19 Mayıs 2009 Salı

Deneme - Hikayeler / Sen gidiyorsun ve ben bir yazı yazıyorum sana dair


Boynumdaki nefesinle uyanır gibi oluyorum. Gözkapaklarımı yarı açarak, sana bakıp gülümsüyorum.

- "Gidiyor musun, vaktin varsa kahvaltı hazırlayayım" diyorum. Sense
- "Gerek yok tatlım, uyu sen, öğlen vakit bulursam yemeği birlikte yeriz" diyorsun.

Gülümsüyor dudaklarım hala. Gözlerimi kapatıyorum ve ufak bir vücut eğimi ile senin yastığına burnumu dayıyorum. Kokunun verdiği huzurla hala yanımdaymışsın gibi geliyor. Arkandan bakmıyorum. Kokun benimle ya, kalkıp uğurlamıyorum...

Sen gidiyorsun... O ana dair hatırladığım tek ses, kapının kapanış sesi oluyor.

Birisi öldüğünde hani sonları düşünür ya insan. Yoo, hayır ölümün genç yaşlı demeden gelip aldığını değil... Ya da haksızlık olup olmadığını veya ölümün ona yakışıp yakışmadığı da değil...
Anlatmak istediğim; o kişi ile en son neler yaptığınız, en son kelimesi... En son ne giymişti mesela? Yapmayı ertelediği bir şeyler var mıydı ve size bundan bahsetmiş miydi? Son yemeği neydi? Ya son düşüncesi ne oldu? Soruları...

Sen gidiyorsun... Ve ben şu an kapıdan asansöre kadar kaç adım attığını bile merak ediyorum. Anımsıyorum da; ilk tanıştığımız zamanlar, koluna girdiğimde yürüyüşümüzü birbirimize uydurmaya çalışırdık. Senin adımların benim bir buçuk adımım gibiydi. Ve ben yarı koşar halde, hala kolumda kolunu hissedebilmek için çabalardım sana uyum sağlamayı. Başarmıştık değil mi? Aynı adımlarla kaldırımlarda yürümeyi...

Sen gidiyorsun... Ben uyanıyorum... Ufak bir "akşama ne pişirsem" sorusuna hemen "sulu köfte" diye ses veriyor içim. En sevdiğin şekilde yapıyorum sulu köfteyi. Az suyla, biraz patates ve köfteleri çok karabiberli... "Öğlen çıkarız belki" dediğin aklıma geliyor. Olsun diyorum içimden, akşama hazır olur en azından, tasası kalmaz.

Sen gidiyorsun ve geri dönmüyorsun...
Keşke diyorum. Keşke bir gün öncesinden yapsaydım şu yemeği... Sen ne çok severdin...
Peki, sen son ne yedin, yoksa bir çay mıydı boğazından geçen? Belki de suydu. Sen çok severdin zaten su içmeyi.

Sen gidiyorsun ve ben şuan sonları düşünüyorum... Söylemek istediğim her şeyi söylemişim sana. Sevgimi, özlemimi, kızgınlıklarımı, başarılarındaki övgülerimi...

Son telefon konuşmamız ayın 14 ünde oluyor.
Son gömleğin mavi çizgili,
Son kez öptüğüm yer göğsündü bedeninde... Başım göğsündeydi uykuya dalmadan önce.
Son kez seni güldürdüğüm konu neydi sahi? Dur bakayım, topuğumun kırıldığı ve benim elimde ayakkabın teki ile koridorda kalakalışımdaki şaşkınlığım mı? Birde, salondaki koltuğun yerini değiştirirken verdiğim mücadeleye gülmüştün, taklidimi yaparak... Ne güzel gülerdin. Gözlerinle ve yüreğinle gülerdin...
Son kez koklayışın...
Son kez gözlerim yarı açık sana bakışım...
Son kelimen...
Son... Son... Son...
Bir son nasıl anlatılır? Bir son nedir? Ölüm bir son mudur?
Ya sensizlik? Açıklaması uzun sürer mi? Ve ben yeterince açıklayabilir miyim sensizliği?
Yatağın sağ tarafına hiç yatamayışımı.
O günkü olayları, şaşkınlıklarımı paylaşamayışımı.
Sulu köftenin ve mantının hayatımda asla bir daha pişirilmeyecek listesine girmesi mi sensizlik?

Biliyor musun aşkım, o günden sonra kirli çamaşırları bile kokladığımı biliyorum. Bir banyoda kaç saat geçirilebilir sence? Birileri beni orada bulana dek kıpırdamayışım. Kapıyı çilingirle açtırmak zorunda kalışları ailenin... Annenin suratına baktığımda, senin gidişinden çok bana acıdığını gördüm biliyor musun? İlk defa bana öyle sıcak ve yavrusuymuşum gibi baktı... Bunun için sonları yaşamamız mı gerekiyordu? Hayır, isyan değil içimdeki. Ölüm hakkındaki düşüncelerimi biliyorsun sen. Ama yaşamındaki sonlarla avutuyorum kendimi... Bilmiyorum... Eşyalarını toplamayı ret ediyorum. Kirli sepetindeki çamaşırları yıkamıyordum elimden zorla almasalar. Onlar kirli değildi ki... Onlar sen kokuyordu. Gömleklerini ütülemek bile ne büyük keyifmiş Tanrım...

Sen gidiyorsun... O günden geriye kalanları düşünüyorum... Kalan... Artık kalanlarla yetiniyorum işte. Sancılı saatler, insanların beni tek başıma bırakmama telaşları... Psikologlarda saatler geçirme... Geçire geçire geçirilen saatler...

Sen gidiyorsun... Senden kalanları veriyorlar bana bir poşetin içine konulmuş. Bak bir kalan daha işte... Şaka gibi dimi... Değil... Cep telefonun, paçalarından ceplerine dek kesilmiş kan damlarının olduğu krem pantolonun, bozuk paraların, cüzdanın... Son kez elimi poşete atıyorum... Evimizin anahtarları çıkıyor... Biz bir daha asla bir aile olamayışımızın gerçeğini de peşinden sürükleyerek...

Sen gidiyorsun ama düzeliniyor! Hayata kazandırılıyorsun. Kalanları dolduracak "şey" ler yaratmayı öğreniyorsun. Artık eşyaların yerini değiştirebilecek gücümün olduğunu keşfettim bak. Meğer nazım hep sanaymış. Arabanın muayenesini bile kendim yaptırdım geçtiğimiz günlerde. Misafir geliyor ve artık senin koltuğuna oturduklarında ani bir refleks ile ayağa fırlamıyorum mesela. Arda ile tayfun uğradı geçenlerde iş yerime, Eskileri konuşup gülümsettiler beni. Eskiler... Ve yeniler... Seninle ilgili anılarım bile eskimedi sevgilim. Bazen aynı hikayeyi anlatırken buldum yine kendimi. Alıştılar çevremdekiler de sanırım. Birde yeniden gülümsediğimi gördüklerinde, bende seviniyorum. Güçlü kızsın diyorum hep kendime. Uykularım çok düzenli mesela. İlaç kullanmayı ret ettiğim için uzunca bir müddet bununla boğuşsam da, her şey gün geçtikçe yerine oturuyor...

Sen gidiyorsun... Karnımdaki bebeğim de seninle birlikte gidiyor sanki... Doğmamış çocuğumuza üzülüyorum... Güle güle bebeğim diyorum... Babanla birlikte seni varmışçasına seviyoruz...

Sen gidiyorsun... Ben boşluk doldurmaca oyununa bir son vermeyi zamanla yaşama uyumu öğreniyorum. Seni mutlu edebildiğimi düşünüyorum en azından. İçim rahat sevgilim.

Tek bildiğim seni çok özlüyorum...
Seni seviyorum.

Sen gidiyorsun ve ben bir yazı yazıyorum sana dair...


* Görsel alıntı.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Gözlerimi kapatıyorum


Gözlerimi kapatıyorum... 
Beni uyudu sanıyorlar...  
Yüzümün sadece yarısı görünüyor saklandığım yorganın altından... 
Sesimi çıkartmıyorum... 
Susuyorum... 
Suskunluklarımla örtüyorum içimdeki kasırgayı...
Yoruldum herşeyin skalasının tutulmasından.
Azından,
Çoğundan,
Ortasından...
Gözlerimi açmasam...
Yorganın altından hafif bir müzik duyulsa...
Ve ben bütün günleri kırmızıya boyasam mesela, 
Ama bir tanesi siyah kalsa....
Ona bakarken de yorulmasam... 
Tenine dokunurken bir beyaz gibi yabancı kalmasam...
Bende siyah olsam...
Bir şarkı olsam...
Dudaklarında olsam...
Uyusam sonra...
Uyandırırmısın?

6 Mayıs 2009 Çarşamba

...



Kırma kabuklarımı .

Zar zor yetiştirdiğim, meyvelerimi çalma!



29 Nisan 2009 Çarşamba

Zaman

Her şeyin mevsimi, göklerin altındaki her olayın zamanı vardır.

Doğmanın zamanı var, ölmenin zamanı var.

Dikmenin zamanı var, sökmenin zamanı var.

Öldürmenin zamanı var, şifa vermenin zamanı var.

Yıkmanın zamanı var, yapmanın zamanı var.

Ağlamanın zamanı var, gülmenin zamanı var.

Yas tutmanın zamanı var, oynamanın zamanı var.

Taş atmanın zamanı var, taş toplamanın zamanı var.

Kucaklaşmanın zamanı var, kucaklaşmamanın zamanı var.

Aramanın zamanı var, vazgeçmenin zamanı var.

Saklamanın zamanı var, atmanın zamanı var.

Yırtmanın zamanı var, dikmenin zamanı var.

Susmanın zamanı var, konuşmanın zamanı var.

Sevmenin zamanı var, nefret etmenin zamanı var.

Savaşın zamanı var, barışın zamanı var.


Zaman... Kalışım sadece birilerinin ekmeğine yağ sürmemek için, yoksa kuşkularla bu kadar doluyken içimden buralarda olmak bile geçmiyor. 

Kaynak

26 Nisan 2009 Pazar

Kısa cümleler - Ses



Sesimdeki şehveti gizleyip hüzün tonu katıyorum...
Sana söylediğim onlarca sözcük arasından.
Sesimdeki tonlamayı anlayabiliyormusun?
merak ediyorum?

21 Nisan 2009 Salı

Abisine


Şu mim fırtınasını 2 ay önce sevdiklerime göndermeye başladım ben. Bunlardan bir tanesi benim için özel anlamlar taşıyan bir insandı. ve o mimin yazısını okuduğumda sımsıcak bir gülümseme yaymıştım ortama :)) işte o yazıdan ufak bir paragraf...


"...Ama bu kez mimin geldiği yer öyle bir yer ki; hani akan sular durur derler ya!..Hah!İşte öyle bir yer.Bundan, şunun anlaşılmış olmasından da korkarım; hani biz akan sular durur yerden değilmiyiz gibi...Hayır! Böyle değil.Benim, gönlümde yer etmiş herkes için akan sularım durur.Ama Efsa benim küçük kardeşim.Fotoğrafı dışında ne yüzünü gördüm, ne sesini duydum.Ama yürek sesini fazlasıyla duyuyorum.O yüreğini görüyorum.Şimdi birisi mutlaka şöyle diyecek bu yazıyı okurken, kendine çok güveniyorsun!..Güveniyorum var mı diyeceğin:))


Biliyorum ki; hatta eminim ki,konu Efsa olduğunda onun da akan suları duruyor.Aslında bunu çok uzun bir Efsa yazısına çevirebilirim;ama yazacağım hiç bir sözcük, şu cümle kadar anlatamayacaktır bendeki Efsa'nın değerini :Seni Seviyorum Efsacığım.


Sen ki bebeğinden ve sevdiklerinden bahsederken kendinden geçip bir başka dünyandan sözcükler döküyorsun, ben de seni sevmeyen ölsün diyorum:)) "


Ve ben öyle ıvır zıvır günlerini kutlamazken, doğum günlerine ayrı bir değer veririm. Bu dünyaya gelmek için o günü seçmişsek ve hepimiz özel bireylersek; bu en güzel şekilde kutlanılmalı derim, yaşlarımız kaç olursa olsun...


1 aydır o günü bekledim. Tüm arsızlığımla sordum, sevimlilik yaptım, üsteledim ama hiç öğrenemedim. :)) bu arada kaçırırım diye de ödüm patlıyordu. Ama nolduuuu??? Ben bu kadar ümitle abimi kutlayacağım derken gerçekten kaçırdım. Üzüldüm...
Dün yapmam gereken şeyi bugünden yapıyorum. Hayatımın bir ucundan girdiğin için... Samimiyetimi hissettiğin, gerekli anlarda müdahale edip, içime umut aşıladığın, üzüntülerimde, çelişkilerimde, sevinçlerimde olduğun için ve en önemlisi var olduğun için teşekkür ederim.

Bende seni seviyorum abisi (:
iyi ki hayatımın bir yerinde karşılaştık,
iyi ki ben mayamın sayfasında sana ve arzuya ulaştım.
Ve şimdi sana minik bir kelebeğin ellerinden tutup,
güzel bir akdeniz esintisiden el sallıyorum.
Biliyorum hissediyorsun...
doğum günün kutlu olsun.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Hala Şaşırıyorum...!

  • Birisi benim için bir şey yapmaya çalıştığında,

  • Bir kadının oje sürerken ki ciddiyetine,

  • Toplumumuzun takıntılarına,

  • Bazı huylarımın geri dönülmez olduğuna,

  • Kendini bir bok sananlara ve birde vazgeçilemez olduklarına inananlara,

  • Kendimi bitkin hissettiğimde beni güldürmeyi başaranlara,

  • Erkeklerin umursamazlıklarına,

  • Kadınların -en çokta kendimin- ilgi beklentisine,

  • Dokunuşların mucizelerine,

  • Ya bunu bende düşünmüştüm / yada neden daha önce düşünemedim diyebilmeme,

  • Anneme...!,

  • Et yemeklerini bu kadar çok sevebilmeme,

  • Saçma bahaneler öne sürülmesine,

  • İnsanların kaçan kovalanır mantığına,

  • Namusu beyinde aramayanlara,

  • İhtiyacın olan birşeyde hiç beklemediğin yerden gelen yardıma,

  • Hala olaylarda önce art niyet aramayan kendime,

  • 2 aydır çabalayıp, hala adımı değiştiremediğim Facebooka,

  • Anne babamın yaşlandıkça değişmesine,

  • Ayda bir görme ile ben babalığı yapıyorum diyen eski eşime,

  • Toplumumuzdaki şahısların,kendinden başkasını "öteki" olarak görüp, yapıştırdığı etiketlemeye,

  • Hala şuradakilere...

resim

Related Posts with Thumbnails

..