12 Kasım 2010 Cuma

Ben Seni Kokladığım Her An, Nefesimi Tuttum...




Bugün hiç olmadığım kadar senin hissediyorum kendimi...  İçimde taşıdığım küçücük bir candın sen. Ve ben öyle çok beklemiştim ki seni...


Biliyormusun doktorlar 19 ekim de doğacak demişlerdi senin için. Oysa sen meleğim; hemen doğmak istemedin, benim özlemle bekleyen kollarıma inat...

Öleceksin diye çok korkmuştum.. Ölmedin ama doğmayıda istemedin inatla. Annen gibiydin... Biliyor musun bende doğmayı bir türlü istemeyen bir bebekmişim. Hayata gözlerimle bakmayı hep ertelemiştim... Sen benim minik bezelyem 12 kasımda açtın ya gözlerini, ben de yeniden doğdum sanki.  


İlk kez ne zaman anneliği hissettim diye sorduğumda kendime, "kusmaktan helak olmuş bedenimle tekmelerini hissettiğim ilk andır" diyorum.
 Sonra sahne değişiyor gözlerimde. Seni ilk gördüğüm ana gidiyorum. O an yaptığım gibi ilk olarak saate bakıyorum. Zaman orada tarihe kazınmalıymış gibi geliyor, insan zaman dursun istiyor, herşey yavaş çekimde ilerlemeli.
Saatten gözlerimi ayırıp tepetaklak duran bedenine tekrar bakmalıyım. Ağlama sesini duymalıyım.. Ve yeniden hayatımda ilk kez hissettiğim mucize yaratmak ve huzur duygusu ile başımı yaslamalıyım...
Sonra yatağıma gitmeliyim, arkamdan seni getirmeliler... Sana baktığım o ilk an ki gibi ağlamaya başlamalıyım, neden ağladığımı bile bilmeden... Gururlu olmalıyım ve evet çok da mutlu...
Zaman bugüne dönmeli yeniden. Az önceki gibi okuluna gitmeliyim. Henüz 7 yaşında 2. sınıfa giden sen, yine sınıfın en miniği olarak ve benim elime bir tane gülenyüz çıkartması yapıştırarak gülümsemelisin gözlerini gözlerimden ayırmadan...

Bebeğim,
Yine de sonunda hayatı seçtiğin için,
 Benim en güzel doğum günü hediyem olduğun için,
 En önemlisi benim kızım olarak doğduğun için...
 Çok teşekkür ederim bebeğim...
Dilerim bir gün sana vermek tüm benliğimle çabaladığım sevgiyi, özeni, önemi, saygıyı takdir edersin...

"Günlerin getirdiği mutluluk olsun sana,
Sevdiğin ve sevildiğin bir hayatı sür bebeğim,
Günün günden güzel olsun"



* Bezelyesi doğduğu andan beri yaptığı herşeyin günlüğünü tutan Efsa...


* Ve bugün benim için apayrı bir yeri olan bir kadının daha doğum günü..
Hani hiçbir şey söylemenize gerek kalmadan içinizdeki duyguları anlar ya..
Ve sizde o söylemeden anlarsınız ya..
Hayatıma giren en özel insanlardan olan en güzel iyikilerimden birine..
Kızımla aynı gün doğan ve ikizi ile bana renk katan cadıya, yarın sımsıkı sarılacağım o özel insana...
 Mutluluktan ziyade hayırlısını dilediğimiz herşeyin olması umudu ile...
Sen hep hayatımda, içimde, yanıbaşımda kal emi güzel kadın..
Seni çok seviyorum Neslim... :)

8 Kasım 2010 Pazartesi

Kolay Olsaydı...



Kolay olsaydı, çok daha fazlasını yapabilirdim. Oysa az ve öz oldu, benim oldu.

Kolay olsaydı, bu kadar haklıyken susmayı beceremezdim.

Kolay olsaydı, izlerini daha erken silebilirdim.

Kolay olsaydı, kafamı yastığa koyduğum an, daha çabuk uyuyabilirdim.

Kolay olsaydı, çok bakınca yanılabileceğimi bilemezdim.

Kolay olsaydı, üzerimden onu çıkarttıktan sonra bu kadar açıkta kalmazdım.

Kolay olsaydı; ailemin, annemin değerini bu kadar iyi anlayamazdım.

Kolay olsaydı, şu an bu cümleleri kuruyor olmazdım.



* Birkaç güne Ateş böceği ve Neslim ile İstanbul günlerinde...

2 Kasım 2010 Salı

Diyaloglar 2




Erkek dedi ki...
Kalemin sıyrılsa mutsuzluktan.. Mutsuz'u, mutsuzluğu yazmaya alıştığı için, suskunluğu mu tercih eder acaba? Yani ne kadar sevdiğini, ne kadar özel sevdiğini gösterirken depresyona sokan Efsa, sadece mutluluğu yazsa, neler gelir başımıza. :)

Kadın dedi ki...
Yapamıyorum, denedim ama sizin istediğiniz ölçüde mutlu şeyler yazamıyorum. Ya tutku oluyor mutluluğa giden, ya hüzün. Ben sizin anlatımınızla mutluluğu nasıl yazacağımı bilemiyorum. Ve bunu insanlara anlatamıyorum. Yani zaten ben severken mutluyum aslında. İnsanlardan çok sevme biçimimi seviyorum anlıyor musun? Bu benim en büyük handikabım. Ben mutluluğu yazdığımı düşünürken, siz bunu mutsuzluk diye nitelendiriyorsunuz...

Erkek dedi ki...
Hahaha! "Ne kadar güzel seviyorum oysa" diyerek saplantı haline getirdiğim, kendi içimdekine kıyamadığım insanlar var şu hayatta.

Kadın dedi ki...
İşte aynen bu şekilde.. Ve bu nedenle hayatımda barındırıyorum ben bazı insanları, yaşamaktan çok yazmayı sevdiklerim var. Hatta geçen gün bunlardan biri dedi ki bana; "Efsa senin kimseye ihtiyacın yok. Sadece birine sığınmayı seven yanlarını göstermeyi seviyorsun. Sen güçlüsün, bak bende öyleyim ve bu nedenle bu kadar umursamazım. Sen kendi başına da ayakta durabilen ama birlerinin varlığı ile mutlu olan insanlardansın. Bu bizim gücümüz." Demem o ki ben çok canımın yandığı zamanlarda bile ölmem aşkımdan. Ben kendi sevgimi seviyorum buna acırım, neden sevdim diye değil, neden o da beni böyle  (kendini sever gibi) sevemedi diye.
Mutlu olma şanslarını geçmişte kullanıp ve bunun için fedakarlıklarda bulunulmuş önceki ilişkilerin izlerini bana yansıttıkları ve çaba harcamadıkları için acırım onlara, kendime, ilişkimize...

Ya böyle olunca çünkü o hiçbir şey beklemezken sen veriyorusun, yazıyorsun, askından ölecekmiş gibi oluyorsun. Fakat diğer tarafa baktığında hiçbir tepki yok. Bozuluyor insan. Tamam salt bir beklenti ile yapmıyorsun bunları, sadece "özen göstermek" hallerini ona yaşatırken en ufak bir ters davranış incitebiliyor.

Erkek dedi ki...
1.5 yıldır bunun tartışması içerisindeyim. Ama tartışarak bir yere varılmadığını, daha da kötüye götürdüğünü de maalesef yaşayarak tecrübe etmiş durumdayım.. İnsanlar istemeden hiçbir şey elde etmemeye alıştıklarından; bizim gibi doğal "vericiler"i hep ihtiyaç duyan, bağımlı falan gibi adlandırıyorlar, ona bozuluyorum ben.

Kadın dedi ki...
Hayat...

Erkek dedi ki...
Hayat...



* Dost yürekli bir adamla yapılan eşsiz bir sohbetin tadından kalanlar...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Yokluğunun Ortası...



Sen yokken...
Tırnaklarım uzadı, kısalan saçlarıma inat.
Affettim fareyi bir lokmada yutan kediyi..
Balkon kapısını örtmeyi unuttum bazı günler..
Bilirsin panjurlarım zaten hep kapalı..

Çörek otlu poğaçalar yaptım.
İçlerine maydanoz koymadım sen sevmezsin diye...
Taze fasulye yaptım zeytinyağlı yerine..
Vazgeçtiğim ne varsa, geri kazanmak adına oyaladım kendimi...

Sen yoktun..
Geçmiş zamandaki tüm kadınlar, adamlar iliştiler yanıma.
Sonu sana çıkmayan yollarda yürüdüm tek başıma.
Senin yolun koyulmak için miydi; durup, dinlenip, oturmak için mi vardı bilemedim.
Öyle olacak sandığımdan, öyle olmasına tahammül ettiklerimle,
Aynı meridyende senden uzak tek nokta olmayı becerdim.

Sen yoksun..
Şimdi durup geçmişe bakıyorum.
Saçlarımın kiri ile sana geldiğim günleri düşünüyorum.
Etrafıma bakıp söyleniyorum;
 "hani her şeyinizle kirlenmeyi göze alıp seversiniz ya bir adamı"
"hani bir çocuğum olacaksa, ancak onun gibi bir adamdan olmalı"
dersiniz ya diyorum.
İşte ben bu adamı böylesine sevdim diye diye anlatıyorum.

Gerisi akıl bulandıran bir suskunluk...
Birinci ve ikinci tekilden ibaret bir yaşamda; birbirimiz için iyelik zamirleri iken, üçüncü tekil şahıstan ibaret kalmak..
Boş ver.


* Bu aralar bir rakı,balık sevdasına düşen Efsa...

26 Ekim 2010 Salı

Dans 2



Bu hafta bir video ile baş başa bırakıyorum sizleri...
Değişik ve biraz daha samimi bir dans türü olan Bachata ile..
Ve yine birkaç hatasını yakalayan ben.. :)
İyi seyirler...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Neden mi?


Sen bana ne mi yaptın?
İçinde senin olmadığına güvenip girdiğim tüm yollarda,
-bir labirentte insanın karşısına dikilen tuzaklar gibi-
 her defasında karşımda bittin.
Senden kopmamam, sevgimle seni beslemeye devam etmem için hiç yakamı bırakmadın.

Şimdi durup ne dememi bekliyorsun bilmiyorum.
Bana her ihtiyacın oluğunda yanındaydım.
Her pişman oluşunda, tüm günah çıkarışlarında yanındaydım, arkandaydım.
Sen beni hep ardında bıraksanda...
Hiç vazgeçmedim seni sevmekten!

Ama sen tüm bunlara rağmen ne mi yaptın;
Yokluğunda her şeyi sineye çekip, varlığına minnet edeyim diye!
O anki ilgine şükran duyayım ve seni bu şekilde kabulleneyim diye,
Bir cehennemi sundun sen bana, ellerinle!

Belki de; "İşte bu yüzden şu an vazgeçiyorum senden" dediğimde, bir arkadaşım bana ne dedi biliyor musun? "bir cehennemi kabul edebilecekken sen, bundan eminken karşındaki adam; cenneti sunmak istemedi sana. Ve sen cehennemle yetinmeyi denedin. İşte bu yüzden."

Cenneti yaşatma imkanın varken ,sen beni bilerek bu cehennemde yaşattın,
Bilerek ve isteyerek!
Bununla beslendin çünkü.
Hep elinin altında kalayım istedin!
Doğru yanıtları farklı anlamlarla saptırıp, yanlış soruları sormama neden oldun!
Beni hep sorgulamalarla başbaşa bırakırken, hiçbir şey yokmuş, bu davranışların doğalmış gibi davrandın.
Ben seni sevgimle yüceltmeyi isterken, senin için öylesineymişim ifadesi taşıttın.
Bana vermediğin tüm sevgini başka kadınlarla harcadın.

Ah sevgili inan herşeyi kaldırabilirdim, aldatılmayı bile kabullenebilirdim.
Ama ben seni en başından beri dürüstlüğünle sevmişken, sen bana yalan söyledin.
Bu sefer kaldıramayacağım şeylerin altında ezdin!

Biliyor musun yine çok sevdiğim bir başka kadın, senin bu medcezirli davranışlarını anlayamadığımı anlatırken;
"Efsa sana ne yapıyor biliyor musun? Seni davranışlarıyla, sözleriyle, özeniyle yükseklere fırlatıyor.. Ama sonra tutmayı unutuyor".
İşte sen buydun 2 sene boyunca!
Beni kendinde hep "dün" bıraktın!

Açtığın yaralar kapandığı veya yerine koyacak başka insanlar bulduğum için,
Veya seni sevmekten yorulduğum için bitmedi bu sevgi...
Hem bana bir yalanını yakaladığım, hem de gözümde bir ilah gibi görünürken vazgeçilebilir olduğunu bana gösterdiğin için bitti bu sevgi!
Bitti.

Şimdi bir zamanlar nasıl seni sevdiğimi gururla ve hiçbir çekinceme duymadan söylediysem, bitişini de aynı gurur ve dik duruşla ilan ediyorum.


* Bu aralar üşengeçliği üzerinde olup diğer blogdaki eski azıları buraya aktaran üşengeç, ama bir yandan çocuksu sevinçlerle dopdolu bir güne gülümseyen Efsa...

* Görsel

20 Ekim 2010 Çarşamba

Her Şey Hayal Etmekle Başlarmış :)


Bugün canım gibi, kardeşim gibi sevdiğim bir kadının doğum günü...

Şu an kendisi ile iki farklı şehirde,
Benzer havaları soluyoruz.
Benzer duyguları ardışık zamanlarda yaşıyoruz.
Hisler, yaşanılanlar hep aynı..
Bizim birbirimize "yine mi" demekten yorulduğumuz anlar, öylesine fazla ki...

2 yıl önce onu ilk tanıdığımda;
İkimizde yaralarımızı sarmak için bolca dua eden, 
Yeni yeni kelimelerin gücünü keşfeden,
Ve bu esnada giderek samimileşen iki insandık.
Ve sonradan anladık ki biz aslında geçmişte de karşılaştırmıştık...

Kader bizi birbirimizden habersiz;
Aynı şehirde,
Aynı binada 3 seneye yakın çalışmamızı sağlamış,
Ve tesadüfen blog ortamında yeniden bir araya getirmişti...
Bu bizim tatlı bir anımız olarak yerleşti tarih sayfalarımızda..

Bir insan, başka bir insanı nasıl kardeşi gibi severse, öyle bir bağdı aramızdaki..
Çok şey yazılası, söylenesi..

Evettt,
Sana kutlama mesajımda yazdığım gibi güzel kadın.
(Şimdi kendisi olsa yok çirkinim ben falan filan bıdı bıdı konuşur. Ama o öyle güzel ki benim gözümde her şeyi ile) 
"Dilerim Allah' tan, hergün birbirimizi gördüğümüz halde tanımadığımız o 3 yılın acısını,
bir ömür bizi bir arada tutarak çıkartsın"
Seni seviyorum ve hep hayatımda ol istiyorum...
Moralinin bozuk olduğu bir günde da yazdığım ufacık tefecik bir yazıyla bitirelim bu doğum günü yazısını. :)

Ben seni hep kardeşim gibi sevdim.
O şen şakrak gülüşünü,
Keçi gibi apollon tapınağında benim cesaret edemediğim yerlere tırmanışını,
Kafalarımız bir milyon halaylar çekişimizi, göbek atışlarımızı.
Yanında çekinmeden serdiğim sofra bezini,
Sabah kalkınca gördüğüm yüzünü sevdim.

İçtenliğini,
Pırıl pırıl bakışını,
Bana fal bakışındaki harfleri bile sevdim.
Senden sonra kimse falıma bakmadı benim bilesin.

Ateş böceğim, sen benim sadece dünüme, bugüne sığdıramayacağım kadar özel,
İlk kez evime çekinmeden kabul ettiğim birisin.
Senin için elimden gelenin en iyisini yapacağımı bilirsin.
Lütfen inan, her şey güzel olacak.
(yanıma geldiğinde-geldiğimde) o iç seslerinin üzerinde tepineceğim

Geleceğimde bile var ol olur mu?


* Herşey hayal etmekle başlarmış değil mi can' ım.. "Hayallerimize" o zaman deyip, yüzündeki gülümsemeyi saklayamayan Efsa..

* Görsel biziz işte... :)



Related Posts with Thumbnails

..