11 Haziran 2009 Perşembe

Evlilikte tenefüs diye bişiy varmı?


Ben çoğunlukla;

- Telefonla konuşmaktan nefret ederim. Bu nedenle en samimi olduğum arkadaşımla bile haftada bir falan görüşüyoruz, onun dışındakilerle 15 günde bir... 
- Kadınların dedikodu muhabbetlerinden baygınlıklar geliyor. O nedenle fazla gün, ev gezmesi, komşu muhabbetim de yoktur insanlarla. Ayaküstü hal hatır sormadan ileriye sorular sormam insanlara.  
- Eve geç gelen birine nerede kaldın diye telefon açmam. Bilirim ki zaten önemli bişiy olsa telefon açacaktır. 
- Eğer düzgün açıklamalar varsa ortada çok soru sormam.
gibi gibi listem uzundur

Evlilik yaşamımda da çok rahat kadındım. Hatta bir çok görüştüğümüz çiftlerdeki erkek kısmısının, karısına örnek gösterdiği bir kadındım. Evliliği bir sıkıntıya dönüştürmekten çok kimsenin özel hayatını, arkadaş çevresini elemeden yaşansın istedim. Zaten eşimin hiçbir arkadaşını sevemedim. (Hepside gülümsemekten, sıcaklıktan yoksun, bildiğin zıpçıktı tiplerdi.) Onlarla olmaktansa, evde oturup bilgisayar başında pineklemeyi tercih ederdim. Elbet hep birlikte geçirdiğimi zamanlarımız da oldu. Ama cidden oturup iki satır muhabbet edeceğin insanlar değillerdi. Boşlardı. Kaliteli zaman dediğimiz olayın A sını bilmiyorlardı. Bense öyle şeylere hiç gelemem. Ortada gırgır yok, gülümseme yok, saçma salak espiriler, iş muhabbeti, yol muhabbeti. Yav karı kız, futbol bile konuşmuyorlardı. Ortada dönen bir rakı muhabbeti olur, eğlenirsin ailecek, arkadaşcak. Ama yok yani. Zaten hep dışarıda olunca bunlara bile fırsat bulunamadı ki. 

Her neyse ne diyordum... İstedim ki herkesin kendine ait zaman dilimleri olsun... Oldumu oldu, hemde fazlasıyla. 
Fakat bazen ipin ucunu da doğru tutmak gerek. 
Uçurtmanın ipini çok salmamak mesela. 
Bir kuşu öldürmeden avucunda tutmak 
ve bir balığı tutar gibi tutmak gerek-miş. Benimki bazen pek bi seyrekti kabul. (özeleştiri)
Ama eşim hep şunu başarmış bir insandı. "Kendini özel hissetmenin" ne demek olduğunu hissettirirdi. Hatta ben ayrılacağımızı bir arkadaşıma söylerken 
"-inanamıyorum efsa, kollarını, omuzlarını öperdi yanyana oturduğunuz anlarda, daha yenilerde ....... " diye devam etmişti. 

Ben de biraz sarmaş dolaş ilişkilerin insanıyım birde. Dokunayım falan, yanyanayken bir yerlerimiz temas etsin isterim. Çekinilmesin. Oda öyleydi, severdim o huyunu. Çok severdim.  

Ben bu şekilde tavizkar davrandıysam bana bu güveni aşıladığı içindi. Ha sonunda içine etti o ayrı, ama 7 yıl kadar gerçekten hoş bir anlaşma oldu aramızda.

Hatta bu mimozanın eşi de -bak ne kadınlar var, sen bir akşam arkadaşlarla göndermiyon diye diye arkadaşımın kafasını şişirdiği günlerde... Ben eşimin kısıtlı tatil günlerinde arkadaşları ile eğlenmesine, dansetmesine, içmesine bişiy demezdim. O da benim gittiğim yerlere karışmazdı. (Ailesi ondan çok karışırdı :) )  Zaten adam bütün bir ay Türkiye' nin bir ilinin bilmem ne köyünü tararken, 15 de bir eve gelebilirken, bunu ondan esirgemek ne bileyim haksızlık gibi gelirdi. Ben zaten evcil bir insanım.Gezip tozmasını severim ama bilmediğim bir yer olursa. Yoksa tanıdık mekanlarda bir yere oturalım 1 saat geçsin bende sıkıntı belirtileri başlar. Bir eve gideyim koltuk koltuk gezerim, en sonunda mutfak sandalyesinde karar kılarım falan. Tabi bilgisayar koltuğu da olabiliyor bu :))


Orta yolu bulabilenlerin önünde saygı ile eğiliyorum. Zira benim bulamadığım test edildi. Ben çok sıkıştırmaya, sıkıştırılmaya gelemeyen bir insanım. Birisi bana tavizkar davranınca hemen yelkenlerim iniyor. Hiçbir kural dayatma bir insanın an larından mutlu olmasına engel değil diyorummm... ama aldanıyorum bazen işte.  

Ashure bu arada umarım az çok yanıt verebilmişimdir yorumuna :)) Demem o ki bazı erkekler o muhabbete de girmeyip, sana bile çemkirme hakkını bırakmazlar... :)

Resim alıntı

10 Haziran 2009 Çarşamba

Duacı ve Seyirci


Adam...
Her zaman çok konuşkan olan adam,
o gün kadına göre çok sessizdi...
Bu sessizlik kadına ağır geldi.


Kadın...
hissettikleri bitsin istedi.
Delirecek gibiydi.
Bitmemesi hırslandırıyordu üstelik.
Hırçınlaştırıyor, 
olmaması gereken kişilik bulamaçları yaşatıyordu.



Adam....
bitsin istedi.
Hissettiği vicdan azabından biraz öte bişiydi.
Adam kendini bastırmayı öğrenmişti.
Sevgisini dirseklemeyi, onu geride bırakıp mantığıyla hükmetmeyi...


Adam; kadın hala onu sevdiği için üzülüyordu.
Tıpkı kadının adamın vicdanının rahatsızlığına üzüldüğü gibi.


O an... Kadın bitmesine duacı... 
O an... Adam bitmesine seyirci...


9 Haziran 2009 Salı

Uzakta da olsa yaşatılan adetler

Her yörenin kendine has adetleri ve devam ettirdikleri bazı gelenekleri vardır. Mesela düğünler 4 gün sürer falan. Tabi ben halen yaşadığım il de büyümenin ve senede bir memleketimiz olan il' e gittiğim için pek o kadar ayrıntıcı değilim. O ortamda büyümedim. Ama bazı adetlerimizi halen yaparız. Misal bayram günleri kahvaltı yerine bir sürü yemek hazırlanır. Misafirler çağırılır, kahvaltı yerine yemek yenir direk. 

Geçenlerde bir arkadaşa bu resmi gösterirken böyle bir yazı yazmak istedim. Aranızda hiç giyen varmı bilmiyorum. Bizde böyle adetleri yaşattığımız anlardan bir tanesi de kına gecelerimiz. Resimdeki gibi pullu fes, bindallı giyilir. Elbise şeklindedir. Bir çeşit kaftan gibi. Bizim ailede hemen hemen her kızın taktığı bir de altın kemer var. Kocaman bişiy. Bir de o kadar ağır ki. Hani en son götüreceklerinde bende kalsa falan diye fesatlanmadım değil içten içe. 

Ben kına gecemde iki farklı kıyafet giymiştim. Birisinde şeklim buydu. (Yanaklarım falan toıp top çıkmış. Zaten ne zaman sırıtsam hemen toplaşıyorlar...) Kına yakılırken bunu giydim. Sonra tekrar çıkardım. Zaten öyle gece elbisesi tarzında bişiy değildi kına kıyafetimde. Gittim mango ya kendime yandan derin bir yırtmacı olan siyah bir etek ve pullu bir gri bluz aldım. Neyse reklam gibi oldu buda ama en azından hem modern, hemde adetlerimizi yaşatmak adına ucundan bucağından bişiyler yapmış olduk. Ve benim içinde hoş bir anı kaldı. (resmi fazla tutmayacağım sanıırm bu akşam silerim, göremeyenler için özür dilerim şimdiden)

Varmı sizin halen başka şehirlerde yaşasanızda gerçekleştirdiğiniz adetleriniz?

8 Haziran 2009 Pazartesi

Yorumlar


Sizi bilmiyorum ama ben bazılarınıza yorum yazmayı çok seviyorum. Onları okurken düşündürdüklerini geçtim. Yorum yazarkende diğer yandan beni farklı uçlara götürmeleri, kendimi tartmamı, bazen şöyle bir silkelenmemi sağlamaları çok hoşuma gidiyor. Zaten nerede sorgulama yazısı var bayılıyorum okumaya veya insan davranışları ile ilgili olayları anlatan yazılara, hikayelere...

Bu insanların çoğunlukla bana hissettirdikleri ilk duygu huzur ve bir çeşit güven. İsimleri bile o an çok güzel şeyler hissettiriyor. Evet yalnız değilsin falan gibi düşünüyorum. Beenmaya, Sufi, Joa, Aydan atlayan kedi... ilk aklıma gelen isimler. Hani belki eş zamanlı okumuyorum hepsini veya aynı gün. Ama okuduğum zaman da öyle bir denk geliyor ki; ya bu kadar olur diyorum. Nasıl da hissetmiş. Evet benimde tam anlamıyla anlatmak istediğim / görmek istediğim / göremediğim vs vs. bu diyorum. Kendi kendime hem şaşırıp, hem söyleniyorum ve başlıyorum yazmaya.

 “Kendim gibi görüyorum, empati yapıyorum. Bana yapılmasını istemediğim davranışları onlara yapmıyorum. Beni en acıtan şey umursamazlıktır diyorum sonunda karşıdan hep bunu görüyorum. İnciniyorum, ben bu kadar açıkken, netken neden onlar kapalı diyorum. Hata arıyorum, onlara şans tanıyorum. ama yok yani.

çözümsüzüm hele ki artık insanlara mazeret bulmaktan yoruldum. Bu kadar zor mu ya? 

Ya ben... Bir yola girdiysen kendine yol açana kadar yılma diyorum. Sürekli deniyorum. Sonucun boş olduğunu içten bilsem de, denemedim dememek için devam ediyorum. O yolu bırakıp gitmek bana göre bir vazgeçiş geliyor. Yenilgi gibi.

O yoldan bir kere döndüm. Şimdi daha mutluyum, huzurluyum daha çok yoruluyorum daha çok öğreniyorum. Ama öğrendikçe acıtan şeylerin olduğu suratıma çarpıyor. inciniyorum, hak etmediğimi düşünüyorum. Çünkü kendi kalbimi düşüncelerimi biliyorum. 

Neyse bugünlerde beynimde kocaman böcekler var, iki türlü konuşan... mantık mı yoksa duygusal tonda mı karar vereceğimi bilemiyorum. Pişmanlık yaşamamak için.”

 Aydan atlayan kedinin ÖFKE isimli yazısına yazdığım yorum…

 veya

 "Hep erken yaşta ölmeyi istedim. Benim için yaşlılık demek ihmal demektir. hani suratım kırışır saçım beyazlar endişesi de değil. Sevdiklerimin hayatında artık eskisi kadar önemli olmadığımı hissetmektir beni korkutan...

ve ölüm. Korkmuyorum. Geride bırakacağım tek güzel eserimi mucizemi bırakıyorum. ve biliyorum ki emin ellerde. ben olmasam da hayatını devam ettirebilir. 

Kimseye borcum yok, söylenecek sözlerim yok, herkesin suratına karşı ilettim sözcüklerimi. Yaşamak istediklerimin çok cüzi bir miktarı erteledim. Ölümden korkmamı gerektirecek bişiy yok.

(bu arada sana yaptığım yorumlar o kadar hoşuma gidiyor ki. Kendimle yüzleşmemi sağlıyor. teşekkür ederim. içime dokunduğun için.)"

Yine Kedinin Akşam Yine Akşam yazısına yazdığım bir yorum…

* Şimdi Öfke yazısının yorumunu Nisan ayında yapmışım. Tekrar okuyunca aklıma gelen ilginç bir cümle oldu. Okudunuzmu bilmiyorum. Kitabın adı Şeytanın Fısıldadıkları. Enfes cümleleri vardır Emre Yılmaz' ın. Cümleyi şimdi çok net hatırlamıyorum ama şuna benziyordu: 

"Sana yapılmasını istemediklerini başkalarına yapma" bu can sıkıntılı hımhımların ahlak davranışıdır. "Sana yapılmasını istediklerini sende başkalarına yap." :)))


Sanırım benim yapmam gereken asıl bu...! Bazen biraz da Ben' i ön plana çıkartmak. İyi haftalar diliyorum sizlere. 


Resim alıntı :)))

6 Haziran 2009 Cumartesi

Dans günlükleri


- Bu aralar bir çok şeyi üstüste yapma becerisini geliştirdim iyice. Aynı günde bir çok alanda faaliyet gösteriyor gibiyim. Geçtiğimiz haftalarda dans kursuna başladım. Zaten salsayı biliyordum biraz. Hoca da seni bir önceki kursa yetiştiririz deyince, haftada bir gün birebir dans ede ede. günde 9 figür falan göre göre bir öncekine yetiştim. Yoksa baya bekleyecektim.

Hani salsa biliyorum dedim ya. Palavraymış. Ben bir bok bilmiyormuşum efendim. Hele bir ki üç beş deyip yediye kadar adım saymak falan ooo. Ya ben eşimle veya arkadaşlarla dans ederken böyle birbirimize pek bir alışmışız sanırım. Oradaki haraketleri şimdi, şimdiki hareketleri de o zaman yapmıyordum. Bu kadar çok ıvır zıvır ayrıntıyı, hareketi bilmiyordum. Ama hoca beni sevdi, 6, derste onların 16, dersine yetiştim.

Nasıl kontrollüymüşüm ama anladım. Kendimi karşımdakine bırakırsam iyi olacak ama olmuyor işte. :) Arada kendi kafama göre dönüveriyorum. :)))) Şimdi swinge başladık. Adamın beni döndürmesi gerekiyor ya. Nerdeee ben hız alıp kendim dönmeye kalkıyorum. Öyle olunca 1,5 tur atıyorum kalıyorum. 


- Birde bachata yapıyoruz. Hoca hep bana bunu yaptırmak istiyor. Örnek falan yapılacaksa gel kızım hesabı hep benimle gösteriyor, yeni şeyleri deniyor falan. Müziği çok güzel yakalıyormuşum, ritmim buna çok uyuyormuş iyi mi. Oysaki ben hiç sevmemiştim bu dansı. Yapış yapış oluyorsun karşındaki ile bazen. Adamı iki elinle okşar gibi hareketler falan var arada. Hele facebookta bir video vardı, anam anam demiştim. Bu dansın sevdiğim tek yönü; ayak atmaları, karşıdakinin dizinin arkasına. Birde ayağını dizine takıp eğiliyorsun ya arkaya... bitiyorum o an. Saçlar geride sallanıyor enfes bir görüntü çıkıyor ortaya. (Ama bir daha yazlık bir elbisemle gitmeyeceğim. Dönerken saldım çayıra bir görüntü çıkıyor. Hele salsa da......)

2 ay sonra tangoya başlayacağız kısmetse. Nasıl hevesle bekliyorum anlatamam. 

- Birde o kıytırık dans ayakkabısına o kadar para vermeye gönlüm el vermiyordu. Ben ona 2 ayakkabı alırım üstelik her yerde de giyerim falan diyorsun görünce. Ya topuğu arkaya sallanıyormuş gibi bir hissi var. Ama kırmızısı öyle güzel ki... Gönlüm el vermiyordu ya, sıka sıka verdi! :) 

- Reiki kursuna katıldım. Nasıl olduğuna ilişkin bir başka yazıda açıklayacağım bunu. İlginç bir deneyimdi.

- Arabanın lastiğine çivi girmiş. Nasıl korkuttular ama iş yerinde beni. Lan tam eve gidicem. Acilde bir poliçelerle ilgili uğramam gereken yer var. Eyvah dedim şimdi serviste uzun sürer, mesai bitti diye korktum. Allahtan patlasa da gidebilenlerdenmiş, yani öldüm öldüm dirildim. Daha ablamın haberi yok valla. :)))

- Yine aynı gün sabah tam parkedecekken az daha genel müdürü eziyordum. :))))))) nasıl dalga geçti benimle sen usta şöför olmuşsun diye diye. Sende yolun ortasında yürüme diyecektim de demedim. Köşeden her zaman genel müdür mü çıkıyor. 

Bu arada 2 aydır biniyorum arabaya. Zerre korku kalmadı içimde. Hatta küfür bile etmişim geçenlerde. Kornalaşarak nalaşıyoruz bazıları ile de. Sağolsunlar hemen anlıyorlar ne demek istediğimi. 

Resim alıntı

4 Haziran 2009 Perşembe

Konuşan Kelimeler İşiten Yürekler








La Paragas'ın harika hizmeti; ‘Hayırlı Bir İş’ ile başlayan sesli blog yazıları fikri, görme engellilerin de blog dünyasının bir parçası olmasını amaçlıyor…

‘Tüm engelleri aşan bir tam olmalıydık’ ortak fikrinde birleşen bloggerlar;
Buraneros, Uzağa Giden Kadın, Bugünü Yaşama Arzusu, Kırmızı Günlük ve Evrenin Dünyası; fikre logo desteğini esirgemeyen Pinonun Yeri, teknik destek konusunda araştırmacı Erkan Bal ve fikri duyar duymaz sahiplenip, sitelerinde duyuran Kara Kalem, Ateş Böceği, Persona Non Grata, tutsak, delfina, Hayat İzlerim ve Gereksiz Yazar'la giderek çoğalıyor olmanın heyecanı ile bugün sizlere de soruyoruz:

Sizce de harika değil mi?
Ben fikri sevdim diyorsanız…

Fikir sahibinin izni var kulaktan kulağa yayılması konusunda...

Kendi sesinizden ya da sevdiklerinizin sesinden yazılarınızı bloglarınıza ekledikten sonra ‘konuşan kelimeler’ etiketi ile etiketlemeniz, yarınlarda oluşabilecek bir ortak blog platformunda buluşmamızı kolaylaştıracaktır diye düşlüyoruz….


Peki benim blogumda sesli kayıt olduğu nereden bilinecek diyorsanız, logoyu kullanmaya ne dersiniz?
Kararsız kaldım ne olur ki bunun sonu diyenlere, beyaz yavru tavşanın niyet kâğıdını okumaları tavsiye edilir...


Konuşan Kelimeler İşiten Yürekler


Kulaktan kulağa oyununun gönüllü bir oyuncusuyum ben

Benim yüreğimden gelen senin yüreğinden duyulduğu gün

Gönülün gördüğünde buluşup

Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırında paylaşıyor olacağız hayatı…



Konuşan kelimelerin işiten yüreklerini çoğaltmak için

Biraz daha beklemek mi yoksa bugün hemen seslenmek mi?


________________________________________________






Fiziki yardımda bulunabilirsiniz
--------------------------------------------------------------
İzmir Görme Engelliler Kutaplığı'na ait 0 232 483 30 23 numaralı telefonla yardıkmlar için gerekli tüm bilgiler alınabilir. Yine Kitaplık'a ait www.izgok.org adresinden istenilen bilgiye ulaşılabilir.

-Ses stüdyolarında kitap okuyarak, CD’lere kayıt yapabilirler. Gönüllüler, isterlerse kendileri de kitap getirebilirler.

-Bu sıralar özellikle klasik romanlara ihtiyaç var.

-Kayıt yapacak gönüllü kişinin diksiyon ve ses tonu düzgün olmalı, akışkan okumalı.

-Çocuk dergisi Balarısı’na yazı yazabilirler. Latin alfabesiyle yazdıkları yazıyı zaten bilgisayarotomatik olarak Breyl alfabesine çeviriyor.

-Kitaplardaki yazım hatalarını düzeltebilirler.

-Sekreterlik yapabilirler.

-Bilgisayar, yabancı dil gibi dersler verebilirler. Şu sıralar özellikle matematik öğretmenine ihtiyaçvar.

-Kütüphane bir apartman dairesinde. Geniş bir yede taşınmaları için maddi destekte bulunulabilir.

-Kabartma basabilecek matbaa makinesine ihtiyaç var. Kütüphanede printer kullanılıyor. Matbaamakinesiyle binlerce kitap basabilirken, printer ile 100 kitap basınca printer bozuluyor.

-Kayıt yapmak için boş CD’lere ihtiyaç var

-Daha fazla eleman çalıştırmak için sponsorlara ihtiyaç var





İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi Görme Engelliler Bölümü


Görme engellilerin talep ettikleri kitaplar okunabilir.

Gönüllü, okunacak kitapları kendi de getirebilir, ama kütüphanede yeterli kitap var.

Gönüllü okuyuculara ihtiyaç var. Kayıt yapmadan önce bir deneme kaydı yapılıyor. Diksiyona ve tonlamalara dikkat ediliyor. Profesyonel aranmıyor.

Boş CD ve kasetlere ihtiyaç var. Devlet CD masraflarını karşılamıyor. Kütüphane tamamen gönüllülere bağlı.


Ankara Altınokta Körler Derneği Görme Engelliler Kütüphanesi


Gönüllü okuyuculara ihtiyaç var.

Kütüphanedeki kitaplar okunuyor, gönüllü kendi de kitap getirebilir.

Her türlü kitap bağışlanabilir (ders kitapları, romanlar, dini kitaplar vs.)

Bilgisayar, teyp, CD player gibi ihtiyaçlar da var.


Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi Görme Engelliler Teknoloji Merkezi

Gönüllü okuyuculara ihtiyaç var.

Özellikle Can Yayınları, İletişim Yayınları ve Medis Yayınları’nın güncel kitaplarına ihtiyaç var.

www.gonulluokuyucu.yahoogroups.com adresinden her türlü bilgi ve ihtiyaca ulaşabilirsiniz.
Bu kütüphanelere destek verebilirsiniz

-İzmir Görme Engelliler Kitaplığı-0232 483 30 23

-İzmir Atatürk Devlet Kütüphanesi-0232 483 38 46

-Ankara Altınokta Körler Derneği Kitaplığı-0312 363 77 45

-İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi Görme Engelliler Bölümü-0212 522 31 67

-Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi Görme Engelliler Bölümü-0212 359 54 00


3 Haziran 2009 Çarşamba

Gidiş


Bir gün beni bırakıp gidersen eğer;
arkana bakma git bana yeter... 
Çünkü gözlerim dur der,
Belki de ellerim kalleşçe geri çağırabilir... 
Bende insanım,

ne olur!!!

Belki de ağlayabilirim...

Demişti zamanında birileri..........
Nasıl yalan.......
Related Posts with Thumbnails

..