21 Şubat 2011 Pazartesi

Haklısın..


Haklısın;
İlk başta hiç sevmedim seni.
Sevgine inandırılmak istemedim ki.
Sen tuttun, beni kendine zorla ilikledin.
İki yakanı bir araya getirecek kadın sandın beni.
Oysa ben küçük şehirlerin içinde, hayallerini geleceğe erteleyen alelade kadından biriydim.
Ve sen İstanbul gibiydin sevgili..
Boğazlarını birleştiren köprülerle tutunuyordun hayata..

Haklısın;
Sonra çok sevdim seni..
Kokunu, parmak aralarını, koltuk altlarına sığınmayı..
Yüzündeki çukurlarını sevdim!
Sakallarını sevdim yuvam bildiğim..
Yutmaktan korkup kursağımda bıraktım seni, burnumun direğinde tuttum hüzünlerini.
Bir sıkımlık canımı saldım ellerine, bedenine serdim bedenimi..

Haklısın;
Çok aldattım seni..
Kirpiklerimle, ellerimle, kelimelerimle..
Ayaklarımla aldattım!
Başka bedenlere sarılıp yürüdüm yokluk zamanlarında.
Düşmeyeyim diye başka sakat kollara tutundum.
Yoruldum...!

Haklısın;
Düşünmemem gereken şeyleri düşündüm, üstüme vazife bilip.
Başkalarıyla olmamın umurunda olmadığını söylediğinde,
bir kelimenin içerisindeki ses düşmesi kadar vurucu oldu etkin!
Defalarca doğru yazılamayacağımı anlayan bir harften öteye gidemedim!
Sende izim başka kaldı, dilde başka…
Sonra başka yastıklarda…

Haklısın;
Hiç unutmadım seni.
Diş biledim geçen zamanda.
Kural koydum içlerinde senli maddeler taşıyan..
Saçlarımı kırmızılaştırdım yeniden.
Bir savaşa hazırladım narin ellerimi.
Yemin ettim, dua ettim.
Bana yaşattıklarını, sende yaşamadan öleme istedim!

Haklısın;
Sen gibi yapabilir, bir insan yada bir yalana sığınabilirdim.
Ona bir renk, bir koku ve bir ten sunabilirdim.
Ama geç dahil olunmuş hikayelerin esas kadını olmak istemiyordum artık.

Haklıydın!
Soğuk bir alınganlıktı benimkisi..
Teninle alınan teyemmümlerde aramamalıydım cennetimi...!




 
* İhale, ihale ve ihalelerle mücadelede bir Efsa...

* Görsel

14 Şubat 2011 Pazartesi

29 Yaşımdan


29 Yaşımdan;

Sevdiklerime "mutlu ol" demek yerine, "mutlu kal" demenin güzelliğini öğrendim.

Asla affetmeyeceğim insanların en yakınımdan çıkabileceğini, erdem sahibi sandıklarımın onursuz ve yalancı olabileceklerini öğrendim

Uzun yıllardır hayatında olan ve bana hep dürüst yaklaşmış kişilerin dönekliklerini, yine de buna şükretmeyi öğrendim..

Zamanında canımı yakmış bir insanın hergün kendi dağının altında ezilmesini, bir tatmin duygusuyla acımadan izleyeceğimi öğrendim

Bir erkeği kışkırtmanın birkaç cümlede saklı olduğunu ve kışkırtıldığımda yapabileceklerimden korkmam gerektiğini öğrendim. Ama tüm bunları doğru zamanda, yanlış insana söylemenin bedelini öğrendim..

Kıçını kapatacağım derken, önünü açan erkeklerin kendi dünyalarında ne kadar sefil olduklarını öğrendim..

Dostluk kavramımın açılımlı olduğunu, yapmayacağım şeylerin yanısıra yapabileceklerimden korkmam gerektiğini öğrendim.

İstanbuldaki erkeklerin güven konusunda işgilli olduklarını. Her ne kadar güven veren bir insan olsamda, benim bile bu çizgiyi kıramayacağımı, amip gibi kuşku türettiklerini öğrendim.

Kızım ve ailem arasında bir köprü olduğumu, ama annem olmasaydı bu köprüyü zor kurabileceğimi öğrendim..

Her ne olursa olsun, her halime, her düştüğüm duruma yine de şükredebileceğimi öğrendim.
Ders çalışma konusundaki azmimi bir ders uğruna kaybettiğimi, ikdisat denen illette bir türlü kafamın basmadığını öğrendim..

Babamın 70 yaşına girmesiyle, zaten zehirli guatr yüzünden fırlayan sinirlerinin dahada ilerleyebileceğini öğrendim..

Şiir kitaplarını daha çok sevdiğimi, tangodan asla vazgeçemeyeceğimi, saçlarımın kırmızıyken daha güzel olduğunu öğrendim..

Bir yardım kampanyasındaki teşekkür belgesinin yanına iliştirilmiş çocukların çizimlerinin olduğu kartın beni daha çok mutlu edebildiğini öğrendim..

Bir kadın öldüğünde, insanlığında ölebileceğini, giderek erkeklerden dahada uzaklaşabileceğimi öğrendim..

Hayatımda ilk kez kendi ayaklarımla yürümeyi tercih ettiğimi. İçimdeki sevilme arzusunun artık umrumda olmadığını ve başka sakat ayaklara dayanmadan da yürüyebileceğimi öğrendim..



* Bu aralar kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını düşünen Efsa..

* Görsel

27 Ocak 2011 Perşembe

Söyle buldun mu?




Ve belli başlı Google aramaları...

* siktiri basma cümleler
* dünyada çişi gelen bayanlar wc bulamassa nereye yapıyor
* testere adamın derilerinin kopmasını izle
* benim hayatim..efsa
* efsa mikrobu
* neden efsa'm
* efsa olsaydım
dümbelek nasıl yapılır
* benimle ateşli sevişti erkeklere evet demelisin
* en güzel sosyojik cümle
* aşk cümleleri parmak kadar kısa olsun
* kendime mardinli düzgün sağlam sevebileceğim bayan arkadaş arıyorum
* neden istemedin beni bebeğim?
* keşke esnek olabilsem blogspot
* evlilikte ters ilişki suçmu
* kullanılmayan kumaş parçaları
* kırmızı seninle güzel
* "sırt çiğneme"
* erkekle konuştuğun konuyu ona unutturmanın yolu
* sevdigini baskasi öpse naparsin
* ben senin neyini sevdim biliyormusun anlatmak gerçekten çok zor
* benimle sadece sevişiyor mu
* sen bana yaz ben sana yazim ama arkadaş kalalım
* ben seni seviyorum diyorum sen gidiyorsun

* ben bana koca istiyorum garnitür değil kafasına soksun
* ben geldikçe sen kaçıyorsun arkadaş
* ceyranlı battaniye hamile kadına zararmı
*
 


* Yeniden kırmızı saçlı Efsa...

25 Ocak 2011 Salı

Bir Gün Belki Hayattan, Geçmişteki Günlerden...



ÜçOcakİkibinonbir
Sıradan bir gün..
Sıradan angarya işler, dönek insan yalakalıklarıyla donatılmış gibiyim.
Farklı insanlarla konuşarak oyalıyorum kendimi, hiç biri sana benzemiyor.
Ben ve senin için sıradan üzüntülerimle başbaşayım yine işte...
Herşey aynı.. 
Dün ki gibi bugünde sana yazıldığı için bir yazım daha öldü...
Ve ben yine her gün yaptığım gibi bugünde, tüm yaralı kelimelerimin üstünü kapattım.
Başın sağolsun!
Yarına Allah kerim...


BeşOcakİkibinonbir
Bugünde "unutacağım" diyorum kendi kendime.
Unutmak için direnen benliğime seni hatırlatıyorum.
Biliyorum, geçecek bu sızı; acıtsada kanatmayacak birgün yokluğun.
Bugün msn yi açtım.. Engelini kaldırdım...
Tıpkı geçenlerde bir arkadaşımda okuduğum ve aklımda kalan dizeler gibi:
"Bu defa bu oyuna yenilmek için başlıyorum"
Ben seni uzaktan sevsemde mutluyum.


OndörtOcakİkibinonbir
Yokuz...

Birbirimizin hayatında olmaktan vazgeçeli günler; "ay" diye anılır oldu.
Varlıklarımızı tam yaşayamadan, yokluklarımızla erken tanıştık.
Sen, gerçektin! Salıncağımı asla yükseklere çıkartamayacağını biliyordun..

Geleceğe taşımak için, götürdüğümüz bir avuç su gibiydik. Ve sen kendi öngörülerinle bunun gerçekleşmeyeceğini düşündüğün için bana hiç umut veremedin. Taşıyabilir miydik bilmiyorum, ama kesinlikle denemeliydik...
Ve sen sevgilim, hislerini kendinde yaşatacak kadarda bencildin aynı zamanda. Ama biliyor musun, ketumluğunu anlamamı beklemen bence bana karşı yaptığın en önemli haksızlıktı. Sonunda duyguları birbirine fazla gelen iki insandan öteye gidemedik birlikte.

Oysa ki;
Uyanmak istedim seninle yeni güne. Ellerine, burnuna, alnına dokunmak istedim. Alnına adımı yazmak istedim en hayalperest halimle... Bir yazgıyı yazmakla, yaşamak arasındaki gerçektin. Ve ben o yazgıyı değiştiremeyeceğimi belkide baştan bilmeliydim...!

Ateşinle yanarken ve annemin kocakarı ilaçları merhem olamazken, kor olmakla, köz olmak arasındaki o ince çizgide debelenirken, senin için bir kozdan ibaret olduğumu düşündürttün! Bazen sana kızıp, hırslanıp küllerimden oluşan o dumanla boğul istiyorum anlıyor musun? Boğazımda bir düğüm gibi kalmana içten içe sinirleniyorum. Çok istemiştim... Harflerine tutunmaya, kelimelerinde kendime dair yer açmaya, yarına dair umutlar tazelemeye hazırdım! Hevesimi kursağımda bıraktın...

Zaman geçiyor. Artık "geçire geçire geçirilen günler" diye nitelendirmiyorum onu. Garip bir biçimde yokluğunla yaşamayı ve buna alışayı öğrendim. Sanki hala benimsin gibi.. Sana kızarak kusmak istediğim tüm kelimeler köşelerine çekilmiş gibiler. Seni yok saymaktan vazgeçtim. Yokluğunu kabullendim.

İçimde zerre pişmanlık yok.. İyi olduğunu bilmek yetecekmiş gibi geliyor şu sıralar.
Sen iyi ol, bende olacağım...

* Kendince bir dönüşüme giren Efsa...

17 Ocak 2011 Pazartesi

Mektuplar / Ayrı Yastıkların İki Ayrı İnsanı...


Biz seninle bir yokuşun tam ortasında; ellerimizdeki ağır yüklerle yukarı çıkma çabasındayken, yardım etmek için yukarıdan inen bir çift eldik birbirimize..

Seni düşünürken hep ne isterdim biliyor musun? Aynı yastığa baş koyacak şekilde yakın durmak seninle. Gecenin bir yarısı uyandığımda yüzünle karşılaşmak, nefesini dinlemek. Tıpkı beraber o tek kişilik yatakta aramızdaki kocaman yastıklarla yattığımızdaki gibi; yan tarafımdaki yastıkta oluşan çukurun sahibi sen ol istedim... O günden sonra, her şeyi anlamlandırmaya çalıştığım bir süreçte ise belki de en hayırlısı bu diyerek söylendim durdum. Belki de biz ayrı yastıkların insanlarıydık, kim bilir? Seninle yeni güne uyanma fikri polyannacılıktan başka bir şey değildi belki de.

Senin hakkında asla kötü konuşmadım. Her karşılaştığıma seni övdüm, içten içe benim olmanla gurur duydum. Aramızdaki o görünmez bağa inandım. Gözyaşım, omuzum, günahım, edebim oldun... Arkadaşım, aşkım, kızdığım dünya üzerindeki tüm sıfatlarımın sahibi oldun sen. Özlemim değil, öznem ol istedim ben sadece. Uykularıma gir, başucuma, koynuma.. Kasıklarıma gir ve kalbimin atışını hissettir orada. "Sen, kasıklarımın tamlamasıydın! Ve bana dokunduğun andan itibaren tüm dil bilgisi kurallarım yıkılmıştı..." diye yazmıştım bir gün.. Belki de ayrı yazılması gereken "de"lerdik.ve ben birleşik yazarak tüm tabuları yıkmıştım.

Şimdi uzağız ya, bir gün beni kaybettiğini anladığında ve bu farkındalık kazanmaya yetmediğinde lütfen güzel hatırla beni. Biliyorum hep ağır bir maskenin ardına saklanıyorsun. Her şeyden sıyrıldığında anımsadığın yüzden hoşnut olmadığını da biliyorum. Ama lütfen sen hep güzel kalmayı dene. En azından dene!

Duygularımızda, iş yerlerimiz gibi yanımızdaki insanlar gibi veya ardımızda bıraktıklarımız gibi değişir mi bilmiyorum. Kullandığımız kelimeler, sevme biçimlerimiz, sevgililerimiz hepsi değişiyor. İsterdim ki biz hep kalalım birbirimizin hayatında. Kısmet olmadı. :(  Yanında tüm şehrin kalabalığını, uğultusunu, o yalaka insanların boş sohbetlerini, yaşamlardaki çirkeflikleri, benim garipsediğim ne varsa onları gezdirirken sen; ben senin hayatının en temiz kalan yanınmışım gibi gelirdi. Onu da kendi kuşkularınla kirletmişsin. En çok buna acıyorum işte.

Beynimde bir ur gibiydin, içime işleyen "ah" gibiydin... 
Gözlerindeki çapakları görebilecek kadar sana yakın uyuyabilmeyi ve bedenindeki tüylerle bağlanmışken sana, tenimdeki seni görebilmeni dilerdim yanında.. 
Sen bana öyle bakarken, kalbimin en buruşuk yerleri açılırdı! 
Benim için öyle güzeldin ki, öyle iyiydin ki... 
Ama hep bir yol ayrımındaydık seninle ve bu yolu yanyana yürüyerek değil, aramıza setler örerek geçtik biz.


* Aldığı kararların istikrarlı olmadığını, verdiğinde anlayan Efsa...



31 Aralık 2010 Cuma

Mektuplar / Üzerinde Gitmek İstediğim Ülkelerin Kokusunu Taşıyan Adam' a



Aşkımm,
Hani bazen insan geç dahil olur, erken başlanmış bir hikayeye. Bazen de tam tersi olur ya erken girersin geç kalınmış o hikayeye... Sende benim masalımın bitmeyen tek paragrafısın işte.
Aslında tüm sayıklarımın özetide bu. Biliyorum bu yazdıklarımı diğerleri gibi hiç görmeyeceksin. Ama olsun be, ben seni yazmayı çok seviyorum.

Şimdi sana uzaktan bakıyorum...
Kendi dağını sırtında taşımanı izliyorum usul usul ve bunun sana son günlerde ne kadar ağır geldiğini gözlüyorum. Söylesene ne kadar oldu her şeyden, kadınlardan şikayet etmeyeli? Şikayetlenmeni dinlemeyi bile özledim... Hani uzun zamandır gitmediğin ve sana onu hatırlatan yerler vardır ya, üzüleceğini bile bile gidersin oraya, yürürsün yine aynı yoldan... Benimkide o hesap işte.
Tek bildiğim doğrum, seni ne kadar özlemiş olduğum...

Biliyor musun, en son kutladığım doğum gününde pastamı üflerken hiçbir şey dileyemedim ben. İstediğim şey bu kadar yakınımda iken, ulaşamayacağım kadar uzaktaysa dilenecek hiçbir dileğin hükmü kalmıyor. Sen dışımdaki "savaşır gibi sevişen kadını" sevdiğinden bu yana; içimdeki sığınmayı bekleyen o ufak kız artık hiç bir mum koymayı düşünmüyor doğum günü pastasına! Yada böyle bir şey işte...
Tek bildiğim, bazı dileklerin gerçekleşmesi için mucizeler gerektiği...

Ah be Adam!
Bilmiyor musun? Üzerinde gitmek istediğim ülkelerin kokusunu taşıyorsun. Bende deli gibi avuç açıp dualarımın baştacı ediyorum seni. Ağzımdaki tüm boşluklarda kaybolmanı istiyorum. Seni bulduğum anlarda kaybetmemek istiyorum... Düşünsene birbirimizin gidişlerini ne çok izledik biz. Ne çok uğurladık birbirimizi başka diyarlara, iş yerlerine, arkadaşlara. Yetmedi mi? Bu kez senin gitmeni arkam dönük yaşlı gözlerimle beklemiyorum. Alıştım sensiz ve birazda beklentisiz yaşamaya.. Sanki bisiklet sürmeyi bilmeyen bir çocuk kaldı ardında.
Tek bildiğim şimdi o kız, dengesini bulabilmek adına koşar adım pedalları çevirmeye çalışıyor.

Bir şey söyleme!
Zaten ellerimde bir sürü varlık kelimeleri ile yokluğunu yazmaya alıştım ben, senin uğramadığın sokaklara...
Evimin kapısını açık bıraktığım, duvakları andıran ve beni kötü sineklerden korusun diye astığım tülleri bile geri çektim gelişini kolaylaştırmak adına...
Eşiğimden atlayıp içime girmeyecek misin?


* Yeni yıl içinde, biz zarı atalımda gerisi şansa kalsın diyen Efsa... Huzur ve umut kokan, yeni bir yıla inşallah.

28 Aralık 2010 Salı

3, Ev Tadilatı Şenliklerimiz


Evinizde inşaat hali varsa ve artık her sene tekrarlanıyorsa, bunu bir şenlik havasında isimlendirmeniz neredeyse farz olur. Zira birbiri ardına yaşadığınız olaylar tam bir şenlik havasını andırabilir...

Aslında her şey su borularının eskimesi ve tıkanıklık yapması ile başladı. Halı kaplı merdivenlere inat 2. ve 3. kat arasında tüm su borularımız duvarlar kırılarak değiştirildi. Üzerine 16 yıldır kullandığımız buz rengi mutfak dolaplarımızın artık eskimeye yüz tutması üzerine; içinin değiştirilmesi kararı ile mutfağımızı yapacak olan marangoza haber verildi. Ama adama haber verilme ile gelmesi arasındaki zaman içerisinde nasıl oldu ise, ailecek tüm mutfağın değiştirilmesi daha uygun görüldü. Bu da yetmezmiş gibi nasılsa onu değiştireceğiz, bari yerleri de laminant kaplatalım kararı ile o geceyi tamamladık.
Ertesi gün kel alaka şekilde yeni bir duşa kabin yaptıralım mı? sorusu da tuz biber oldu...

Aslında bütün bunlar 15 gün sonra cumartesi günü yapılacak olan annemin günü içindi. Yetişir mi telaşları, ne renk olsunlar, duşa kabini cam mı yaptırmalıyız, plastik mi olsun, tek teker mi, çift mi derken hepimizde ufak ufak gerginlikler baş göstermeye başladı. Hele ki bizim gibi anneniz bir ikizler kadını ise karardan sonraki süreç bizim için ne kadar zor oldu tahmin edin.

İşleri yetiştirme telaşı içerisinde marangozcu, mermerci, duşa kabini aldığımız yer, laminantcı, su tesisatçısı, boyacısı hepsi annemin gününü öğrendi! :) Ve her birinin ağzından "merak etme teyzecim yetiştiririz biz" demeye başladı. Ama işler hiç de umulan gibi olmadı.

Pazartesi gelecek olan mutfakçı çarşamba gelince, eski dolaplar sökülmediği için laminantçı gelemedi. Her şey son 3 gün içerisinde yetiştirilmeye çalışıldı. Mermerci işini bitirip gitmişti ama tüp için bir yer kesmeyi unutmuştu. Mutfak dolaplarını yapan adam kendi kafasına göre çekmeceleri büyütmüş sayısını küçültmüştü. Fiş yerini kesmeyi unutup, dolabı direkt oturtmuş, 3 lü kablo çözümlerine gidilmişti. Üstelik yeni alınan musluk lavabo gibi şeyler yeni mutfakla uyum sağlamayınca hepsi sil baştan yeniden satın alındı ama eksik şeyler biter mi? Nipel denilen ufacık bir şey yüzünden lavabo kullanılamıyordu! Apar topar en yakın hırdavatçı bulundu ve ablam gecenin 12 sinde nipel denilen zımbırtıyı aramaya gitti.

Bu arada ablamın hırdavatçının şaşkın bakışları arasında gecenin o saatinde nipeli buldum diye sevinerek eve dönüşü sonrasında gördüğü manzara aynen şu şekildeydi:
"Annem ve tesisatçı önlerine kocaman bir kabağı almışlar, soymak için uğraşıyorlar."
Tabi ki ablam ilk şokun etkisiyle düşüncesini dile getirdi. "Evden giderken musluğu takan adam, dönüşümde kabak soyuyor. Evimizdeki bu keramet nasıl bir şeyse..."

En son hatırladığım Cuma gecesi 2 de elimde bezle mutfak dolaplarının içini siliyordum ve annem yetişmeyecek diye krizler geçirmek üzereydi. Neyse ki işler yetişti, kıymalı börek, kabak tatlısı ve birkaç yöresel yiyecek eşliğinde sağ salim gün atlatıldı.

Ha bir önceki ev şenliklerimizde ise sırası ile;
  • 1. de tüm banyo, teras kalebodurları değiştirildi. Alt kata banyo eklendi. Evin dış duvarları boyandı. Camlara pimapen takıldı..
  • 2. de Alt katta mutfak eklendi, Bazı odalara laminant döşendi. Evin içi boyandı. 

* Yani uzun lafın kısası, bu eve harcanan parayı kendime harcasa idim, bize yeni bir ev alacak adam bulabilirdim, hatta yeni bir ev bile alabilirdik diye düşünmeden edemeyen Efsa...


Related Posts with Thumbnails

..