıyorsa, ya kapım zorlanırsa
- dene... dene... dene... diye diye gittikçe kısıldı iç ses.
Sonuçta girmezsiniz. Haa cesareti olanlar olmuş olabilir. Zira ben bir kere, girdiğim iddaa üzerine denedim, ama kadınlar tuvaletine şükrettim. Emin olun daha temiziz. Özellikle restoranlarda...
* İçimde o kadar çok yazma hevesi var ki bugünlerde, kendimi durduramıyorum... :) Yarın tatil olanlara en derin, güzel anlamlı, kıskanç bakışlarımı yolluyorum. :))

9 Mart 2009 Pazartesi

Benim Kitabım

Kendimi okumak istiyorum satırlarda. Bir kitap olmak, bir kitabın sayfaları arasında kaybolmak ve bulunmak...


Belki bir sahafa, belki de bir kitapçıya, gidenlerin karşısına, pat diye çıkıvereyim. Başka kitabı almaya geldiklerinde, beni bulsunlar. Hatta birinin elinde görsünler!


Kapağım da kızıl saçlı bir kadın olsun, saçlarının ucundan alevler fışkıran... Bedenini ise sular sarmalasın.


Kırmızı deri kaplı, kalın kartondan, kapağıma dokunup, ruhumu hissetmeye çabalasınlar.. Eskimesin, zamana karşı yenilmesin, sapasağlam dursun. Nesiller aktarsın beni elden ele, yaşanmışlıkların da tadı kalsın üzerimde.


Bir kaç sayfa çevirsinler ardından... Ama o sayfaların içinde, bilindik kağıt kokusu olmasın. Ben koksun, tenimin kokusu olsun. Okuyanlar beni koklasınlar ve bundan mutluluk duysunlar. Sayfalara el sürsünler, bana dokunuyormuş gibi... Tenimin dokusu karışsın sayfalara...



Yazarın biri beni anlatsın. Satırlarında, kendimi göreyim. Öyle ki; saçımı geriye ittirişim bile, okuyucunun gözlerinde gerçekmiş hissi uyandırsın. Yazsın ki; "Her saçlarını geriye ittirişinde büyülenmiş gibi baktırırdı parmaklarına. Ellerini öyle bir biçimde kaldırırdı ki, gözlerinizi alamazdınız. Bunu yapacağı her an; başını sağa doğru hafifçe eğer, parmaklarını biraz aralık bırakıp, kaşının bitiminden başlayarak ve dokunarak yüzüne, iterdi saçlarını..."



Her satırda, her harfte bile hissedilsin içimdeki duygular. Okuyucuyu öyle bir sarıp sarmalasın ki, bu kitabı hiç bırakmak istemesin. Geceleri uykusuz kalsın, yanına bir kahve eşlik etsin. Yetmesin daha sert bişiyler arasın. Erkekse "bu kadınla aynı masada içki içmek ne keyifli olurdu. Kadehimi o doldururdu, içine yüzündeki gülümseyişide katarak..." desin. Kadınsa "beni ne güzel dinlerdi, yanımda olsaydı..."



Kitabımı okuyan kendini görsün, -"aaa bu kadın şu sayfada bana benziyormuş" yada "ben olsam, bende o an böyle davranırdım" desin. Bazen saçlarımızın rengi benzesin, bazen olaylara bakışımız. Okuyucum da yüksekten korksun mesela.... veya oda benim gibi o adam / kadın da en çok huzuru ve özeni arasın. Sıkılmasın okurken, heyecanla beklesin bir sonraki olacakları. Bıraksın kendini olayların akışına.


Meraklanıp, sonuna bakmasın kişileri kavradığında. Çünkü bakmadan anlasın, son sayfaların bomboş olduğunu. Benim kitabım bu... benim adıma başkası tarafından yazılmış... O bomboş sayfalar okudukça belirginleşmeli. Yazan öyle bir yazmalıki; tutkuyla, kanında akışımı hissetmeli.


Benim bir kitabım olmalı, kırmızı deri kaplı. Siyah çizgiler geçmeli arasından. Kızıl saçlı bir kadın olmalı, bedeni suyla donatılmış, saçlarının ucundan alecler fışkıran... Kadının gözleri kapalı...


Sonunda yada başında;

"Mutlu sonlara inanıp, mutsuz sonları tercih eden biriydi o yaşamında... sona yaklaştığında başlangıcı seçerdi"

yazmalı. Kitabımı okuyanlar bilmeli herşeyin bir skalası olmayacağını. Kaç sayfa olacağı belli olmamalı. Başı da sonuyla bir bütün olmalı.


Bir kitabım olmalı, adım belli olmamalı...

7 Mart 2009 Cumartesi

Bu bir son değil... Engelleri kaldır

Kısa keseceğim... Bugün aşağıdaki videoyu izledim ve çok dokundu bana. Aslında bir çok videosu daha var ama, bu hoşuma gitti benim. "Nick Vujicic" isimli bu kişinin videosuna bir kaç dakika ayırırsanız çok sevinirim. (biraz geç yüklenebilir)




Bu bir son değil. Ama bizde buna az da olsa destek verebilirsek, hayatımızdan hiçbir şey eksilmeyecek. Bakın kendisi ne de güzel açıklıyor oradakilere;


"Süreç içinde yere düşebilirsiniz. Yere düştüğünde ne yaparsın? ayağa kalkarsın. Ama bazen yere düştüğünüzde, kalkacak kadar güçlü olmadığınızı düşünürsünüz. Umudunuz olduğunu düğünüyormusunuz. Şu anda düşmüş durumdayım, kollarım ve bacaklarım yok. Benim için kalkmak imkansız olmalıydı, ama değil... 100 defa kalkmayı deneyeceğim. Eğer 100 defa da başarısız olur ve denemekten vazgeçersem ne olur? Kalkamam... Tekrar tekrar ayağa kalkana kadar deneyeceğim. Nasıl bitirdiğiniz önemlidir. Ayağa kalkacak gücü bulacaksınız."

Her zaman dediğim gibi engelleri biz yaratıyoruz. Kendi abimde bir bedensel engelli. Şurada ve şurada değinmiştim kendisine. Kaç defa ölümden döndüğünü anlatsam size... Kolay değil elbette, ama emin olun onlar bizden daha çok önemsiyorlar yaşamı.


http://www.engellerikaldir.com/ Rodin alperi her fırsatta anıyoruz. Onun bir sözü de beni çok etkilemişti.

"Biz o tekerlekli sandalyeye oturmak istemiyoruz, ama o koltuğa oturmak isteyipte oturamayanlar bile var."


Tabiki sadece engellerimiz bedensel değil. Ama bir yerden başlamakda güzel... İyi hafta sonları diliyorum herkeze. ve çeviri de bana yardım ettiğinden 91' e teşekkür ediyorum.

Kalbini engelleme, engelleri kaldır!
Related Posts with Thumbnails

..