7 Eylül 2009 Pazartesi

Çok iyi olma çelişkisi


Benim çoğunlukla battığım anlar, işte şunlar:

Çok iyi olmaya odaklanıyorum...

Çok güzel bir kadın,

Çok iyi bir eş/sevgili,

Çok iyi bir anne,

Çok iyi bir insan,

Çok iyi bir evlat,

Çok iyi bir kardeş,

Çok iyi bir arkadaş,

Çok iyi yemek yapan,

Çok iyi bir meslektaş,

Çok iyi sevişen bir kadın,

Çok düzenli bir insan;

Olursam;

Daha çok sevileceğim sanıyorum...!

Ha oluyor muyum?

Olduğum anlar elbette oluyor.

Ama sonra karşımdakinden de aynı özeni ve özverileri bekliyorum.

İşte bu noktada çamura batıyorum.

Kızımı, sevgilimi, babamı, annemi, her zaman birinci plana atıyorum ve bunu o istediği için değil. Benim onu orada görmek istediğim için yapıyorum. Ben zaten mutluyum biliyorum. Ama oda mutlu hissederse kendini, benimde mutlu olmam için ekstra kapılar açılacakmış gibi geliyor. Çünkü karşımdakini asık suratla görünce, ister istemez onun mutluluğuna, bir gülümsemesine çabalar halde buluyorum kendimi.

Bayrama ailem gelecek, yaz başında ablam ile kurduğumuz düzenden, anne ve babamın düzenine geçeceğiz. İyi bir kardeş olmayı ikinci plana atıp, iyi bir evlat olmaya daha özen göstereceğim. Bir yerde ne kadar istesem de kendi hayatımı değil, birilerinin yaşamındaki hayatımı yaşıyor gibiyim. Kimin kime dahil olduğu çok açık. Ama en azından kendi kararlarımı verebilecek, bunlarında sorumluluğunu üstlenebilecek kadar başarılıyım son yıllarda. Bazı arkadaşlarım diyor. İşte çık, gez, dolaş, eğlen. Ama benim mutluluk anlayışımda ya da huzurumda bunlar yok ki. Boş muhabbete gelip, birilerini çekiştirerek veya kakara kikiri kalabalık arkadaş toplantıları aramıyorum. Bunlarla neşe bulacağımı değil, boşa zaman geçireceğimi düşünüyorum ki.

Üstelik bunları en mükemmel şekilde yerine getirmek isterken, olmuyor. Birine yetişirken, öteki telefonum kapanıyor. Ben bunun orta yolunu bulma özürlüsüyüm sanırım. :)

Herşeyi geçerimde kızım... Ona iyi bir anne olamamaktan zaman zaman korkmuyor değilim... Bazen insanlara duyulan kırgınlıklar, başka insanlar ile de iletişimi kesebiliyor. Ve ben öyle bir inadım ki; kızımın sesini duyma pahasına, özlesem de onlarda kaldığı müddet boyunca aramıyorum. Bizim evimizi de arasınlar istemiyorum. Sırf bu yüzden içimde azda olsa bir pişmanlık gölgesi gelip geçiyor. Geçiyor, çünkü benim sınır noktalarıma geldiğinde insanları nasıl görmezden geldiğimi biliyorum. 2,5 yıldır tek bir kez bile aramadım. Ama şimdi okula başlayacak ve acaba okulda anneden bahsedildiğinde neler düşünecek. Ben onu nasıl, nerede göreceğim diye içim içimi yiyor. Beğenmeye beğenmeye arayacağım yani. Hafta içi görmek içinde Çarşamba günlerini zapt etmeyi düşünüyorum. Bakalım hayırlısı artık.


Sadece kafama takılan;

İnsan iyi bir evlat, anne, ev hanımı olmalı diyen bir annem var.

İnsan bir şeyde çok iyi olmalı diyen bir ablam var.

İnsan her şeyde iyi olmalı diyen bir beynim ve babam var.

İnsan çok çalışıp yavrusuna bakabilmeli, ona her defasında toleranslı davranabilmeli, yoksa neden bu dünyaya getirdi diyen bir yiğenim var.

Biz kocaman evde babamla konuşmadan anlaşırken, diğerleri ile çatışıyoruz.

İnsan sizce nasıl olmalı, kendi gibi olmanın dışında yani, karşıdakilerin beklentilerini, çevresel faktörleri veya maddiyatı da hesaba katarsak?


* Dün babasına işkembe çorbası yapıyorum, siz gelince yine yaparım derken; cevap olarak, “sizi çok özledim” diyen babasının sesinin tonunun titrediğini fark eden ve dünyada ikinci en büyük acının bir babanın ağlaması olduğunu düşünen Efsa…

* Annesi gelip, “dans kursu yetmedi de, bir de spor salonuna mı para vereceksin” demesine fırsat bırakmadan spor salonuna yazılan Efsa…


Resim

3 Eylül 2009 Perşembe

Süliet





Geldim yanına...!
Sülietimi indirdim.
Benim dediğim bir adamın evine.
Bir önceki sevişmenin kalıntıları ile dolu izlerini
ve başka bir bedenin kokusunu taşıyorken baktı suratıma!
Kan(a)mazdım...
Zorla ayırıp gölgemi o evden;
Gittim...

Biliyormusun BEN;
Başka kollarda,

başka yüzlerle,
başka bedenlerle
sen diye sevişiyorum...
artık...
pişman mıyım...?
biraz...
Sadakat de ihanetti değil mi sevgilim?
Tıpkı bana söylediğin gibi!!!


~~~~~~~

* Bir sürü taslağı olup, hikayelerini sonlandıramayan Efsa...


29 Ağustos 2009 Cumartesi

Anladım... (2)


demiştim boşandıktan bir müddet sonra. İlk zamanlarda gerçekten çok üzülmüştüm. "Neden benim başıma geldi", "bunu hakedecek ne yaptım" demiştim. Kurban rolleri falan biçmiştim kendime. İşin sevgi yönüne baktığımda; bu kadar uyumu yakalamışken, üstelik kavga -tartışma-yüksek ses olmadan- saygıyı bozmadan ilerleyen bir evliliğim ve bebeğim varken, insanların bizi "-aaa efsa daha yenilerde omuzlarını, kollarını öperdi, nasıl yapar deyişleri" aklıma geliyordu. Yani "herkesin başına gelirdi de, bi benimkine gelmezdi" durumları! Ben hayatımın her zerresini dört dörtlük yaşamak isterken, tam tersi şekilde gelişmeye başlamıştı olaylar. Masalımın bu şekilde sonlanmasını hiç istemedim.

Ama insanın kendisine zaman ayırıp da düşünmesi halinde neler olduğunu, nasıl bu raddelere geldiğini anlaması biraz zahmetli... Bu zahmeti yüklenebilmek, onunla yüzleşebilmek de sancılı. Boşanmayı bir müddet (4 ay) kabullenemememin tek sebebi başarısızlığı kendime yedirememem-miş! Hissettiğim boşanacak olmamdan çok, evliliğimin (dolayısı ile benim) başarısızlığı idi. Nerede hata yapmıştım, yapmıştık!

Düşündüm...

Sonunda buldum.

Ben aslında son yıllarda, bu adamdan boşanmak istemiştim. Çünkü evlilik gibi yürümeyen, paylaşımın çok çok az olduğu bir evliliğim vardı. 5 yılda toplasan 2,5 yıl ancak görmüştüm eşimin yüzünü. Boşanmak için; sadece bunun için, ortalıkta bir nedenim yoktu. Aileme nasıl açıklayacaktım, kesin hayır mayır, durduk yere ayrılınılır mı? delimisin falan derlerdi. Üstelik ablamda eniştemden ayrıldığı için ailem; etraf ne derleri pek bir önemsiyordu. Nasıl direnecektim. Ama ben evliliğimin bu şekilde devamını istemiyordum. Yalnızdım. Tek başıma bir bebek büyüttüm, hamilelik geçirdim. Bundan sonrasında da o mahallede oturup çocuk büyütmek istemediğim için çıkış yolları arar olmuştum nicedir. Sonunda kapılar açıldı beklemediğim yerlerden... ve beklemediğim yerden yara aldım. (Tamam hatanın bende kalmadan bitmesini dilemiştim. Ama bu sırada kendi özgüvenimin de sarsılma ihtimalini hiç düşünmemiştim.)

Sonunda bitti. Yaralar bağladı. Kabukları eşelemeden iyileşmeyi, zamana bıraktım. Bunu ben istemiştim. Suçum olmadan bundan kurtulmayı ve nefes almayı...

İşin özü: bir umudu dilerken daha ayrıntılı dilemek gerektiğini anladım. :)


Sabah sabah şu reklamı hatırlayıp gülümseyen Efsa. (bu reklama bayılmıştım)


24 Ağustos 2009 Pazartesi

Mide


Önceden kelimelerine kapılıp diyordum ki:

"Midemi değil aklımı bulandırıyorsun"

Yapma!



Şu an senin saklayıp, benim öğrendiklerim karşısında diyorum ki:

"Hem aklımı, hem midemi bulandırıyorsun"

.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Kaç-a-mak


~ Dün tangoya başladım... Dans hocası duruşumun ve dengemin harika olduğunu, 1 ders yürümeden sonra figürlere başlayabileceğimi söyledi. Artık gaz vermek için mi harika dedi, yoksa gerçekten iyi mi bilemedim. Ne zaman aynada yürümeye kalksam, dans ettiğim çocuğun ayağına bastım, bastırdım. Yine benden 1 ay önce başlamış bir gruba yetişeceğim. Salsada da aynı şey olmuştu. İlk gün adımları falan boşverip 9 figür gösterilmişti. Sonra gidince kendimin gerçekten onların seviyesindende güzel olduğunu görüp sevinmiştim.

~2009 hedef listesindekiler tek tek azalıyor... Yakında kendime yeni hedefler koyacağım sanırım. Bir tek ingilizcem kaldı çünkü yapılabilecek olanlardan...

~İçimde sürekli yapmadığın bir şeyi yap diyen dürtü var. Balona binmek, Yamaç paraşütü yapmak, hiç gitmediğim bir yere gitmek istiyorum.

~ Son olarak: Biraz bakım zamanı geldi benim tekneye herhalde. Arkadan itekleyince gitmeye başladı... İşin özü üzgünüm biraz bezelye ile ilgili... Birde oruçlar, uykusuzluk girince dengem şaştı... Gelince üstüste gelir denilen şeyleri yaşadım şu günlerde...

Herkes kendine iyi baksın. Hayırlı Ramazanlar dilerim...

* Geceleri uyku sersemi minik bir sesle uyanıp, kendisinden su isteyen o minicik bir nefesi arayan... Kendisine "biliyormusun dünyanın en güzel kokan kişisi sensin" diyen sesi yine duymak için neler vermezdim diyen...Dün dolmuşta eline dokunan ufak parmakların bir tanesini, bezelyesi yerine okşayan... Anaokulu defterlerini ve uyduruk çizimlerini tüm gece boyunca toparlayı, resimlerini çeken...Yavrusunu 1 yıl boyunca, okulu yüzünden sadece hafta sonları görebilecek...Kendini tuvalet fırçası gibi hisseden Efsa...

21 Ağustos 2009 Cuma

Biz...


Zamanın birinde,
Çok ötelerde...

Biz,
İkimiz seninle
Kilimden evimizin,
Anne ve babası olmuştuk değil mi?

Üşüdüğüm anlarda,
Masa örtülerini sıkıca çekerek ısıtmaya çalıştığın...


Bugün...
Şimdi...
Nedendir bilinmez, aklıma geldin.
Özlediğimi hissettim...


* Resim alıntı

20 Ağustos 2009 Perşembe

Doğum günü


:)

Bugün akrepkızının, blogger Efsanın doğum günü. (bloguda aslan burcuymuş. Ondan herhalde bu sevilme arzusu içine işlemiş efsanın)

Geçtiğimiz sene tesadüf eseri google de bir şey ararken, Puccanın bir yazısını görmem ile bende blogger olmaya karar vermiştim.

Bir ton kelime yazdım ama hepsini sildim an itibari ile. Sadece beni okuyan herkese teşekkür ederim. (İlk yorumcum Üfürükten Prenses ti :) İkinci Mayamdı)

Ama en büyük teşekkür; benden hiçbir zaman desteklerini çekmeyen, belki sadece 2-3 kez konuştuğumuz ama öz konuştuğumuz, bilmeden bana yön ve ders veren 6 güzel insana... Her zaman yeriniz, öneminiz, saygınız bende saklı kalacak nerede olursak olalım. Beenmaya, Arzu, La paragas, Virgilius, Evren ve Joa. (Eh küçük kardeşlerin her zaman böyle bir şımarık yanları vardır. Sırnaşırlar. :)) )

Ne diyim güzel ve kaybettiklerimden çok kazandığım, bir parça daha olgunlaştığım, farkındalaştığım bir yıl oldu. Daha nice günlere bakalım.



* İlk yazılarında Türkçe karakterle yazmadığını farkedip anılara dalan Efsa. :)



Related Posts with Thumbnails

..